ANKARA-ÇAMLIDERE-İNCEÖZ KÖYÜ
   
  Ankara-Çamlıdere-İnceöz Köyü-Koca Harman
  56-DİNİ HİKAYE VE FIKRALAR
 

    BİR KURBAN HİKAYESİ...

Yıl 2010 ve Kurban Bayramı yaklaşıyordu. Evim kira ve üç evladım da okuyordu. Dört ayrı bankaya kredi borcum vardı. Nasıl olduysa 5 kredi kartımın hepsinin limiti dolu idi. Ancak asgari ödemelerini yatırabilecek durumdaydım. Ne olursa olsun kurban kesmemiz gerektiği anlatılıyordu. Kurban kesmek istiyordum ama zor geçiniyordum, nefes alamaz hale gelmiştim sanki…
Her kurban mevzu olduğunda mevzuyu alttan almamaya çalışıyorum. Ancak bir taraftan da çocuğunuz hastalansa, işiniz bozulsa, bir dileğiniz olsa çözüm olarak şifa niyetine kurban tavsiye edilmesini de çok anlayamıyordum. Hatta kurban konusunu işleyenlerin bizi anlamadığını düşünerek sitem ediyordum.
Kurban yaklaştı ve geldi. Tabii, daha önceki senelerde kurban kesiyordum ama ödemede çok zorlanıyordum. Ödeyene kadar neredeyse ikinci kurban geliyordu. Ödemeyi geciktirdiğim için sıkıntıya giriyordum.
2010 yılı kurban bayramı yaklaştığında beklemediğim bir yerden para geldi. Ama öyle çok da değil. Ne kurbana tam yetiyor ne de diğer konulara. Ama yine de kurban alınabilir bir meblağ var elimde. Ancak bir taraftan da durumunuz ortada, bize düşmez diyordum. Netice de kesmemeye karar verdim. Yurt dışında kurban ucuz olduğu için oraya göndereyim diye düşündüm, düşünürken de o fırsatı da kaçırdım…
Eldeki para nasıl bitti?
Kurban hizmeti bitti ve ikinci gününün akşamı eve gittim. Hanım “ Ocak arıza yaptı gaz kaçırıyor! Hemen bir şey yapmamız lazım!” dedi. Tamirinden anlayan bir arkadaşı çağırdım. Hortumunu değiştirdi. Hortum parasını 25 lira olarak verdik. Tamir için ücret almadı. Ama düzelmedi ertesi gün koku devam etti.
Yeni ocak aldık ve ona da 225 lira verdik. Bayram sonrasında tamirciye götürdük belki başka bir yerde kullanırız diye ama tamirci arızasının bulunmadığını söyledi.
Bayram bitti ertesi gün dolandırıcıya 200 lira kaptırdım. O da ayrı bir hikaye. Basireti bağlanır ya bazen insanın, göremez olur, öyle olmuştum. Dolandırıcı tam 2 saat tiyatro yaptı. Tanımadığım uzak bir akrabam olduğuna, üstelik doktor olduğuna inandırdı. Beni 2 saat içinde 8 sefer sarılıp öptü, 200 lirayı hak etti.
Ara toplam: 450 etti
O günün akşamı akrabaları ziyaretten döndük. Hanım, oğlumuzu muhakkak psikiyatra götürmemiz gerektiğine beni ikna etti. Sonradan bakıyorum da burada da basiretim bağlanmıştı. Aslında daha önce hastaneye psikiyatra götürmüştük. Ayrıca belediyenin doktoruna da 3 defa gitmişti. Hiçbiri, bir şey bulamamıştı. Ama biz bu sefer ünlü bir doktora götürdük. 400 lira da ödeme yaptık. Tabii doktor 4 seans yaptı. Sonunda bize “Aslan gibi bir çocuk bir şeyi yok.” dedi.
Yekûn 850 lira.
Kurban kaç paraydı?
Daha bitmedi
Konuyu yazmaya karar verdiğimde okurların bu kadar da olur mu diyebileceğini düşünerek bu bölümü yazmak istemiyordum. Ancak hakikati perdelemenin manası yok diye düşündüm.
Süleyman Hilmi Tunahan (k.s)’nin kurban kesmeyenler için kendisinden veya ailesinden bu kurban kanı kadar kan çıkar meselesi vardı. Kurban sonrası bende bir hastalık peyda oldu. Adı su fıtığı (hidrosel). Anlatmak istemediğim bu kısımdı.
Takriben bayramdan üç ay sonraydı. Doktorlar muhakkak ameliyat olmanız lazım, dediler. Ameliyat olmaya karar verdim. Beni üç defa ameliyat için hazırlayıp ertelediler. Her seferinde tahliller için altı tüp kan verdim. Toplamda ise 18 tüp kan vermiş oldum. Ancak boşuna çıktı. Daha sonra ameliyat olmama gerek kalmadan rahatsızlığım geçiverdi.
Daha en başında “Param yok ki nasıl cebimden çıkacak?” diye düşünmüştüm. Rabb’im daha büyük bir imtihana tabii tutmadan bana göstermiş oldu. Merak etmeyin bu yıl dersimi iyi aldım. Ben kurbanımı öyle ya da böyle keseceğim inşallah. Siz de kesmenin yollarını arayın.



İHTİYARLAR CENNETE GİREMEYECEK

Rasulullah Efendimize bir gün yaşlı bir müslüman kadın gelir.Kadıncağız Efendimize;
-Yarasulallah, ben bütün dini vecibelerimi yerine getiriyorum. Sizi de çok seviyorum.  Ben cennete girebilirmiyim ? Diye sorar. Rasulullah Efendimiz cevaben  kadının o saf ve samimi halinden memnun olur ve bir ilahi kuralı nükte ile anlatmak isteyerek;
 -İhtiyarlar cennete giremeyecek buyurur.
Bunu duyan kadın bir anda hakikati anlayamayarak ağlamaya başlar. Peygamber Efendimiz açıklarlar;
 -Ey kadın cennet nasip olan kadınlar ve erkekler kaç yaşında vefat ederse etsin ehli cennet kadınları onsekiz, erkekleri de otuzüç yaşlarında olacak buyurur.

SENİ DEVE YAVRUSUNA BİNDİREYİM

  Rasulullah Efendimiz eshabından bazıları ile bir seferden dönmektedirler. Uzun yolculukta herkes yorulmuştur. Bazılarının bineği vardır. Bazıları ise bu yolu yaya yürümektedirler. Yaya yolculuk yapanlardan bir eshab peygamberimize gelerek;
 -Ya Rasulallah, benim bineğim yok. Çok ta yoruldum. Beni bir bineğe bindirir misiniz? Der. Alemlere Rahmet olarak gönderilen o yüce insan o eshaba hemen;
 -Seni bir deve yavrusuna bindirerek dinlendireyim,der. Allah rasulünün mübarek sözlerindeki inceliği farkedmeyen eshab;
 -Aman Ya Rasulallah, benim gibi bir insanı deve yavrusu nasıl taşıyabilir diye hayretle sorar. Peygamberimiz cevaben;
 -Ben seni şu büyük deveye bindireceğim. Fakat her deve, bir devenin yavrusu değil mi ? Diye mübarek şakalarını izah buyururlar.

AÇIKLAMA: Boş konuşmak , dini inanç ve emirlere uymayan şakalar müslümana zarar verir. Onun vakarını azaltır. Ahlakını bozar.Kişiliğini küçültür.


             NE KADAR  ÇOK HURMA YEMİŞSİNİZ         
   Rasuli zişan Efendimizle Hz Ali  Eendimiz hurma yemektelermiş. Rasulullah efendimiz şaka olsun diye yediği hurmaların çekirdeklerini göstermeden Hz Ali Efendimizin önüne koymaktadır. Aradan biraz zaman geçince Hz Ali Efendimizin önünde hurma çekirdekleri çoğalır. Peygamber efendimiz Hz Ali'ye sorar;
 -Ya Ali ne kadar çok hurma yemişsin! Şu önündeki çekirdeklere bak, der.  Hz Ali Efendimiz durumun farkndadır.Aynı güzellikte cevap verir;
-Ya Rasulallah, ben de merak ediyorum, acaba Rasulullah hurmayı çekirdekleriyle beraber mi yiyorlar ? Diye cevap verir.

                                                                                                 
             BU KİTAP NİCE İNSANLARI UYUTUR           
 Nasreddin Hoca merhum evinde fıkıh kitabı olan kuduriyi şerif okumaktadır. Fıkıh meselelerine dalmış bir vaziyette iken kapı çalınır. İçeriye komşusu bir hanım gelir. Hoca efendiye;
-Aman hocam, benim ufak bebek uzun zamandır uyumuyor. Ağlayıp duruyor. Bir muska yazıver de uyusun, der. Hoca incelemekte olduğu kitabı kapatır. Hürmetle kadına uzatır. Şu kitabı al. Bebeğin baş ucunda besmele çek ve sayfalarını sırayla aç der. Kadın, hoca şaka yapıyor zanneder. Fakat hocaya saygısından bir şey diyemez. Kitabı eline alır ve evin yolunu tutar. Bir şey anlamadığı halde kitabı getirir. Abdest alır.Çocuğun başına gelir . Besmele ile sayfaları çevrmeye başlayınca bebek susar. Sayfalar çevrildikçe bebek esnemeye başlar. Peşinden derin bir uykuya dalar. Kadıncağız şaşırmıştır. Kitabı aldığı gibi hocanın yanına koşar.Hocaya;
-Hocam nasıl oldu bu iş? Çocuk gerçekten uyudu. Anlayamadım der. Hoca cevaben;
-Evladım ne var anlamayacak. Bu kitabı ben camide yaşlı yaşlı adamlara okurken bir çoğu uyur. Koca koca adamları uyutan kitap bir bebeği mi uyutamayacak, der.

        MÜNASEBETSİZ MEHMET EFENDİ                     
 Sultan ikinci Mahmut Han'a Münasebetsiz Mehmet Efendi diye birinden bahsetmişler.Padişah bu kişiyi merak etmiş. Huzuruna getirtmiş. Adamla biraz konuşuş. Ağırbaşlı bir adam bulunca :
-"Sizin için münasebetsiz diyorlardı. Halbuki pek makul konuşuyorsunuz. Bir münasbetsilik yapsanıza."demiş. Mehmet Efendi biraz dereden tepeden bahsettikten sonrairden bire padişaha sormuş:
-"Efendimiz ! Zurna çalmasını bilir misiniz?" Sultan Mahmut Han gayet tabii bir surette cevap vermiş:
-"Hayır bilmem.."
"Bendeniz de bilmem."
"Yaa?"..
"Evet ..Benim Bursa'da halamın damadının ihtiyar bir teyze zadesi vardı." Padişah meraka:
"Evet..der.."
"O da zurna çalmasını bilmezdi.."
 Sultn Mahmut Han bumünasebetsiz cevap karşısında rahatsız olur. Mabeynciye:
-"Şu adamı çkarın. Yoksa şimdi bayılacağım !" diye seslenir...

                CESEDİ GREGORYENLERİN OLSUN        
 Keçecizade Fuat Paşa'nın sadrazamlığı zamanında zengin bir ermeni ölür. Gregoryen mezhebine bağlı ermeniler ölenin Gregoryan olduğundan cenazesisinin kendilerine verilmesini isterler. Katolikler ise ölenin katolik olduğundan cenazesinin kendilerine verilmesini isteler. İş kavgaya kadar varır. Her iki taraf sadrazam Keçecizade'ye müracaat eder.Durumun hallolmasını isterler. Keçecizade önce katoliklere sorar:
-"Ölenin katolik olarak öldüğüne emin misiniz?" Katolikler cevaben:
-"Tamamen eminiz." derler. Fuat Paşa Katoliklere:
-"O halde ruhuna siz sahip bulunuyorsunuz. Değil mi ? diye sorar. atolikler:
-Evet efendim derler. Keçecizade Fuat Paşa:
-Ohalde müsade edin cesedi de Gregoryenlerin olsun der. Bu cevap üzerine katolikler irşey diyemez. Ceset Gregoryenler mezarlığına gömülür...

Şimdi top devridir

Yavuz Sultan Selim, Mısır'ı aldığından esir düşen kumandanlardan Kurtbay'ı huzuruna getirttir.

Kurtbay'a:

- Kurtbay, yiğtlik ve cesaretine cidden hayran oldum. Sinanıma ve orduma yaptığını da biliyorum. Lakin imdi senin şecaat ve cesaretin neye yaradı. akibet memleketinizi kaybettiniz. O bahadırhane saldırışlar ne oldu? Ol şecaat kandedür, dedi.

Kurtbay:

-Hünkarım! Allah'a şükür, şecaat ve cesaretim bakidür. Lakin memketimizi siz kendi bahadırlığınız ve yiğitliğinizle almadınız. Bize ne yaptı ise ölüm saçan o menfur toplarınız yaptı. Onlar memleketimizin kaybına sebep oldu, dedikten sonra şöyle ilave etti:

- Sultan Kansu zamanında bir Berberi, Venedik'ten top getirip Mısır'a satmak istedi. Fakat rical-i devlet, Peygamber Efendimiz' (s.av.)'in "Kılınç ve ok kullanınız" emr-i şerifine aykırı görerek bu  topları almadı. O zaman o Berberi zat: "Yaşayan görecektir ki, bu memleket, bu toplara sahip olan bir millet tarafından elinizden alınacaktır" diye bağırmıştı. Görünen o ki Berberi haklı imiş, dedi.

Yavuz Sultan Selim bunun üzerine:

-Kudret ve kuvvet Cenab-ı Hakk'ındır, amenna. Kur'an ve sünnete bu kadar bağlı iken neden Resulullah Efendimiz'in (s.a.v) "Silaha aynı silahla karşılık veriniz" şeklindeki emr-i şerifini yerine getirmediniz. 900 sene geçti. O zaman kılınç ve ok devri idi. Şimdi top devridir, dedi.

Üç Şartım Var

Şöyle naklederler:

"Birisi bir gün Hâtim-i Esam'ı evine dâvet etmişti. Fakat kabûl etmedi. Isrâr edince ona:

 "Gelirim ama üç şartım var. Nereye istersem oraya otururum. İstediğimi yerim. Ne dersem onu yapacaksınız." dedi.

Adam kabûl etti. Hâtim-i Esamdâvet edenin evine gitti ve ayakkabıların konulduğu yere oturdu.

Senin yerin orası değil dediklerinde,

"Ben önceden şart koştum." dedi.

Sofra gelince, yanında getirdiği ekmeği çıkarıp yedi. Efendim buradan yiyin dediklerinde;

"Ben ne istersem onu yerim diye şart koşmuştum." dedi.

Sofra kalktıktan sonra hizmetçiye;

"Demir tavayı ateşte kızdır getir." dedi.

Hizmetçi söyleneni yaptı. Hâtim-i Esam demir tavanın içine ayağını koydu ve;

"Somun yedim." dedi.

Sonra oradakilere;

"Yarın kıyâmet günü yaptığınız her işten ve yediğiniz her şeyden Allahü teâlânın sizden hesap soracağına inanıyor musunuz?" diye sorunca, oradakiler

"Evet." dediler.

"Diyelim ki, burası Arasat meydanı, her biriniz sırayla gelip şu tavaya ayağınızı koyarak, burada yediklerinizin hesâbını veriniz." dedi.

Bunun üzerine oradakiler;

"Buna gücümüz yetmez." dediler.

"Yarın kıyâmet günü Allahü teâlâya nasıl cevap vereceksiniz. Arasat meydanının kızgın zemini üzerinde nasıl duracaksınız? Halbuki Allahü teâlâ meâlen; "Her nîmetin şükründen muhakkak sorulacaksınız." (Tekâsür sûresi: buyurmaktadır." dedi.

Bunun üzerine orada bulunanların hepsi ağlamaya başladılar."


MÜSLÜMANLAR KARDEŞSE SENİN HİSSENE DÜŞEN BU
 Hz Fatih Sultan Mehmet Han sevgili Peygamberimizin övgüsüne mazhar olabilen dindar ve evliya bir padişahtı. Hz Fatih'in bu durumundan faydalnmak isteyen bir uyanık bir gün huzura çıkar. Hz Fatih'e;
 -Efendim ,peygamberirimiz "Müslümanlar kardeştir" buyurmuşlar.Ben müslümanım. Siz de müslümansınız. O zaman hazineyi bölüşmemiz gerek der. Hz. Fatih uyanık adama  haklı olduğunu söyler. Çıkarıp bir altın verir. Adam ;
-Aman efendim, benim hakkıma bu kadar mı düşer? dediğinde Hz Fatih;
 -Sakın sesini çıkarma. Dünyadaki diğer kardeşlerimiz duymasın. Onlar da hak talebinde bulunursa sana bu kadar da düşmez, der.
 Mekanları cennet olsun. Osmanlı Padişahlarının hepsi yüce insanlardı. Onlar hakkında konuşulan olumsuzluklar yabancıların, içimizdeki yabancıların ve islam ve mukaddes düşmanlarının uydurma ve iftiralarıdır. Onların gözü içi dışı pislik olanları göremez..Nasipsizliğinin icabı bu aziz insanlara saldırır.

Fransız mühtedi Musa BELFORT ile ihtida hikayesi

- Nasıl Müslüman oldunuz?
Çarşıda Hıristiyanlık tebliği yaptığım bir tezgahım vardı. Bu tezgahı açıyor, üzerine İncil ve diğer kitapları diziyor, insanlara bir şeyler anlatmaya çalışıyordum.

- Hangi şehirde?
Saint Etienne. Bu işi her Cumartesi yapıyordum. Yaklaşık bir sene kadar sonra yine bir Cumartesi tezgahın başında dururken bir Müslüman geldi. Beni dinledi ve sonra şunu söyledi: 'Sen bana dinini anlattın. Peki benim dinimi biliyor musun sen? Merak edip bir camiye gittin mi? Hiç Kur’an’a göz attın mı? Eğer sen başkasının dinini bilmiyorsan nasıl doğruyu tebliğ ettiğine inanabilirsin ki? Doğruyu bulmak ancak mukayese ile olur. O zaman bu uyarıyı çok fazla dikkate almamıştım. Sonra düşünmeye başladım. Söyledikleri doğruydu. Müslümanlığı öğrenmeliydim. İçimde, gidip Müslüman ülkelerde misyonerlik faaliyeti yapmak isteği uyandı.

Papazdım Kur’an'ı okumaya başladıktan sonra bütün görüşlerim alt üst olmuştu. İncil’deki İsa Aleyhisselam'la Pavlos'un öğrettiği İsa arasında fark vardı. Bunu anladıktan sonra gün be gün daha çok Müslümanlığa yaklaştığımı, HristiyanIıktan uzaklaştığımı hissettim.

Ve Bir Pazar Günü
Bir Pazar günü Kilise'de ayin sırasında koroya ilahi söyletiyordum. İlahi teslisle alakalı idi. O esnada çok güçlü bir şekilde İslam’a çağrıldığımı hissettim. Eve döndüğümde kalbimin 'Allah Allah' diye attığını hissediyordum. O hal içerisinde bir elime Kur’an-ı bir elime de İncil’i aldım: 'Rabbim kitabın hangisi ise bana göster’ diye Allah'a dua ettim. Misyoner olarak bir Müslüman ülkeye gitmek üzere tüm hazırlıklarımı bitirmiştim. Eğer Müslüman olursam büyük bir bedel ödeyeceğimin farkına vardım. Her şeyimi kaybedecektim. O anda hamdolsun Allah yardım etti. Kalbim Kur’an'a aktı ve Müslüman olmaya karar verdim. Ne olursa olsun o bede6 ödemeye karar verdim.

Bir Müslüman derneğe gittim. İmama tüm hikayemi anlattım. Çok şaşırdı. Sonra abdest aldım,şehadet getirdim ve ismimi seçtim. Dernekteki yirmiye yakın Müslüman beni gözyaşları içerisinde tebrik ettiler. Bir kardeş 'Allah birisini sevince onun kalbini İslam’a açar’ dedi. Çok sevindim. Yeniden dünyaya gelmiş gibi oldum.

Eşimin Feveranı
Eve döndüğümde eşime her şeyi anlattım. Bana bağırmaya başladı. 'Şeytan evimize girdi' diyor, şeytanın benim içime girdiğini iddia ediyordu. Hemen telefonla papazı aradı ve ona 'Eşim çıldırdı, Müslüman oldu' dedi. Papaz benimle konuşmak istedi. Ona da ne olup bittiğini anlattım. 'Bir problemin varsa benimle konuşman gerekirdi; hemen konuşmamız lazım' dedi. Kararımın kesin olduğunu ve bilinçli olarak İslam’ı seçtiğimi söyledim. Daha sonraki günler daha sert tepkilerle karşılaştım. İki yüzlülük yaptığımı, hatta delirdiğimi ve psikiyatra gitmem gerektiğini söylediler. Halbuki bunlar doğru değildi. Ben kötü bir niyetle işe başlamıştım ama Allah niyetimi hayra tebdil etmişti. O merhametli olmasaydı bu nasıl olurdu?
Benim için bir problem yoktu ama eşim artık birlikte yaşayamayacağımızı ve boşanmak istediğini söyledi. 'Burası İsa’nın evi, şeytanı istemiyorum" dedi.

- Tek çocuğunuz mu vardı?
Evet. Eşim tüm eşyalarımı kapı önüne koydu. Yeni doğan bir bebek gibi kapı önünde kalakaldım.

- Eşinizin Müslüman olacağına dair bir ümidiniz var mıydı?
Eşimin tepkisi çok sert oldu. Sabah namazını kılmamam için benden erken kalkar ve banyoyu meşgul ederdi. Ona neden Müslüman olduğumu anlatmaya çalıştım. Pavlos'tan bahsettim. İhtida edişimin bir tefekkür sonucu olduğunu anlatmaya gayret ettim. Ama beni hiç dikkate almadı. Üzülerek boşanmak zorunda kaldım. Allah'ın benim için tayin ettiği yolda yürümek benim için daha önemliydi. O günden beri Allah'a kulluk yapmaya ve Müslüman kardeşlerime hizmet etmeye gayret ediyorum. Takva ehli bir Müslüman hanımla evliyim. Üç çocuğumuz var.

ne diyim arayan mevlasınıda bulur.........

saygilar.....



 

 
  Bugün 5 ziyaretçi (8 klik) kişi burdaydı! Tüm Hakları saklıdır  
 
ACILAR PAYLAŞILDIKÇA AZALIR....MUTLULUKLAR DA PAYLAŞILDIKÇA ÇOĞALIR... Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol