ANKARA-ÇAMLIDERE-İNCEÖZ KÖYÜ
   
  Ankara-Çamlıdere-İnceöz Köyü-Koca Harman
  81-Bulgur ve Dibek İşleri
 
KÖYÜMÜZDE DİBEK DÖVME İŞİ YARDIMLAŞARAK YAPILIR. ARKA ÇIKILARAK YAPILIR.



TARLALARDA EKİN DESTELERİ


ESKİ SU DEĞİRMENLERİNİN RESMİ. TOKAR, DOYMUŞ, PEÇENEK,BAYINDIR, KÜRT KÖYLERTİNDE VARDI. ŞİMDİ TATLI BİR ANI OLARAK KALDI.

                       Köyümüzde dibek dövme işi.
   Dibek dövme işi ekip işiydi.Bulgur, göce gibi yiyecekler dibekte dövülürdü.Dibek dövmekle buğdayın kabuğunu soyma işlemi yapılırdı. Dibek dövdürecek kişi bir gün önceden ekibini hazırlar, tembihlerdi. Dibek tokmaklarını genç kızlar, bazen de genç erkekler kullanırdı. Yaşlı ebelerde dibeğin etrafına oturur, dibeği ölçerirdi. Tokmaklar sıra ile dibeğe vurulurdu. Tokmaklar birbiriyle çarpışmazdı. Genellikle iki kişi karşı karışya dibek döverdi.  Dibek dövme işinebaşlamadan önce dibeği etrafına sergiler serilirdi. Taşan bulgur ve göceler yere dökülmesin diye. Herkes ayakkabısını çıkarır bu sergilerin üzerine öyle basardı.  Değin olgunlaşıp olgunlaşmadığına yaşlılar karar verirdi. Ara sra ellerine alır, dövülen bulgura bakarlardı.
 Dibek dövme işi birkaç saat sürerdi. Dibek başında çok tatlı sohbetler olurdu. Bazen dibek başı ikramları da olurdu. Dibek dövmeye başlanmadan önce dibek su ile yıkanırdı.  Dibek dövmede taş tokmaklar kullanılırdı. Köyümüzde, kocaharmanda, dorukta, krdoğullarının evinin yanında olmak üzere üç tane dibek vardı. Bir çok kişide de taş tokmaklar vardı. Taş tokmaklar isteyen herkese ödünç verilirdi.İşi biten ise, istetmeden tokmağı sahibine iade ederdi.

Köyümüzde, eskilerden beri resimde görülen bazlama ekmeği yapılır. Ara sıra ekmek yapımından sonra, külçöreği de yapılırdı. Söbe ve halkalar da yapılırdı. Rahmetli Omar rzası'nın çörek tavası(kuzine) imalatından sonra köyümüzde güzel tava çörekleri de yapılırdı. Ebe gözlemesi, yufka da genellikle bayramlarda ve önemli günlerde yapılırdı.



Köyümüzün 242 senelik tarihe sahip, tarihi çeşmesi.


Doruk sokağında Seyit dayının evinin arkasındaki Dibek.
,


Yurdumuzun bazı yörelerinde ,doğu ve güneydoğuda TANDIR ekmeği yapılır.Tandırın içine ateş yakılır. Tandır iyice kıznca, ekmekler tandırın duvarına yapıştırılır.Kızgın olan duvar ve közler ile iki taraftan birden pişen ekmek çok leziz olur.


Külçöreği,halka,söbe,közkapan..





Kaynatıldıktan sonra kurutulmaya bırakılan   b u l g u r .. Bulgur pilavı, çorbası, dolmalarda kullanılası pek lezzetli olurdu..



El değirmeninde, bulgur çekilirdi. Her evde bu değirmenden mutlaka olurdu..




 Meyteller dibeği, burada, musalla taşının yanında bulunurdu. Meytellerin dibeği, daha süslü bir şekile sahipti.



Meytellerdeki dibek ve musalla taşı



Dibeği bazen de erkekler döver..

  İNCEÖZDE SONBAHAR
 Havalar soğumaya başlamıştı. Akşamları hava bayağı serin oluyordu. Kış hazırlığı başlamıştı.  Bulgurlar kaynatılmış, dibekler dövülmüş, hoşaflar kesilmişti. Bu sene Gıdıman’da ahlat çoktu. Köy hanımları hoşaflık ahlatlarını toplamışlar , hoşaflarını kesmişlerdi. Bağı bahçesi olanlar da elma, armut, erik hoşafları kesip kurutmuşlardı. Birçok hanım ekşi erik pestili yapıp kurumaya sermişti. Bu pestiler kışın yemeklere ekşi tadı vermek için kullanılırdı. Köyde her zaman limon bulunmazdı.
 Köyümüzdeki üç tane bulgur dibeği de doluydu. Her gün başında dibek dövenler vardı. Kış gelmeden bulgur, tarhana ve göcelikler hazırlanmalıydı. Köyde hemen hemen herkesin birer ikişer dibek tokmağı bulunurdu. Dibek dövüleceği zaman komşulardan tokmak tedarik edilirdi. Köyümüzde dibek taş tokmaklarla dövülürdü. Dibek genellikle iki veya dört kişi ile dövülürdü. En az iki üç kişi de ölçerici olurdu. Ölçerici kişiler yaşlılardan olurdu. Hatıp Ebe, Yeşil Ebe, Asiye Ebe, Şükran Nene, Seyrek Ebe, Hatıp Ayşesi, Hakkı Ebe, Dudu Kızı, Emet Nene gibi kadınlar genellikle ölçerici olurdu. Dibek dövmeye, tokmak sallamaya ise gençler ayarlanırdı. Dibek başında çok tatlı sohbetler olurdu.
   Tezekler yavaş yandığı için ekmek pişirmeye iyi gelirdi. Her ev için kışlık tezek tedariki yapılırdı. Kemre, el tezeği, toplama tezeği, kasnak tezeği gibi tezek çeşitleri vardı. Davarların kış boyu salaklara bıraktıkları gübre çiğnene çiğnene sertleşirdi. Bunlar kalıp kalıp kaldırılır, kurutulur ve kışa hazırlanılırdı. Sığırların ev önlerine bıraktıkları taze pislikler hanımlar tarafından samanla karıştırılıp taşlara kuruması için yapıştırılırdı. Kuruyunca saklanır ve kışın yakılırdı. Buna el tezeği denilirdi. Kış boyu ahırdan dışarıya atılan yaş gübreler temeğin önünde yığılırdı. Bu gübreler yazın kasnaklara konur, çiğnenir ve münasip bir yere kuruması için dizilirdi. Buna da kasnak tezeği denirdi.Kuruyan kasnak tezekleri kuru bir yere yığılır ve kışın yakılırdı. Dağlarda gezen büyükbaş hayvanlar kaka yapınca pislikleri kurur ve doğal tezek olurdu. Eline çuval alan kişiler kırlardan bu kuru tezekleri toplar ve kışın yakmak için hazırlardı. Buna toplama tezeği denirdi. Çok hamarat olduğu ve gelip giderken tezek topladığı için Rahmetli Kekeç Musa’nın hanımına Tezekçi Nene denirdi. Evin tezek ihtiyacını hanımlar düşünürdü. Çünkü ekmek pişirmek onların göreviydi. Odun tedarik etmekte erkeklerin göreviydi.
   Sonbahar gelince muhtar ve heyet üyelerini odun telaşı alırdı. Etraf köyler takip edilir, ormancı ve şef ile irtibata geçilip köylüye odun izni alınmaya çalışılırdı. Köylünün yakacağı için onbeş gün kadar biz izin alınırdı. Onbeş gün içinde odun hazırlanır ve köye getirilirdi. Odunlar,orman temizliği şeklinde olmak zorundaydı. Yaş ağaç kesilemezdi. Kuru, yatık, kar ve fırtına devriği odunlar kesilebilirdi. Böylece hem orman temizlenir, hem de köylünün yakacak ihtiyacı karşılanmış olurdu. Muhtar gider işletmeden herkes için odun kesme ve taşıma ruhsatlarını alır ve getirip köylüye dağıtırdı. Köylüde belirtilen tarihler arasında odunu hazırlar ve köye getirirdi. Önceleri öküz arabaları ile çekilen odunlar, daha sonraları kamyonlarla getirilir olmuştu. Öküz arabaları ile iki üç sefer yapılırdı. Çöpevi odun ile doldurulur ve köye getirilirdi. Yolculuk esnasında birçok kaza ve arızalar da olurdu. Arıza yapan arabalar tamir edilir ve yola devam sağlanmaya çalışılırdı. Dinlenme anında ve dağda odun hazırlamada çok tatlı diyaloglar olurdu. Odun hazırlarken iki üç gün dağlarda yatıldığı olurdu. Genellikle Yılanlı Dağı’ndan ihtiyaç verirlerdi. Köye getirilen odunlar münasipçe parçalanır ve istif edilirdi. Bazıları el hızarı ile kesilirdi. Çıralı odunlar ayrılır ve ocak tutuşturmak için kullanılırdı. Köy koruluğundan yapılan “meşe budama”ları da kışlık yakacağa katkıda bulunurdu. Yayla zamanı geceleri eşek ile odun çekilirdi. Her gece bir eşek yükü odun beş saatlik bir gece yürüyüşü ile köye getirilirdi. Bu iş kaçak olduğu için ormancıya yakalanmamak için gece tercih edilirdi. Köy işleri zahmetli gibi görünse de tatlıydı. Köy bolluk ve bereket demekti.
KÖYÜMÜZÜN KARA GÜNÜ
1970 li yıllardaydı. Ağustos ayı idi.  Köylü güzden kalkmıştı.  Kış hazırlıkları başlamıştı. Ölüözünde bahçeler, bostanlar olgunlaşıyordu. Birkaç arkadaşımızla bahçe bekler ve gülü güderdik. Ebem rahmetli, sabah güneş doğarken bizi kaldırır, kahvaltı yaptırır, biraz azık koyar ve ölüözüne yollardı.  Ölüözünde hem bahçe bekler, hem de gülü(Hindi-curuk) güderdik. O gün yine ölüözündeydik. Birkaç arkadaş vardı. Muhtemelen Tahir, Bekir ve birkaç kişi idik. Vakit öğleye doğru hava çok karardı. Gök gürültüsü ile şiddetli dolu yağmaya başladı. Şemsiyemiz falan olmadığından dört söğütlerin arasına sığındık. Eşeğimiz de eski pınarın yanında çayırda örüklüydü.Hava çok şiddetli yağdığı için sel gelmesinden korktuk. Tepeye susa kenarına kayaların altına sığınmak için koştuk. Kayaların altında biraz siper olunca yağmur dindi. Fakat gelen sel ölüözü köprüsüne sığmıyordu. Üzerinden aşıyordu. Sel eşeği götürecekti. Fakat zincir ile bağlı olduğundan duba gibi yüzmeye başladı. Yarım saat kadar bekleyince su biraz indi. Eşeğin örügünü dikmeden çözdük. Eşeği alıp eve geldik. Rahmetli Ayşe ablam , ıslanmışsınız dedi. Çamaşırlarımızı değiştirtti. Karnımızı doyururken köyden bir feryat koptu. Doruktan, aldedelerin evinin yanından bağrışmalar yükseliyordu. “Beçenek çayına geycek yıkamaya gidenler ne oldu? Amanın komşular bi bakııın” diye feryatlar ortalığı yıkıyordu.
 Köyümüzden Çiyiplik Ebe, kızı Arife, Resüllerin Ayşe ile Emine, Topal Güssü’nün Hanım o gün çaydalarmış.(Çamaşır yıkamaya çaya gitme derlerdi.) Bizde milletin içine karıştık. Koşarak Peçenek köprüsüne vardık. Sel köprünün üzerinden aşmış. Altı yedi kuzuluklu büyük köprüye sel sığmamış. Köprünün kenar dolgularını neredeyse göçürmüş.  Kamyon geçemez, anca cip veya taksi geçecek kadar bir tutarı kalmış. Çaycılar Peçenek’e gitmiştir, Mehmet Ağa ‘nın değirmene sığınmıştır gibi laflar ediliyordu. Derken köprünün kuzuluklarının en üstüne çıkmış biri var dediler. Bir kadın direği kucaklamış duruyordu. Çay çok şiddetli olduğu için yanaşmak mümkün değildi. Anca köprünün üzerinden sarkarak o kişiye ulaşılacaktı. Urganlar getirildi. Yukarıdan bir genç bağlandı. İki üç urganla köprüye bağlandı. Urganların diğer uçları da gencin beline bağlandı. Yukarıya bağlanan iki üç urganın uçları da gence verildi. Köprüdeki mağduru bağlayacaktı. Genç sallanarak kuzuluklardan tuttu. Oradaki kızı bağladı. Genci yukarı çektiler.Sonra bağlı kızı çektiler. Kız suya düştü. Fakat bağlı olduğu için çekip çıkardılar.   Bu kız Resüllerin Ayşe abla imiş. Orada bekleyen cipin yanına getirdiler.  Suya düşünce karnına su kaçmış mı diye baş aşağı diktiler, hiç su içmemiş. Hemen cip ile eve götürdüler.
 Diğerlerini aramak için çay boyu aşağı yürümeye başladık. Hacı Beylerin bahçeyi geçince Arife neneyi gördük. Ölmüştü. Çay kenarında sayısız hayvan ölüsü vardı. Diğer üç köylümüz kayıptı. Daha sonra aşağılardan bulundu. Radyo muhabirleri ve birçok resmi zevat hemen gelmişlerdi. Çiyiplik Ebe ve Resüllerin Emine ablanın naşı biraz aşağılarda bulunmuş. Topal Güssünün Hanım Abla ise birkaç gün sonra, Rahmetli Uzun Ömer dayının gayretleri ile Kalemler civarında bulundu. Sel cenazesini bir söğüt ağacının dallarına takagalmış. Herkes Ömer Dayıya dua etti. Ölüme üzülüyoruz, cenaze bulunamayınca daha da üzücü oluyor. Allah’ım bir daha öyle afet göstermesin.
 
                 DEDENİN HÜSEYİN HAKKINDA
   Hüseyin Albayrak’a dedenin Hüseyin derlerdi. Babası Aziz Dede’ye Dededayı derlermiş. Hüseyin Enişteye de Dedenin oğlu derledi. Dede dayı rahmetli vefat edeceği zaman oğlu Hüseyin’e “ Oğlum git Osman Hoca’yı çağır da başımda okusun , ben öleceğim demiş. Hüseyin enişte koşarak Osman Hocaya gitmiş. Hocam babam hasta . Osman Hoca bana okusun. Ben öleceğim diyor,demiş. Osman Hoca da “ Git baban daha ölmez. O herkese söver durur. Daha o ölmez demiş. Hüseyin enişte dönmüş gelmiş. Babasına durumu anlatmış. Dededayı buna üzülmüş. “ Bizim sövmemiz dilimizde. İçeriden gelerek sövmem. Dil alışkanlığı. Ben ölüyorum. Allah’ım bana cennetini ikram ediyor. Huriler bana hizmet ediyor, diyerek kelime-i şahadet getire getire vefat etmiş.
 Hüseyin enişte de bir Allah adamıydı. Para ile imanın kimde olduğunu Allah bilir derler. Enişte rahmetli uykuda iken bile Allah’ı çok hatırlardı. Bir seferinde köyde misafiri oldum. Aynı odada yattık. Gece uykuda kıpırdadığında kelime-i şahadet ve kelime-i tevhit okurdu. Uyku arasında Allah’ı anmak çok az kişiye nasip olur. Eniştenin bu haline imrenirdim.Enişte de komşu derdi çeker dururdu. Komşuları işlerinin görülmesine ziyade memnun olurdu. Filanca güzden kalkaydı, filan kişi tarlayı kurtaraydı gibi başkalarını derdini çekerdi.
 
                    GAZ YAĞI İLE ABDEST
 Hüseyin Yaman enişte Kamile Halamın beyiydi. Enişte önceleri pelitçik kursunda hocaydı. Sonraları Pelitçik köyü imamlığına atandı. Resmi olara köy imamı idi. Pelitçik’te bir evde kirada otururdu. Biz de rahmetli Aziz Bey ile halamı ziyarete giderdik. O zaman daha çocuk idik. Yine bir gün halamda misafir olduk. Enişte kursta idi. Biz de evde halamın yanındaydık. Halam bizi yedirdi.İçirdi. Sıra namaz kılmaya geldi. Eskiden sular taşıma ile gelirdi. Evde ıra sıra güğümler, kazanlar, tencereler, küpler su ile dolu olurdu. Aziz bey abdest almış sıra bana gelmişti.İbrikte su kalmamıştı. Halam kaparlın olduğu yerden doldur dedi. Ben de ağzı açık bir kazandan maşraba ile ibriğe iki maşraba kadar su koydum. Abdestliğe gittim. Su kaygan kaygandı. Halama , “ Hala bu nasıl su? Kaygan kaygan dedim. Halam rahmetli gülmeye başladı. Yiğenim o kazanın birisi su değil gazyağı idi. Sana söylemeyi unuttum. Sen ibriğe gazyağı koymuşsun, gazyağı ile abdest almışsın” diye güldü.
 HATIPLARLA İLGİLİ MALUMAT
******Hatıpların sülalesine HACIVELİLER denir.Bunların asıl yerleri şimdiki Necati Dayının evinin olduğu yerdir.Asıl ata dede yerleri orasıdır.Hacıveli oğlu Hüseyin Süslü Fatma ile evlenince hanım yeri olan şimdiki Koçak ve Özcan ların bulunduğu yere ev yapmıştır.Hüseyin Koçak ın dedesi ve adı olan Koca Hatıp ın bir hanımıda Çoşkun lardandır. Onun adı da Fatma'dır.********


*****Hüseyin ve Necati YILMAZ ve Dudu Çakır ın babalarının adı Mehmet YILMAZ dır.Mehmet YILMAZ ın en bilinen lakabı KELABICA dır.Rahmetli Kelabıca ,Halil Yıldırım 'ın Halası Dudu ile evlidiydi.Rahmetli Dudu ebe hastalanmış. 6 aylık bir çocuğu varmış.Ebe hastalığı çoğalınca bir gün ustuna bakarken ürperip vefat etmiş.6aylık çocuğunu çocuk yuvasına vermişler. Oradanda öldü haberi gelmiş.*****

*****Karamehmet Dedenin Hanımı COPLUEBE HacıMuharremin kızıdır.Coplu ebenin evi baba yeridir.Yanı HacıMuharremin evide Kadakçıların evinin yanındaydı.*****

*****Hüseyin Albayrak 'ın babası AZİZ dede ile Hüseyin Gürbüz(Dedihüs)ve Topal Mehmetin babası Kel İsmail, amca oğluymuş.KELİSMAİL'in oğulları şunlardır.Mustafa,Hüseyin(Dedihüs),Mehmet(TopalMehmet),Osman dır.Osman Çetenin YUSUF 'un babasıdır.Osman'ın lakabı ÇETE diye bilinir.**********

*****Ömer ESEN,HacıAli ESEN kardeştir.Halil ESEN ile amca oğludur.(Hallefendi dayıile).Bu sülaleye İPEKLER denirdi.Ömer ve Hacıali Esenlerin babasının adım İbrahim idi.Ömer ve Haceli dayının babalarının adı olan İbrahim diye oğulları vardır.


ARİF DAYININ KARA KÖPEĞİ
Meyteller mahallesinde kadakçıların evin yanında, Erdoğan ların büyük dedesi Arif dayı varmış.Onun bir kara köpeği varmış.Köpek avlu kapısının altındaki bir delikten istediği zaman avluya girer orada yatarmış.Bir kış günü gece köye kurtlar inmiş.Kurdun birisi o mahalleden geçerken Arif dayının karaköpek durmdan havlarmış.Kurda dayılanırmış.Sıkıntıya gelince kapının altındaki delikten avluya kaçacağını düşünürmüş.Kurt Arif dayının köpeği kovalamış.Köpek kaçmış delikten avluya girecek. O da ne? Evin hanımı soğuk girmesin diye bir taşla deliği tıkamamış mı? Kurtla köpek ister istemez karşı karşıya gelmiş.Kurt güçlü köpek zayıf. Köpek bir hamleyle kurdun ensesinden öyle bir ısırmış ki birdaha bırakmamış.Kurt ensesinde köpekle yılantaşı na kadar gitmiş ve orada ölmüş.Köpek korkusundan halen kurdu bırakamıyormuş.Arif dayı sabah kalktığında karaköpeğin olmadığını görünce çok üzülmüş.İzlerden kurt yedi kanaatına varmış.Bari şu köpeğin ölüsünü,kurdun yediği yeri göreyim demiş.İzleri takip edrek yılan taşına kadar gelmiş.Baksa kurtla köpek yatıyor.Kurt ölmüş ,köpek te kurdu ısırmış vaziyette yatıyor.Köpeğin gözleri bakıyor.Köpek canlı.Köpeğe haydi gidelim,kurdu öldürmüşsün demiş.Köpek gelmiyor.Tutmuş asılmış,bir türlü ayıramamış kurttan. Köy odasına gelmiş.Olanları köylüye anlatmış.Köylüler kurt ve köpeği bir sedye ile Arif dayının evin önüne getirmişler.Köpeği avluya girdiği deliği görecek şekilde çevirmişler.Köpek deliğin açık olduğunu görünce kurdu bırakıp hemen avluya ahıra girmiş.Korkusundan üç dört gün avludan dşarı çıkamamış.Eskilerde bu hikaye çok anlatıırdı. 

HURŞİT DAYI NIN CESARETİ
Eskiden çiftçilik ve hayvacılık geçim kaynağıydı.Bunun yanında terzilik,marangozluk,demircilik vb bazı sanatlarda icra edilirdi.İnsanlar dağda,tarlada olduğu için çok cesaretli ve gözüpekti.Kışları iş boşluğunda avcılık yapılırdı.Hemen hemen hergün ava gidilirdi.Av genellikle eti ve derisi için yapılırdı.Av hikayeleride çok meşhurdu.Hurşit dedenin ayı inine girmesi, ayıyı dışarı çıkarması çok meşhurdur.
Beşaltı avcı silahlanır ayının inine varırlarmış.Ayılar kış uykusunda ve güçsüz olurlar.Hurşit dede sağ eline bir gıklık bıçağı alır,bıçaklı elini keçeyle kalınca sarar ayının inine girer bağırırmış.Çık gocaoğlan nerdesin!!!!Ayı ağzını açar dedeye saldırırmış dede ayının ağzına gıklık bıçağını sokar ağzını kapatamayacağı şekilde tutup ayıyı çekerek dışarı getirirmiş.Dışarı çıkınca diğr avcılar ayının kafasına baltayla vurur öldürürlermiş.Böylece ayının derisini alıp satarlarmış.Hurşit dedenin bu cesareti eskiden radyo tv yokken akşamları anlatılırdı. 

NELER GELDİ NELER GEÇTİ FELEKTEN,DÜN GECE DEVE GEÇTİ ELEKTEN
Eski kıtlık yıllarındaymış.Adamın biri iyice fakirlemiş.Evde yiyecek birşey kalmamış.çoluk çocuk aç.Ağlaşırlarmış.Borç alacak kimse de yok.Şaşırmış çocuklara ne yedireceğini.Hanımı demişki ;
-Herif evde yiyecek birşey yok.Ağadan biraz borç un iste de çocukları doyuralım demiş.Ağaya giden adam halini arz edince Ağa;
-Karşılıksız borç veremem demiş.Adam da Ağaya bir deveden başka birşeyin olmadığını söylemiş.Ağadan olumsuz cevap alan adam üzgun üzgün eve dönmüş.Durumu hanımına anlatmış.Hanımı çocuklargünlerdir aç bari deveyi verde biraz un al demiş.Adam deveyi ağaya götürmüş.Karşılığında verdiği unu eve getirmiş.Hanımı undan sıcak ekmek yapıp evdekileri doyurmuş.Karnı doyan çocuklar uyumuş. Adamında aklı başına gelmiş.Yahu biz bu deveyi kesip yeseydik ağanın verdiği undan daha çok karnımızı doyururduk demiş.Üzüntülü üzüntülü camın kenarına oturmuş.Ooof ooof neler geldi neler geçti felekten.Dün gece deve(karşılığ aldığım unlar anlamına)geçti elekten demiş.Bunu duyan komşular o sözü unutmamış.Günümüze kadar gelmiş.

 

MİNAREDEN UZUN HACIVELİLERİN OTLUĞU, ZEMHERİYE GİRMEDEN ÇEKERLER YOKLUĞU
Hacıveli,Hacısait,Hacıosman kardeşmiş.Aileleri ,çoluk çocukları çok kalabalıkmış.Bir oturuşta yani bir sofrada kırk tane halka yedikleri olurmuş.Eskiden 'Kırk halka yemiş Hacıveliler' diye meşhurdu.Hacıvelilerin davar,sığır,at,deve gibi hayvanları da çokmuş.Bu hayvanlara kışı rahat geçirmek için çok miktarda ot yığarlarmış.Ot yığınları büyük büyük minare gibi yüksek olurmuş.Fakat hayvanların kalabalığından zemheri gelmeden otları bitermiş.Her kış ot sıkıntısı çekerlermiş.Onların bu hali halkın diline düşmüş.Otlar kış ortasında bitince "Minareden uzun Hacıvelilerin Otluğu,zemheriye girmeden çekerler yokluğu" sözü meşhur olmuş.

KIRK HALKA YEMİŞ HACIVELİLER
Köyümüzde ekmek yapımı sonrası bazen ekmeğin ardına kül çöreği ve halka yapılırdı.Kalka simit şeklinde olur,küle gömerek kızgın külde pişirilidi.Halka şimdinin simitleri gibi çıkla yenebilirdi.Yani yanına katık istenmezdi. Çok hoş kokulu ve güzel olurdu.Hatıplar sülalesi olan Hacıvelilerin de bir ara çok kalabalık olduğu, bir sofrada kırk adet halka yedikleri rivayet olunur.Çocukluğumuzda "Kırk Halka Yemiş Hacıveliler" sözünü çok sık duyardık.

DEDEDAYI NIN VEFATI
Aziz Albayrak(rahmetli) nin dedesine Dededayı derlerdi.İsmi Aziz idi.Her fani gibi hastalanmış.Ölüm döşeğinde yatmakta.Son demlerini yaşadığının farkında. Her Osmanlı gibi dini bütün.Alemlerin rabbinin lütuf ve keremine sığınarak oğlu Hüseyin'i çağırır;
-Oğlum Hüseyin, son demlerimi yaşadığımı seziyorum.Git Osman Hoca'ya selam söye. Başımda Kur'an okuyuversin der.Oğlu rahmetli Hüseyin enişte ufak çocuktur.Koşarak Osman Hoca'ya gider.Durumu anlatır. Osman Hoca biraz ağırdan alır.İşi pek ciddiye almaz;
-Oğlum babana selam söyle. O daha ölmez.Herkese sövüp duran adam. Okumayı neyapacak gibi bir cevap verir. Oğlu gelir durumu babasına anlatır.Dededayı rahmetli şöyle der;
-Vaah vah demek öyle mi dedi.Benim bütün sövmelerim boğazdan yukarı idi.İçimden kimseye kızamazdım.Dil alışkanlığı cahillikti.Ama inşallah Allahım bana cennetini ikram edecek.Melekler bana makamımı gösteriyor.İnşallah cennete gideceğim..Diyerek kelime-i şahadeti okuya okuya son nefesini verir.Oğlu hüseyin enişteyi iyi tanırım. Uyurken sağına dönse uyku arasında kelime-i şaadet getirirdi.Kımıldasa salavat ve tesbih okurdu uyku arasında. Şunu unutmamak lazım insanın en gafil olduğu anlardan biri uyku anıdır. Bundan sonrası yorumsuz...anlayışınıza. Allah rahmet etsin.


ÖYÜMÜZDE KURTULUŞ SAVAŞINA KATILANLAR
1-Güllü Dede(Hüseyin Yeşilova)Güllü Dede savaşta ayağından yaralanmış.Bu yara o zaman geçse de yıllar sonra nüksetti.1960 lı yılların başında dedenin o gazi olan ayağı kesildi.Önceleri iki oltuk değneğiyle gezen dede daha sonra oturdoğu halde gezerdi.Ayağa kalkamaz olmuştu. Mekanı cennet olsun inşallah.
2-Aldede(Ali Yaman)
3-Höldendede(Hüseyin Gökdemir)
4-Hakkı Dede(Hakkı Durkan)

ALDEDEYE ŞAKA
Aldede son vakitlerine kadar çift süren çilekeş bir insandı.Rahmetli Kamile Halam ile Hüseyin Yaman enişte evlenince sık sık Aldede lere giderdik.Dede yaşlı olduğundan bazen hasta olur yatardı.Torunları çok şakacıydı.Dede rahmetli çok sigara içerdi.Hastayken yatakta da sigara içerdi.

Dede birgün yatakta sigara içiyormuş.Bunu gören torunu Mehmet dedenin ayak ucundan elindeki elektriği dedenin yorganının altına sokmuş.El fenerini yakınca dede yatak yanıyor zannetmiş.Bağırmaya başlamış. Üyen ooyum Memeeeet .. Üyen bi goşun . Yatak yanıyoy üyeeeen. Diye bağırınca Mehmet abi gülmekten kendini alamamış.

KALANI BİZE YETER
Rahmatli Arıcı Hüseyin Hocanın adı olan dedesi Koca Hatıp çok takva bir insanmış.Namazını çok yavaş ve uzatarak kılarmış.Vefat edeceği zaman oğlu Mustafa ya oğlum abdest alın. Bana Kur-an oku demiş. Yanında Kur-an okurlarken sabaha karşı horozlar ötmüş.Günlerden Cuma gecesiymiş.
-Mustafa horozlar mı ötüyor? diye sormuş.
Dedem ,evet baba deyince ;
-Oğlum kalkın yatın .Sabah namazına kadar.Benim vefatım bidahaki Cuma ya kaldı demiş.
Bu Osmanlı insan,bir vakit namazının kazaya kalmadığını,fakat yine de devrinin çevrilmesini istemiş.
-Koca Hatıp herkesin devir yemeğini yedi, kendisi bu ikramdan kaçındı derler. Onun için devrimi çevirin demiş.
İşte bu Hatıp dede yıllarca İnceöz ümüzde imamlık yapmış.Bir harman vakti Cuma ezanı okunmuş.Namaza başlarken köylüler;
-Aman hocam namazı çok uzatma yağmur yağacak.Harmanları sele aldırmayalım demişler. Fakat rahmetli yine bildiğini yapmış, namazı uzatmış.Yağmur yağmış.Sel olmuş.Olacak ya hocanın harmanın birazını sel götürmüş.Bunu gören köylüer;
-A hocam demedik mi? Biraz kısa tutaydın .Bak senin harmanı sel almış,demişler.Rahmetli tebessüm ederek;
-Nasibimiz olsaydı bir şey olmazdı.Kalanı bize yeter, dermiş.

DELİ KEMAL İN CEMİL DEDE YE ŞAKASI
Olay yayla zamanı oluyor.Yaylada sık sık ormancılar gelir köy odasında(yayla odası)misafir edilirdi.Ormancılar çok forslu idi.Köyün birine kaymakam gelmiş.jipiyle, şoförü ile.Fakat kimse önüne çıkmamış.Tanımamış.Çeşme başında yaşlı bir kadın sormuş;
-Oğlum hoşgeldin.Sen kimsin? Kaymakambey;
-Nine ben kaymakamım.Bu ilçenin en yetkili amiriyim, demiş. Resmi prosedürü iyi bilmeyen kadın kaymakamın giyim kuşamına falan bakmış.Onu kimsenin karşılamadığına üzülmüş.Bu üzüntüyle kaymakama;
-A oğlum, azcık daha okuyaydında Ormancı olaydın. Ne olurdu.O zaman senin de herkes önüne karşı gelirdi, demiş.
Tıpkı bu olaydaki gibi yaylaya ormancı gelmiş.Rahmetli Deli Kemal resmi kişilerle,süslü kişilerle gezmeyi pek severdi.Ormancıları ağırlamışlar.Çaylar içilmiş.Sohbetler edilmiş.Rahmetlinin muzipliği depreşmiş.Ormancının birine;
-Şu elbiseni bana ver benim bir dayım var. Onu bi korkutayım demiş.Ormancılar ayıp olur , yapma ,etme dedilerse de Deli Kemal vazgeçmemiş. Giymiş ormancı elbisesini, binmiş ormancı atına ,doğru Cemil dedenin kapısına. Sesini değiştirerek,kapıyı tıklatıp,bağırmış.Ben ormancı filancayım.Bana köy odasını gösteriver diye.Rahmetli Cemil Dede rahmetli eşine;
-Körün kızı,Körün kızı elektrik nerede? Kibrit,çıra nerede? diye telaşla sorarak dışarı çıkmış.Ay ışığında ormancıya buyur efendi demiş.Deli Kemal Rahmetli Dayısını Tuttuğu gibi atın üzerine bindirmiş.Atın terkesine bir tokat vurmuş.At yazı ortasına koşmaya başlamış.Dede attan düşmüş.Üstü başı mayıs olmuş.Delikemal dede düşünce dayanamamış.Hemen kaldırmış.Eve getirmiş. Dede bunları Deli Kemal in yaptığını duyunca yazı ortasında Deli Kemal kovalamaya başlamış. Ormancılar falan araya girerek dedeyi zorla sakinleştirmişler.

    DÖNDÜ NENE'NİN ÇOBANLIĞI
Döndü Nene Seyit Ali Doğan rahmetlinin eşidir. Seyit Mehmet, Hacı,Bekir Gökdemir lerin kız kardeşidir. Köyümüzün çoğu gibi Hacıgil'ler de davarcılıkla uğraşırlardı. Halen de uğraşmaktalar.
   Döndü Nene bir gün abisi Seyit Mehmet ile davara gitmiş. Davar kalabalık olduğu için çobana yardımcı bir kişi giderdi davara.Bu yardımcıya ÇÖNE derlrdi.  Hava biraz soğukmuş. Mevsim sonbahar veya ilkbahar mış. Seyit Mehmet dayı davarın bir tarafında, Döndü Nene öbür tarafında güderlermiş. Döndü Nene o zaman daha evdeymiş. Evlenmemiş kız imiş. Hem davar güder hem de fengire ile yün eyirirmiş.  Bir ara bakmış ki, davara doğru büyük köpek şeklinde bir hayvan yaklaşıyor.  Daha önce de hiç kurt görmemiş miş. Kurt pısa pısa davarlara doğru yaklaşıyormuş. Döndü nene bağırmaya başlamış;
- Aaaa Seetmeed Agaaaa..Gurt mu deyyin, köpek mi deyyin, ne deyyin, burda bişii vaaaa.
Seyit Mehmet dayı;
-Nedeeen Döndü (nedersin) nedeeeen? Dermiş. Örüsgerden pek annamayyoooon  dermiş.
Kurt yaklaşmış. Davarın birini tutunca Döndü Nene kurt olduğunu anlamış;
-A aga bi gooooş, gurdumuş, gurdumuuuuş diye bağırınca , Seyit Mehmet agası koşmuş. Tüfek atınca, kurt kaçmış. Döndü nene eve gelince başından geçeni konu komşuya anlatmış. Ondan sonra köyde bazen "Gurt mu deyyin, köpek mi deyyin, ne deyyiin" sözü söylenir oldu.

 
  Bugün 7 ziyaretçi (8 klik) kişi burdaydı! Tüm Hakları saklıdır  
 
ACILAR PAYLAŞILDIKÇA AZALIR....MUTLULUKLAR DA PAYLAŞILDIKÇA ÇOĞALIR... Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol