ANKARA-ÇAMLIDERE-İNCEÖZ KÖYÜ
   
  Ankara-Çamlıdere-İnceöz Köyü-Koca Harman
  4-Demokrasi ve islam'daki yeri
 
türkiyede demokrasiyi yahudi kontrol eder zavallı türkler tokadın nereden geldiğini bilemez
DEMOKRASİ ÜÇKAĞIDINI BERHEVA EDEN BİR YAZI...~ 
(Tabi ki Okuyunca...)
"BİZİM, BİR PARTİMİZ YOK, HİÇBİR ZAMAN OLMADI, OLMAYACAK!
Onlar anlamaz, aslında anlar da kabullenemez ama ben bir daha paylaşayım da belki denk gelmeyenler olmuştur, okusun, nasiplensin bu vesile ile...
*
- Bizim bir partimiz yok, bazen bütün partilerin, liderleri ile birlikte denizin dibini boylamasını istiyoruz. Biz demokratik seçim sistemine, particiliğe karşıyız. Demokratik seçim sistemi, dünya tarihi boyunca temeli, geçmişi olmayan, son iki asır içinde bütün dünyaya sömürgeci İngilizler ile onları oynatan Siyonistler tarafından dayatılan, dünya milletlerini ve devletlerini çok daha rahat sömürebilmek maksadı ile dayatılan, dünyanın tek medeni yönetim şekli olduğu palavraları ile dayatılan, cahilce bir sistemdir. Evet demokrasi, örgütlü cehaletin iktidar ve muktedir olma, hemen ardından da her şeyi tepe taklak yapma sistemidir. Oysa İslam, cehaletin iktidar ve muktedir olmasına ASLA izin vermez.
+ Nasıl yani? Onlarca sene boyunca bu kadar partiye oy verdiniz?
- Evet, verdik. Şimdi de veriyoruz, veririz. Oy vermiş olmamız, ehven-i şer olanı tercih etmemiz, dar'ül harp fıkhına göre hareket etmemiz, partici olduğumuz anlamına gelmediği gibi, bir ya da birkaç seçimde oy verdiğimiz parti ve lideri de desteklediğimiz, tasvip ettiğimiz ve sahiplendiğimiz anlamına gelmez.
+ Çok şaşırdım şimdi...
- Şaşıracak bir şey yok. Yeni dünya düzeni kurmak isteyenler, çeşitli oyunlar kurdular, biz de oyun içinde oyunlar kurduk. Gücümüz yettiğince planlarını bozduk. Bizi ayakta uyutup parmağında çevirdiğini zan edenleri, ayakta uyuttuk. Bunu yaptık diye şu partici, şu liderci olmadık. Olmayız. Her zaman söylüyoruz, demokratik seçim sistemini kalben kabullenmek, doğru görmek, küfürdür. Hele İslami parti iddiaları tamamen yoldan çıkmaktır ve küfürdür. Tüzüğü belli, hukuku belli bu sözde İslami partilerin... Meclise girince edilen yemin de belli, hiçbir yerde şeriatı geçerli kılamadıkları hatta savunamadıkları belli... İslam dinine göre kadınların seçme seçilme hakkı olmadığı, erkeklerin cahillerinin de seçme ve seçilme haklarının olmadığı belli, bunların bu gibi meselelerde ve daha yüzlerce ciddi meselede İslam'ın emirlerinden ve yasaklarından haberdar olmadıkları, haberdar olanların da sıkıntı etmedikleri belli, o zaman bunlar nasıl İslami parti? Bunlarınki İslami parti değil, bildiğin İslamcılık... Yani İslam'ı bile, insanlığın sonsuz hayatını kurtarmanın, dünya ve ahiret saadetini sağlamanın biricik vesilesini bile, Allah'ın dinini bile dünya menfaat ve siyasetine alet emek...
İşte bu yüzden son devir içinde vefat edenlerin alimlerinin bile akıbetinden, imanlarını kurtaramadığından endişe ediliyor.
Hala sözde islam alimi ve hocası bazı İslamcı zevat, bu hususları bin kere anlattığımız halde duymazdan, anlamazdan geliyor. Yığınları İslam'a davet ediyormuş gibi görünürken, vatana ve dine ihanetleri bin türlü ispat edilmiş siyasetçilerin ve sözde İslami partilerinin peşine takıyor. Dini bile, ayetleri ve hadisleri bile böyle alçakça ve adice bir siyasi oluşuma hizmette araç ediniyor.
Çünkü kalpte iman yok, Allah korkusu, hesap korkusu yok. Münafık... Titremiyor. Kendisi ile beraber milyonlarca kişiyi dünya ve ahiret felaketine sürüklüyor. İslam dinini, sanki demokratik seçim sisteminin içinde bir siyasi akım, bir siyasi parti seviyesine indiriyor. İslamcılık küfürdür. Demokratik seçim sistemi ile yönetilen rejimlerde bulunan bir müslümanın, normal şartlarda oy kullanması mümkün değildir. Dar'ül harp fıkhına uyarak, harp hileleri yaparak kullanır ve kullanırken partilerin hepsini bir görür. Birini iyi, birini kötü, birini İslami, birini gayri islami diye ayırmaz. Öyle sistemlerdeki partilerin hepsi gayri islamidir ve bir müslümanın nazarında mutlak kötüdür.
Müslümanlar siyaseti ihmal etmez ama siyasi mücadeleyi ihmal etmeyeceğim iddiası ile kadın, erkek, genç, ihtiyar, okumuş, cahil herkesi siyaset sahnesine, bataklığına çekmek hem cahillik, hem ahmaklık, hem samimiyetsizliktir.
Şu ev kadınlarının ya da yeterince tahsil imkanı bulamamış on milyonlarca müslüman erkeğin hiçbirine, hesap günü "Neden siyasi mücadele vermedin?" diye sorulmayacak. Her iş ehline bırakılmalıdır. Her işten ehli sorumludur. Bu milyonlarca müslümana "Neden ilim sahiplerinin, alimlerin peşine takılıp dünyanı ve ahiretini kazanmadın da, siyasetçilerin, münafıkların, İslamcıların peşine takılıp kendini helak ettin?" diye sorulacak.
Kendilerini kurtaramamışlar, 32 farzı sayamıyorlar, ecel ne zaman gelecek belli değil, önlerinde sonsuz bir hayat var "Bak sonsuz bir hayatı riske atıyorsun" deniliyor, herif bir dakika durup tefekkür bile etmiyor. Bağırmaya devam ediyor mideden gelen pis siyasi söylemlerini... Ne korkunç bir cehalet ve aldanış..."
mfs 

Balkan dağlarında çok arı olurmuş. Dağlara, ağaç kovuklarına, kaya kovuklarına yuva yapan arılar bol yaparmış. Adeta o dağlardan bal akrmış. Eskiden bu dağlara BAL AKAN DAĞLARI denirmiş. Zamanla BAL AKAN kelimesi BALKAN a çevrilmiş. BALKAN DAĞLARI olmuş.



EVLADI RASÜL OLAN OSMAN BEYİN KAYIN PEDERİ EDİBALİ HZ.LERİNİN MÜBAREK TAVSİYELERİ

OSMANLIYI YIKAN YAHUDİ VE MASONLAR YÖNETİMİ ELE GEÇİRİNCE ASIP KESTİLER.ÖYLE ZALİM BİR KORKU SALDILAR Kİ HALEN KORKUYORUZ.MAZLUMLARIN AHI ELBETTE YERDE KALMAZ..O MAHKEME Kİ MAZLUMLAR SEVİNECEK. KALLEŞ VE SOYSUZLAR İÇİN İSE EBEDİ AZAP..ZALİMLER İÇİN KABİRDE DEVAM EDEN ZİLLET VE HÜSRAN,O ZAMAN MAZLUMLARI SEVİNDİRECEK..                               SULTAN AHMED HAN MERHUM
1610-1611 Ağustos'unda Sultan Ahmed Han Haramidere tarafından avdan döndüklerinde birçok fakirler yolun iki tarafına dizilip sultanın ihsanını beklediler. Sultan her birine ihsanlarda bulundu. Bu sırada bir gayr-i Müslim de Müslüman kıyafetine bürünüp başına da bir sarık sararak altın verilir ümidiyle padişahın ihsanını isteyince kendisine bir mikdar akçe verildi. Ancak buna kanaat etmeyen adam biraz daha ileride tekrar ihsan istedi. Kendisine yine biraz akçe verildi. Bu defa da başındaki beyaz sarığı çıkarıp biraz ileride yine padişahın yoluna çıktı. Sultanın huzurunda yüzünü yerlere sürdü. Sonra parmağını kaldırıp şahadet kelimesini söyleyerek güya kâfir iken Müslüman olduğunu gösterdi.

Padişah onun bu hâlinin gösteriş olduğunu bilmesine rağmen kesesinden bir miktar altın çıkarıp yanındakilerden birine "Bunu şu yeni Müslümana ilet" dedi. Altını götürecek kişi "Sultanım bu adamın altın için böyle yaptığını siz de bilirsiniz." deyince, Sultan: "Biz böyle yapmakla Ashâb-ı Kirâm'dan Abdullâh bin Ömer hazretlerine uymuş oluyoruz. Zira o mübarek zat kölelerinden mescide çok devam ederek ibadetle meşgul olanı görse hemen azad ederdi. Onlardan bir nicesi sırf azad olmak ümidiyle mescide devam ederek âbidlik sûretini gösterirlerdi. O ise hepsini azad ederdi.

Dostlarından birisi "Ey Abdullâh, bu köleler seni aldatıyorlar, onların ne taatten zevkleri, ne de ibadete bir şevkleri vardır" deyince Abdullâh Hazretleri:

"Her kim bizi Allâh'a ibâdet ile aldatmak istese biz onun hilesini kabul edip Allâh rızası için aldanırız." buyurdu. İşte biz de ona uyuyoruz" dedi.












SULTAN ABDÜLHAMİD HAN’IN RUHANİYETİNDEN İSTİMDAT
(Şiirin tamamı SANSÜRSÜZ)
Nerdesin şevketli Sultan Hamid Han?!
Feryadım varır mı bârigâhına?
Ölüm uykusundan bir lahza uyan,
Şu nankör milletin bak günahına.
Tahrike yeltenen tac ve tahtını
Denedi bu millet kara bahtını
Sınadı sillenin nerm ü sahtını
Rahmet et sultanım sûz-ı âhına
Tarihler ismini andığı zaman
Sana hak verecek ey koca Sultan!
Bizdik utanmadan iftira atan
Asrın en siyâsi padişahına.
Padişah hem zalim hem deli dedik,
Îhtilale kıyam etmeli dedik,
Şeytan ne dediyse biz belî dedik,
Çalıştık fitnenin intibahına!…
Divane sen değil, meğer bizmişiz
Bir çürük ipliğe hülya dizmişiz,
Sade deli değil, edepsizmişiz,
Tükürdük atalar kıblegahına!
Sonra cinsi bozuk, ahlakı fena
Bir sürü türedi girdi meydana,
Nerden çıktı bunca veled-i zina!
Yuh olsun bunların ham ervahına!!
Bunlar halkı didik didik ettiler
Katliâma kadar sürüp gittiler,
Saçak öpmeyenler secde ettiler,
Bir asi zabitin pis külahına!
Bu gün varsa yoksa Mustafa Kemâl*
Şöhretine herkes fuzulî dellâl
Alem-i ma’nadan bak da ibret al
Uğursuz tali’in şu gümrahına!
Haddi yok alçakla derde girenin,
Sehpâ-yı kazaya boyun verenin!
La’netle anılan cebâbirenin,
Rahmet okuttu bu en küstahına!
Çok kişiye şimdi vatan mezardır!
Herkesin beladan nasibi vardır!
Selamete eren pek bahtiyardır,
Bu şeb-i yeldanın şen sıyâhına.
Milliyet davası fıska büründü!
Ridâ-yı diyanet yerde süründü!
Türk’ün ruhu zorla asi göründü,
Hem Peygamber’ine, hem Allah’ına!
Sen hafiyelerle dem sürdün ancak
Bunlar her tarafta kurdu salıncak
Eli, yüzü kara bir sürü alçak
Kement attı dehrin mihr ü mâhına!
Bu itler -nedense- bana salmadı,
Belalıydı başım kimse almadı!
Seyrandan başka da bir iş kalmadı,
Gurbet ellerinin bu seyyahına!
Hoş oldu cilvesi cumhuriyetin!
Tadı kalmamıştı meşrutiyetin,
Deccala zil çalan böyle milletin,
bundan başka çare yok ıslahına.
Lakin sen sultanım gavs-ı ekbersin!
Ahiretten bile himmet eylersin.
Çok çekti şu millet murada ersin
Şefaat kıl şâhım medet hâhına.[1]
Rıza Tevfik Bölükbaşı
* “Mustafa Kemâl” ismi yıllarca sansürlenmişti.
***
NOT: Rıza Tevfik ölüm döşeğinde şunları söylemiştir:
“Ben bu şiiri Türk milletine hakaret kasdıyla değil, tamamıyle aksi olarak, Türk milletini ölüme götüren bir zümreyi teşhir ve Abdülhamid Han’a edilen iftiraları tesbit gayesiyle yazdım.
31 Mart vakasını tertiplediği isnadı altında tahtından alaşağı edilen büyük hükümdar, bu isnadla, sade iftiraların değil, tertiplerin de en hainine hedef tutulmuştur.
31 Mart’ı tertipleyen İttihatçılar ve bu işe memur edilenler arasında bizzat ben varım.
31 Mart’ı kışkırtma ve körükleme işini Selim Sırrı ile Rıza Tevfik idare etti. Hasta yatağımdan söylediğim bu sözlere tarih kulak kabartsın.”[2]
**********
KAYNAKLAR:
[1] Tarih ve Toplum Dergisi, Ağustos 1991.
[2] Ahmet Kabaklı, Temellerin Duruşması, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, 15. Baskı (1992), sayfa 140.


Sadrazam( Başbakan)Filozof Rıza Tevfik  Yukarıdakişiirin yazarı..


Durmuş-Dursun Çimşir. HİKoçak


 Aslantepe kardeşler


  Akkız, Osman,Ayşe Durkan
KULLUK  SIRRINI     ANLAYABİLMEK
 İnsanoğlu mahlukatın en şereflisi. İman sahipleri alayı illiyyine yükselebiliyor. Meleklerden yüksek derecelere erebiliyor. İman etmeyenler ise esfeli safiline aşağıların aşağısına yani iblis ten de aşağılara inebiliyor.
   Uzay çok geniş. Sırlarının belki milyonda biri keşfedilebilmiş değil. Uzay hakkında bildiklerimizin çoğu semavi kitaplardan alıntıdır. Kur an ı Kerim mucizedir. Müthiş ve hayaller ötesi sırlar ve şifreler ihtiva eder. Bin beş yüz sene geçmesine rağmen hiçbir noksan ve kusur bulunamamıştır. Her işareti , hükmü , beyanı doğrudur. Devamlı genişleyen ve genişliğini anca Allah CC nun bildiği uzayda ne sırlar ne incelikler ne muhteşemlikler vardır. Uzayda sayısını anca Allah CC nun bildiği gezegenler ve üzerinde yaşayanlar vardır. Halk olunan her zerre Allah CC nu tesbih eder ve secde eder. İnsanoğlu hariç. Ezanı Muhammedinin sözleri ilahidir. Allah CC tarafından ilham olunmuştur. Ezan ın kutsiyet ve azametini "köpekler bilir"" ve ezan okunurken ulurlar. Ama insanların çoğu ezana inanmaz. İnananların çoğu da gereken tazim ve hürmeti göstermekten gafildir.
   Meleklerde nefis yoktur, günah işlemezler. İnsanlarda nefis var günah işlerler. Ama insanlar gayret edip kulluk sırlarını anlayıp tazim ile Allah CC kulluk ederler ise " Allah CC na meleklerden daha yakın ve sevimli ""olurlar. Halen var olan Allah CC nun bildiği kadar mahlukatı vardır. Hepsi Allah CC nun emrine tazim ile uyarlar. Kendilerince tesbih ve tahmid ederler. Eğer Allah CC zatını gösterse idi azametinden herkes secde eder bir imansız kalamaz idi. İnsanlara nefis verdi. Kendisini gizledi. Kendisini bilip kulluk etmeleri için akıl verdi. Lutuf ve ikramı olarak peygamberler ve peygamber varisi evliyalar müceddidler gönderdi.
   Allah CC nu en iyi bilenler ve kulluk edenler Peygamberanı izam hazeratıdır. Onlar kaderi ilahi olarak peygamber olarak seçilmişlerdir. Onlara Cebrail AS gelir ve vahiy getirir. Onlar kulluk ve imtihanın en zor ve şiddetlisi ile imtihan olurlar. Onların şeriatları SIRATI MÜSTAKİM dir. Dosdoğru yoldur rızai ilahiye götürür. Tasavvuf ehli mürşidi kamiller de peygamber varisi hakikileridir ki onların yolu da peygamberlerinin yoludur yani aynı yoldur. Sıratı müstakimdir ve rızai ilahiye götürürler.
   Peygamberler zamanlarında bir çok zorluklarla mücadele etmişler, insanları ıslah ve terbiye ile uğraşmışlardır. Ümmetleri olmuş, düşmanları olmuş, münafıkları olmuş ve ihanet edenleri olmuştur. Peygamberlere tabi olanlar ise dünya ve ahret saadetine ermişlerdir.
   Peygamberimiz son peygamberdir. Seyyidül beşerdir. Peygamberlerin en efdalıdır. Peygamberimize ümmet olmak azim bir şereftir. O nu anlamak " fena firrasul " olabilmek ise azim bir derecedir. Ashabı Kiram Efendilerimiz peygamberimizin terbiyesi ile yetişmiş ve peygamberlerden sonra Allah CC katında en yüksek dereceye sahip mübarek zevattır. Dünya üzerine İnsanlara İslamı anlatmak için onları azaptan kurtarıp ebedi saadetlerine vesile olmak için yayılmışlardır. Vatanlarını Allah dinini yaymak için terketmişler, akrabalarını terketmişler, bağlarını, işlerini, işyerlerini terketmişler, eşlerini dostlarını terketmişlerdir. Şimdi dünyanın muhtelif yerlerinde medfundurlar. Müslümanlar onları ziyaret ile şereflenip teberrük etmekteler.
   Dedik ki Mana ehli varisi Rasul olan Ulema peygamber varisidir. Onların her hali peygamberlere benzer. Onlar sünneti şerifi yaşamakta azami gayret ve saygı gösterirler. Zamanımızda Süleyman Efendi Hazretlerinin evlatları da Ashabı Kiram hazeratına çok benzerler. Makam, mevki ve dünya ikbali düşünmeden dünya üzerine yayılmışlardır. Rezzak olanın himayesi ile hizmetlerine devam ederlerler. Tek gayeleri bir kişi daha Allah CC nu bulsun. Bir kişi daha hakkı bulsun ve dünya ve ahret saadetine vasıl olsun.
   Şeytana tapan yahudi zamanımızda insanlık ve İslam ın en amansız düşmanıdır. Bütün bozukluk, kötülük, ihanet , zarar ve pisliğin ardında dolaylı olarak ta olsa mutlaka yahudi parmağı vardır. İslam uleması bunu böyle tesbit etmişlerdir. Bütün bozuk mezhep, düşünce ve fraksiyonlar yahudi ürünüdür. Dünya üzerinde Müslümanların bulunduğu her yerde ehli sünnet Müslümanları bulunduğu gibi yardıma himaye ve tedrisata muhtaç ifsat edilmiş Müslümanlar vardır. Bunlar hizmet ve irşada muhtaçtırlar. Telaviv İslam Ünüversitesi mezunu İslam alimi kılıklı melunlar İslam alemini ifsat etmiştir. Bunlar Müslüman ülkelerdeki resmi dini tedrisat veren okullara bir şekilde öğretim görevlisi girip şeytani vazifelerini yapmaktadırlar. Bundan dolayı Müslümanlar parça parçadır. Birlikleri ,dirlikleri bozulmuştur. Osmanlı yıkılıp hilafet kaldırıldıktan sonra Müslüman kanı hiç dinmemiştir. Halen de devam etmektedir. Müslüman kanının akmasından daha tehlikelisi de " namaz üç vakit, mezhep yoktur, tasavvuf şirktir" diyen gafil ve melunların ifsadıdır.
   Afganistan Kabil e hizmet için giden bir hocamız bir kurs açmıştır. Osmanlı yı Hilafeti tanıyan ve ehemmiyetini bilen oralı Müslümanlar Hocamıza yardımcı olmaktadır. Hocamız kursun hem hocası, hem aşçısı ,bulaşıkçısı,temizlikçisi  hem de iaşe memurudur. Bütün bunların yanında da müderristir. Kendisine emanet edilen talebelere Osmanlı zamanında medreselerde okutulan ve sıratı müstakime götüren emsile, bina, avamil, nurulizah vb kitapları okutmaktadır. Hoca efendinin anne ve babasından gelen, hayır sahiplerinin verdiği harçlığı bitmiştir. Talebelerinin de erzakı bitmiştir. Çaresizdir. Elindeki telefonun kaç lira edeceğini sorar. Yüz dolar edeceğini söylerler. Telefonunu satarak birkaç gün  daha ihtiyaçlarını görerek devam etmeyi düşünür. Memlekete telefon eder. Ben telefonumu satacağım siz bana felan numaran ulaşın der. Bu hallerde iken sabah kursun kapısı çalınır. Dışarıda duran bir arabadan kıyafeti düzgün bir kişidir kapılarını çalan. ;
 -Siz burada ne yapıyorsunuz ? diye sorar. Hocamız da Kur an hizmeti yapıyoruz deyince o zaat " Buralara geceleri nuru ilahi iniyor. Merak ettim de geldim. Size hizmetinizin devamı için yardım gerek " der ve hoca efendiye bin dolar takdim eder. Sonra Kartvizitini verir " başınız daralınca sıkıntıya düşünce lütfen bana geliniz" der. Hoca Efendi sevinir. Sıkıntılarını gideren merhamet sahibi Allah a şükreder ve misafirini uğratır. Sıkıntıdan kurtulduğu için sevinir. Kamyoneti olan bir muhibbanını arar ve talebelerine uzun müddet yeteceği erzak ikmalını yaparlar.
   Sıkıntıdan kurtulan Hoca Efendinin aklı başına gelir. Kamyoneti olan muhibbanı çağırır. Birkaç gün önce bize yardım edip kartvizitini veren bey i ziyaret edip teşekkür edelim diye yola çıkarlar. Adres Kabil dışına çıkar. Orada bir yerleşim ve işyeri yoktur. Dönüp birkaç defa adres ararlar. Her teşebbüste boş ve metruk bir araziye gider adres. Bu halde iken bunları gören yaşlı bir Afgan ne aradıklarını sorar. Onlar da aradıkları kişinin ismini söyleyince yaşlı Afgan şaşırır. Adeta şok olur. Bu dolaştığınız yer bir mezarlıktır. O aradığınız kişi de Ashabı Kiram dan sağlığında demircilik işiyle de uğraşan falancadır der ve otlar arasındaki kabri şerifini gösterir. Hocamız ve yanındakiler hem şaşırır hem de sevinir.
   Ulema kitaplarında bir hususun önemini anlatmak için  elaa " gözünüzü açın derlerdi. Süleyman efendi Hazretleri de İstanbul Camilerinde vaazlarında " Efendiler gelenler geldi . Gidenler ellerindeki  bütün selahiyetlerini bize teslim etti" diyerek zamanın selahiyet sahibi olduğunu açık açık işaret buyurmuştu. O zatı şerifin evlatları ashabı kirama ne kadar da benzerler.. Sırf ilayı kelimetullah için dünya üzerine yayılmışlar. Canu gönülden muhabbet ile yardımcı olma şerefinden mahrum eylemesin Mevlam.. Muhabbet ve tazim ile duacıları olalım. Aksinden muhafaza buyursun Mevlam. İyi olan iyi bakar iyileri görür. Hatalı olan hatalı bakar hataları görür bocalar durur. Hz Ebubekir oğlu Müslüman olmadan önce, Ebubekir Efendimiz peygamberimizin safında oğlu müşrikler safında idi. Oğlu Müslümanlıkla şereflenince "Baba falan savaşta karşı karşıya geldik. Ben seni öldürmeye fırsat buldum. Ama utandım yönümü değiştirdim" dediğinde Ebubekir Efendimiz "ben fırsat bulsaydım seni katlederdim " buyurmuştur. Aynı Ebubekir RA geceleri teheccüd namazından sonra " Ya Rabbi beni cehennemine at ve vücudumu öyle büyüt ki cehennemi doldurayım, benden başkasına cehennemde yer kalmasın " diyecek kadar merhamet sahibi idi.
   Zamanımızda iman ve küfür mücadelesi insanlar ve cinniler arasında kıyasıya devam etmektedir. Süfli ve kafir cinniler Abdurrauf Bin Halima nın dediği gibi insanları küfre sokmak kafirleri Müslümanlar üzerine saldırtmak için gece gündür yılmadan çalışmaktalar. Ülkeler arasında anarşi ve terör çıkartmaktalar. Kan döktürmekteler. İblis ve evlatları  Zayıf ve nasipsiz hoca kılıklı melunları sihir ve büyü ile uğraştırıp etrafına zarar verdirmekte bendelerini de küfre sokmaktalar. Sihir ve büyü ile uğraşmak küfürdür. Ama şeytanın tuzağına düşenler şerir bir derekede bunları düşünecek şereften mahrumdurlar. Nasıl bir durumda olduklarını tefekkürden nasipsizdirler. Alimler bozulunca alem bozulur demiş ehli.. Osmanlıdaki gibi ehli sünnet ve ehli tasavvuf ehli dert din adamları azın azı. Zahiren din adamı kalabalığının sahibi selahiyet olmaması cemiyetin bu derece bozulmasını önleyemiyor. Kuru kalabalık ümmeti Muhammedin evladının deist, ateist, mezhebsiz, satanist olmasına mani olamıyor. Boşanmaların dehşet verici şekilde çoğalmasına ve aile yapısının bu derece talan edilmesine mani olamıyor. Hakkı hak görüp hakka tabi olmayı batılı batıl görüp batıldan ictinab etmeyi lütuf buyur Allah ım.
   Bildiğimiz bilmediğimiz bütün şerlerden bizleri muhafaza buyur Ya Rabbi. Bildiğimiz bilmediğimiz Hayır ve güzellikleri bize meccanen ikram buyur Ya Rabbi. Gavlen fiğlen amelen estağfurullah elazim ve etübü ileyk min cemii ma kerihallah. Zatının, sıfatının , esmasının, efalinin hudutsuzluğunca Allah a şükürler olsun..
 

 Hacı Ahmet Tekin ve ev halkı, misafirleri


  İnceöz'ün ismini bilemediğimiz çiçekleri


 20 seneyi geçti öyde bayram yapamayalı. Kemal Özçelik Hocam ve çoğunu tanıyamadığımız köyümüz gençleri

Hacı Ahmet& Hacı Sultan Tekin

Ne alaka demeyin.Kasnak tezeğini gençler bilmez.

Hüseyin Aydın Hocamız ve oğulları ve misafiri



1988 senesi İnceöz yayasında babam ve ben. Arı otlatıyoruz.



Sait Özcan(Emmimoğlu



 Alanya'da bir Osmanlı aşığı ..





Köyevlerimizde SARPIN ..









Halil Dede ve torunu



Durmuş Çimşir ve Dursun Çimşir



Mustafa Doğanay ve H.İ.Koçak



Köyümüzün alışkan Muhtarı ve H.İ.Koçak  Güzel yaylamızda..





Kemal Kaya, Müsade Kaya ve M.Kemal Kaya...


Kemal Yeşilova Dede (Güllünün Kemal)


Lütfü Koç ve Oğlu


İnci Kardeşler.  Kemal İnci nin oğulları.


Köyümüz ulemasından  OsmanKaya, Ömer Çetinkaya, Mehmet Derebaşı Hocalarımız.




Köyümüz Ulemasından Kemal Özçelik Hocamız ve İsmet Taşdelen


Köyümüzün taşduvar ustası  Ali Durkan (Hakkının Ali, Kara Mehmedin Damadı)


Mehmet Derebaşı, Osman Kaya, Kemal Özçelik, İsmet Taşdelen, Mehmet Çakır, Ömer Çetinkaya


Tunahan Yaman ve akrabaları. (Köylülerimizi sık sık göremediğimizden gençlerin isimlerini bilemiyoruz. Özür dileriz)



Ramazan Çiçek  (Hatıp Hüseyininin damadı) Asalettin Asar, Bekir Koçak


İsmat ve Durmuş Taşdelen



Gazeteciliğin bazı güzel hatıraları oluyor


Mustafa Beyi daha büyük müdürlüklerde görmeyi dileriz.




Öğrenilerimden bazıları ile piknik



Gazeteci Seyfi Bey Mostar da









Mustafa Bey i daha büyük görevlerde gömek istiyoruz


M.Kemal Aydın'ın Velime yemeğine katılan zevat


M.Kemal Aydın'ın velime yemeği



Velime yemeğinden başka kare




Köylümüz Atilla Doğan Bey



Köylülerimizden bir grup


Mehmet Demirtaş bey ve arkadaşları


  Aslantepe Kardeşler..
 HİKAYE
 
Fatih Sultan Mehmet Han, İstanbul’u fethettikten birkaç gün sonra bazı devlet adamları ve komutanlarıyla birlikte şehri dolaşmaya çıkar. Şehrin ara sokaklarından birinde yürürken bir feryat duyar. Adamlarına:
- Bu feryat nereden geliyor? Araştırın, der.
Araştırma yapılır ve inlemenin kapısı kilitli bir evden geldiği tespit edilir. Evin kilitli kapısı kırılır. Karşılarına saçı sakalı uzayıp birbirine karışmış, üstü başı perişan ihtiyar bir adam çıkar. Adamcağızı padişahın huzuruna getirirler. Fatih sorar:
- Bu ne haldir? Seni buraya kim, neden hapsetti?
İhtiyar adam cevap verir:
- Efendim ben, geleceğe yönelik tahminler yapan bir adamdım. Kuşatma başladığı zaman Bizans imparatoru beni saraya çağırdı. “Türkler şehri alacak mı?” diye sordu. Ben de, “Alacaklar” cevabını verdim. Bunu uğursuzluk saydılar ve beni buraya kapattılar.
Bunun üzerine Fatih Sultan Mehmet:
- Bana söyler misin? İstanbul, bizim elimizden de çıkar mı?
Perişan vaziyetteki ihtiyar:
- Bu şehirde herkesin gözü vardır. Sizin aranızda da sen-ben kavgası başlarsa, kişisel çıkarlar ülke çıkarlarının önüne geçerse, mülkünü yabancılara satanlar çoğalır, yabancılardan yardım dilenenlerin sayısı artarsa, o vakit bu şehir sizin de elinizden çıkar!..
Adamın bu sözlerini duyan Fatih Sultan Mehmet, ellerini kaldırır ve şöyle dua eder:
- Allah’ın kahır ve gazabı böylelerinin üstüne olsun! ”
Kıssadan hisse…

 
  Bugün 29 ziyaretçi (43 klik) kişi burdaydı! Tüm Hakları saklıdır  
 
ACILAR PAYLAŞILDIKÇA AZALIR....MUTLULUKLAR DA PAYLAŞILDIKÇA ÇOĞALIR... Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol