ANKARA-ÇAMLIDERE-İNCEÖZ KÖYÜ
   
  Ankara-Çamlıdere-İnceöz Köyü-Koca Harman
  100-SULTAN ABDÜLAZİZ İ NASIL ŞEHİT ETTİLER?
 






MÜSLÜMAN GÖZÜKEN YAHUDİ VE ERMENİLER HER KANSIZLIĞI YAPAR. YEDİĞİ ÇANAĞA PİSLER. OSMANLI HİMAYESİNDE ZENGİNLEYEN KANSIZLAR OSMANLININ KUYUSUNU KAZDILAR. ŞİMDİDE GÜZEL TÜRKİYEMİZE AZİZ MEHMETÇİKLERE MUSALLAT OLDULAR. VATANSEVER GÖZÜKEREK. BİZDEN GÖZÜKEREK.YAHUDİLER OSMANLI HAZİNESİNİ YAĞMALADILAR. YAHUDİ BANKASI OLAN OSMANLI BANKASINA SERMAYE YAPTILAR. ERMENİLER İSE ASALA VE PKK İLE BİZE ZARAR  VERMEKTELER.



PADİŞAHIN HAL’İ

Sultan Abdülaziz Han, yukarıda isimleri verilen dört kişinin şahsî kin ve garezleri ve bazı yabancı devletlerin parmağı ve yardımları sayesinde yapılan bir darbe neticesinde tahtından indirildi.

Hüseyin Avni, Mithat, Rüştü ve Süleyman Paşalar tarafından bu darbenin 30 Mayıs 1876 Salı sabah saat 4.30 civarlarında yapılması kararlaştırılmıştı. Hüseyin Avni Paşa önceden, talim için Suriye’den getirttiği askerlerin, kışlalarda yer açılana kadar saray bahçesinde kalması için sultandan izin almıştı. Süleyman Paşa, hal’ gecesi bu askerler ile 300 Harbiye talebesine, padişaha bir suikast yapılmak istendiğini, yarın bu hususta erkenden tedbir alınacağını, verilecek emirlere aynen riâyet etmeleri gerektiğini, kimsenin giriş-çıkışına müsaade etmemelerini ve bunun padişahın emri olduğunu söylemişti.

İşte bu askerler gece saat dört civarında uyandırıldılar ve Harbiye talebeleri ile birlikte sarayı kuşattılar. Dünyanın en büyük ve modern harp gemileri ve zırhlılarından oluşan donanma, zaten geceleyin Dolmabahçe açıklarına demirlemişti.

Her şey planlanmış ve saray karadan ve denizden ablukaya alınmış, hal‘ kararı Dârüssaâde Ağası Cevher Ağa vasıtasıyla Pertevniyal Vâlide Sultan’a bildirilmişti.

Vâlide Sultan, derhal oğlunun odasına çıkıp onu uyandırdı. Ama hal’i oğluna doğrudan söylemeye cesaret edemiyordu. Tam bu esnada top sesleri duyulmaya başlamıştı. Sultan Abdülaziz Han, büyük bir teessürle:

“Bunlar Sultan Murad’ın cülûs toplarıdır vâlide. Beni amcam Sultan Selim Han’a döndürdüler ve bu işi Avni Paşa yapmıştır. Zannederim Rüştü ile Ahmed Paşa da bu işte birliktir. Cenâb-ı Hakk’ın takdiri böyle imiş” diyerek hızla giyindi.

Sultan Abdülaziz Han ve yakınları hemen sarayın rıhtımına indirildiler ve Topkapı’ya götürülmek üzere burada kendilerini bekleyen kayıklara bindirildiler.

 

Yedikıta Tarih ve Kültür Dergisi bu ay, Sultan Abdülaziz Han’ın kızı Nâzime Sultan’ın “Babamın katledilişini gördüm!” sözüyle Sultan Abdülaziz’in şehadeti mevzusunu kapağa taşıyor. Osmanlı tarihinin en önemli dönüm noktalarından olan Abdülaziz Han’ın tahttan indirilip şehid edilmesi hadisesi gün geçtikçe daha da aydınlanıyor…
Yedikıta Dergisi’nde, Türk Basınında İlk Defa sloganıyla, zaman zaman gündeme gelen bu katil mevzusuna farklı bir kaynak adres gösteriliyor. Tarihçi yazar Ömer Faruk Yılmaz’ın kaleminden çıkan makale Sultan Abdülaziz Han’ın şehid edilmesi tartışmalarına yeni bir boyut kazandırıyor. Katle şahitlik eden Nâzime Sultan’ın Abdülaziz Han’ın şehid edilişine dair anlattıklarını ürperti ile okuyacaksınız…
Dergide yer alan bir başka önemli makale de Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın stratejik bakışını gösteriyor. Sultanın, meşhur yazar ve gazeteci Ahmed Midhat Efendi’ye Birinci Dünya Savaşı başlamadan ve Osmanlı parçalanmadan 20 yıl önce yazdığı muhtıra, aslında devrin küçük bir siyasi tablosunu ortaya koyuyor.
Akkâ Savunması’nın gizli kahramanı Koç Bekir Ağa’nın biyografisi ve Selçuklu Devri Edebiyat ve Kültür makaleleri dikkat çekiyor.
Bu sayıda dergide ek olarak Bir Zamanlar Kudüs Albümü hediye ediliyor.
Birbirinden orijinal makalelerin yayınlandığı Aylık Tarih ve Kültür Dergisi Yedikıta, seçkin bayii ve kitap evlerinde...
      
YEDİKITA

Tarih ve Kültür Dergisi
Selman Kılınç / 0 212 6578800 – 157
bilgi@yedikita.com.tr

Bu hazin manzarayı bir kişi daha seyrediyordu ki o da gelecekte tahta çıkacak olan şehzade Abdülhamid idi. Amcası ve âilesinin kayıklara bindirildiği ve zırhlıların açığından geçirilerek Sarayburnu’na çıkarıldığı sahneyi, hayatının sonuna kadar unutmayacak, bu işi yapanların simaları asla hâfızasından silinmeyecekti.

Sultan Abdülaziz Han ve efradı, Topkapı Sarayı’na nakledildi. Ailesine ve kendisine öğle yemeği verilmedi. Bizzat Hüseyin Avni Paşa’nın emriyle ve kasten, amcası Sultan Üçüncü Selim Han’ın şehid edildiği daireye yerleştirildiler. Bunların hiçbirisi tesâdüf değildi. Cinayetin safhaları birer birer tatbik ediliyordu.

Hemen o gün, 30 Mayıs 1876 Salı günü, Veliahd Murad Efendi tahta çıkarıldı.

İHTİLALCİLERİN YAĞMASI

Sultan Abdülaziz Han, Dolmabahçe Sarayı’ndan ayrıldıktan sonra, geride kalan eşyalarının ve paralarının büyük bir kısmı bazı fırsatçı darbeciler tarafından yağmalandı.

Sultan Abdülaziz Han’ın şahsî servetinin tamamına el konulmuş ve paralarının hazineye devrine dair komisyon tarafından bir karar alınmıştır. Mücevherler ise, satılmak üzere, Hiristaki isminde bir Rum sarrafa teslim edilmiş ve Paris’te daha pahalı satılır diyerek oraya gönderilmiş ancak, Hiristaki Efendi bir daha geri dönmemiştir. Böylece bir Türk hakanının mücevherleri, dolandırıcı bir Rum’un elinde kalmıştır.

SULTAN ABDÜLAZİZ’İN SON RİCASI

Sultan Abdülaziz Han, Topkapı Sarayı’na hapsedildiği sırada, Sultan Beşinci Murad’a bir mektup yazdı. Mektubunda özetle:

“Evvelâ Cenâb-ı Hakk’a, sonra atebe-i şevketlerine sığınır, kendi elimle silahlandırdığım askerin beni bu hâle koyduğunu hatırlamalarını tavsiye eder ve husûsî bir mekâna naklimi rica ederim.” diyerek, kendisinin bir an önce emin bir mekâna naklini istemiştir.

 (...)

Makalemizin asıl kısmı olan ve bugüne kadar bilhassa ülkemizde hiç bilinmeyen bir cihetini yani Sultan Abdülaziz’in o zaman on yaşında bulunan kızı Nâzime Sultan’ın babasının katli sırasında bizzat yanında olduğu halde şahit olduğu hâdiseleri tarihe bir not olarak düşeceğiz.

“BABAMIN KÂTİLLERİNİ GÖRDÜM!” 

Nâzime Sultan, Sultan Abdülaziz Han’ın kızıdır. Babası şehid edildiğinde (1876) on yaşında idi. Annesi ise padişahın üçüncü hanımı olan Hayran-ı Dil Hanımefendi’dir. Hayran-ı Dil Hanımefendi Çerkez olup 1846 yılı Kars doğumludur. Bu padişah hanımından Dolmabahçe Sarayı’nda, ilk olarak 25 Şubat 1866’da Nâzime Sultan doğmuştur. Bilahare, sadece halife sıfatıyla Osmanlı’yı temsil edecek olan, Abdülmecid Efendi dünyaya gelmiştir.

Hayran-ı Dil Hanım 26 Kasım 1895’te 49 yaşında olduğu halde Ortaköy’deki sarayda vefat etmiştir.

NE ZAMAN VE NEREDE VEFAT ETTİ?

Nâzime Sultan 1947’de, Beyrut’un Cünye kasabasında 80 yaşında vefat etmiştir. Dadısı ise Tâhir Mevlevi Olgun’un annesi olup Şam’da, Sultan Süleyman Camii’nde medfundur. Bu sultanhanım, Damad Ali Hâlid Paşa ile Yıldız Sarayı’nda Eylül 1885’te evlendi.

Nâzime Sultan’ın 1895 yılında vefat ettiğini kaydeden yazarlar varsa da bu kesinlikle doğru değildir. Çünkü Nâzime Sultan’ın 1895 yılından çok sonraları hayatta olduğuna dâir onlarca Osmanlı Arşivi vesikası vardır. Bu vesikalardan bazı örnekleri makalemize koyduk. Osmanlı Arşivi vesikaları dışında Cumhuriyet arşivi vesikaları da mevcuttur. Bu vesikalardan birisinde Nâzime Sultan’ın 1938’de hayatta olduğunu görmekteyiz.

Makalemizin esasını teşkil eden yazıda yer alan bilgiler de Nâzime Sultan’ın 1947’ye kadar Beyrut’ta yaşadığını ispat etmektedir.

NÂZİME SULTAN NE GÖRMÜŞTÜ?

Nâzime Sultan gördüklerini, 1940’lı yıllarda Beyrut’ta yaşadığı sırada aynı zamanda yeğeni ile evli olması hasebiyle akrabalığı da olan Adil Sulh isminde bir ilim adamına anlatmıştır. Onun da oğlu Munah Sulh babasından intikal eden bu vesika ve bilgileri o zaman tarihçi-yazar olan Halid Ziyâde’ye vererek El-Hayat Gazetesi’nde “Osmanlı Sultanı Abdülaziz’in Vefatındaki Esrar Kızının Şahitliği ile Dağılıyor” başlığıyla makale olarak yayınlatmıştı. Makalenin sadece bu mesele ile alakalı kısımlarının tercümesi şöyledir:




“Munah Sulh Bey’in kütüphanesinde babası Gazeteci-Yazar Adil Sulh’un Sultan Abdülaziz’in vefatı hakkında yazdığı evraklar yer alıyor. Evraklarda bunlara ilaveten Lübnan’da yaşayan ve küçük yaşta babasının katline şahit olan, Nâzime Sultan’ın Adil Sulh Bey’e babasının öldürülüşüne nasıl şahit olduğunu anlattığı ifadeler de yer alıyor.

“Burada şuna da işaret etmemiz gerekir ki Adil Sulh Bey, Derviş Paşa’nın ailesinden evlenmiştir. Adil Bey, bu evlilik ile Nâzime Sultan’a ve kocasına akraba olmuştur.

“Sultan Abdülaziz 30 Nisan 1876’da hal’ edildi. Ve aynı senenin üç haziranında şehid edildi. 3 Mart 1924’te saltanat ailesi mensupları Türkiye’den sürgüne gönderildi. Bunun üzerine aile, İstanbul’dan çıkarak muhtelif yerlere dağıldı. Ailenin büyük bir kısmı Lübnan’a geldi. Bir kısmı Beyrut’a yerleşirken diğer bir kısmı da Cünye’ye yerleşti. Gelen heyet içinde Mareşal Hâlid Paşa ve eşi de vardı. Sırba köyünde bir eve yerleştiler. Bu ev daha sonra Cumhuriyet Sarayı olacaktır. Damad Hâlid Paşa Osmanlı Meclis-i A’yanı üyesi ve Sultan Abdülaziz’in kızı Nâzime Sultan’ın kocası idi. Nâzime Sultan’ın kardeşi Abdülmecid Osmanoğulları halifelerinin sonuncusu idi. Kaderde Derviş Paşa’nın ailesine dünür olmak bana takdir olunmuştu. Bu evlilik Nâzime Sultan ile tanışmamı kolaylaştırmıştı. Nâzime Sultan, erdem sahibi, zekî, yüksek bir kültüre sahip, üstün ahlaklı ve nezaket sahibi bir hanımefendi idi. Bir defasında Osmanlı tarihinden hususiyle de babası Sultan Abdülaziz’in tahta geçiş devresi ve vefat hikâyesinden konuşmuştuk. Sanırım Nâzime Sultan’ın anlattıkları saltanat hayatındaki bu bariz hadisenin en açık görgü tanıklığıdır.

“Padişahın kızı Nâzime Sultan’ın ifadelerini aynen bana anlattığı şekilde aktaracağım. Nâzime Sultan diyor ki:

Kuşkusuz, babamın intihar ederek vefat ettiğine hükmedenler aldatıcılardır. Ben babamın öldürülüşüne bizzat kendi gözlerimle şahit oldum. Gördüklerim şundan ibarettir:

Bir gün babam sarayın salonlarından birinde oturuyordu. Ben de hemen yanı başında idim. O zaman on yaşında idim. Birden yanımıza pehlivan gibi sekiz adam girdi. Kuvvetli ve kötü niyetli oldukları belli oluyordu. Babam onları görünce kötü niyetli olduklarını anladı. Kurtulmaya çalışarak ayağa kalktı. Adamlar ilerlemeye başladılar. Bir taraftan da babamdan gelecek bir mukavemete karşı ihtiyatla hareket ediyorlardı. Babam büyük cüsseli, sağlam bünyeli ve güçlü pehlivanlardandı. Birkaç oyuna getirme teşebbüsünden sonra babam adamlardan uzaklaşarak sarayın bir üst katına çıkaran seyyar merdivenin olduğu yere ulaşmayı başardı. Ancak oraya varınca şaşırdı kaldı. Çünkü merdiven yerinde yoktu. İhtiyat olsun diye komplocular onu kaldırmışlardı. Sonra durdu ve yüksek bir sesle haykırdı:

‘Burada merdiven vardı. Kim aldı?’ Bu soruyu tekrar tekrar sordu. Telaşla sarayın salonlarında dolaşmaya başladı. Adamlar da arkasından onu takip ediyorlardı. Gördüğüm bu sahne beni korkuttu. Kapılardan birinin örtüsünü kendime siper ederek olup biteni izlemeye başladım. Nihayet adamlar babamın şiddetli mukavemetinden sonra onu bir köşede sıkıştırarak ele geçirdiler. Sonra sırt üstü yere yatırdılar. İkisi sağ koluna, ikisi sol koluna, ikisi sağ ayağına, ikisi sol ayağına oturdular. İçlerinden biri bir ustura ile iki elinin atardamarlarını kesti. Çok kan kaybedinceye kadar üzerinden inmediler. Babam bu hal üzere ruhunu teslim etti. Sonra onu pencerelerden birinin perdesine sardılar. Girişte olan karakola götürdüler. Mithat Paşa da orada idi. Babama karşı niyetlerinin kötü olduğu baştan belli idi. Zira babam hal’ edildikten sonra münadileri mahallelere gönderip ‘Sultan Abdülaziz öldü. Sultan Murad onun yerine geçti’ diye nida ettirdiler.

Ben babamın hükümlerinde hatasız olduğunu iddia etmiyorum. Zira hata yapmayan ancak Allahü Teâlâ’dır. Fakat şunu kati olarak ifade edebilirim ki babam, ülkesinin sadık bir hizmetkârı idi. Milleti için çok şeyler yaptı. Orduyu kuvvetlendirdi. Osmanlı donanmasını dünyanın ikinci donanması yaptı. Güzel ahlaklı, yumuşak huylu ve tövbekâr bir insandı. Edip ve kâtipti. Resmî yazıları harika birer edebî eser parçası idi. Arap ve Fars edebiyatını çok iyi bilirdi. Mahir bir ressam idi. İstirahat vakitlerini zaman zaman Dolmabahçe Sarayı’ndaki boğaza nazır hususî odasında geçirirdi.



“Nâzime Sultan burada ağlamaktan yutkunamadı ve bir müddet sessiz kaldıktan sonra ‘Babama haksızlık ettiler’ dedi.

“Sultan Abdülaziz’in katlini bir de kızı Nâzime Sultan’ın sözlerinden tarihe kaydettik. Umulur ki, Mithat Paşa ve ortaklarının tertibi ile kanlı bir şekilde hayatına son verilen bir padişahın vefatı hakkında şüphe ve tereddüde mahal kalmaz. Ümid ederiz ki, bundan sonra Mithat Paşa ve ortaklarının bu cinayetini dile getirmeyi intihar diyerek ört bas edenler, bütün bunlardan sonra yine padişahın intihar ettiğini iddia ederek başka bir yanlışa ortak olma cinayetini işlemezler.”

“Hakikat bir gün olur tezahür eder

Mezara dahi gömülecek olsa”

(YediKıta Dergisi) OSMANLYI TANIMAK İÇİN BU GÜZİDE DERGİYE ABONE OLUNUZ.DOĞRU TARİHİ ÖĞRENİNİZ.




Sultan Abdülaziz Han, İttihatçi mason uşaklarınca böyle bir kıyafet giymeye mecbur edilmiş.Yanındaki hain, mason işareti vermeyi ihmal etmemiş. Babasının öldürülüşünü ,saklandığı perdelerin arkasından dehşetle seyreden kızları Nazime Sultan.
 
GÜNAHIMIZ
Alemlerin Rabbi Kelamı Kadiminde “ Kim ki benim zikrimden yüz çevirirse onlar için dünya sıkıntısı ve maişet darlığı vardır” buyurur. O Allah ‘ki yegane güç ve kudret sahibidir. Ölümü ve hayatı halk eden, her şeyi yoktan var eden O’ dur. Bilim adamları uzayın devamlı genişlediğini tespit etmişler. Oysa bu bilgi Kur’an-ı Kerimde verilmektedir.
Dünyanın kuruluşundan beri sayısını kendinin bildiği insanları halk eden Allah CC sayısız hayvanat ve nebatat yaratmıştır. O hayvanlar ve bitkiler ölmekte yerine yenileri gelmektedir. Şu dünyaya nice insanlar, kavimler ve devletler gelmiştir. İyi kötü devran sürüp göçüp gitmişlerdir. Tarih nice uygarlıklara şahit olmuştur. Bu uygarlıklar, kavimler ve devletler iyi ve kötü nam bırakmışlardır.

Bizim atalarımız olan Osmanlılara da tarihin en uzun ömürlü devleti nasip olmuştur. Ashabı Kiram devrinden sonra İslam’ın yaşandığı en güzide asır olmuştur İmpararatorluğumuzun asrı . Asırlarca dünyaya adalet dağıtmıştır. Asla zulmetmemiş zalim olmamıştır. Haçlı Avrupasına insanlık, temizlik, bilim ve medeniyet öğretmiştir.Mazluma sığınak, zalime korku olmuştur. Yardım isteyen gayrimüslimlere bile yardım etmiş, onların sıkıntılarını gidermişlerdir. İspanya’da soykırıma uğrayan yahudileri kurtarıp mülkünün en güzel yerlerine yerleştirmişlerdir. Hayatlarını kurtardığı o yahudiler de Osmanlı’nın sonunu hazırlamış ve Osmanlıyı yıkmışlardır.
Osmanının yıkılışının zahiri sebeplerinin yanı sıra asıl olan manevi sebeplerdir. Allah ölçüsü ile yıkımı hak ettiği sebepler önemlidir. Hz Fatih devrinde, ben siftahımı yaptım diğerlerini komşumdan al diyen ulvi terbiye gitmiştir. Yerine batı özentisi gelmiştir. Aydın denilen tabakanın çoğunda İslam izzeti yoktur. Ordu batı özentisi ile kokuşmaya başlamıştır. Asker dönüşü doğan çocuklarına isimleri verilen subaylar gitmiş askerlerine söven, hakaret eden, aşağılayan onları döven subaylar gelmiştir. Abdulhamit Han Selanik’e sürülünce korunmasıyla görevli yirmi kadar subaydan hiç beşvakit namaz kılan yoktur. Üç dördü Cuma namazı kılmaktadır. Hırsızlık, arsızlık çoğalmıştır. Din adamlarının çoğu bozulmuştur.Kayırma, rüşvet, sadakatsizlik, batı özentisi almış yürümüştür. Osmanlı yönetiminin en yüksek kademelerine kadar görev alabilen yahudilerin iblisliği depreşmiş gizliden gizliye Osmanlı’nın kuyusunu kazmakta kefenini biçmektedir.”İttihat ve Terakki” diye bir cemiyet kurmuştur. Bu yahudi dizaynlı cemiyetin anlamı “ Birlik ve Yükselme Cemiyeti” dir. Birlik ve yükselme yalanları ile “Devleti Aliyeyi Osmani” nin altı oyulmaktadır. Osmanlı kimliğini ve şahsiyetini kaybetmiş bir çok aydın, yetkili ve asker bu yalana kanmıştır, bu derneğin üyesi olmuş Osmanlı Devletinin yıkımında pay sahibi olmuştur. Masonluk çakının dişlileri arasına düşmüş bilmeden vatanına ve halkına ihanet edip kendi sonlarının hazırlanmasına hizmet ve gayret etmiştir. Abdulhamit Han tahttan indirildiğinde topraklarımız yaklaşık 20 milyon kilometre kare idi. Birkaç senede koca imparatorluk bozuk para gibi harcandı.
Mısır yahudi firavunlar ülkesi diye bilinir. Yahudiler Mısır’ dan Britanyaya göçmüş ve orada hanedanlıklarını sürdürmektedirler. İngiliz devleti yahudi kolonisidir. Almanya, ABD, Fransa, Rusya, İtalya vb bir çok Avrupa devleti yahudi kolonisidir. Bu ülkeleri perde arkasından yahudi yönetir. Bu ülkelerde yahudi tek hakimdir. ABD de sıkışmaya başlayan yahudi oradaki fabrika ve zenginliğini Çin’e taşımaktadır. Yakın zamana kadar çin malı diye bir şey konuşulmazken yahudi sermayesi gelince çinde üretim çoğaldı ve çin malları yayılmaya başladı. Yahudi şimdiden sonra Çin’i kullanmaktadır.
Peygamberimizin zamanından beri İslam düşmanlığı yapan yahudiler Osmanlı’yı yıkmışlar ve Cumhuriyetin kurulmasında söz sahibi olmuşlardır. İngiliz Lord Curzon’un sözleri çok manidardır. Biz Türklere devlet kurma izni verdik ama onların dinlerini, yazılarını, törelerini, kıyafetlerini, benliklerini….ellerinden aldık diye İngiliz meclisinde kendini savunmuştur.
Cumhuriyetin kuruluşunda Türk halkı canıyla kanıyla çalışmıştır. Perde arkasında Yahudi ve masonlar olmuştur. İkinci TBMM de masonlar tamamen kontrolü ele geçirmişler ve İngilizlerin isteği doğrultusunda icraat yapmışlardır. Tevhidi tedrisat kanunu ile medreseler, sonra Kur’an harfleri, kılık kıyafetimiz kısacası bizi biz yapan değerler tarihte görülmemiş yalan ve hile talan edilmiştir. Bir millet bir gecede okur yazar durumdan okumaz yazmaz duruma geçirilmiştir. Japonlar, yunanlılar,İsrailliler, gürcüler,Hintler geleneksel yazılarını kullanmaktadır. Bu yazıları onların çağdaşlık ve terakkilerine mani olmamıştır. Ne hikmetse bizim kullandığımız Kur-an harfleri terakkiye mani gösterilmeye çalışılmıştır. Veya İngiliz ve Yahudi emelleri için bu yalan uydurulmuştur.

Bazı mütefekkirlere göre bütün bunlar işin zahiri tarafı. Bu millet eğer Din-i İslam’ a saygıda kusur etmese idi bu akibete uğramazdı. Çanakkale Savaşlarında Allah Resulü’ nün manevi yardımına mazhar olmuş bu millet, askerlerine Mehmetcik ( Küçük Muhammed veya Muhammdecik) diyen bu millet dileriz eski izzetine kavuşur. Alimler iyi olunca alem iyi olur, alimlerin fesadı alemin fesadı diye bir ata sözü vardır. Ashabı Kiramı yetiştiren Peygamberi Zi şanımızdır. Osmanlıyı Osmanlı yapan da mana sultanlarıdır. Bu aziz Millet yeniden eski izzetine kavuşmak için peygamber varisi din adamlarından medet ummaktadır. “Allah dilediğini aziz eder, dilediğini de zelil eder” ayeti kerimesinin izzeti İlahi lütfuna mazhar olacağımız günlere .. (Alıntıdır)
 
  Bugün 1 ziyaretçi (1 klik) kişi burdaydı! Tüm Hakları saklıdır  
 
ACILAR PAYLAŞILDIKÇA AZALIR....MUTLULUKLAR DA PAYLAŞILDIKÇA ÇOĞALIR... Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol