ANKARA-ÇAMLIDERE-İNCEÖZ KÖYÜ
   
  Ankara-Çamlıdere-İnceöz Köyü-Koca Harman
  67-NAİL BEY BAKIŞIYLA KÖYÜMÜZ
 


                         OSMANLI
NEDEN YIKILDI       (BİZ NEDEN YIKILDIK)
??


   Osmanlı bizim
dedelerimiz. Biz Osmanlı torunuyuz. Biz
Osmanlıyız. Ama Osmanlıyı tanımıyoruz. Dedelerimizi bilmiyoruz. Bilemiyoruz.
Bilemedik. Bildirmediler. Mülk Allah’ın CC dır. Ölümü ve hayatı halk eden
Alemlerin Rabbıdır.Dünya, gezegenler, yıldızlar O’nun halk buyurduğu
eşyalardır. O’nun mülküdür.Üzerinde yaşayan canlı cansız her zerrat onun
mülküdür. Dünya üzerindeki insanlar İmtihan ile, kulluk ile imtihan edildikleri
için akıl nimetine sahiptirler. İnsanlar yaratılmışların en şereflisidir. İman nasip
olan insanlar ise insanların en şereflisidir.


   Alemlerin Rabbi önce ölümü
halketmiştir. Mülk suresinde öyle buyururlar. “O Allah önce ölümü sonra hayatı halketti” . buyurur. Sizin amel
bakımından hanginizin güzel olduğunu bildirmek için.


   Her mahlukun bir ömrü vardır.
İnsanlar en fazla 80- 90 sene yaşarlar. Otlar bir sene. Ağaçlar on sene, otuz
sene, elli, yüz, bin sene yaşayayanları vardır.Hayvanların da değişik ömürleri
vardır. Hatta islam alimleri cansız eşyaların da ömürleri olduğunu söylemişler.
Bir bardağın, bir tabağın, bir evin, bir masanın da ömrü vardır. Devletlerin de ömürleri
vardır. Tarihte uzun yaşayan devletleri incelerseniz en uzun yaşayanı DEVLETİ
ALİYEYİ OSMANİYE’ DİR. Ashabı kiramdan
sonra dini İslam’ı en güzel yaşayan Osmanlılardır. Ashabı Kiramdan sonra dini
İslama en güzel hizmeti yapan bizim şerefli dedelerimiz Osmanlılardır. Osmanlılar,
Ashabın Hendek harbinde ve sayısız yerlerde nusreti ilahi ile yardım
olundukları gibi yardım olunmuşlardır. Ashabın İmamı Peygamberi Zişanımız idi.
Peygamberimiz nübüvvet nuru ile bakar ve Vahiy ile hareket ederdi. Önemli
olaylar karşısında vahiy beklerdi.
Alemlerin Rabbi’nin emir ve işaretleri ile hareket ederler ve muzaffer
olurlardı. Onların başında Peygamberi Zişanları var idi. Onları hayıra
götürürdü.


 Atamız Osman Bey, Şeyh Edebali
Hz lerinde misafir iken gördükleri rüyayı mana Sultanı, evladı Rasul olan
mübarek Şeyh Edibali Hazretleri tabir ediyordu. Beyim “Allah sana, dünyanın
birçok yerini gölgesi altına alacak bir devlet nasip edecek” diye müjdeliyordu.
Alimler iki sınıftı. Bir sınıfı ilimlerin zahirine vakıf olan alimlerdi ki
bizim okuduğumuz gibi ilimleri okur ve anlardı. Diğer bir alim sınıfı ise
peygamberimizin “Alimler peygamberlerin varisleridir” buyurduğu mana
alimleriydi. Mana ilimlerine sahip olayların perde arkasını görebilen
sultanlardı. Hz Yusuf’un ruya tabiri bu mana ilmiyle ilgiliydi. Hz Fatih’in
İstanbulu fethedeceğini bildiren Hacı Bayramı Veli Hazretleri bu mana ilmine
sahip idi. İstanbul’un manevi Fatihi olan Akşemseddin Hazretlerinin Zamanın
Varisi Rasulü olan Ubeydullahı Ahrar Hazretlerini yardıma çağırması bir mana
işiydi. Ubeydullah’ı Ahrar Hazretlerinin Hazreti Fatihe görünüp “ Binlerce
maneviyat eri ile yardımına geldim. Tasalanma, fetih yakındır diye teselli etmesi
bir mana sultanlığıydı. Hazreti Fatih o olaydan sonra İstanbul’u alabilmişti. O
hadiseden sonra askerin moreli en üst seviyeye çıkmıştı.


   Osmanlı’nın son zamanlarına
doğru din zayıfladı. Din adamları dünya perest oldular. Allah için değil de
madde için eğilir oldular. Bilhassa zenginlerden bir şeyler talep etme yalakalığı
hastalığına tutuldular. Hoca bir şey isteyecek diye halk hocadan kaçar oldu.
Bazı hoca kılıklı kepazeler dini yanlış kullanarak sihir, büyü gibi şeyleri
icrada dini ilimleri kullanır oldular.Üç beş kuruş dünyalık için din ve imanını
satıp süfli kafir cinnilere secde eden bu hoca kılıklı yaratıklar din
adamlığının adını da rezil ettiler.Halk İslam edep ve izzetinden yüz çevirmeye
başladı. Aydın geçinen kesim İslam izzetini bırakıp batının kepaze adetlerine
hayranlık duymaya başladılar. Dans,
içki, alem, hovardalık, eşkiyalık ar edilmeden icra edilir oldu. Utanma, yüz
kızarması, hicap gibi erdemlerin yerini utanmazlık, arsızlık ve edepsizlik alır
oldu. Devlet dairelerinde namuslu memurlar azaldı. Rüşvetçi, arsız ve
hırsızların sesi çok çıkar oldu. Osmanlı halkı dini edep ve güzelliğini
kaybeder oldu.


   “Kim ki Allah dininden yüz
çevirirse onlar için dünya ve ahret darlığı ( perişanlığı ) vardır” buyuran
Rabbimizin bu fermanı Osmanlı halkı ve Müslümanlar üzerine tecelli etmişti.
İslam ülkeleri üzerine kara bulutlar, bela ve musibetler gelmişti. Rusya’da
komünizm belası Müslüman kıyımında idi. Çinde, Balkanlarda, Mısırda, Libyada
İtalyan ve İngilizler Müslüman kıyımında idi. Dünyanın her yerinde Müslüman kıyımı vardı. Müslüman olan her yerde,
Müslümanlar kıyıma ve zillete uğruyordu. Osmanlı’nın beslediği yahudi kargaları
masonluk dernekleri ile Osmanlı’nın gözlerini oymuşlardı. Masonlar tarafından
kurulan ittihat ve terakki cemiyetinin anlamı “ birlik ve yükselme “ cemiyeti
idi. Ama “dağılma ve alçalma “ olarak faaliyet gösterdiği anlaşılınca iş işten
geçmişti. İçimizdeki Yahudi ve masonlar böyle yalanlar ile ak’ı kara, kara’yı
ak olarak göstermişlerdi. En büyük silahları yalandı. Peygamber Halifesi olan
şerefli Osmanlı Hakanı “Ulu Hakan Abdulhamit Han’ ı “ halk gözünde “kızıl
sultan “ diye lekelemeyi becermişlerdi. Türk Milleti atalarına , dedelerine
sövecek kadar benliğinden koparılmıştı.


   Hz Fatıma annemiz bir gün
Rasulümüz’ün Hanelerine gelirler. Yüzlerinde bir sıkıntı işareti vardır.
Peygamberimiz sorduklarında, “Babacığım, zevcem Hz Ali’ye hatalı bir davranışım
oldu. O’nu üzdüm. Peşinden hemen gönlünü aldım. Kendimi affettirdim, buyurur.
Bunun üzerine peygamberimiz “ Ya Fatıma , Ali sana dargın iken ölsen, namazını
kılmaz idim” buyurur.Atalarımız Osmanlının hanımları bu inceliği bildiklerinden
kocalarına saygıda kusur edemezlerdi. Osmanlı kocaları da “Siz ehlinizin
maiyetiniz altındakilerinin çobanısınız, onların madde ve manasından mesulsünüz”
hadisi şerifi mucibince kadınlarına, sadece ev ve çocukların bakımı işini verir
ve onları dışarı işleri ile ezmezler idi. Osmanlı erkekleri  kendilerinin ve hane halklarının çok güzel bir
İslam ahlak ve terbiyesi ile yetişmelerine azami gayret sarf ederlerdi. Dini
emirlere uymanın verdiği manevi huzur ve zevk ile Osmanlıda boşanma diye bir
kavram yoktu. İstatistiklerde 625 senelik Osmanlı ömründe kayıtlara intikal
eden boşanma sadece sekiz (8) idi. Osmanlı dünyada ashabı kiramdan sonra en
ulvi aile yapısına sahipti. Osmanlı da destanlar yazan kahramanları yetiştiren
elleri öpülesi Osmanlı anneleridir. Bu anneler sabah kocalarını evden uğurlar
iken “ biz aç ve susuzluğa razı oluruz ama haram lokmaya razı olmayız”
buyurarak kocalarının izzet ve vakarlarını yükseltirler idi. Hallerinden
şikayetçi olmaz, efendilerini dünyalık hırsı ile tazyik etmezlerdi.


   Şimdi madde ön plana
çıkarılmış. Madde kutsal olmuş. İslami değerlerden habersiz ve zavallı
kadınların tek ölçüsü madde ve nefsani arzuları tatmin olmuştur.  Bizim dinimizde boşanmanın kabul edilebilir
bazı sebepleri vardır. Yahudi ve masonların İslam’ı karalamak için
kullandıkları üç talak meselesinin bazı kriterleri vardır. Erkeklerin hangi
sebepten eş boşayabileceğinin hükümleri vardır. Osmanlı bu inceliği bildiği
için boşanma kavramı yoktu Osmanlı’da. Zamanımızda erkekler de dini izzet ve
inceliklerden habersizdir. Osmanlı asalet ve izzetinden habersizdirler. Böyle
olunca elbise değiştirir gibi eş değiştirmede bizi utandırmaz ve yüzümüzü
kızartmaz olmuş. Vefa ve sadakat kavramları iyice zayıflatılmış. Müslümanlar bu
çıkmaz ve avarelikler içinde nusibet ve belalar ile ezilir olmuş. Eski kültür
ve güzelliklerimize tekrar dönebilmek arzu ve gayretlerine sahip olmak dua ve
temennisi ile. Bize Osmanlı devri gibi dünyanın en güçlü devleti olacağımız
kapıları aç, ve halk olarak bizi o yüksekliğe layık olacak hallere döndür ALLAH
‘ım. Baykuşlar Osmanlı üzerine tüneyip İmparatorluğumuzu yıktılar.   Yahudi Ortadoğu petrollerine konmak için
Osmanlı’yı yıktı. Türk milletinin pasifize edilmesi için milli benliğini yıkmak
için devrimlerle kültürümüz talan edildi. Nerde müslüman kıyımı var ise orada
yahudi rantı ve hesabı ve sömürü planı vardır. Aynı baykuşlar yine görevde.
Dünya müslümanlarının tek ümidi olan güzel ülkemize kefen biçme hesabı
yapıyorlar. Dünyadaki mazlum müslümanların çilesini doldur da onları ehli küfre
ezdirme Allah’ım. Ülkemize birlik ve dirlik ver. Yahudi planlarını bozuver
mevlam..



RAHMETLİ KEMAL ÖZÇELİK HOCAMIZ




Hasan Nail Bey


Hasan Nail Durkan Tarihi Çeşmemizde


Seyrek Ebenin Evinin Önünen Köye Bakış


Hacı Mehmetler sokağının Görünüşü


Doruktan Köye Bakış



Kürdoğulları, Hurşutlar ve Gadakçılar ...


Mısa Golu...



Gırkarman ..


Doruktan Sadklara Bakış.

Bunar Önüne Bakış.




Gırharman dan Hacımemetler'e Bakış.



Gırharmandan Kayhalar sokağı..


Tok Dedeler ve Hakkılar


Hacımemetlere bakış.



Eselsrin Evin Yanından Karşı Mahalle

Daşgapıd Gençler


Eselerden Musalar sokağına bakış.





Daşgapı


Daşgapı


Mısalar sokağı


Dedeleren köye bakış.


Hatıpların ev


Kestek Ebenin Ev Yeri.

İBRET NAZARIYLA BAKINCA
İnceöz çeşmesi akar pek nazlı,durmadan akar,
Hatırlar eskiyi, su sırasını, kalabalığı,
Osmanlı ebeleri,terbiyeli gençleri,yaşmaklı gelinleri,
Onların fısıltı ile konuşan edeplerini,terbiyelerini,
Özlüyor pınar o güzelim günleri, belki görürüm diye….
 
Dorukta oturan yaşlılar, ne tatlı sohbette,
Hava soğumuş, mevsim kışa dönmekte,
Meşelerin yaprakları sararmış, dökülmekte,
Seyrek Ebe’nin evin yanından köyüm ne güzel görünmekte,
Eskiler hatırlayınca, hüzün ile yürekler üzülmekte…
 
Hacımehmetlerde eski hareket neden yok?
O eski kalabalıklar görülmez ,neden yok?
Arabalar neden toz kaldırmıyor, benzin, mazot kokuları neden yok?
Halbuki nüfusumuz eskisinden daha çok,
Doruk sokağı o seslere hasret, hep üzülmekte..
 
Akşam olunca sığırlar sadıklardan, kırharmandan girmiyor,
Davar ve koyun sürüleri neden gelmiyor?
Akşamınan bacalardan dumanlar göğe ağmıyor,
Köpekler havlamıyor, horoz ötmüyor,
Gezilmeyen sokak, açılmayan kapılar hep üzülmekte…
 
Küdoğullarında ses yok,evleri bomboş,
Kadakçılar ve hurşutlar da hiçkimseler yok,
Kara Mehmet, Karayusuf evleri garip,
Evlerinin önünden niçin sucular geçmiyor,
Sokaklar garip, yollar hep üzülmekte…
 
Çakmacukta davar sesi, çan sesi,
Neden duyulmuyor, çoban nefesi,
Mısa kolu bomboş,bağlar bakımsız,
Hoşaflar kesilmez, pekmez yapılmaz,
Meşeler pek garip, bağlar üzülmekte..
 
Kırharmandan inip çıkanlar nerde?
Hani o harmanlar, kim var düvenlerde,
Gah diyen, hoh diyen diller nerede?
Bunları düşünen gönlüm hep üzülmekte…
 
Sadıklara baktım, pek garip geldi,
Anıt yuvasından, yılan daşından hiç ses gelmedi,
Pınar önünde gözüm kimse görmedi,
Eş dost göremeyen gönlüm, hep üzülmede..
 
Hacıgillerde eski hareketer yok,
Sokaklarda eski cıvıltılar yok,
Çist diyen, hoşt diyen neden kimse yok?
Çan ve tongurdak sesi duymayan, hep üzülmekte..
 
Köyüm resimlerine bakarım gurbet ellerde,
Terki mekan etmiş, bak, leylekler bile,
Durkanların ,Ünalların evleri bomboş,
Bu manzarayı gören göz üzülmekte..
 
Kazancı yerleri ekilmiyor mu?
Barısına, avlaasına bakılmıyor mu?
Sonbaharda küpreleri atılmıyor mu?
Hatırlayıp hüzünlenen kalp üzülmekte….
 
Nail Bey’i uzaklardan tanırız,
Emre’yi Sinan’ı görsek bilmeyiz,
Neden hiç, bir araya gelmeyiz?
Dernek yetkililerinden cevap almayız,
Bunu hatırlayan kalp üzülmekte….
                   H.İbrahim Koçak

 
  Bugün 2 ziyaretçi (3 klik) kişi burdaydı! Tüm Hakları saklıdır  
 
ACILAR PAYLAŞILDIKÇA AZALIR....MUTLULUKLAR DA PAYLAŞILDIKÇA ÇOĞALIR... Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol