ANKARA-ÇAMLIDERE-İNCEÖZ KÖYÜ
   
  Ankara-Çamlıdere-İnceöz Köyü-Koca Harman
  91-MANEVİ KÜLTÜRLERİMİZ
 
GÜNEŞİ BALÇIKLA SIVAMAK MÜMKÜN DEĞİL..SOYKIRIMDAN KURTARDIĞI ALÇAKYAHUDİLER OSMANLIYI YIKTI..TARİHİN EN ADİ VE ZELİL PROPAGANDASI İLE AZİZ OSMANLI KÖTÜ GÖSTERİLDİ. HIRSIZ EŞKİYA SÜTÜBOZUK NANKÖR VE NE İDÜĞÜ BELİRSİZLER YAHUDİ PROPAGANDASI İLE İYİ GÖSTERİLDİ.

NASIL DERTLENMEM
Bir zamanlar bizler ne idik?
Şimdi ne hallere düştük? Gören var mıdır?
Yedi kıtada hüküm süren Osmanlı,
Şimdi ne haldedir? Bilen var mıdır?

Adalet bizdeydi, insanlık bizde,
Hakikatte öyleydi, değildi sözde,
İman, adalet nuru parlardı gözde,
Şimdi o serdarlar nerde? Gören var mıdır?

Osmanlıyı övmüş idi, Yüce Peygamber,
Üzerine laf söylemek edebe keder,
Adalet ve huzur Osmanlıyla gitti de gider,
Ehli küfrün deniliğini bilmeyen var mı?

İmtihan dünyası, sınanma yeri,
Allah’tan korkanlar, küfürden beri,
Dünyada Müslüman’a yapılan zulmü,
Görüp umursayan Müslüman var mı?

Osmanlı’yı yıktılar, bizler uyurken,
İçimize fitne soktular, kardeşlik dururken,
Birbirimize bağlayan din bağımızı,
Kimler koparıp attı? Hiç düşünen var mı?

Tesettür ve edebimiz bilmem ne oldu,
İçki, fuhuş, yolsuzluk aldı yürüdü,
Yazısını değiştirmeyen Japonlar geri mi kaldı?
Manamızı yıkan devrimleri anlayan var mı?

Uyu uyu yat uyu diye hep uyuttular,
Bizi imandan töreden hep soğuttular,
Yahudiye masona uşak yaptılar,
Pkk ermenidir, bilmeyen var mı?

Milliyetçilik Müslümanları bölmek içindir,
İslam’ın gücünü kırmak içindir,
Müslümanları bölüp, bölüp yutmak içindir,
Bu perişanlığı görmeyen var mı?

Hilafeti Yahudi İngiliz kötü gösterdi,
İçimizdeki nankörleri gaza getirdi,
Mülkü hilafet böyle talan edildi,
Biz çalıştık Yahudi semirdi, bilmeyen var mı?

Bir vurgun yedik, vurgunu yardım görürüz,
Öyle ki, yakıp yıkana minnet duyarız,
Şanımız bize yeterken, hep uyutuluruz,
Yahudiye baba deriz, anlayan var mı?

Bağlanmış bu millet domuz bağıyla,
Köle niyetiyle hep sömürülür,
Uyandıkça ezdirilir kanla,devrimle ,
Bizi karıştıranlar hep dönmedir, anlayan var mı?

H.İ.Koçak Ocak 2015 Alanya



SURE-İ RAHMANDA "BİZ İKİ DENİZİ SALIVERMİŞİZ DE BİRBİRLERİNE KARIŞMAZLAR" BUYURMAKTADIR YÜCE YARADAN....AKDENİZ VE ATLAS OKYANUSU SULARI BİRBİRİNE KARIŞMIYOR..KARIŞAMIYOR..ÇÜNKÜ KARIŞMA DEDİ YARADAN..
HARAM YİYORUZ HARAAAM..…
Şu sitenin kurdurulmasındaki gaye sadece hizmettir. Zaman teknoloji devri. Teknolojinin müspet ve menfi yönleri vardır. Gurbet ellerde köyümüzü ve köylülerimizi düşünürüz. Gurbette olmayanlara garip gelebilir ama, köylülerimiz, akraba ve arkadaşlarımız burnumuzda tüter. Başka köy ve kasabaların internet siteleri var. Bizim köyümüzün de olsa derdim. Köyümüzü tanıtsa, köylülerimizin penceresi olsa isterdim. Herkes fikrini görüşünü yazsa, bir kültür ve seviye olsun isterdim. Dini, milli, ahkaki, gelenek ve görenekleri açıklayan yazılar yazılsa, dertleşme köşesi olsa isterdim. On iki sene kadar evvel öğrencilerime mynet ten ücretsiz ilk siteleri yaptırdım. Köylülerimize haber verdim. Çoğunluk memnuniyet izhar etti. Yayla şenliklerini ilk ben ortaya attım.
Babam rahmetli senelerce köyümüzde imametlik yaptı. İmamlığın yanı sıra köylülerimizin İlmihal ve İtikat cihetinden bilgilerini geliştirmek için uğraştı. Köylülerimizin İslam itikat ve ameli üzere yaşamalrı için azami gayret sarfetti. Bir çok köylümüze Kur’an öğretti. Bütün bu hizmetleri yapmak zorunda idi. Yapmaya mecbur idi. Çoklarımız bu sözü ağır bulabilir. Nasıl mecburdur. Okusun ezanını, kıldırsın namazını keyfine baksın diye. Fakat iş öyle değil. İmam değil sıradan her müslümanın birbirine karşı vazifeleri var. Müslüman müslümana karşı “emri bil mağruf nehyi anil münker” ile vazifelidir. Bir çoğumuz Kur’an okumasını biliriz. Şükür ama , bu mübarek kitabın anlam ve manasını anlamaya kafa yormayız. Bilenlere sormayız. Nefis ve şeytan bizi avutur ve uyutur.
Geçenlerde bir yerde bir karikatür gördüm. “Evde elektrikler kesildi. Televizyon ve internet olmayınca evdekilerle tanıştık. Sohbet ettik. İyi insanlarmış” diyordu karikatürde. Televizyon ve teknolojinin getirdiği kadar götürdüğü de var. Tvler deki filmlerin hemen hemen hepsi bizim manevi bünyemize uymaz. Zararlı ve illet yayınlar. Ülkemizde medya,sinema ve basın genellikle gayri müslimlerin elinde. Sinema filmleri hep kan davası, kız kaçırma, aşk vb kavramları işler. İmamlar kötülenir. Üfürükçü gösterilir. Halbuki papaz ve hahamların pisliği ayyuka çıkar da onları işleyen bir film göremezsiniz. Hep köy ağalarının haksızlığı anlatılır. Örnek ve numune olsun, halk iyiliğe heveslensin diye iyileri filmlerde işlenmez. Bu kesimin gayesi bu milletin mana ve maddesini yıkmaktır. Köşe dönme, avanta, hırsızlık, eşkiyalık özendirilir.
Osmanlı’nın koruyup beslediği yahudiler Osmanlı’yı yıktı. Cumhuriyetin kurulmasında kontrol yahudi ve masonlarda idi. Osmanlı Milletini ırgat ve uşak gördüler. İsmet İnönü bu gerçeği hatıratında açık açık söylemektedir. İsteyen bakabilir. Aslında bu fikirler İnönünün velinimetinin inönüye öğrettiği ve tembihlediği gerçekleridir.
Lozan görüşmelerinde görüşmelrin perde arkası efkarı umumiye sızmıştır. Koç holdingin dedeleri, Vehbi Koç un babası yahudi hahamı Haim Nahum’dur. Haim Nahum ingilizlere “Siz Türklere devlet kurma izni veriniz. Onlardan korkmayınız. Biz Onları tarihte şerefli yapan mana cihetinden mahvetmiş bulunuyoruz. Onlar din gücü ile yüksekti. Biz onların elinden dinlerini aldık “ diyordu. Dediği gibi de oldu. Askerine Mehmetcik (küçük Muhammed) diyen bu millet, İslamın kılıcı dünya Müslümanlarının hamisi olan bu millet mahvedildi. Dini devam ettirecek, mananın tesisini yapacak, ruh mimarı olan beş yüz binden fazla din adamı katledildi. Öyle bir korku ve dehşet saçıldı ki halen bu konuları sormak bir yana lafını bile edemiyoruz.
Yahudiler kendilerini HZ Adem AS soyu saymazlar. Babalarını Hz Havva ile birleşti kabul ettikleri iblis olarak görürler. Kendilerini iblis soyu saymaktan şeref duyarlar. Hallerinde iblisin bütün özellikleri vardır. Filistin ve dünya Müslümanlarına yaptıkları bunun delilidir. Dünyanın her yerinde Müslümanlara yapılan kötülüklerin arkasında mutlaka yahudi vardır. Müslümanların uyanmasını, şuurlanmalarını , ayağa kalkmalarını asla istemezler. Müslümanların uyanmaması , şuurlanmaması için yahudinin yaptıklarını anlamak zordur. Yahudi hilelerini anlama yönünde kafa yoran bir avuç ehli dert ilim adamlarının tespitleri bizleri dehşete düşürüyor.
Bu mümtaz ilim adamları diyor ki, piyasadaki etlerin çoğunluğu haram. Çoğu domuz eti. At et, eşek, köpek eti. Tavuk etleri helal kesim değil. Üzerinde helal yazanlar da haram. Meşrubatlarda alkol olduğunu bas bas bağırıyorlar. Yoğurtlarda, peynirlerde jelatin katıldığını bilmeyen yok. Jelatinin domuz mamülü olduğunu bilmeyen de yok. Ama incelemeden tüketiyoruz. Meyve ve sebzelerin gedeo su ile oynayan kimler?.. Hükümet ekmeğe katılan ve onlarla ifade edilen katkı maddelerini kaldırmak istedi ama geri adım atmak zorunda bırakıldı. 1985 senesinde 100 gr.fasulyede kalsiyum 56 mg idi.1996 senesinde 33 mg a,2002 de 28 mg düşmüş. Aynı senelerdeki patates ölçümleri ise 14sonra -4 ve 2002 de de 3 mg olarak ölçülmüştür.Aynı senelerde Ispanaktaki magnezyum ise 62 den 19 a ve 16 ya düşürülmüş. Senelerce tereyağı ve zeytinyağı aleyhinde yayın yapıldı. Hastalık kaynağı, damar ve kalp hastalıkları kaynağı olan margarinler zorla yedirildi.
Müslümanlar her yönüyle bozulsun diye dehşetli bir yahudi taarruzunda. Haramla beslendiğimizin işaretleri saymakla bitmez. Midesine haram girenin ibadeti kabul olmaz. Çoğumuza namaz nasip olmaması bundandır. Merhametin azalması bundandır. Edebin azalması bundandır. Akrabalık bağlarının zayıflaması bundandır. Anne ve babaya saygı ve hürmetin kalmaması onların yerine eş ve çocukların geçmesi bundandır. Mide ve şehvet kullarının çokluğu bundandır. Hoca geçinen çapulcuların ar ve haya etmeden sihir ve süfliyatla uğraşmaları, Allah’ın hesabından ve te’ziri ilahiden haya edememelerinin sebebi bundandır. Bile bile iblise beli demeleri bundandır. Mirastaki yağma bundandır. Kul hakkına riayet edememek bundandır. Ahret hesabından korkamamak bundandır.
İbrahim AS ateşe atıldığında arı üzülmüş. Tankerine 1-2 mg su doldurmuş. Ateşi söndürmek için havalanmış. Demişler ki, nereye gidiyorsun. Sen o ateşe yanaşamazsın bile. Arının verdiği cevap çok can alıcıdır. Ateşi söndüremeyeceğimi ben de biliyorum. Ama ben safımı, Halilullah tarafı olduğumu belli ediyorum. Allah CC katında o şeref bana yeter demiş..Müslümanlar safını belli etmeye mecbur değil mi??Ahrette Peygamberimizin yüzüne bakabilecek yüzümüz olması için.

                     KÖYÜMÜZDEN HATIRALAR
Köyümüzde eskilerin, rahmetli olanların, manevi yaşantıları hiç gözümüzden gitmiyor. Hacı Kemal dayı rahmetlinin ablası olan Hatıp ebeme ," Cice on gün oruçları başladı mı?" diye sorduğunu hatırlıyorum. Ebemin sudan gelirken rahmetli Madan Ayşe ebeye " Abıla nasısın diye sorduğunda, Ayşe ebenin utanarak" Gı Kerziban Gurban sonrası 6 gün orucuna başladıydım da" diye cevap verdiğini hatırlarım.  Köyümüzde aşure pişerdi. Sıra ile komşulara dağıtılrdı. Kurban etinden, kesemeyenlere mutlka pay ayrılırdı. Eskilerin, atalarımızın en zorlandığı şey, kalp kırmaktı. Birilerinin üzülmesine vesile olacak bir davranışta bulunmaktı.

Muharremi Şerif'in müslümanların yılbaşısı olduğu iyi biliirdi. Muharremi şerif gireceği akşam, akşam ile yatsı namazı arasında, iki rekat namaz kılınırdı. Her rkatte 7 fatiha, 7 ayetelkürsi,7 ihlası şerif okunurdu. Her iki rekat aynı kılınırdı. Namazdan sonra bazı dualar okunurdu. Ayrıca o gece teheccüde kakılır,tesbih namazı kılınırdı. Ayrıca muharemi şerifin 1 i ile 10 u arasında 6 rekat hususi bir namaz kılınırdı.
  AŞURE GÜNÜ: Muharremi şerifin 10.günü aşure günüdür.Aşure günü olan hadisattan bazıları şunlardır:
 1-Yerlerin ve göklerin yaratılması.
 2-Hz Ademin tevbesinin kabul edilmesi.
 3-Musa AS ın Firavunun şerrinden kurtulması.
 4-Hz İbrahimin doğumu ve ateşten kurtulması.
 5-Eyyüp AS ın hastalıktan şifa bulması.
 6-Yunus AS ın balığın karnından kurtulması.
 7-Süleyman AS a saltanat verilmesi.
 8-Nuh AS ın gemisinin karaya oturması.
 9-Hz Hüseyinin şehit edilmesi.
 10-Kıyametin kopması.

Mevlit gecesinde tesbih namazı kılınırdı. Mevlitler okunur, salavat ve dualar edilirdi.
 
Recebi şerifteki üç kere ongünlük namazlar bilinirdi. Birinci on günde 10 rekat namaz, iki ve üçüncü ongünde onar rekat namaz kılınırdı.Sevgii peygamberimizin " Bu namazı münafıklar kılamaz" buyurduğunu berberleri Selmanı Farisi RA rivayet etmişlerdir. Büyüklerimiz birbirine "ilk 10 günlüğü kıldın mı?" diye hatırlatırlardı. Emet Nene rahmetli, ebemi görünce " Gı Kerziban cice 10 günnük namazlar nezaman başlayyoru?" diye sorardı.Büyüklerimiz ata ve dedelerinden gelme bir alışkanlıkla bu namazlara"İlk Namaz- Orta Namaz-Son Namaz" denirdi. Bu mübarek namaz " Her rekatte 1 Fatiha 3 Kulya Eyyühel kafirun 3 ihlası şerif" okunarak 2 rekatte bir selam ile 5 selam 10 rekat kılınırdı. İlk namaz-Orta namaz deyimi yakın zamana kadar söylenirdi. Köylülerimiz bu namazları kılarlardı.
 Şabanı şerifin 15. gecesi Beraat gecesidir.Bu gecede de hususi badetler vardır. Bu gece 100 rekat HAYIR NAMAZI denilen bir namaz vardır.Her rekatta 1 fatiha 10 ihlası şerif okunarak 2 rekata bir selam ile kılınır. Namazdan sonra 11 çeşit sure ve salavat, dua  14 er kere okunurdu. Bu namazı kılabilen huzuru ilahiy namaz borçlusu olarak gitmez buyumuştur efendimiz. Köyümüzde büyüklerimiz bu geceyi ihya etmeye uğraşırlardı.
 
Ramazan-ı Şerif, ayrı bir bereket idi. Çok sevinçli, çok feyizli ve çok neşeli geçerdi. Teraviherde köy camimiz dolar taşardı.Hele sahurların tadına doyulmazdı. Bizi de sahura kaldırın diye yalvarırdık. Evlerin hanımları gece erkenden kalkarlar, sahur hazırlarlardı.Sahurun tadı bir başka olurdu. Gecenin güzelliği, kalkanların duası, niyetleri,Seyit dayının sahur davulu pek hoşumuza giderdi. Komşulara iftar açtırılırdı. Her zaman bir sofra olan KONAK ramazan-ı şerifte dörder, beşer sofrya çıkardı. Hanımlar eve, beyler odaya davet edilirdi. Ramazan-ı şerifte oruç, iftar, teravih, iftar, fıtır sadakası ayrı bir güzellikti. Bayramlar unutulamaz hatıralar bırakırdı köymüzde. Bayramlaşmalar, ikramlar,oyun ve eğlenceler unutulamazdı. Bu mübarek ayda bin aydan daha hayırlı KADİR GECESİ vardı. Bu geceye mahsus 4 rekat namaz vardı. Namazdan sonra okunacak 100 er defalık virdler okunurdu.
 
Zilhicce ayı, Hac ayıdır. İslamın beş şartından birisi de hacdır. Bu ay gelmeden kurbanlar hazırlanırdı. Hacca gidenlerde ayrı bir mutluluk ve heyecen olurdu. Kurbanlara hususi bakım yapılırdı.Kına yakılır ve sevilerek bakım yapılırdı.Kuban bayramı çok muazzam geçerdi köyümüzde. Kubanlar bayram namazından hemen sonra kesilirdi. Büyükler kurban işiyle uğraşırken çocuklar bayram gezmeye başlarlardı. Çoğu zaman kurban etiyle uğraşan eller öpülürdü. Bayramlıklar alınır, arkadaş gruplrıyla akşam eğlenclerine hazırlanılırdı. Akşam da "pamuk aldım veresiye" geleneği yaşatılırdı. Her ev ziyaret edilir, "Pamuk aldım veresiye, indi gitti karı suya, kadın sudan gelesiye, evin oğlu veya kızına nasiip gelesiyeeee" diye söylenirdi.Evden bu maniyi duyanlar, çocuklara bir miktar çiğ et, biraz ekmek ikram ederlerdi. Et toplama işi bitip, her ev ziyaret edilince, bu etler bir yerde pişirilir ve oradaki kalabalık tarafıdan yenirdi.Hacca gidemeyenler, arefe günü öğle ile ikindi arasında 2 rekat namaz kılardı. Hac sevabna nail olabilme ümidiyle kılınan bu namazı her rekatında 1 fatiha, 3 kul ya eyyühel kafirun,10 ihlası şerif okunurdu. Namazdan sonrada bazı virdler okunurdu.


  HAC AŞKI İLE İLGİLİ KÖYÜMÜZDE YAŞANAN BİR HADİSE
 Köyümüz halkından Çavuşoğlu lakaplı rahmetli Osman Derebaşı ile Cemil dede aynı akran idi. Yaşları aynı idi.Çocuklukları, gençlikleri beraber geçmişti. Osman dede ticaret ile uğraşır, pırtıcılık yapar ve hali vakti yerinde idi.Cemil dede ise 15-20 keçi birkaç inek ile geçimini sağlayan gariban biriydi. Osman dede biraz sert mizaçlı, Cemil dede ise yumuşak ve şakacı biriydi. Bilhassa çocukların gönlünü almayı sevindirmeyi pek severdi. Onları eğlendirici masallar anlatıverir, tekerlemeler söyleyiverirdi.
 70 li yıllarda Osman dedeye Hac nasip oldu. Hacca gideceği duyuldu. Hazırlıklarını yaptı. Komşuları davet etti.İkramlarda bulundu. Herkesle helalleşti. Köy dolmuşları ile Ankara'a gidilirdi. Bilinen bir gün Hacımehmetler'den uğratılırdı. Hacımehmeter'den uğratma günü toplanıldı.Bütün komşular geldi. Babam rahmetli uzun uzun hac duası yaptı. Osman dede herkesle kucaklaşıp helalleşti. Dolmuş geldi. Osman dede yolcu edildi. Bizim gözümüzden kaçmış fakat rahmetli babam anlattı;
 Osman dayıyı uğratınca, Cemil Dayıyı sallasümük ağlar gördüm. Yanına yaklaştım. Cemil dayı neden ağarsın? Diye sordum. Cemil dayı;
-Çavuş Osmanı ile aynı yaşız. Allah O'na mal verdi. Hacca gidiyor. Aaah benim de imkanım olsa ,ben de gitseydim.Beytullah' a ben de yüzümü sürebilseydim. Dedi ve daha çok ağladı.Bizi de ağlattı. Sonra ayrılıp evimize gittik. İlçemiz ufak bir ilçeydi. Etraftan hacca gidenleri tanırdık. O sene hacca gidip gelenler, babamı görünce, "Cemi Dayı'yı sormuşlar". Sizin köyden Cemil dayıyı, hacda, tavafta vesair her makamda gördük diye  söylemişler.Cemil dede'nin hac arkadaşları olduğunu söylemişler. Babam bunu Cemil dayıya söylememiş. Vefatından sonra söylenirmiş böyle şeyler. Babam rahmetli, "Onun güzel niyetine ve içten arzusuna, Allahım hac sevabı vermiş. Ruhaniyetini hacılarla beraber eylemiş dedi. Allah gani gani rahmet eylesin.


 
Mevlit gecelerinin ihyası köyümüzde çok muhteşem geçerdi. Şerbetler yapılırdı. Kırmızı, güzel kokulu şerbetlerin hususi bir yapımı vardı. Gül renginde olurdu. Şerbetten sonra şeker ve lokum ikramları da olurdu.Şerbetler tencerelere yapılır ve soğuk içilirdi. Şerbet kaseleri hususi kulplu bardaklardandı. Normal bardaklardan büyük olurdu.İçeni kandırır, susuzluğunu giderirdi. Şerbetler kadar tatlı, olan  o şerbeti ikram edenlerin nezaket ve kibarlıklarıydı. Şerbetin önünden gülsuyu ikramı da adettendi. O gülsuları da lahuti bir koku yayardı etrafa. Köyümüzden hali vakti yerinde olanlar mevlit ikramını üstlenirdi. 
 
Hususi mevlitler de çok manevi bir hava içinde geçerdi. Vefat eden birinin devir merasimi için veya ahirete irtihal edenlerin memnun edilmesi için mevlit okunurdu. Bazen hacca gidecekler de mevlit okutup ziyafet verirdi.Bu merasimlere genellikle komşu köy komşuları da davet edilirdi. Etraftan hoca ve mevlithanlar davet edilirdi. Mevlit, aşır, salavat ve dualar okunur manevi bir gün yaşanırdı. Merasim sonu davetlilere yemekler ikram edilir mevlithan, hoca ve fukaralara da maddi ikramlar yapılırdı.
 Devir mevlitlerinde ise devir parasından bütün fukara, civar köy fukaralarına hisseler ayrılır ve gönderilirdi. Eskilerin yardımlaşması çok asil ve dinimzin nezafetine uygundu. Fakir fukaraya ikram o kadar nezih ve tatlı olurdu ki garbanlar incinmez, memnun olur, gözlerinin içi güler, zenginleri bir sığınak olarak görür ve dua ederlerdi.
  Eskiler garibanlığını belli etmez ve gayet onurlu yaşarlardı. İkram etme usulünü bilmez de " Bir ihtiyacınız var mı? diye sorarsanız, ihtiyaçlarının olmadığını söylerlerdi. Dinimizde "Fukarayı Sabirin " diye bahsedilen güzel insanlar bunlardı. Cemil Ebe'nin, Cemil Dede'nin ve bir çok garibanın hallerini yalnız Allah'a arzedişlerine hayran kalırdık. O kutlu insanların en ufak bir harama tenezzül etmemeleri onların asaletlerinin göstergesiydi. Onları hayır ve rahmetle anıyoruz. Terbiye ve asaletlerine imreniyoruz. Onların seviyesine ermemizin mümkün olmadığını idrak ediyoruz. Bizlerin de, batının kokuşmuş kültürünü yansıtanları örnek almayıp, atalarımızın asil ahlak ve kişiliklerini örnek almamız gerektiğini açıklamak istiyoruz..

 
  Bugün 5 ziyaretçi (8 klik) kişi burdaydı! Tüm Hakları saklıdır  
 
ACILAR PAYLAŞILDIKÇA AZALIR....MUTLULUKLAR DA PAYLAŞILDIKÇA ÇOĞALIR... Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol