BU BOZULARAK GİDİŞAT NEREYE ??
Şükürler olsun ki, şu güzel ülkede doğduk. Şükürler olsun ki, Müslüman bir ana ve babadan doğduk. Şükürler olsun ki şanlı bir ecdada ve tarihine sahibiz. Dedelerimiz ashabı kiramdan sonra İslam’ı en güzel yaşayan bir güzelliğe sahiptirler. Dünyaya gelmiş geçmiş yaratılanların en kıymetlisi, en değerlisi Peygamberi Zişanımızdır. Millet olarak ta onun ashabıdır. Onlardan daha kıymetli ve Allah katında değerli bir topluluk yoktur. Gelmeyecektir.
Onlardan sonra dünya Müslümanlarınca kabul edilir ki en faziletli millet Türk Milletidir. Dünya üzerindeki ehli sünnet Müslümanları bu hakikati kabul ederler. Bununla beraber Osmanlı’ya ve Osmanlı hatırasına gayet aziz bir tazim ve saygı duyarlar. Osmanlı’nın bu meziyeti İslam’ı doğru olarak anlamaları ve Ashabı Kiram şuuruyla İslam hizmetine sarılmalarıdır. Allah dinini yaymayı en yüce mefkure kabul etmeleridir. Allah için yaşamaları, Allah için yaşatmalarıdır. Osmanlı asla ve asla zulüm etmemiştir. Asla ve asla adaletten ayrılmamıştır. Osmanlı insanlarının mutluluğu, matlubu, kutsalı Allah rızası idi. Osmanlı tarihi en güzide menkıbeleri ile doludur.
Yarım asrı geçen ömrümüzde Osmanlı kokusu bulunan birçok güzelliği, Osmanlı’ da doğan büyüklerimizden gördük. Onların güzide terbiye ve ahlaklarına şahit olduk. Okul çağına geldiğimizde Osmanlı’ya sövme öğretildi. Küçücük beyinlerimizle ecdada niçin sövüyoruz diye düşünemedik. Düşünsek de , ceberruti bir zulümle bu düşüncelerimiz bastırıldı. Osmanlı kötüydü, Padişahlar yurdu satmıştı diye yalanların en çirkef ve zalimi ile okullarda okuduk, korkutulduk,ezildik. Osmanlı okulları , hocaları devamlı bize kötülendi. Kötülediğimiz Osmanlı’dan miras demiryolu ağı vardı. Cumhuriyet yönetiminde senelerce bu miras demiryolu kullanıldı. Üzerine ilave yapılamadı. Cumhuriyet’in ilk fabrikası, Ankara bira fabrikasıdır. Bir ülkenin kalkınması için ilk temel taşı bira fabrikası mı açmak olmalıydı? Bira üreterek nasıl bir kalkınma sağlanacaktı? Muvaazaa olduğu iddia edilen bir harp yapılmıştı. Yunanlıların İzmir’e bir senaryo gereği çıktığı iddiaları vardı. Bu iddiaları araştırmaya kimsenin cesareti yoktu. Birinci İnönü ve ikinci İnönü savaşı diye bir savaş olmadı diye bazı tarihçiler feryat ediyordu. Bu savaşlar İsmet İnönü’nün halk gözünde kahraman gösterilmesi için uydurulmuş edepsiz ve koca bir yalandı iddiaları vardı. Din öcü, dindarlık gericilik olarak gösterildi bu Müslüman memleketin evlatlarına . Filimler, sinemalar, gazete ve basın yayın devamlı din düşmanlığını işledi. Bu menfi çalışmaların arkasında yahudi ,mason ve İngilizlerin olduğunu nereden bilebilirdik. İp yalancıların elindeydi. Baş kaldıran eziliyordu. Bu vatanın gerçek sahipleri git gide kişiliğini kaybetmişti. Benliğini kaybetmişti. Fakat benliğini koruyabilenler de vardı. Onların da sesi çıkmıyordu. Pısmışlardı, pıstırılmışlardı. Nasıl pısmasın ? M Kemal’in en yakın arkadaşları “bu ülkede dinin gücünü kırmak için , Kurtuluş savaşında verilen şehitlerin elli katından fazla insan astık diye övünüyorlardı. Kurtuluş Savaşında dokuz bin yüz altmış üç kişi şehit edilmişti. Bu hesaba göre dinin gücünü kırmak için öldürülenlerin sayısı beş yüz bin den fazla idi.
Osmanlı’nın İspanyol soykırımından kurtardığı yahudi yapılan iyiliği çabuk unutmuştu. Tarih boyunca gösterdiği kişiliği depreşmişti. Osmanlıyı bozmak için sinsi sinsi uğraşıyordu. Osmanlı için, onlardan bir kişinin İslam ile şereflenmesi, rıza-i ilahi yönünden büyük kazançtı. Osmanlı olaya böyle bakıyor ve gayrı Müslimlere “Allah’ın emaneti” gözüyle bakıyor ve canı pahasına o emaneti koruyordu. Yahudi ise kişilik ve kanının gereği yediği çanağı kirletmekle meşguldü. Bıkmadan, usanmadan senelerce uğraşılarak Osmanlı yıkılmıştı. Abdulhamit Han’dan toprak koparamayan yahudi, Osmanlı yıkılınca kendi devletini kurmuştu. Yıktığı Osmanlı’nın yerine kurulan Türkiye Cumhuriyetinde de kendisine paralel masonlar göreve getirilmişti. Bunlar devlet yönetiminde idi. Bunlar senelerce el altından bu günler için hazırlanmışlardı. Osmanlı’yı kendi yandaşlarına yıktıran masonlar yeni devlette de tek söz sahibiydi.
İngilizlerin idare kadrosu Yahudi asıllıdır.Eski başbakanları Margaret Teacher emekli olduktan sonra yazdığı hatıratında Yahudi olduğunu itiraf ediyordu.Bu gün herkes biliyor ki, İngiliz kraliyeti Yahudi asıllı idi. Yahudiler masonik gelenek icabı kendilerini çok iyi gizlerlerdi. Bizim ülkemizde de Yahudilerin adedi yarım milyona yaklaşır. Bunları kimse bilmez. Bu gün bilderberg dediğimiz, veya mason bildiğimiz kişilerin hemen hemen tamamının yahudi asıllı olduğu iddia edilir. İşte bu sömürgeci ingilizler Osmanlı’yı yıkmak için büyük uğraş vermişti. Büyük paralar sarfetmişti. Osmanlı’nın son zamanında Hindistan’ı işgal eden İngilizler orada İslam’ın gücünü kırmak için senede on yedi bin civarında Hintli Müslüman katlediyordu. Osmanlı’nın son zamanında düşman ihanetlerini kavrayamamış Osmanlı Devlet adamı Filozof Rıza Tevfik şöyle bir hatıra anlatıyordu. “Biz İngilizlerin emri ile çalışarak Abdulhamit Han’ı tahttan indirdik. İngilizlerden takdir bekliyorduk. İngilizler bizim hiç yüzümüze bakmadı. Sebebini sorduğumuzda bize, “Siz Abdulhamit’i indirip yerine Abdulmecit’i getirdiniz.” Halifeliği kaldıramadınız. Halife oldukça biz emellerimize muvaffak olamayız. Biz Hindistanda her sene o kadar masraf ediyoruz. Yirmi bin kadar Hintli Müslüman öldürüyoruz. Ramazan yaklaşırken halifenin gönderdiği Hattı Osman Kur’an-ı kerim ve hediyeler, bizim emeğimizi boşa çıkarıyordu”. Halk deli gibi halifeye bağlılıklarını izhar ediyordu “diye açıklamıştır.
İşte İngiliz güdümlü olduğu iddia edilen yönetim, askerine “Mehmetçik” (küçük Muhammed) diyen Osmanlı evlatlarının din bağı olan, hayat kaynakları olan yazılarını, İslam yazılarını kaldırmıştı. Artık bu millet dinlerini öğrenemeyecekti. Kınalı Hasanları, Yahya Çavuşları, Ulubatlı Hasanları, Genç Osmanları yetiştiren anneler bu kültürle yetişmişti. Bu annelerin hayat kaynakları kurutulmuştu. Fransızların açamadığı İslam örtülerini mason yönetim açmıştı. Bu aziz millet bu kültürü artık öğrenemeyecekti. İsmet İnönü “ biz bu milletin tarihi ve diniyle bağını koparmak için İslam yazısını kaldırdık” diye hatıratında itiraf ediyordu. Müslümanların yegane çatısı ve birlik ve beraberlik bağı olan halifelik kaldırılmıştı. Müslüman milletlerin birbiri ile bağı koparılmıştı. Halifelik İslam’ın birlik gücü idi. Halife dünya Müslümanlarının lideri idi. Müslümanlar halifeye bağlı idi. Halifeyi dinler idi. Halife de Müslümanları korur ve gözetir idi. Dünya Müslümanların birlik ve beraberlik gücü idi. Halifelik en zayıf zamanlarında bile batıya karşı tesirli, idi güç sembolü idi.
Bin dokuz yüz elli den sonra masonlar iktidara gelememişti. Uyuyan İmparatorluk uyanmak istiyordu. Fakat narkoz çok ağırdı. Mason ve Yahudiler Osmanlının tekrar dirilmesini istemiyordu. Baş kaldıranların başına vuruluyor, gerekirse başı koparılıyordu. Suikastlara kurban gidiyordu. Eşref Bitlis, Özal, Muhsin Yazıcıoğlu bu kurbanlardan bir kaçı ve binlerden biriydi. Türk milletinin bazı aydınları bazı sırları çözmeye uğraşıyorlar fakat bir türlü çözemiyorlardı. Tıpkı cumhuriyetin kuruluşundaki gariplikler gibi. Bulmaca gibi vakıaları çözmek zordu. Cumhuriyeti kuran Türklerin atası Arap harflerini kaldırmış yerine Latin harflerini getirmişti. Madem Türklerin atası idi de niçin Göktürk alfabesini getirmemişti? Hicri takvimi kaldırmış, yerine Türk’lerin on iki hayvanlı takvimini niçin getirmemiş de batının miladi takvimini almıştı. Niçin rakı fabrikası kurmuş ta kımız fabrikası kurmamıştı. Kımız Türklerin milli içkisi değil miydi? Türklerin efsanevi başlığı olan kalpak yerine niçin şapkayı getirmişti? Türk milletine kalpak daha anlamlı olmaz mıydı? Ayasofya Türklerin fetih hakkı ve güç sembolü idi. Neden Ayasofya yerine Fener Patrikhanesi kapatılmamıştı? Türk töresi yerine İsviçre’nin Noteşel kantonunun hukuk kanunları alınıyordu. Kurtuluş savaşı yapılmış, düşman denize dökülmüştü. Fakat düşmanın yapmak isteyip de yapamadığı icraatlar yapılmış gibiydi. Düşman işgaline uğramış İslam ülkelerinde istilacılar oranın dinini, yazısını, töresini değiştirememişti de bizde adeta daha kötüsü olmuştu.
Olanlar olmuştu. Türk milleti tarihte eşi görülmemiş zulüm ve gariplikler ile adeta öz vatanında asimile edilmişti. Atalarına söven, onların yazısını okuyamayan, değerlerini anlayamayan, adeta dini unutturulmuş bir nesil türetilmişti. Fakat her şeyin bir sırrı vardır. Türklerin aziz atalarından Vahdeddin Han ömrünün son demlerinde “ Ben adeta paratoner oldum. Bütün belaları üzerime çektim. Sıkıntılara ben katlandım” diyen çilesi vardı. Çanakkale’de Mehmetçiği doyuran Mevlevi dervişlerinin duaları vardı. Hazreti fatih neslinin güzide evlatlarının gözyaşları vardı. Osmanlı’nın nesli paki’nin ehli teheccütlerinin duası vardı. Rahmetim Gadabımı geçmiştir , buyuran Alemlerin Rabbi’nin merhameti ilahisi ve hudutsuz acıması vardı. İşte bunlardan mıdır neden hayra gidişat var. Küfür zehrinden ölmemiş hayat sahipleri var. Hindistan ve Pakistan Müslümanlarının “ Allah’ım Türk milletini hüviyeti asliyesine çevir. Onları yine alemi İslam’ın başına geçir” diye beş vakit namazlarından sonra yapmaya mecbur olduklarını hissettikleri duaları var. Şanlı Osmanlı’ya layık evlat olabilmek şuur ve duasıyla.