ANKARA-ÇAMLIDERE-İNCEÖZ KÖYÜ
   
  Ankara-Çamlıdere-İnceöz Köyü-Koca Harman
  3-Biz nasıl Şuurdayız????
 
DÜNYANIN EN MAZLUM VE EN ASİL HANEDANI OSMANLI...OSMANLI YA YAPILAN YAHUDİ KAYNAKLI ZULÜM..ALÇAK YAHUD OSMANLI SENİ SOYKIRIMDAN KURTARDI..SEN ONLARI YOK ETTİN..SOYUN KURUSUN.

OSMANLI ASALETİNİ ŞAHSİYETİNİ BİZZAT GÖRENLERİN OSMANLI HAKKINDA DÜŞÜNCESİ...BU SEVGİ SADECE OSMANLI ŞAHSİYETİNE DEĞİL..OSMANLININ HALİFE OLMASINA..HAK ÜZERE OLMASINA ORDUSUNUN MUHAMMED AS ORDUSU OLMASINADIR..OSMANLI NIN KAFİR MÜSLÜMAN HER MAZLUMUN SIĞINAK VE KALESİ OLMASINADIR..OSMANLIYI SADECE MÜSLÜMANLAR ARAMIYOR.AKLI SELİM GAYRİ MÜSLİMLER DE ARIYOR.. Nefis sultan olmuş vücut ülkeme,
Beş vakidi hakkıyla kılamaz oldum.
Bir hadise karşısında, hep bana göre,
Allah ne emrediyorsa o , diyemez oldum.
Kardeşim hata ile azaba gider,
Haline üzülüp dua edemez oldum.
Nezafetim kalmamış, görgüm kalmamış,
Yeme içme ile övünür oldum.
Sıhhat için  giyinmek gerekir iken,
Ben çaput ve bez ile kasılır oldum.
Selam mümine duaymış, anlayamadım,
Selamı bile menfaatle hep verir oldum.
                H.İbrahim Koçak 17 Nisan 2016 Alanya


eski ingiltere başbakanı tony blaır ın baldızı müslüman olmuş..

 
"Cemaatle Namaz"
Muhakkak ki, cemaatle kılınan bir namaz, diğer namazlardan yirmi yedi derece daha üstündür. Cemaatlerde temiz kalbli insanların olmasındandır. Namaz, savaş gibidir. Mihrâb da, harb meydanı gibidir. Savaşta elbette insanların toplanıp saf tutmaları gerekir. Cemaat kuvvettir. Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri buyurdular:
“Müslümanlar, bir cemaatte kırk kişi toplanırsa, muhakkak onların içinde, bağışlanan biri vardır.“
Allahü Teâlâ Hazretleri, mağfiret kıldığına ikram eder. diğerleri de, zarara uğramış ve mağfiretten mahrum olmuş bir şekilde dönerler. Cemaat ile kılınan namaz, tek başına kılınan namazdan yirmi yedi derece fazîletli kılındı. Çünkü cemaat, cemi’den (toplum)dan alınma bir kelimedir. cemi’ ise, en azı üç’dür. Kişinin tek başına kılmış olduğu bir namaza, on hasene verilir. O, on haseneden biri asıldır. Dokuzu ise, Allahü Teâlâ Hazretlerinin ona vermiş olduğu fazlü keremidir. Allah’ın eklemiş olduğu sevablar toplandığında yirmi yediye ulaşmaktadır.
Kurtubî tefsirinde buyurdu:
Özürsüz olarak, cemaatle namazı kaçırıp, tek başına kılan kişi, cezaya çarpılır.
Ebû Süleyman Ed-Dârânî buyurdu: Ben yirmi sene namaz kıldım, hiç ihtilam olmadım. Mekke’ye girdim, orada hiçbir şey yapmadım. Ancak ihtilam oldum. Sonra anladım ki, arız olan bu ihtilâm, yatsı namazını cemaatle kılmayı terketmemden dolayı idi. Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri, hadîs-i şeriflerinde buyurdular:
“Allahü Teâlâ Hazretleri, mahlûkatının üzerine tevhid’den sonra kendisine namazdan daha sevimli bir şey farz kılmadı. Eğer namazdan daha sevimli bir şey olmuş olsaydı, melekler o şey ile Allah’a ibâdet ederlerdi. Meleklerin bir kısmı, rükû, bazısı secde ve bazıları da kıyam ve kaade halindedirler.
Namaz kılana gereken şey, “huzuru kalb” ile namaz kılmaktır. Selef-i sâlihîn eğer, herhangi bir mal kendilerini Allah’ı zikret­mekten meşgul ederse, bu durumlarına keffâret olsun diye onu tasadduk ederlerdi. Asıl olan bâtın (kalbin) amelidir.
“Ey o bütün imân edenleri Sarhoş iken namaza yaklaşmayın; söylediğinizi bilinceye kadar… Yani, kim, dünyayı sever, gailesi, dünya ile ilgili düşüncesi çok olursa Allahü Teâlâ Haz­retleri, namazında bedeniyle beraber kalbini hazır bulundurma­yan kişinin namazına bakmaz. Hatıra gelen şeyleri mutlaka defetmek lâzımdır.
Mesnevî’de buyuruldu:
Gafilin bağlandığı dünya serab gibidir.
Dünyayı terket.
"Kaynak: İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri Tercümesi cilt 1."

 
 


Gömülü resim için kalıcı bağlantı
İSRAİL KÖLESİ ERMENİ PİYONLARININ GÜNEYDOĞU MÜSLÜMANLARINI KIRMAK İÇİN
HAZIRLADIKLARI BOMBA DÜZENEĞİ PKK ERMENİ ÖRGÜTÜDÜR.ARKASINDA İSRAİL
VARDIR. İSLAM DÜNYASINA ZARAR VEREN HER OYUNUN ARKASINDA MUTLAKA
 İSRAİL VARDIR.

Gömülü resim için kalıcı bağlantı

BU HİKAYE YÜZ SENE ÖNCEKİ BİZİ ANLATIYOR ASLINDA..OSMANLI EN AZ BU KADAR İZZETLİ İDİ.
Biliyor musunuz..? İngiltere'de yargıçların maaşı yoktur....!
Peki; NEDEN MAAŞ almaz?
Maaş yerine ihtiyaçları oldukça kullandıkları kredisi sınırsız çek defterleri vardır...!
İngiliz devleti , hakimlerine o kadar güvenir.
Bir gün hakimin biri bir bankaya gidip 1.000.000 poundluk bir çek bozdurmak istediğini söylemiş.
Tabii ortalık birbirine girmiş....
Banka yöneticileri en üst makamdan onay almadan bu kadar parayı veremeyeceklerini söyleyip hemen İçişleri Bakanlığı'na, Adalet Bakanlığı'na ve Başbakanlığa telefon etmişler.
Ancak aradıkları her yerden gelen cevap aynıymış: Ödeyın...!
Gel gelelim ,bankada o kadar nakit yokmuş....
Banka yetkilileri bu kadar nakit paranın ellerinde olmadığı için ödeyemeyeceklerini ve Hakimden Ertesi gün gelmesini rica etmişler.
Ertesi gün para bir bavul içinde hazırlanmış ve hakime teslim edilmiş...
Aradan bir gün daha geçmiş. Hakim , tekrar bankaya gelmiş.
Parayı bankaya geri vermek istiyormuş.
Banka yönetimi şaşırıp kalmış. Hemen Adalet Bakanlığı'nı aramışlar.
Derhal Bakanlık müfettişleri devreye girmiş ve hakimi arayarak bu hareketinin sebebini sormuşlar.
Hakim ; Benim parayla marayla işim yok. Sadece İngiltere'de "Kraliçe Hükümetinin " bize gerçekten bu kadar güvenip güvenmediğini merak ettim demiş.....
Raporlar Hazırlanmış ve Bakanlığa iletilmiş ve aynı gün hakim görevden azledilmiş.....
Adalet Bakanlığı hakime gönderdiği yazıda gerekçeyi şöyle açıklamış: ''Kraliçe hükümetinin saygın bir hakimi, Devletine güvenmiyor ve onu sınıyorsa, devleti ona asla güvenmez .''
GÜVEN çok ince bir çizgidir..... Onu kalınlaştırarak kırılmasını engelleyen tek şey ; iki taraflı , yani karşılıklı olmasıdır.







Şu hayvanlar , hayvanlığı ile yardımlaşabiliyor, biz insanların çoğu bunu beceremiyoruz..



GERÇEK MÜSLÜMAN ;(RABBİM EMRETTİYSE, BİZE UYMAK DÜŞER)

Şimdi Çin’den gelen yeni müslüman olmuş bir kardeşimizin samimiyetine Cenab-ı Hakk’ın nasip ettiği mertebeyi gösteren yakın zamanda yaşanmış bir olayı paylaşmak istiyorum:
    Hani hep söylenir; insan Müslüman doğar, imansız gidebilir... Ya da inkârcı olarak yaşar. Allah öyle bir hidayet verir ki, doğruyu bulur ve iyi bir mü'min olarak ölür... O bakımdan, kimin mertebesinin ne olacağını ancak Alemlerin Rabbi olan Halik-i Zülcelal bilir...
  Çin'in değişik bölgelerinden on kişilik bir grup İstanbul'a gelir... Umre için İstanbul üzerinden kutsal topraklara gideceklerdir..



Hepsi de yeni Müslüman olmuşlar.. İslâmi bilgileri yok denecek kadar az.. Umrede ne yapacaklar, onu bile bilmiyorlar.. Yanlarına, kendilerine yardımcı olacak, hem Çince'yi ve Arapça'yı iyi bilen, hem de İslâmi bilgisi olan birini rehber olarak alırlar..
   Takdire bakın ki, Türkistan'daki Çin zulmünden kaçıp İstanbul'a yerleşmiş bir Uygur, bu Çinlilere rehber olur.. Ve birlikte yola çıkarlar..
   Kısa zamanda aralarında iyi de bir dostluk kurulur.. Seyahat esnasında yeni mü'min olmuş bu insanlar, büyük heyecan yaşarlar.. Fakat namazda okuyacakları Fatiha sûresi dahil hiçbir şey bilmiyorlardır.. Rehber bunlara bazı duaları öğretmeye çalışır, ancak Çince telâffuz zor olduğu için okuyamazlar..
   Rehbere, "Namazlarda ne okuyacağız" diye her sorduklarında, "Elhamdülillah, La ilâhe illallah, Allahu Ekber"i öğretmeye çalışır Uygur asıllı rehber!. Onlar da namazlarda bunları söylerler..
   Önce Mekke'ye giderler.. Kâbe'yi görür görmez adeta kendilerinden geçerler.. Yeni doğmuş çocuklar misali heyecan ve neşe içinde, kâh ağlarlar, kâh gülerler!. İsimlerini değiştirirler.. Çan Çing, Muhammed olur, Çun Fang da Hasan!.
    Ötekiler de diğer Allah dostlarının isimlerini alırlar.. Fakat en farklıları ismini Muhammed olarak değiştiren Çan Çing'dir.. Kıldığı her namazı gözleri yaşlı olarak bitirir Muhammed.. Ve sürekli de rehbere sorular sorup İslâmiyet hakkında daha da bilgi öğrenmek ister.. Rehber de bildiklerini aktarır Muhammed'e!. Muhammed aynı zamanda zengin bir işadamıdır.. Çin'de fabrikaları ve işyerleri vardır..
    Bir gün Muhammed sorar ;
-- “ içki nedir, içkiye dinimiz nasıl bakar? “ Cevap verir rehber:
-- " Rabbimiz içkiyi kesin olarak yasaklamıştır, içilmesi, yapılması ve satılması yasaktır!." Bunun üzerine otele gelirler; Muhammed telefonla Çin'deki kardeşini arar ve şöyle der:
-- "İçki fabrikamızı kapat!.. Allah'ımız öyle emretmiş, bize de bu emre uymak düşer!." Kardeşi bunu yapamayacağını, eğer kapatırlarsa, yüz binlerce dolar zarar edeceklerini söylerse de Muhammed kapatılması için kararlıdır. :
-- "Fabrikayı hemen kapat, ben gelince borçları hallederim" der ve fabrikayı kapattırır..
Yine bir gün başka bir soru gelir rehbere Muhammed'den ;
-- "Kadın modası, kadınları yarı çıplak resmetmek gibi faaliyetler de dinimizde yasak mıdır?."
El cevap; -- "Evet yasaktır!." Yine hemen otele gider Muhammed ve Çin'i arar.. Bu sefer de kardeşine moda evinin kapatılması emrini verir.. Kardeşinden yine itiraz gelir, ama dinleyen kim?. Muhammed artık iman lezzetini tatmıştır.. Ne itiraz dinler, ne de kararından vazgeçer ve her seferinde de aynı kelimeler çıkar ağzından;
-- "Rabbimiz emretti ise, bize uymak düşer!."
Grubun, Mekke'deki ziyaretleri biter ve Medine'ye geçilir.. Muhammed ve diğer arkadaşları bir sabah Medine'de, Efendimiz (sav)'in "cennet bahçesi" diye işaret ettiği yerde sabah namazının farzına dururlar..
Muhammed rehberin yanında, diğerleri de onun yanında.. İlk secdeye varılır , secdeden kalkılır ve ikinci secdeye varılır, ardından kıyama kalkılır!. Fakat o da ne?..
Muhammed hâlâ secdededir.. Arkadaşları selâm verir, ama Muhammed hâlâ secde vaziyetindedir.. Rehber o an; herhalde yorgunluktan olsa gerek, Muhammed secdede uyudu, diye düşünür.. Elini uzatır, omzundan hafifçe çeker ki, sağ tarafının üzerine yuvarlanır Muhammed!. Evet, Muhammed secdede terk-i hayat etmiştir!.
Muhammed'i, ambulansa koyarak hastanenin morguna kaldırırlar.. Rehber ve Çinli Müslümanlar hastanenin önünde üzüntü içinde dönüp dururlar.. O sırada lüks bir araba durur önlerinde, arabanın içinden kılığı kıyafeti düzgün bir kişi çıkar.. Herkes onu hürmetle karşılar, bu zat Medine'nin ileri gelen yöneticilerinden biridir..
Hastane yetkililerine sorar: -- "Bugün burada ölen bir Çinli var mı?."
Evet, cevabını alınca şu açıklamada bulunur:
-- "Dün gece Efendimiz (sav) rüyamda bana göründü ve buyurdular ki; yarın burada bir Çinli kardeşim vefat edecek, onun cenazesi ile sen ilgilen!."
Bir anda her şey değişir.. Muhammed'i morgdan alırlar ve Cennetü'l Bakî'ye defnederler.
   Evet değerli dostlar, gördünüz mü teslimiyeti?. Ne diyordu Çinli Muhammed?
   "Rabbim emrettiyse, bize uygulamak düşer!." 

Kim ezanı işittiği zaman, "Ey şu eksiksiz davetin ve kılınacak namazın rabbi Allahım! Muhammed'e vesîleyi ve fazîleti ver. Onu, kendisine vaad ettiğin makâm-ı mahmûd'a ulaştır." diye dua ederse, kıyamet gününde o kimseye şefâatim vâcip olur.










Bunlar dine savaş açmışlar, peki bu serefsizleri izleyenlere ne demeli???
Televizyon karşısında harcanan zamanın hesabı sorulmayacak mı?

"Doğrusu Kur'an sana ve ummetine bir öğüttür. Yakında ondan sorguya çekileceksiniz" (Zuhruf 44)











ÇAĞIMIZIN İĞRENÇ HASTALIĞI FLÖRT..



Günümüzde Flört; "MODERN" Zina Haline gelmiş Malesef..
Kendini Ateşlere Atma!!!

Acaba Sokakta Caddede Aralarında Hiç Bir Nikah Bağı Olmadan Ele Ele Tutuşan Kişilerin Efendimizin Bu Hadis i Şerifin'den Haberleri Var Mı ?

Bir Erkeğin Başına Demir Bir Şişin Batması, Namahrem Bir Kadına Dokunmasından Daha Hafif Kalır..

Hadisi i Şerif (Taberani, Beyheki)

Evlenecek gençlerin flört denilen bir arkadaşlığa asla ihtiyaçları yoktur. Hatta flörtün birçok sakıncası da vardır:

Flörtte tuzak vardır. Flörtte çok defa, kız, erkek tarafından kandırıldıktan sonra terkedilir.

Flört, gençlerde gafilce tecrübelere yol açar. Bu tecrübelerin çoğu, kötü şekilde sonuçlanır. Tecrübe için insan, cebine barut koyup kendini tehlikeye atmaz. Ateşle barut bir arada durmaz. Yılan acaba nasıl sokar diye yılanla oynanmaz.

Flört, akıl mantık hislerini alt üst eder. Flörte alışan, sık sık arkadaş değiştirir. Kızı kandırıp terkeden erkek hain, kandırılan kız da maskara durumuna düşer. Flörtte çok defa, iffet elden gider. Namuslu Müslüman bir kız için bundan büyük felâket olamaz. Flört, birçok gençleri serseri, müsrif ve perişan eder. Gençler arasında aşağılık kompleksi, kıskançlık, kin, nefret, karamsarlık, düşmanlık, anarşi ve çeşitli ruhî bunalımlar doğurur.

Flört arzusu, tenhada buluşmaya davet eder. Sonunda, birçok gencin başı belâya girer. Bu arkadaşlıkta iş eğlenceye dökülünce, genç erkeğin güveni sarsılır. Önce kızı zorlar, arzusuna kavuşunca da kızı ayıplar, ahlâksız diye ona hakaret eder. Genelde bu hissî eğlencelerden sonra hep soğukluk olur.

Genç erkek, kokladığı çiçekten hemen doyar, sonra başka bir renk, başka bir çiçek arar. Artık bu sahne onu avutmaz, ondaki esrar, onu çeken cazibe, bağ ve düğümler çözülmüştür. O artık başka bir cazibe, daha esrarlı bir düğüm ister, başka eğlenceleri kovalar. Bu bakımdan flört hususunda kız veya kadın, çok hassas olmalıdır.

Başından böyle işler geçmemiş bir gence, bunlar anlamsız gelir. Çünkü birisine gönlünü kaptıran genç, kendisine verilecek nasihati, deli saçması kabul eder. Onun için Peygamber efendimiz, (Sevgi insanı sağır ve kör eder) buyurdu.

Sağıra ne anlatsanız duymaz. Köre bütün renkleri gösterseniz, birini diğerinden ayıramaz. Seven kimsenin de gözüne bir şey görünmez. Morfinman gibi olur. Her bakımdan yanlış da olsa, yine onunla evlenmeyi ister.

Atalarımız da demişler ki:
Âşık ile delinin farkı, biri gülmez, biri ağlamaz.
Aşk başta karar etse, akıl firar eder.
Aşk bir deryadır, dalmayan bilmez.
Bir yiğit ne kadar kahraman olsa, sevdiğine yenilir.
Sevda geçer yalan olur, sonu sokar yılan olur.

Flört sonucu evlenen gençlerin çoğu sonunda pişman olmuştur. Bu bakımdan salih ana babanın tavsiyelerine mutlaka uymalıdır! Ana baba, oğlunun veya kızının evleneceği kişiye, evlâtlarının gözü ile bakmaz. Acı tecrübelerin verdiği firasetle bakar. Atalarımız, (Ulu sözü dinlemeyen uluyakalır) demişlerdir.

Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Hasan Herken de, (Flörtle evlenenler, boşanmaya daha yatkın oluyorlar) diyor. (Net Gazete)

Bütün bu mahzurlarından başka asıl önemli olan, dinimiz, nikâhsız gezip tozmayı haram etmiştir. Haram edilen bir şeyde ise, fayda aranmaz. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allahü teâlâ haramda şifa tesiri yaratmadı.) [Buhari, Hâkim]

Evlenecek olsalar bile, dini nikahı olmayan erkekle kadın, dinen birbirine yabancıdır. Bu konudaki birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Erkeğin kadına, kadının da erkeğe [şehvetle] bakması haramdır.) [Taberani]

(Harama bakmak, şeytanın zehirli okudur. Allahü teâlâdan korkup yabancı kadına bakmayana, zevkli bir iman nasip olur.) [Ramuz]

(Kişinin başına demirden bir şişin batırılması, nikah düşen bir kadına dokunmasından daha hafif kalır.) [Taberani, Beyheki]

(Yabancı kadınla kucaklaşan, şeytanla beraber zincire vurulup ateşe atılır.) [Şir’a]

(Kadınlarla bir arada yalnız kalmaktan sakının. Allah’a yemin ederim ki, bir kişi bir kadınla yalnız kalınca, aralarına şeytan girer. Bir kimsenin çamurlu bir domuzla sıkışmış durumda olması, o kimse için kendine helal olmayan bir kadına dokunmasından daha hafiftir.) [Taberani]

(Ey gençler, namusunuzu koruyun, zina etmeyin! İyi bilin ki, namusunu koruyana Cennet vardır.) [Hakim]

(Kötülükten korunmak için, nikahlı yaşayın ve iffetli olun!) [İbni Asakir]

(Ey kadınlar, ancak mahreminiz olan erkeklerle konuşun, mahreminiz olmayanlarla konuşmayın!) [İbni Said]

(Yabancı kadına şehvetle bakmak göz zinasıdır, onu tutmak el zinasıdır, ona gitmek ise ayakların zinasıdır.) [R.Nasıhin]


Nahl / 90 Ayet'DE FUHŞUN HER TÜRLÜSÜNDEN UZAK DURMAMIZI EMREDİYOR HER CUMA HUTBEDE OKUNUR... VE BİR SÜRÜ AYET VARDIR BUNUNLA İLGİLİ...

NAHL 90. AYET ŞÖYLE HİTAP EDER BİZLERE..

Meali:

Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor

Tefsiri:

“Allah, şüphesiz adâleti, iyilik yapmayı, yakınlara bakmayı emreder; hayasızlığı, fenalığı ve haddi aşmayı yasak eder Tutarsınız diye size öğüt verir”

Muhakkak ki Allah adâleti emreder Her şeyi yerli yerinde tutmayı, yerli yerince kullanmayı emreder Kendinizi ve eşyayı Allah’ın yarattığı gaye istikâmeti tutmayı, kullanmayı emreder Kendinizi ve eşyayı Allah’a kulluk ortamında tutmanızı emreder İhsanı, Allah’ı görüyormuşçasına O’na kulluğu, sürekli O’nun kontrolü altında olduğunuzu unutmadan bir hayat yaşamanızı emreder Ana babalarınıza karşı, çoluk çocuklarınıza karşı, akraba ve tüm insanlara karşı münâsebetlerinizi kendi istediği gibi ayarlamanızı emreder Yakınlarınıza, akrabalarınıza karşı sahip olduklarınızdan vermenizi emreder Cömert olmanızı, paylaşmadan yana olmanızı ister 

Ve sizi fahşadan, münkerden ve azgınlıktan, haddi aşmaktan, Allah’ın sınırlarını tecavüzden, Allah’ın yasalarını çiğneyip kendi hevâ ve hevesleriniz istikâmetinde bir hayat yaşamaktan da nehy eder Tüm kötülüklerden, hayasızlıklardan, ahlâksızlıklardan ve aşırılıklar-dan sizi men eder Umulur ki tezekkür edersiniz, tefekkür edersiniz, bu Allah uyarılarını hafızalarınızda canlı tutup hayatınızı bunlarla düzenlersiniz, Allah için bir hayat yaşayasınız

Evet işte Allah’a kulluğun, Allah için bir hayat yaşamanın, Allah kontrolünde olmanın, Allah’ı görüyormuşçasına O’na kul olmanın yasaları bunlardır Adâlet, ihsan, akrabaya vermek, fuhşiyatın, mün-keratın, ahlâksızlığın her türlüsünden, azgınlığın, bâğîliğin, haddi aş-manın, sınırları çiğnemenin, Allah’a isyanın her türlüsünden uzak durmak:
Evet işte Allah’a kulluğun, Allah için bir hayat yaşamanın, Allah kontrolünde olmanın, Allah’ı görüyormuşçasına O’na kul olmanın yasaları bunlardır Adâlet, ihsan, akrabaya vermek, fuhşiyatın, mün-keratın, ahlâksızlığın her türlüsünden, azgınlığın, bâğîliğin, haddi aş-manın, sınırları çiğnemenin, Allah’a isyanın her türlüsünden uzak durmak inşAllah...:

Yarab haram kıldığın işlerden ve davranışlardan bizleri muhafaza eyle bizleri her türlü fitne fesat azgınlıktan uzak tut bizleri hayırlı işlere yönlendir amin ...:
Selam ve dua ile







HİNDİSTAN ULEMASININ HİNDİSTAN MÜSLÜMNLARINA BEŞ VAKİT NAMAZLARINDA YAPMALRINI EMRETTİKLERİ DUA
       "Yarabbi MüslümanTürk Milletini hüviyeti asliyesine çevir.
         Onları tekrar alemi islamın başına  geçir.  
        Onları o liyakata mazhar eyle."
(Hindistan ve Pakistan Müslümanlarının beş vakit namazlarından sonra her gün yaptıkları duadır)





Bursa”da zamanında Müslüman bir zat bir çeşme yaptırmış. Eski adı Yahudilik yol ağzı, bugün ki adı Arap Şükrü muhitinde, ve başına bir kitabe eklemiş, “her kula helâl, Müslüman a haram”…
Tabii başkent, Osmanlı karışmış, bu nasıl fitnedir diye…
Efendime söyleyeyim, gitmişler kadıya şikâyete, yaka paça yakalanmış adam huzura getirilmiş, bu nasıl fitnedir, dini İslam ahalisi Müslüman olan koca devlette, sen kalk hayrattır, sebildir diye çeşme yap, ama suyunu Müslüman a yasakla… Olacak iş midir, nedir sebebi, aklını mı yitirdin? diye çıkışmışlar adama…
Adam müsaade buyurun sebebi vardır, lakin ispat ister, delil şarttır der…
Kadı kızar: “Ne delili, ne ispatı, sen fitne çıkardın Müslüman ahalinin huzurunu kaçırdın katlin vaciptir!” der. Ama bir yandan da merak eder, nedir gerekçen diye sorar, adam bir tek Sultan´a derim diye cevap verince, karışır yine ortalık. Söz sultan´a gider, adam saraya yaka paça götürülür…
Padişah sinirlenir ama diğer yandan da meraklanır : “De bakalım ne diyeceksen, bu nasıl iştir ki, hem çeşmeyi yaparsın, hem de her kula helâl, bir tek Müslüman a haram yazarsın…”
- Adam başı önünde : delilim vardır, lâkin ispat ister
- Ya dediğin gibi sağlam değilse delilin?
- O zaman hükme kıldan incedir boynum sultanım
- Eeee
- Sultanım her hangi bir havradan (sinagog´dan) bir rasgele hahamı izahsız yaka paça tutuklayın, bir hafta bakın neler olacak..
Dediği yapılmış adamın, tüm azınlıklar bir olmuş, başlarında Musevi ler, “Ne oluyor, bu ne zulüm, bizim din adamımıza biz kefiliz, ne gerekirse söyleyin yapalım, o masumdur, gerekirse kefalet ödeyelim…” efendim çevre ülkelerden bile elçiler gelmiş, elçiler mektup üstüne mektup getirmiş,
Bir hafta dolunca: Sultan´ım artık bırakmak zamanıdır demiş adam, haham bırakılmış, azınlıklar mutlu, bu sefer sultana teşekkürler,hediyeler, az zaman geçmiş ki adam aynı işi herhangi bir kiliseden bir papaz için yaptırınız sultanım demiş.
Aynı işlemle, aynı usulle bir papaz serbest edilmiş, yaka paça alınmış pazar ayininden, aynı tepkiler artarak devam etmiş. Haftası dolunca da serbest bırakılmış. Mutluk ve sevinç gösterileri daha bir fazlalaşmış, teşekkürler, şükranlar… Levantenler din adamlarına kavuşmanın mutluluğu ile daha bir sarılmışlar birbirlerine.
Sultan: “Bitti mi?” demiş adama.
- “Sultanım son bir iş kaldı, sonra hüküm zamanıdır izninizle” demiş.
- Şimdi nedir isteğin?
 
- Efendim başkentimiz Bursa”nın en sevilen, en sözü dinlenilen, itimat edilen alimini alınız minberinden,
dedikleri gibi olmuş, Ulu camiinin imamını, cuma hutbesinin ortasında almışlar… Yaka paça götürmüşler…
Ve ne olmuş bilin bakalım ?
Bir Allah”ın kulu, tek bir olumlu kelâm etmemiş, ne oluyor, siz ne yapıyorsunuz hiç olmasa vaazı bitene kadar bekleyeydiniz, dememiş. Peşinden giden olmamış, arayan soran olmamış… Geçmiş bir hafta, nerde imam diye gelen giden olmamış… Aptal ve cahil bir imam atanmış yerine, ne konuştuğunu kulağının duymadığı yobaz cinsinden, halk halinden memnun, başlamış bir dedikodu, o geçen hafta serbest edilen koca âlim için;
-bizde onu adam, hoca bellemiştik,
- kim bilir ne haltlar etti de tutuklandı…
- vah vah acırım arkasında kıldığım namazlara…
- sorma sorma…
Padişah, kadı ve adam izlemişler olanı biteni, padişah;
- eee ne olacak şimdi adam ?
- bırakma zamanıdır, bir de özür dileyip helallik almak lazımdır hocadan ..
- “haklısın” demiş padişah, denilenin yapılması için emir buyurmuş ve adama dönmüş, adam başı önünde;
- ey büyük sultanım, siz irade buyurunuz lütfen, böylesi Müslüman lara SU HELÂL edilir mi?
Sultan acı acı tebessüm etmiş;
- “Hava bile haram, hava bile…” demiş…
Çıkarılacak ders: BÖYLE HER ŞEYE SUSKUN KALAN KOYUN GİBİ BİR MİLLETE BÖYLE BİR ÜLKE, HARAM DEĞİLSE BİLE EN AZINDAN FAZLA….

Alemlere Rahmet olan Efendimiz ümmetleri için sabahlara kadar dualar buyurmuşlar.Bizlerin dünya ve ahiret saadetleri için gözyaşı dökmüşler. Atalarımız bu vatanı kan ile can ile satın alarak bizlere emanet etmişler. İslamı o kadar güzel yaşamışlar ki, halen onların o güzelliği bereketine nimtleniyor, dünya müslümanlarından itibar görüyoruz. Fakat şu anda öyle hale gelmişiz ki, halimizin hazinliğini anlamak ve anlatabilmek  çook zor.
  Şu islam ülkesinde,(sözde 0/0 99 u müslüman) islamın tesettürü tartışılıyor. Yüzde 1 bile olmayan hıristyanlara kilise günü pazar tatil,  yahudiye havra günü cumartesi tatil,  benim müslümanıma  cuma haram. 
  

   
BU ZOMBİLİK NEREDEN GELİYOR?
 Önce zombi kavramını açıklayalım. Hekimoğlu İsmail bir kitabında anlatır. Çinliler esir aldığı türkleri götürür işkenceler yaparmış. İki üç gün tuzlu ekmek yedirirmiş.Güneşin anlına yatırır, çıplak bağlar ve öylece susuz günlerce yatırırmış.Susuzluktan biçare kalan esir aklını kaybedermiş. Hafızası silinir, geçmişini hatırlayamazmış. Bu hali sezen çinli esiri çözer, güya onu kurtarıyormuş gibi götürür, su verir karnını doyururmuş. Esir de ona sadakat ve minnetle hizmet etmeye başlarmış.
Sahibinin her istediğini yapar, aksini yapmazmış. Adeta format atılmış bilgisayar proğramı gibi çalışırmış. Çinli, esiri zombilkten kurtaracak tek ilacın tuz olduğunu bilir ve esirin  tuz yememesi için gerekli tedbirleri alırmış. Esir kaza ile biraz tuz yediğinde hafızası geriye gelir, geçmişini hatırlarmış.
 Milleti yahud (yahudi milleti) varlığını islam düşmanlığına adamış , müslüman kıyımına yemin etmiş, ettirilmiş bir millettir. Maalesef, Osmalı himayesinde yaşayan yahudi hep Osmanlı'nın kuyusunu kazmıştır. Osmanlı paşalarını satın almış ihanette kullanmışlardır. Osmanlı Padişahı Genç Osman'ın öldürülmesine eşinin ihbarı sebep olmuştur. Saf padişah, " orduda islahat yapacağını söylemiş. Eşi de bunu askeri paşalara söylemiş, onlar da Genç Osman'ı yedikule zindanlarında boğdurdular.
 Osmanlı devrinde yahudi maşası paşa ve devlet adamları devamlı olagelmiş. Birçok padişahın ölümü bu hainler eliyle olmuştur. Osmanlı'nın son zamanlarına doğru bu örgüt kanser gibi her yanı sarmış. Dindar kesimden olduğu gibi daha ziyade dininde zayıf insanlardan çoklarını ağına düşürmüş. Bunlara bastığı dalı kestirmiş, devletlerine ihanet ettirmiş, kardeşlerini katletirmiş, bu güruhu insanlık sıfatından çıkarmışlardır. Osmanlı subaylarının ekserisi " ittihat ve terakki" denilen bu yahudi örgütüne üye olmuşlar. Bu örgüt onları öyle zombi yapmış ki, yüzbinlerce askeri düşmana esir verdirmiş. Bilinçli olarak düşmana karşı koyulmamış. Yeterki Osmanlı yıkılsın. Bu yıkımın arkasındaki felaket ve dehşeti görememişler. Osmanlı subayları kendi evlatlarını düşman kucağına bile bile atabilmiş. Bile bile ölüme sürebilmiş. Bile bile devletlerinin sonunu hazırlayacak kadar hissizleşebilmişler. Cumhuriyette de bu örgütün çalışmaları devam etmiş. Osmanlı evlatları eski günlerine dönmesin diye bütün tedbirler alınmış. Manevi bünyelerinin iflah olmaması için her türlü tedbirleri almıştır. Kalplerinde iman nuru yeşermesin, islam ahlakı geri gelmesin diye her türlü önlemler öyle alınmış ki ...Halen de alınmaktadır. Yahudinin, ittihat ve terakkinin, derin devletin , ergenekonun bir planı varsa Alemlerin Rabbı'nın da bir planı var. Allahın planı mutlaka galip gelecektir.
 Yahudi idere etiği devletlerde kendi liderini başa getirir. Onun yönetiminin sorunsuz yürümesi, kendi emellerinin gerçekleşmesi için bütün tedbirleri alır. Bütün devlet kademelerinde gerekli tedbirler alınır.  O devletin halkı dolaylı köle gibi çalıştırılır. Zenginlikeri sömürgecilere akar. O devlet, faiz ve borç sarmanı, terör ve anarşi gibi belallarla prangaya alınır. Köleliği devam ettirilmeye çalışılır.

Faydalanılan kaynaklar: Hekimoğlu İsmail, Siyonzmin Emelleri
Ahmet Kabaklı Temellerin Duruşması T
               UYAN EY MÜBAREK NESİL !!!
Ne oldu sana ? Ürkek ve korkaksın,
Ne oldu sana ? Atalarına benzemezsin?
Ne oldu sana ? Eski heybetin yok,
Ne oldu sana? Kendine gelemezsin?
Ne oldu sana ey mübarek nesil , izzeti İslam’dan mahrumsun,
Neler oldu acep ki ?.. Rayihayı Kur-an dan mahrumsun,
 
Neler ettiler sana ? Niçin kendinde değilsin?
Neler ettiler sana ? İslam’a bende değilsin..
Neler ettiler sana ? Edeni bilemezsin?
Nasıl bir belva ile ezildin ki, kendine gelemzsin?
Hastalıkta kıvranırsın, hastalığı bilemezsin,
İraden alındı mı? Hastayım diyemezsin..
Seni nasıl korkuttular? Benliğini bulamazsın…
 
Sana neler oldu? Seherlerde kalkamazsın?
Rızık kapılarının açıldığı sabahlarda uyanamazsın?
Sen ibadet cezbesini nasıl kaybettin?
Sen camilerin zevkini nasıl unuttun?
Sen tilaveti Kur-an nurunu nasıl kaybettin?
Sana nasıl bir vurgun geldi ki, aslına yabancısın?
Oruç, zekat, cihat şuuruna yabancısın…
 
Kimler korkuttu seni? Kimler pıstırdı böyle?
Sen kafeslere sığmayan aslan idin, bu nasıl oldu söyle?
Korkma kalk artık, şöyle bir silkin,
At! artık üzerindeki ataleti, ayağa kalk dikil,
Hafızanı yokla, acep sen kim idin?
Dünya Müslümanlarını ataların himaye eder idi…
Şimdi onlar mahzun ve perişan, ümitleri sende,
Heyhat ki, sen halen nekahattesin,
Taşıdığın değerden ve izzetten bii habersin!
Onları ehli küfür ezmekte,  sahip olan yok,
İmkanı olan gafil Müslümanlar çok,
Fakat onlarda sendeki meziyet yok..
Onlar zevki sefada, katrani gaflet içinde,
Dinar ve dirhem içinde nefislerini beslemekte..
 
Ey Fatihler torunu, Ey Peygamber’in övdüğü,
Dedelerin Çanakkale’de bir dünyayı dövdüydü,
Beslediğin hainler başına çorap ördü,
Dünyayı titreten aslanı kedilere döndürdü…
Kalk yiğidim, sende müthiş cevher var,
Sana Hazreti Resul ve bütün melekütü ervah yar,
Seni bekleyen izzeti İslam var,
Uyan ey mübarek nesil, sabah çoktan olmuş ta,
Sende o hastalığı azimin mahmurluğu var…
                                        H.İbrahim Koçak

 
  Bugün 31 ziyaretçi (46 klik) kişi burdaydı! Tüm Hakları saklıdır  
 
ACILAR PAYLAŞILDIKÇA AZALIR....MUTLULUKLAR DA PAYLAŞILDIKÇA ÇOĞALIR... Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol