ANKARA-ÇAMLIDERE-İNCEÖZ KÖYÜ
   
  Ankara-Çamlıdere-İnceöz Köyü-Koca Harman
  82-Sandık ,Çeyiz
 
KIŞIN ŞALLAYUKLAR AKAR MI?
SADIKLARDA SERÇE SÜRÜLERİ GEÇER Mİ?
SONBAHARDA PEKMEZLERİN KAYNAR MI?
ÖZLEDİM SENİ GÜZEL İNCEÖZ
SANDIK GÖNDERME VE TAŞ MERDİVEN
 80 li yılları başlarına kadar köyümüz çok kalabalıktı.Köy halkımız genellikle köy işleriyle uğraşırdı. Boş zaman bulan köyümüz erkekleri Ankara' ya kazanmaya giderlerdi. Belli bir sanatı olmayanlar eskicilik, seyyar satıcılık ve Orman Çiftliğinde çalışma gibi işlerle uğraşırlardı.Bu kişilerin çoğu bekar evlerinde birkaç kişi beraber kalırardı.Hastalık vb gibi durumlarda birbirleriyle yardımlaşırlardı. Hastalığı fazla ileri olanlar doktora göründükten sonra köye döner, evinde yatardı. İlaçlarını kullanır tedavi olurlardı.





  Genellikle itfaiye civarı, suluhan sokak köylülerimizin mekanlarıydı. Suluhan sokakta iki tane köylümüzün manavı vardı. Bunlardan birisi Dedenin Ömer rahmetli, diğeri ise İpraamağanın Hüseyin ve rahmetli Seydali dayı idi.Bu iki manav köylülerimizin uğrak ve buluşma yeriydi.Emanetler buraya bırakılır, haberler buradan gönderilir, buluşmalar burada olurdu.

Şen Kardeşler Manavı..Hacı Hüseyin, Hacı Seydali ve Goca Kemal'in güler yüzlerini unutamıyoruz..

 İpraamağaların manavı etibankın yanından inince hemen sağdaydı. Bu manavın adı ŞEN KARDEŞLER MANAVI idi.Burada Hacı Hüseyin Çakır, Goca Kemal, İpraamağanın Hacı, Seydali Dayı çalışırdı.Burası köyümüzün uğrak yeri ve buluşma merkezi idi. Köyden gelen mutlaka buraya uğrardı. Köye gidecek olan da mutlaka buraya uğrardı. Başı sıkışan, başına bir iş gelen, önemli bir işi olan mutlaka Hacı Hüseyin ile istişare ederdi.Paraya sıkışan Hacı Hüseyinden alırdı.Herkesin, durumuna göre Hacı Hüseyin yanınd bir kredisi vardı. Köyümüzün hastası ile, evleneni ile az da olsa mutlaka Hacı Hüseyin ilgilenirdi.Şen Kardeşler Manavı'nda idare konumunda Hacı Hüseyin vardı. Diğerleri ona saygı gösterirdi. Görüşlerine saygı duyar ve onun kaşının eğilmesine razı olamazlardı.


 Hacı Hüseyin Çakır.. Şen Kardeşler Manavında yıllarca köylülerimizi ağırladı. Dert babası oldu. Düğünlere ve derneklere hamilik yaptı. Daralanlar, hastası olanlar O'na koşardı..

 
Taşmerdiven'den inince solda İbadullah Camii vardı.İbadullah Camii karşısında da vakıfların mülkünde Rahmetli Dedenin Omar ve ortağı Seyrek Ebenin Karayusuf manavlık yapardı.Köylülerimiz bu iki manava da mutlaka uğrarlardı.Rahmetli Dedenin Omar da çok cana yakındı. Bir misafir selam verince hemen caminin çeşmesinden bir çingil üzüm yıkar ikram ederdi.Ya bir iki armut, şeftali vb yıkar ikramda bulunurdu.Bir müslümana birşeyler yedirmeyi çok severdi." Üra dayının hoşgeldin, üra yiğenim safa geldin, üra akraba bi yiiver...gibi izzet ve ikramı noksan olmazdı.



 Dedenin Omar Rahmetli..Varan her köylümüze mutlaka ikramda bulunurdu. Hal hatır ederdi. Yetmeyeni yetirirdi. Dertlilelre dert babası olurdu. Tatlı dili ve güler yüzü ile hatıralarda kalan bu aziz insana rahmetler olsun...
 
Ankara'da kazanmada olan köylülerimiz, köydeki aile efradına bazen gıda maddesi gönderirdi. Bu iki manavdan birine gelinirdi. Göndereceklerini alacak şekilde bir boş sandık seçilirdi. Bu sandığa, manavdan aldığı sebze ve meyveler usulünce yerleştirilirdi.Göndermesi gereken başka şeylerde konur üzeri gazetelerle kapatılır ve sonunda sandık tahtası ve kadaklarla çakılırdı. Sonunda üzerine gönderenin ve alıcının adı ve adresi yazılırdı. Köy arabalarına götürülür ve teslim edilirdi.Arabacıya ücreti ödenir ve tembihlenirdi. O arabayla köye giden bir köylümüz varsa O ' na tembihlenirdi.
  


Köy dolmuşlarının yolcu inirip bindirdiği Hacımehmetler sokağı....

 
 
Bu araba Hacımehmetler 'den geçerken durur ve sandığı indirirdi. Araba durupta yolcu inmeyince bir sandık geldiği bilinir ve merah edilirdi. Komşunun biri doruğa çıkar ve bağırırdı."Filanlara bi sandk gelmiiiiş. Bi habar ediveriiiin, diye. Sandık sahibi gelir, duruma göre sırtıynan veya eşşenen sandığı götürürdü. Köyümüzde bu sandık yollama pek meşhurdu.


 
Sandık eve mütevazice götürülürdü. Alamayanların, garbanların gözüne gözükmemeye çalışılırdı. Maddi durumu zayıf olanlara uzak ta olsa ikramda bulunulurdu. Gelenlerden konu komşuya mutlaka usulünce yollanılırdı.Köyümüzün eskilerinin yani yaşlılarının asaletlerine ve ince düşüncelerine imrenmemek elde değildi. Bayram harici yeni ve süslü elbise giymemizi istemezlerdi. Başkalarının özenip alamayacağı şeylerin giyilmesini istemezlerdi. Giyim kuşam, yeme içme vb durumlarda komşulardan üstün olmayı istemezlerdi. Sonraları insan yaşlandıkça, bunların asil bir düşünce olduğunu anlıyor.En unutamadığımz davranış, yaşlıların birbirlerini incitmekten çok korkmalarıydı. Karşılıklı davranışları çok yüksek seviyeliydi. Şimdilerde o kibarlıklara çok az rastlayabiliyoruz..
 
 KÖYÜMÜZDE ÇEYİZ BEKLEME GELENEĞİ
 Eskiden düğünlerimiz genellikle bir hafta sürerdi. Davullu olsun olmasın formalitesi bir haftaya yayılırdı. En son gün de, çeyiz sergileme ve gelin alma günü olurdu. Gelinin akrabaları her vesile ile oğlan tarafından para koparmayı düşünürdü. Kız tarafından akraba olanlar gelinin çeyiz sergisini beklerdi. Bu bekleme ve muhafaza karşılığı damat tarafından bir bahşiş alırdı.
 Gelinin kuşağı bağlanırken gelinin erkek kardeşlerinden birisi kuşak bahşişi isterdi. Gelin arabasının yolu kesilir ve bahşiş istenirdi. Gelin oğlan evine varınca attan veya arabadan inince dua edilir, etrafa şeker ve para serpilirdi. Buna benzer birçok geleneğimiz vardı.
 
        BEN DE KAMİLE HALAMIN ÇEYİZİNİ BEKLEDİM
 Dedenin Hüseyin rahmetli ümmi idi. Okuma yazma bilmezdi. Fakat dinimize ve din adamlarına aşırı saygı ve sevgisi vardı. Ağzı dualı, ilim sahibi dediği bu insanlara hürmette kusur etmezdi. Hüseyin Yaman Hocama kızını babamın tavsiyesi ile, onun din adamı olduğu için vermişti. Hüseyin Gökdemir enişteye de ilim sahibi olduğu için kızını vermişti. Hüseyin Özdoğan enişte için,Osman Hoca torunu, ulema sülalesi derdi. Asil azmaz, bal kokmaz ata sözünü sık sık söylerdi.
   Muhterem Hüseyin Yaman eniştemin düğününde çeyiz bekleme şerefi bize nasip oldu. Bahşişi de biz alacaktık. Tahminim 60 lı yılların sonu, 70 li yılların başı idi. Sabahtan akşama kadar çeyiz bekleme, eşyalara sahip olma mesuliyetli işti. Halamın çeyizini beklemek te bize nasip olmuştu. Sabahtan görev başındaydım. Dedelerin samanlığın önündeydi çeyiz sergisi. Ziyaretçiler gelip gelip gidiyordu. İşlemelere, havlulara vb çeyizlere bakıyorlardı. Öğleden sonraya kadar çeyiz muhafaza işimiz devam etti.
 Öğleden sonra gelin alıcılar geldi. Gelin alındı. Aziz bey kuşak bahşişini almış. Babam rahmetli çeyiz götürenlerin yanındaydı. Oğlan tarafı çeyizleri aldı gitti. Oğlan evi yakın olduğu için eline bir eşya alan Aldedelerin yolunu tuttu. Bahşiş verirler diye bekledim. Kimsenin aklına gelmedi. Babamdan korkuma isteyemedim de. Fakat bahşişi almalıydım. Sabahtan akşama kadar çeyiz beklemiştim. Sonra halacığım gelin olmuştu. Canım halacığım gelin olup yuvasından uçup gitmişti. Bahşiş benim hakkımdı. Hüseyin Yaman eniştemi gördüğümde istemeliydim. Eniştenin izini sürmeye başladım. Kendileri Pelitçik te fahri hoca idi. Kursta görevliydi. Dernekten maaş alan biriydi.Parası vardı yoktu bizi ilgilendirmezdi. Bahşiş benim hakkımdı. Mutlaka almalıydım. Babamın olduğu yerlerde istemem mümkün olmazdı. Babam haşlardı. Eniştemi yalnız denk getirdim . Enişte çeyizini bekledim. Bahşiş vermediler, bahşişimi isterim dedim. O değerli insanın kıymetini gün geçtikçe daha iyi anlıyoruz.Hiç olmaz ve kalp kırıcı bir sözüne şahit olmadık. Tamam baba, olur baba, verelim baba derdi. Bir gün Hacıkemal dayının samanlıkla Mıstıkların evin arasından aşağı giderken gördüm. Hemen koştum. Enişte bahşişim diye sırıttım. O değerli insan elini cebine attı. Hemen baba dedi, çıkarıp on lira verdi. On lira o zaman bir işçi yevmiyesi kadardı. On lirayı alınca sevindim. Artık nasıl harcayacağımı düşünmeye başladım. Çerçileri beklemeye başladım.
Töre ve kurallar genellikle dini kurallara uymak şeklindeydi. Dinimiz baş üstünde tutularak gelenek haline gelen bu töreler kültürümüze ayrı bir asalet katardı. 
 


DÜNÜRCÜLÜK: Kız istemeye dünürcülük denirdi. Kız itemeye gittik, dünür gittik gibi laflar edilirdi. Dünürcülük işi gayet gizli olurdu. İstenecek kız, anne ve baba trafından seçilir, komşu ve akraba tavsiyelerine uyulurdu.
  Dünürcülüğe genellikle gece gidilirdi. Kimselere görünmeden gitmeye çalışılırdı. Dünürcülğe ufak tefek hediye ile gidilirdi.Bu işe yardımcı olan aracılar olurdu. Bazen onlar vasıtasıyla haberleşme sağlanırdı.Kimselere görünmeden kız evine gidilir ve selam verilierek oturulurdu.Eğer kız evinin önlü varsa karşılama sıcak ve samimi olurdu.Oğlan tarafına iltifat edilirdi. Naz yapmak ta ihmal edilmezdi. Kız evi naz eviydi. Naz yapılmaması da hoş karşılanmazdı. Az çok mutlaka naz yapılırdı. Naz yapılmaz ise, al kızımı götür, veya sizden iyisine mi vereceğiz gibi anlaşılırdı.
  Eğer kız verilecekse, yinede kızın anne ve babası, Emmilerine, dayılarına, halalarına bi soralım derlerdi. İlerisi için gün vermiş olurlardı. İkinci veya üçüncü dünürlüke kız verilirdi. Söz kesilir, dua edilir, şerbet içilirdi.Nişan için karara varılırdı.Nişandan sonra da pırtı görülür, ziynet ve eşya listesi oğlan tarafına verilirdi.

  Nişan ile birlikte kız, oğlan tarafına gelin saygısını göstermeye başlardı.Oğlan da kı tarafına damat saygısını göstermeye başlardı. Kız, oğlanın her akrabasına saygı gösterirdi. Onların yanında yüksek sesle konuşmaz, onların yanında yemeğe oturmazdı.Devamlı yaşmaklı gezmek zorundaydı.


 Yaşmak ta ki o gelin kaynana olana kadar devam ederdi.Şimdilerde anlamakta zorlandığımız asil bir saygı ve hürmet vardı eskilerde. Gelin erken kalkar, herkesten sonra yatardı.Büyüklerden önce istirahati çok kabalık sayılırdı.Evde, dışarda devamlı yaşmaklı gezmek zorundaydı. Gelinler yüksek sesle konuşmazlardı. Bu davranış onların terbiyelerini çok yüksek ve asil gösterirdi.

Eskiden Türk kadınlarının sokakta giydikleri mantoya benzer giyecek, Feraceler uzun olarak yapılır ve yakasının arka bölümü çoklukla omuzlardan eteğe kadar uzanır.

Ferace giyildiğinde başada yaşmak denilen ince bir örtü konulurdu. İki bölüm olan yaşmağın bir bölümü, saçları kapatmak için, bir bölümü de burundan çene ve boynu kapatmak için kullanılırdı.
Böylece yaşmak takıldığında yüzün göz bölümü açık kalmış olurdu.

 

Hanımların erkeğe saygısı korkudan değildi. Dimizin emri gereği idi. Hanımların dine olan saygısındandı.  Hadsi şerifte Fahri Kainat efendimiz öyle buyurmuştu"İnsana secde caiz olsaydı, kadını kocasına secde etmeye emrederdim."Buyurmuşlardı.Hanımlarımıın erkeğe saygısının kaynağı bu HŞ ve buna benzer ilahi emirlerdi.
  Eskilerde ilahi emirler sadırlara inmşti. Dinimizin emirlerine uymak byük bir huzur verirdi ve şeref kabul edilirdi.


NE OLMUŞ İNCEÖZ’E
Bir zamanlar hal hatır sorulur idi,
Şimdi, o törelerden eser kalmamış,
Bir zamanlar misafirler sevilir idi,
Şimdi o meziyetler görülmez olmuş.
 
Haneler boşalmış, duman tütmezmiş,
Konak sofraları odamıza gitmezmiş,
Seyit Dayı Doruktan tellal etmezmiş,
Haneler boşalmış, köy garip olmuş.
 
Sabah namazları cami dolmazmış,
Cemaati sokaklardan akıp gelmezmiş,
İmam vaaz ederken, cemaat içeri girmezmiş,
Ahlak zayıflamış, din viran olmuş.
 
Ev yapana yardım edilmez olmuş,
Hastaların derdi sorulmaz olmuş,
Merhamet zayıflamış, kibir çoğalmış,
Gönül gözleri kör olmuş güzel köyümde.
 
İhlas olmayınca hayır olmazmış,
Öğretilmeyince ihlas, bilinmez imiş,
Hayır öğretecekler kendi  derdine düşmüş,
Dini İslam zayıflamış güzel köyümde.
 
Müslüman dine teslim olanmış,
İşi, sözü, fikri dine uyanmış,
Dinin emirlerine teslim olanmış,
Bütün bunlar unutulmuş güze köyümde.
 
Gel de ümidin kesme, ümit var ol sen,
Gönüllerden uyku kalkıp ta gider,
Atalar dua etmiş, gelen nesile,
Eski güzel günler gelir köyüme…
 
Gün gelir, her hanede dumanlar tüter,
Sabah seherlerde horozlar öter,
Herkes birbirini ziyaret eder,
Allah rızası gözetilir olur benim köyümde.
 
Son baharda küpreleri atılır,
Bulgur kaynatılır, göce yapılır,
Kış gelince gaklıklarda geycek yıkanır,
Kışın kızalar kayılır benim köyümde.
 
İlkbaharda oğlak, kuzu oynaşır,
Yaylamızda davar sığır kaynaşır,
Dağlarından mantar, göbek toplanır,
Yaylamız şenlenir benim köyümde.
 
            H.İbrahim Koçak
 



               HZ FATIMA'NIN ÇEYİZLERİ
 Peygamberimiz (a.s.m.) Sahabe hanımlara, Hz. Fatma’nın (r.a.) evini, odasını hazırlamaları ricasında bulundu. Kadınlar, Hz. Fatma’nın gelin gideceği eve gittiler. Odanın içersine yumuşak toprak serdiler. Hurma kabuğundan yastık yaptılar. Düğün yemeği olarak hazırlıkta bulundular. Sonra da Hz. Fatma’nın çeyizini getirdiler, yerleştirdiler.

Hz. Fatma’nın çok az bir çeyizi vardı. Çeyizi taşınırken Peygamberimiz ona baktı ve şöyle bir duada bulundu. “Ya Rab! Senin haram kıldığın israftan çekinen şu iki insana bu eşyayı hayırlı ve bereketli kıl!”
 
Çeyizi çok az olduğu halde, Fatma Validemiz bundan en küçük bir rahatsızlık bile duymuyordu. Çünkü o, insanın değerinin altın ve gümüşle ölçülemeyeceğini çok iyi biliyordu. Resulullahın kızı olduğunu şu konuşmasıyla ortaya koydu:

“Canım babacığım, evlenen her kızın mehri altın ve gümüş ile takdir ediliyor. Ben de bunu istersem, senin kızın olmamın ne manası kalır? Ben, evlilik mehrimin Kıyamet Günü günahkârlara ulaşan şefaatinin olmasını, bu sayede onların Allah’ın affına uğramasını isterim.”
 Peygamberimiz (a.s.m.), “Ey Fatma, ebediyen mesut ol. Bu davranışınla Peygamber kızı olduğunu  ispat ettin” buyurarak ona iltifatta bulundu.
 Bir ibret tablosu olması bakımından “Kadınların Sultanı”nın çeyizini anlatalım.
 Üç minder
 Saçaklı bir halı
  İçi hurma lifi ile doldurulmuş bir yastık
  İki tane el değirmeni
 Bir tane su kırbası
  Topraktan yapılmış bir su testisi
 Meşinden yapılmış bir su bardağı
 Bir elek
  Bir havlu
  Bir koç postu
 Eskimiş, tüyü dökülmüş bir kilim
 Hurma yaprağından örülmüş bir sedir
 İki elbise
 Bir kadife yorgan
 Hz. Fatma ile Hz. Ali, hayatları boyunca bu eşyaya bir şey eklemeyecekler, fakat züht ve takva ile yaşayarak mesut bir aile tablosunu ortaya koyacaklardır.
 
 Molla Cami sitesinden alıntıdır.


DÜĞÜN GELENEĞİ
Eskiden kızı genellikle oğlan anası beğenir babaya durumu açar ve karar oluşurdu.Erkek tarafından kız istemeye anne,baba veya oğlan tarafından saygın birileri giderdi.Allahın emri,Peygamberimizin kavli ile oğlumuz ................a kızınız ....................ı istemeye geldik diye dünürlük anılırdı.
Eğer aile olumlu bulursa akrabalara bi danışayım amcasına, halasına,teyze ve dayısına bi sorayım diye nazlanır genellikle ikinci gelişte uygundur,münasiptir Allah yazdıysa olsun inşallah diye olumlu işaret verir.Söz kesme ve nişan yapmanın önü açılmış olurdu.
Söz kesme ve nişan iki aile yakınları arasında yapılırdı.Yüzük takılır.Hediyeler verilir.Şerbetler içilip dualar edilerek dini ve sağlam bir bağ kurulmuş olurdu.Köyümüzde önceleri boşanma ve ayrılma davalarına kesinlikle hiç rastlanmazdı.
Düğün hazırlıklarına PIRTI alışverişi yapılarak başlanır,oğlan evi kızevine yemiş gönderir.Kız evi de oğlan evine gözleme ve tatlı yapıp gönderirdi.Gelin ve damat adayları arkadaşları ile bu hediyeleri yerlerdi.
Erkek tarafı düğün hazırlığı için kız tarafının istediği eşyaları alırdı.Bunlar çeyiz sandığı,sini,leğenler,sahanlar,taslar,havlular,elbiseler,karyola,büfe...gibi şeylerdi.
Düğnde damadın yakın akrabalarından bir genç veya çocuk 
sağdıç seçilirdi.Sağdıça da hediye ve elbise alınırdı.Çamlıdere yöremizde düğünün ağırlığını genellikle oğlan evi çekerdi.Yakın zamana kadar başlık parası almak adettendi.

KÖYÜMÜZDE KINA GECELERİ VE DAMATGİYDİRME MERASİMİ

KINA GECESİ Gelin almadan bir gün önce gelin ve damada tören ve dua ile kına yakılır.Bizlerde kına yapma cümlesi yerine kına yakma cümlesi kulanlılır.Kına sabahı gelin adayı arkadaşlarınca sabah namazı köy çeşmesine götürülüp kınası yıkanır.Arkadaşlarınca türkü ve ilahiler eşliğinde evine getirilirdi. Köy odasında da damada ilahi ve dualarla kına yakılır.Damat kınadan sonra büyük küçük herkesin elini öperdi. Kızlar kına yakarken şu türküyü söylerdi;

Aş gel anam aş gel ben varamıyom,
Ellerin köyünde ben duramıyom,
Kumsal yere ev yapınca ev biter gider,
Uzak yere kız verme kız yiter gider,
Aş gel anam aş gel ben varamıyom, 
Ellerin köyünde ben duramıyom.

Saçayağının ayağını demirci döver,
Kızın eksiğini babası görer...........

Damat giydirme genellikle düğün günü olur veya bir gün evvelden olur.Damat giydirme ilan edilir. Giydirilen her esvap için ayrı ayrı salavat getirilir.Önce gömlek,pantlon,ceket ve en sonunda takke giydirilirdi.Takke bol dahi olsa " Takke başına daaar geliyor "diye ilan edilir.Oğlan babası oğlana bir hediye verir.Tarla,inek,öküz vb... Hediye yetersiz görülürse "takke halen dar,iyice olmadııı" diye ilan edilir.Böylece damada bir hediye daha alınırdı. Damat giydirildikten sonra herkesin elini öper ve herkes ona hediye verirdi. Bu hediyeler genellikle para olurdu... Damat ve gelin kendilerinden çok küçüklerin dahi elini öperdi.Gelin elini öpen sevinir,gelin elimi ağarttı ,nurlandırdı derlerdi.Bilhasa üç-beş yaşındaki çocuklar çok sevinirlerdi ellerinin öpülmesinden...
EMİNE NİN ASILDIĞI YER
Çambaş Osmanı nın hanımı Hamdi(Kızı)ebe Ozmuşlu Ebe nin oğlu Arif ile evliydi.Bu Arif ,Hacı Ahmet Ünal ın annesi Anakız ebenin kardeşiydi.Ozmuşlu ebenin Arif,Mahmut ve Anakız diye üç çocuğu varmış.Mahmut ile Arif hem kardeş aynı zamanda hem de bacanakmış.Arif in hanımı Hamdi,Mahmut un hanımı Emine imiş.İki kardeş bir evde geçinemezlermiş.Devamlı kavga ederlermiş.Yaylaya indiklerinde Emine bu geçimsizliğe dayanamamış.Canına kıymaya karar vermiş.Yaylada Cindağ da Atizi nin üst tarafında bir çama kendini asarak intihar etmiş.Cindağdaki o yer halen "Eminenin asıldığı yer" diye anılır.Bu Emine Ozmuşlunun Mehmetin annesiymiş.Emine asılmış.Eşine dayanamayan Mahmut ta çok yaşamamış ölmüş.Bu ölümler Arif i de kahretmiş.Üzüntüsünden o da çok yaşamamış ve ölmüş.Hamdi Ebe dul kalmış ve Çambaş Osmanı na varmış.Ozmuşlu ebe son yıllarında kötürüm olmuş ve gelini Hamdi ebenin yanında ölmüştür....

ALİAĞA DEDENİN TAPU İŞİ
Hacıkemal Dündar ın babası Aliağa dede.Onun babası Ahmetağa dede.Ahmetağa dede çevrük tarlalarını peçeneklilerden almış.Tapu muamelelerini yaptırmak için Çorbacı Pazar ına gitmiş.(Kızılcahamam-Pazar)İlçemiz orasıymış.Resmi muamele orada yapılıyormuş.Eskiden Pazar,Kızılcahamam ve Şıhlar dan büyükmüş.Pazarda muamele gören 150 yılı geçkin tapular mevcuttur.Ahmedağa dede muamele için Pazarda'yken zamanın milletvekili oraya gelmiş.Halk onu yuhalamış.Milletvekiline hakaret etmişler.milletvekili buna çok kızmış.Gitmiş Payitaht(Başkent)İstanbul dan Kızılcahamam ı ilçe,Pazar ı nahiye yaptırmış.O zaman Kızılcahamam ve çamlıdere şimdiki Peçenek gibi beldeymiş.

PEÇENEK KARAKOLU
Devlet hizmetlerinin daha kolay görülmesi için Peçenek e karakol yapım kararı alınmış.Karakol önce Peçeneğin Hocalar Mahallesine yapılmış.Şimdiki karakol yeri çalılık ve mezarlıkmış.Komşu köylerin imecesi ile bugünkü yerine yapılmış.Karakolun kireç işini İnceöz köylülerine vermişler.Koca Hatıpın Mustafa(Arıcı Hüseyin Hocanın Babası)ve diğer köylüler çamkorunun ilerisinden Gerede Aktaş a kirece gitmişler.Eşek ve katır,at sırtında karakolun kirecini İnceöz ekibi getirmiş.Karakol daha sonra üç dört defa yıkılıp yapılarak şimdiki halini almış.

KAYNANA BÖYLE OLMALI
Aşçılığıyla ün yapmış yaşlı bir kadın, 
akşam yemeğine gelecek olan oğlu 
ve yeni gelini için yine mutfağına kapanmış, 
yemek yapıyordu.

Aynı akşam yemeğe eski bir aile dostu da davetliydi.

Beklenen misafirler gelip sofraya oturduklarında 
çok şaşırtıcı bir durumla karşılaştılar…

Yaşlı kadının o gece yaptığı yemekler 
değme oburların bile iştahını kapatacak kadar berbattı.

Tatlılar un kokuyordu, patatesler yanmıştı, 
köfteler ise neredeyse hiç pişmemişti.

Oğlu, yeni gelini ve aile dostu, 
kadıncağıza durumu fark ettirmemek için ellerinden 
geleni yaptılarsa da, yemek sırasında pek 
iştahlı göründükleri söylenemezdi.

Nihayet yemek bitti ve yeni evli çift annelerinin 
ellerini öperek evlerine gittiler. 
Aile dostları ise biraz daha kaldıktan sonra 
gitmeyi düşünüyordu. 
Oğlu ve gelini gittikten sonra, yaşlı kadına:

"Senin harika bir aşçı olduğunu adım gibi biliyorum. 
Bana söyler misin, bu geceki yemekler 
neden o kadar kötüydü? 
Bence ya hastasın ya da bir bildiğin var." dedi.

Yaşlı kadın gülümseyerek cevap verdi:

- Hayır, hiçbir şeyim yok. Kasten yaptım. 
Bu yemekten sonra oğlum asla ikide bir 
annesinin yemeklerini hatırlatıp karısının kalbini kıramayacak...
 
  Bugün 2 ziyaretçi (6 klik) kişi burdaydı! Tüm Hakları saklıdır  
 
ACILAR PAYLAŞILDIKÇA AZALIR....MUTLULUKLAR DA PAYLAŞILDIKÇA ÇOĞALIR... Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol