ANKARA-ÇAMLIDERE-İNCEÖZ KÖYÜ
   
  Ankara-Çamlıdere-İnceöz Köyü-Koca Harman
  89-Eshap ve Osmanlı Yolu Garip Afrika
 
ABDULLAH VE ANNESİNİN MÜSLÜMAN OLMA HİKAYESİ onlar müslüman ve bizim kardeşimiz.Sünnet onlar için lüks..
Napolyon'a sen mi daha büyüksün Fatih'mi 
dediklerinde Napolyon un


"Ben fethettiğim yerleri hayattayken geri kaybetmiş bir kimseyim. 

Ama Fatih Fethettiği yerleri nesilden nesile aktaran şanlı bi imparatordur" demiştir.



<Fransız kralı ile görüştüm, benden aşağı buldum.
Japon imparatoru ile görüştüm, basit buldum.
İngiliz kralı ile görüştüm, kendi ayarımda buldum..
Ne zaman ki , Osmanlı Sultanı Abdulhamid Han ile görüştüm; O'nun heybeti, zekası ve nezaketi karşısında beni bir titreme aldı.">>
Alman Kralı II.Wilhelm

Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur:

"Şunu iyi biliniz ki bana Kur'an-ı Kerim ile birlikte onun bir benzeri de verilmiştir. Dikkatli olun koltuğuna kurulan tok bir adamın size: 'Sadece şu Kur'an lazımdır, onda bulduğunuz helali helal, haramı da haram kabul ediniz yeter.' diyeceği günler yakındır..." (Ebu Davud, Sünnet, 6, İmare 33; Tirmizi, İlim 10)

Bu hadis, "Kur'an bize yeter" diyerek Peygamber Efendimiz (asm)'in yaşantısını ve açıklamalarını yok sayanlara verilen bir ikaz ve uyarıdır. Bu durum, aynı zamanda bir mucizedir. Çünkü Peygamber Efendimiz (asm)'in haber verdiği gibi tarihte ve günümüzde bunu iddia edenler çıkmıştır.

Peygamberimizi ve onun sünnetini diskalifiye etmeye çalışanların çabası da bu gibi görünüyor değil mi?

Yani Kur’an’ı peygamberin kitabı, peygambere gelen kitap, peygamberin anlayıp yaşadığı, peygamberin anlayıp uyguladığı, örneklediği bir kitap olmaktan çıkarıp kendilerince anlamak istiyorlar.

Çünkü Kur’an’ı peygamberin kitabı, peygamberin anlayıp yorumladığı kitap olarak kabul edip peygambere bağımlı anlamaya çalıştıkları zaman, düşüncelerine, anlayışlarına peygamberî bir sınır gelecektir. O zaman hayatlarına yasaklar ge-lecek, onun anlayışının dışına çıkamayacak ve daha bir Müslümanca yaşamak zorunda kalacaklar. Ama peygamberi ve peygamberin sünnetini, peygamberin anlayışını, peygamberin uygulamalarını diskalifiye ederek Kur’an’ı peygambere bağımlı olmadan anlamaya çalıştılar mı, kendi istedikleri gibi âyetleri yorumlama imkânları olacak, kendi arzularına göre onu yorumlama imkânı bulmuş olacaklar. ışte peygamberi ve onun sünnetini silmek isteyenlerin tek derdi budur.

“Ben kitabımdan bunu anladım. Benim kitapta bunlar var. Ben böyle anladım, beni başkası bağlamaz” diyecekler ve keyiflerine uygun bir hayat yaşama imkânı bulabilecekler.











Bir vakit Meryem'in oğlu Isa (a.s.) şöyle dedi: "Ey İsrâiloğulları, ben size Allâh'ın resûlüyüm; önümdeki Tevrat'ın tasdikçisi ve benden sonra gelecek bir resûlün müjdecisi olarak geldim ki onun ismi Ahmed'dir..." (Saf Sûresi)
http://www.uict.org.za/ Afrika islam kültür hizmetleri sitesini incelemek için tıklayınız




HEPSİ AMA HEPSİ BİTTİ VE 150 SENE GEÇTİ...


Mevlevi, Melami, Rıfai, Kübrevi, Şazeli, Bedevi, Yesevi ve diğer hak tarikatların hepsi ve hak kolları sonlandırıldı ve üzerine de 150 seneden fazla vakit geçti. Sadece Kadiri ve Nakşi yolları sonlandırılmadı.

Aslında tarikatlar islam tarihi boyunca birbirlerinden ayrı gibi dursalar da aynı şeylerdi. Müridin/talebenin/dervişin meşrebine/karakterine göre kimi sesli kimi sessiz zikir yaptırırdı ve hepsi nihayetinde müridi güvenli bir şekilde Peygamber Efendimiz'e(s.a.v) ulaştırırdı/bağladı. Mürşidler sadece bir aracıydı ve taliplileri peygamberimize ulaştırdı. Peygamberimiz de bir aracı/vesile idi ve nasibi olanları Hz. Allah'a, yani Nur'un kaynağına ulaştırdı.

Peygamberimiz Hz. Ebubekir ve Hz. Osman'a sessiz zikir, Hz. Ömer ile Hz. Ali'ye de sesli zikir tarif etmişti ve sesli ve sessiz iki hak yol, dört halifeden yayılarak devam etti. Bunlar, tayin ettikleri hakiki mürşidlere zahirde yazılı ve mühürlü icazetnameler de verip daha en başından kaos-kargaşa çıkma ihtimalini asgariye indirdiler/minimize ettiler.

Osmanlı yıkılana kadar da, her hak mürşid, yetiştirip kendinden sonra görevli bırakacağı mürşide batında da, zahirde de icazet verdi ve bunu yazdı. Osmanlı yıkılınca hatta yıkılmadan önceki son bir asrında siyasi otorite güç yitirince, ortalık darmadağın oldu. Herkes şeyhim, mürşidim iddiası ile meydana çıktı ve bunları peşlerine takılanlar çoğaldı.

Bir mürşide, kendinden önceki mürşid icazet veriyormuş gibi bilinse de, aslında icazeti, divan-ı salihin denilen ve her hafta ölü ve hayatta olan evliyanın toplandığı ve dünya meselelerine dair kararların alındığı, mutlaka toplanılan manevi bir toplantıda peygamberimiz verir. Daha da derinde ise, ruhlar aleminde zaten peygamberimiz ashabını ve mürşid-i kamilleri seçmişti. Sırası gelene de icazetini verdi.

Lakin ahir zamanda, ehli küfrün hakim olması, müslümanların önce mağlup sonra galip olması, deccalin ve ordusunun ümmeti bozguna uğratması, küfrün yayılması, dünyanın kıyamet öncesinde çok büyük bir cihada sahne olması, ümmetin bazı fertlerinin imkansızı başarıp devleşen ve dünyanın her yerine yayılan deccal küfrünü yıkması ve tarifsiz manevi derecelere ulaşması Allah (c.c.) tarafından takdir edildiğinden, bundan yaklaşık 150 sene önce Kadiri ve Nakşi yolu hariç diğer bütün hak tarikatlar ve kolları sonlandırıldı. Kadiri ve Nakşi yolları da sadece bir mürşid-i kamilde toplandı ve o büyük zata da talebeleri ve evlatları ile birlikte deccal küfrünü yıkma görevi verildi.

Şayet tarikatların nuru sönmese idi, feyizleri kesilmese emir gereği kesilmese idi, hak mürşidler bulunsa idi ve vazife yapmaya devam etseler idi, hiç kimse ümmet-i Muhammed'i bu hale getiremez, böyle ilimden, amelden, ihlastan, hayadan, edepten, sevgiden, saygıdan ve cihaddan uzaklaştıramazdı. Tarih boyunca övüne övüne anlattığımız devlet adamları da ilim adamları da, güzel devirlerin güzel insanları da hep ehli tarik kişilerdi. Hepsinin başarısının arkasında feyz-i ilahi ile alakadar olmak, rabıta nimeti ile nefislerini terbiye etmek yani hakiki bir mürşide hakiki bir evlat olmak vardı. Bu yüzden son yüz elli senede, bir iki istisna haricinde böyle devlet ve ilim adamları ve böyle bir halk yetiştiremedik.

Bunu er yada geç herkes kabul etmek zorunda kalacak ki, tarikatlarının/yollarının manen sonlandırıldığını kabul edemeyip de devam ettirmek isteyenler, faydadan ziyade zarar verdiler. Emre itaat etmediler, feyzden uzak oldukları için nefislerinin ellerine düştüler, sapıttılar çıktılar.

Şimdi bunların ne halde olduklarına bakılınca, hatta bunların en büyük ve en istikamette zan edilenlerinin hallerine bakınca, babadan oğula, ağabeyden kardeşe ya da yeğene aktarılıp duran sözde bir şeyhlik ve mürşidlik var ortada... Bu sonlandırılan hak tarikatların devamı olduklarını iddia eden grupların en önde gelen hocalarının ve büyüklerinin bile türlü türlü rezillikleri, ahlaksızlıkları, suçları, iki yüzlülükleri, birbirini yalanlayan açıklamaları v.s. herkesin gözleri önünde... Bir hak tarikat olduklarını zan eden bu gruplar bütün dünyadaki mü'minlerin hallerini, dertlerini, sıkıntılarıı bilip ilgilenmeleri gerekirken, daha kendi yaşadıkları şu ülkede neler döndüğünden bihaber oldukları herkesin gözleri önünde.

Zikir diye sapkınlık sergileyen, şiş sokan, kafaya çivi çakan, kadın erkek bir araya karıştıran, def çalan, ney çalan, tesettürü inkar eden, kadın erkek tokalaşmaya cevaz veren, kafalarını ve bedenlerini çılgınca sallayan ve daha türlü sapıklığı sergileyen sözde tarikatlar ve sözde şeyhler, mürşidler, müridler var.

Kıyamete ramak kalayı yaşadığımız şu ahir zamanda, bütün manevi tasarruf tek bir elde toplanmış, Nakşi ve Kadiri yolu da birleştirilmiş ve Nakşibendi tarikatının Müceddidler silsilesinin 33. ve son halkası olan Süleyman Hilmi Tunahan(k.s.)'a verilmiştir. Aklı selim herkes görüyor ve biliyor ki, onun talebeleri dünyanın her yerinde gerçek İslam'ı, ehli sünnet(sünni) İslam'ı öğretiyorlar ve dünya üzerindeki hiçbir güç onlara zarar veremiyor. Onlara kurulan hiçbir pusu başarılı olamıyor. Sonuca ulaşamıyor. O büyük zatın evlatları, dünya tarihinin bu en büyük küfür devrini yıkacak kişiler.

Türkiye'deki diğer bozuk cemaatlerin/tarikatların tamamı, evet tamamı yerli ve yabancı istihbarat örgütleri tarafından yönetiliyorlar. Hatta ciddi bir kısmı bu örgütler tarafından kuruldular. 





ŞEYH AKŞEMSEDDİN HAZRETLERİ

Şeyh Muhammed Akşemseddîn (k.s.) hazretlerinin nesebi Silsile-i Sâdât’ın üçüncü halkası Kasım bin Muhammed vasıtasıyla ilk halîfe Hazret-i Ebûbekir’e erişir. Hazret-i Ebûbekr-i Sıddîk’ın dört evlâdı vardı: Nasrullah, Abdurrahman, Ca’fer, Muhammed (r.a.). Nasrullâh, Celâleddîn-i Rûmî’nin büyük dedesidir. Abdurrahman, Şakîk-i Belhî’nin (k.s.) büyük dedesidir. Ca’fer şehîd olup evlâdı kalmadı. Muhammed, Şihâbüddîn Sühreverdî’nin büyük dedesidir. Akşemseddîn hazretleri de Şeyh Şihâbüddîn neslindendir. 792/1389 tarihinde Şam’da doğdu.

Akşemseddin hazretleri, Hacı Bayrâm-ı Velî hazretlerine intisâb etti ve onun halîfesi oldu. Göynük’e yerleşti. Tıb ilminde mâhir olup hastalıklara hangi bitkilerin ilaç olduğunu bilirdi. Hastalıkların gözle görülmeyecek kadar ufak canlı tohumlar (mikroplar) ile yayıldığından ilk olarak bahseden odur. Tıbdaki şöhreti o dereceye vardı ki birkaç defa Edirne sarayına çağrıldı. Fâtih’in hocalığını yaptı, İstanbul’un fethinde bulundu ve Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin (r.a.) kabrini keşfetti. İstanbul’un fethinden sonra tekrar Göynük’e döndü ve orada vefât etti. (1459)

Sultan Mehmed Han, yirmi bir yaşında pâdişâh olmuştu. Bir yıldan sonra Edirne’de âlimler ve kumandanları toplayıp İstanbul’un fethi için hazırlıklara girişti. Lâkin âlim ve kumandanlardan çoğu “Geçmiş halîfe ve sultânlar bu iş için deryâ gibi askerle çok tecrübeler ettilerse de hiç biri fethedemedi. Hem bazı hadîslerde fethin ancak Hazret-i Mehdî’ye nasib olacağı naklolunmuştur” dediler.

Akşemseddin hazretleri de: “Kostantiniyye’yi evvelâ Sultan Mehmed fetheder, sonra Benî Asfar alır, Benî Asfar elinden de Hazret-i Mehdî fetheder” buyurarak fethe teşvîk buyurdu. Sultan Mehmed onun sözüyle amel etti ve fethe muvaffak oldu.

Akşemseddîn hazretleri ihtiyarladıkça gözünün nûru artardı. Hikmetinden suâl olundu. Şöyle buyurdular:

“Sofrada dökülen ekmek ve pirinç kırıntılarını toplayıp yerim.” (Menâkıb-ı Şeyh Akşemseddin)
Fazilet Takvimi





Selahaddin İbni Mevlana Siracüddin KS Hazretleri ve evladü iyalleri.(Silsile-i zehebin 32. halkası)

http://ilahi.wordpress.com/category/suleyman-hilmi-tunahan/ 
 Süleyman Efendi Hzlerinin Hayatı ile ilili videoyu izlemek için tıklayınız.

İMAMI RABBANİ BAHÇESİNİN GÜLLERİNE SELAMLAR OLSUN

Türkiyemizden binlerce kilometre uzakta İmamı Rabbni evlatları.
Rasuli Zişan Efendimiz Veda Hutbelerini bir rivayete göre 110.000 müslümana irad buyurdular. Rasulümüzün sağlıklarında Eshabı Kiram'ın 100.000den fazla olduğu biliniyor. Fakat o yıldızlardan sadece 10.000 e yakını Arabistan topraklarında yatmaktalar. 90.000 den fazlası, islamı neşir için dünya üzerine dağılmışlardır. Yurdumuz topraklarında da yüzlerce peygamber yıldızı yatmaktadır. Yurdumuza nur ve şeref vermekteler. Onlarla teberrük etmekteyiz. Başta Eyüp Sultan (Eba Eyyübül Ensari Hz.=Halid Bin Zeyd Hz.) İstanbulumuza şeref ve nur vermekteler. Atalarımız Osmanlılar da bu yıldızların yolunda ve ışığında gitmişlerdir. Hindistandan, java adalarına,Viyana kapılarına, Afrika çöllerinden Sibirya buzullarına kadar ecdadımız Osmanlılar Allah dinini yaymışlardır. Onların evlatları da bugün atalarının yolunda gitmekteler. Söndürülmeye uğraşılan islam güneşini tekrar susuz gönüllere ikram etmek için seferberdirler. Sömürgeci ve zalim avrupalının harap ettiği Afrikalı gariplere kucak açmakta ve onlara karşılıksız ikram etmektedirler. Talan edilen kültürlerini, zorla ellerinden alınan dinlerini onlara tekrar ikram etmekteler. Eshabı kiramın görevini aynen devam ettirmeye uğraşmaktalar.





Eshabı Kiramı yeryüzüne sevkeden peygamberimiz, onlara vardıkları yerde, önce Allah dinini vardıkları yerdeki insanlara güzelce öğretmelerini tembih buyurmuşlardır. Varisi Rasulullah olanlarn da işaretleri, Pegamber Efendimiz ve eshabı gibi yaşamaları, onlar gibi düşünmeleri, onlaraki gibi bir mefkureye sahip olmalarıyla ölçülür. Öğrenilmesi gereken ilimlerin en yücesi, en kutsalı, en öncelikli olanı, peygamberimizin eshabına öğrettiği ilimlerdir. Afrikada ve bütün dünyada hizmet için uğraşan bu güzide topluluğun takip ettiği yol da bu yoldur.  Temel budur. Temelsiz bina zayıf olur. Diğer hizmetler teferruattır.

Bu Medreselerde aslını öğrenip aslına dönen Afikalı müslüman kardeşlerimize sizlerin gönderdiği kurbanlardan bayram ikramı

İç savaşlarla, cani batının sömürdüğü Afrikalı müslümanların yavruları aslına dönüyor..Sizlerin değerli yardımları ile İsam dünyası şuurlanacak ve kendine gelecek..


İngiliz ve akıl hocalaı yahudiler dinimize o kadar fesat ve fitne sokmuş ki Ümmeti Muhammed 73 fırkaya ayrılmış. Ehli sünnet unutturulmaya yüz tutmuş. Sapık , mezhepsiz ve vahhabiler çoğalmış. Ehli sünnet ilmi öğrenen ve yaşayan Afrikalı yavrular..

Sizlerin destek ve yayrdımı ile bilgisayarlı tahsil göen yavrular

Namazsız müslüman olmaz..Olamaz..Allah katında namaz kılmamanın cezası çok ağırdır. Din düşmanları namazımıza , imamımıza, şeyhülislamlık makamına ve tüm mukaddesatımız öyle saldırmışlar ki, tepki veremez hale, üzülemez, rahatsız olamaz hale getirmişler bizleri.  Yanlış mı?...Ne kadar acı..

Afrikalı Müslümanlara gönderdiğiniz kurbanlarınız..

Afrikalı Kardeşlerimize Kurban ziyafetiniz..


İslam Kültür Merkezlerinin yöresel kurban hizmeti ilanları




Afrika'da bayram Sanki Anadolu'nun bir köşesi.


Afrika'da Bayramlaşma

Hıristiyanlar Afrikada misyoner faaliyetleri ile ,Afrikayı madden manen sömürdüler. İmamu Rabbani Evlatları onlara eski benliğini geri ikram ediyorlar.


Afrika Osmanlılarının Kurban Bayramı





Siyahi İncilerin Kurban Bayramları..İslam nuru onları ne de güzelleştiriyor??


Osmanlı evlatları, dedeleri gibi Afrika hizmetinde...


 Çocuk her zaman çocuk, Sizlerin gönderdiği oyun aletlerinde Afrikalı müslüman yavrular


Sizlerin sağladığı imkanlarla modern ders çalışma imkanına kavuşan Afrikalı müslüman yavrular..





    
NİÇİN YAPMIŞLAR
Peygamberimiz nasıl yaşadı, ne zorluklar çekti?
Krallığı, reisliği, neden kabul etmedi?
Yarı aç, yarı tok,karnına taş bağlayıp neden gezerdi?
Bir müslüman bunları tefekkür etmemeli mi?

Neydi Allah sevgilisinin derdi, neden uğraştı, didindi,
Dünya rahatını tercih etmedi, elinin tersiyle itti.
Kuş tüyü yataklar teklif edildi, ama o hasırı seçti,
Müslümanın bunlardan ibret alması gerekmez mi?

Az yerlerdi,az uyurlardı, kahkahayla hiç gülmediler,
Kendisine taş atan, dişini şehit eden için dua ettiler,
Onların yaptığına karşı, hidayetlerini istediler,
Sabahlara kadar rabbinden hergün ,Ümmetlerini istediler.
Bu mübarek hayattan ibret almak gerekmez mi?

Rasulün eshabı neden durmadı vatanında, eyledi cihad?
Neden Dünya'ya yıldızlar gibi dağıldı eshap?
Mal düşünmedi, mülk düşünmedi, yapmadı hesap,
Onlarda eş, dost, mal, yok muydu evlat?
Bütün bunları bırakıp ta neden yaptılar cihat?
Müslümanın bu kutlu şuura ermesi gerekmez mi?

Selçuklu Orta Asya'dan neden göç etti,
Evladı Rasuller emrine başüstü dedi,
Yerlerini yurtlarını neden terketti?
Müslüman olmayanlara acıdı, merhamet etti,
Onları şerefi islam ile nasiplenmesini çok arzu etti,
Bu uğurda neden canlar verdi, eziyet çekti,
Müslümanın bu inceliğe ermesi hep gerekmez mi?

Emevi Sultanlar hiç unutulur mu?
Ne güzel niyetlere bezenmişerdi,
Küfür karanlığındaki Avrupalıya,
İslam nurunu ikram eylemişlerdi,
Tarık Bin Ziyad'ı tefekkür etmek çok gerekmez mi?

Merzifonlu Viyana'yı titretmemiş mi?
Merhamet edip te başnı feda eylememiş mi?
Ecdat vardığı yeri sömürmemiş, hep imar etmiş,
Kavmiyet güdememiş, hep ikram etmiş,
İlayı Kelimetullah'ı tek gaye etmiş,
Bizim de o yolda can vermemiz hep gerekmez mi?

Yıllarca uyuttu seni, pis Avrupalı,
Onların gayesi sömürü ve yağmadır,
Allaha inanmayan beden sanki hayvandır,
Batının acımasızlığı, katliamı işte bundandır,
Onların yaldızı, boş tenekenin sesi çok çıktığndandır,
Yurduna oynanan oyunları gör, Osmanlı soyu,
Silkin de eski şan ve şerefine er, Osmanlı soyu..
Sen peygamberin övdüğü bir nesilsin bil Osmanlı soyu.
Dinin ve törenin nuruyla nurlan ve artık ne olur gül, Osmanlı soyu..
                                                 H.İbrahim Koçak


    
ECDADIMIZ OSMANLI'YI ANLAYABİLMEK BÜYÜKLÜK VE NASİP İŞİDİR!!!!
Eshabı kiramdan sonra dinimize ve insanlığa en güzel hizmetler şerefi dedelerimize nasip olmuştur.Ecdadımız Osmanlı'lar islamı en güzel yaşamışlar ve islama en güzel hizmetlerle şereflenmişlerdir.
Peygamberlik makamı makamların en büyüğüdür. Bu makama çalışmak ile gelinmez.Allah'ın dilediği kişiler peygamber olur. Peygamberlikten sonra en yüksek makamlardan birisi şehitlik diğeri de evliyalıktır. Evliyalık dünyada iken Allahın rızasını ,korumasını ve dostluğunu kazanma makamıdır. Bu iki makamın büyüklüğü ile ilgili Kur'an-ı kerimde birçok ayeti kerime vardır.Evliya ve hakiki şehitler ahirette şefaat edeceklerdir.Yani Allah onlara ahirette dilediği kadar kişiyi cehennemden kurtulup cennete gitmelerine Allah'ın izni ile vesile olacaklardır. Dünyada en çok peygamber israil oğullarına gelmiştir. En çok evliya da türklerden çıkmıştır diye kabul edilir. 
Osmanlı'nın ilim adamlarından, askerlerinden,esnafından,çobanından,hanımlarından kısaca her kesiminden binlerce evliya gelmiştir. Bu şu demektir; bu insanlar görevlerini hakkıyla, Allah rızasına uygun şekilde yapmış ve bu makamlara ulaşmış demektir.
Peygamber ocağı olarak bilinen ve padişahlar tarafından islamın hizmetkarı kabul edilen Osmanlı ordusundan binlerce, veli subay ve asker çıkmıştır.Osmanlı paşalarından evliya olarak bilinenlerin başında padişahlar gelir.Padişahların ufak tefek kusurları onların evliyalığına mani değildir. Ömürlerinin ekserisi ve niyetleri önemlidir. İslam ulemasınca osmanlı padişahlarının hepsi veli kabul edilir.Osmanlı paşalarından kerameti bilinen evliyalardan Barbaros Hayrettin Paşa çok önemlidir. Bu mübarek paşanın ömrü, İslama ve Osmanlı'ya hizmet ile geçmiştir.Preveze deniz savaşı bir efsanedir. Bu savaşta Allah'ın izni ile melekler ve ricalullah Hayrettin paşa ve ordusuna yardım etmiştir.Hayrettin paşa sabahlara kadar ibadet ve taatla uğraşan bir veli idi.Askerlerinin bir çoğu ve subayları, Hayrettin Paşa'nın deniz üzerinde yürüdüğüne şahit olmuşlardır. Tunus'lu 40 evliya aynı zamanda Hayrettin Paşa'nın peygamberimizle şereflendiğini görmüş. Peygamberimiz ona hilat giyindirip, kılıç kuşandırdığına ve taltif ettiğine şahit olmuşlardır. Tecüman 1001 temel eser "Gazavatı Hayrettin Paşa" adlı esrde hayrettin paşanın hatıratı geniş geniş okunabilir.
Kanije kahramanı, kahve tiryakisi Tiryaki Hasan Paşa'da büyük veli idi. Avrupa içlerinde yardımsız ve mahrumiyet içindeki Kanije savunması dillere destandır. Bu svunmada melaike-i kiramın yardımlarına bütün askerler şahit olmuştur.
Velilerin alnında veli yazmaz. Onlar ehlince görülür ve bilinir. Anlatılır ve böylece bilinmiş olur.Onlar için ahirette bir üzüntü de yoktur. Onlar Allah'ın nimetleriyle ebedi olarak nimetlenirler...

 
  Bugün 6 ziyaretçi (9 klik) kişi burdaydı! Tüm Hakları saklıdır  
 
ACILAR PAYLAŞILDIKÇA AZALIR....MUTLULUKLAR DA PAYLAŞILDIKÇA ÇOĞALIR... Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol