BEN VELİ NİMETİ OLAN OSMANLIYA ASİ OLMUŞ BİR HAİNİM..DER AĞLARDI ŞERİF HÜSEYİN.. TÜRK GİBİ YAŞAYANLAR.. src="https://www.youtube.com/embed/vw1gL-4O2Cg" frameborder="0" allowfullscreen> VATAN VE MİLLET SEVGİSİ
Milletler hayatlarını huzur içinde devam ettirebilmeleri için, bugüne nasıl geldiklerini, nasıl bir millet haline geldiklerini çok iyi bilmeleri lazımdır. Çünkü tarihini, aslını, esasını bilmeyen bir millet, geleceğinden emin olamaz.
Tarih bir millet için aynadır. Geçmişimizi o ayna ile görür, dost ve düşmanlarımızı o ayna ile tanır, hayatımızı ona göre şekillendirmeye çalışırız. Tarihini bilmeyen bir millet yıkılmaya mahkûmdur. Nasıl ki köksüz bir ağacın, temelsiz bir binanın ayakta durması mümkün değilse, tarihini bilmeyen bir milletin hayatını idame ettirmesi mümkün değildir. Nitekim ecdadımız bu vatanı canlarıyla, mallarıyla korumuş, kollamış, vatanseverliğin ve milletseverliğin nasıl olması gerektiğinin en güzel örneklerini sunmuşlardır.
İnsan hayatı değerlerle anlam kazanır. “Bir kimsenin, uğrunda hayatını vereceği değerleri yoksa hayatının da değeri yoktur.” Bazı değerler var ki, sevgisi o kadar büyük ki uğruna yapılan mücadele ile doğru orantılıdır. Toplumlar, kurumlar, cemiyetler, milletler bünyesindeki insanların sahip olduğu değerleriyle gelişir, büyür, yükselir, yücelir. Fatih Sultan Mehmet, sahip olduğu değerler uğrunda birçok olumsuzluk yaşamasına rağmen bu olumsuzluklar karşısında pes etmediği için fetih kendisine müyesser olmuştur. Vatan millet sevgisi de zorluklar dahi olsa hiçbir zaman yılmayıp haklı olduğu davada mücadelesini sürdürmektir. İşte “Yıldırımları havada tutacak kadrolar” anlayışı da bunu ifade etmektedir.
Vatan millet sevgisi, bir milletin ebediyete kadar varlığını devam ettirme arzusunun en büyük alametidir. Bu sevgi iman dolu bir göğüsle düşmanını karşılayan, vatanın her bir karış toprağına mahrem eline bırakmayan, bütün dünyalar kendisine verilse de vatanını terk etmeyen milletimizin destanıdır. Bu sevgi, bütün dünya saldırsa da iman dolu serhaddı olan bir millete karşı zafer kazanılamayacağının nişangâhıdır. Bu sevgi dosta güven düşmana korku salan bir destandır. Analar Mehmetlerinin saçlarını kınalayıp vatan uğruna kurban eylemiş, Seyyid onbaşılar kendi ağırlığının üç katı büyük top mermilerini vatan için sırtlamış ve bir hilal uğruna nice güneşler batmıştır. Çok sayıda vatan evladı kaybetmemize rağmen milletimiz vatan ve millet sevgisiyle, kendine yakışır kahramanlık göstermiş ve işgal altında ezilen tüm milletlere bir ışık olmuştur.
Büyüklerimiz “Vatansız iman, imansız vatan olmaz” der. Vatan ve millet sevgisi, birbirinden ayrılmaz bir bütün teşkil eder. Hürriyetin temelini teşkil eden bu sevgi, bir milletin şeref ve haysiyetini temsil eden en önemli değerlerden biridir.
Ey Rabbim! Şu karanlık yolları Bizi sana ulaştıran yollar et. İhtirasla kilitlenmiş kolları, Birbirini kucaklayan kollar et!
Osmanlı Hanedanı........(Türk).....641... yıl..... (1281-1923)
Piyast Hanedanı............(Leh)......528....yıl......(842-1370)
Oldenburg Hanedanı....(Danim).508 ....yıl.....(1448-1956)
Abbasi Hanedanı...........(Arap)....507.....yıl.....(750-1238)
Part Hanedanı................(İran)......457......yıl....(MÖ 249- MS 226)
Hfing Hanedanı..........(Norveç)...456 .....yıl....(863-1319)
Kun(Hun)Hanedanı....(Türk).......446......yıl....(MÖ.220- MS. 226)
Cengiz Hanedanı......(Moğol)......428 .....yıl....(1206-1634)
OSMAN GAZİ HAZRETLERİNİN OĞLU ORHAN GAZİ' YE VASİYETİ
Bursa Fethedilirken Osman Gazi Hazretleri hasta yatağında, oğlu Orhan Gazi'ye şöyle vasiyette bulundu.
"Oğlum!.. Allah buyruğundan başka iş işlemeyesin. Bilmediğini şeriat ulemasına sorup, anlayasın!.. İyice bilimeyince bir işe başlamayasın. Sana itaat edenleri hoş tutasın ve askerine in'amı, ihsanı eksik eteyesin ki; insan ihsanın kulcağızıdır. Alemi adaletle şenlendir ve cihadı terk etmeyerek beni şaad et!..Ulemaya riayet eyle ki, şeriat işleri nizam bulsun. Nerede bir ilim ehl duyarsan, ona rağbet, ikbal ve hilim göster. Askerine ve malına gurur getirip şeriat ehlinden uzaklaşma!.. Bizim mesleğimiz Allah yolu ve maksadımız Allah'ın dinini yaymaktır. Yoksa kuru kavga ve cengaverlik davası değildir."
Çanakkale destanının 276 kg'lık mermisini sırtında taşıyan Seyit Onbaşısın!
VALİDECİĞİM!
Dört asker doğurmakla müftehir şanlı Türk annesi! Nasihat dolu mektubunu, Divrin Ovası gibi güzel, yeşillik bir ovacığın ortasından geçen derenin kenarındaki armut ağacının altında otururken aldım. Tabiatın yeşillikleri içinde mest olmuş rûhumu bir kat daha takviye etti. Okudum, tekrar okudum. Böyle mukaddes bir vazifede bulunduğumdan sevindim. İşte bu geçen dakikalar anında, hizmet eri gelip dedi ki: - Efendim, sütlü çayınız, buyurunuz, içiniz!.. - Mustafa, bu sütü nereden aldın? - Dere kenarındaki sürünün çobanından 10 paraya aldım. Vâlideciğim, 10 paraya 100 dirhem süt, hem de su katılmamış. Koyundan şimdi sağılmış, aldım ve içtim. Vâlideciğim, sen müteessir olma! Ben seni, evet seni mutlaka buralara getireceğim. Ve şu tabii manzarayı göstereceğim. O güzel çayırın koyu yeşil bir tarafında, çamaşır yıkayan askerlerim saf saf dizilmişler. Gayet güzel sesli biri ezan okuyordu. Ey Allahım! Bu ovada onun sesi ne kadar güzeldi. Bülbül bile sustu, ekinler bile hareketten kesildi, dere bile sesini çıkarmıyordu. Herkes, her şey, bütün mevcûdât, onu, o mukaddes sesi dinliyordu. Ezan bitti. O dereden ben de bir abdest aldım. Cemaat ile namazı kıldık. O güzel yeşil çayırların üzerine diz çöktüm. Ellerimi kaldırdım, "Ey benim Rabbim! Şu kahraman askerlerin bütün dilekleri; İsm-i celâlini İngilizlere ve Fransızlara tanıtmaktır. Sen bu şerefli dileği ihsan eyle ve huzurunda titreyerek, böyle güzel ve sakin bir yerde sana duâ eden biz askerlerin süngülerini keskin,
düşmanlarını zaten kahrettin ya, bütün bütün
mahveyle!.." Diyerek
bir duâ ettim ve kalktım. Artık benim kadar mes'ut,
benim kadar
mesrûr bir kimse tasavvur edilemezdi. Vâlideciğim,
çamaşır falan
istemem, paralarım duruyor, Allah râzı olsun!..
Oğlun Hasan Ethem 4 Nisan 1331 (17 Nisan 1915)
ARAMIZDAN EN SON AYRILAN ÇANAKKALE ŞAVAŞI GAZİMİZİN BİR ANISI
1892 Tevellütlüyüm (doğumlu). Çanakkale'de üç sene bulundu. 27. alaydanı. İki sene seddülbaher ve Arıburnu'nda çarpıştım. Bir keresinde üç gün, üç gece süngü harbi yaptık düşmanla. Üç günün sonunda yedi kişi kaldık bizim bölükte! Sonra on ar er verdiler ve çavuş yaptılar bizi. Bir gün, Arıburnu'nda mevzilendik, düşmana durmadan ateş ediyoruz. Bir ara baktım tetiği çekiyorum ama tüfek patlamıyor! Tam da zamanında bizim bizim tüfek bozuldu herhalde, dedim kendi kendime. Bizim siperde bir arkadaş vardı, tüfekten iyi anlardı, ona seslendim; -Bak hele be arkadaş, benim tüfek bozuldu herhal ateş almıyor! Dedim.. O arkadaşım benden yana sööyle bir baktı; -Ne bozulmuşu be aretlik (arkadaş), senin tetiği çeken parmağın kopmuş! Dedi.. Meğer biz harbederken bir düşman kurşunu gelmiş, bizim parmağın yarısını almış götürmüş ortasından!..
Çanakkale ve Şehitlerimiz...
Çoktan ilan edilmişti seferber,
Avrupalılar akın ettiler beraber,
Naliş başlar gelince Çanakkale'ye,
Ayılınca bağırırlar af eyle diye...
Kalbinle karşı koy düşmana mütemadiyyen
Korkma! Ölürsen cennettesin ebdiyyen...
Allah aşkı ile yanan kalbinin ateşi,
Lakin olmamalı bu aşkın bir eşi,
Ervah yukarı doğru süzüldükçe;
Şahadet sesleri yükseldikçe;
Ecelin geldiysede korkma sakın!
Haydi saldır düşmana akın akın...
İmanın seni durmadan yüceltir;
Tepelerin en büyüğüne sacağını yükseltir,
Leke getirmez adına şanına,
Elmas gibi vatanın bir taşına...
Refah bıraktınız yaptıklarınızla bende,
İhya ettiniz beni olayım size bende (köle) ,
Methiyelerin nicesini yapsak azdır sizlere,
İyi ve güzel bir örnek oldunuz bizlere
Zafer sizin, zafer bizim, zafer hepimizin....
Anca Allah'a inanalar ve dini bütün olanlar
şehitliğin yüce makamına
ererler. Şehit olunca çürümezler.Akan kanları
kurumaz, tazedir ve
mis kokarlar..
Osmanlı'yı doğuran ana ne asil anaymış..Onlara o
müthiş vatan sevgisi
ni nasıl aşılayabilmişler...O analar o şuura nasıl
sahip olmuşlar????
Türk, esirini ata bindirecek ve kendisi yürüyecek
kadar asildir.
Bu büyüklük anca bu aziz millette bulunur.
Müslüman Türk'ün
gayrı ise esirni bağlar.İter, kakar. Esir
yürür kendisi bineğe
biner. İşkence eder, öldürür. Şu
alttaki asalet görüntüsü
dünyada anca müslüman Türk'e mahsustur.
Çanakkale'de Türk,Kürt,Arap,Yemenli,Hintli,Bosnalı,Ahıskalı,Hakkarili,Medineli,
omuz omuza birlik ve bir ruh halinde islam düşmanlarına karşı beraber savaşmadı mı ?? Düşmanlarımız ve batının ağzı kanlı sömürgecileri milliyetçilik ve kavmiyetçilik oyunları ile müslümanları parçalara ayırmadılar mı?? Sonra da müslüman ülkeleri sömürmediler mi?? Halen de sömürmüyorlar mı??
Bedir'de, Hendek 'te , Preveze'de müslümanlara melekleri ile ile yardım eden Yüce Allah Çanakkale'de sayısız defalar Mehmet'lere yardım etmedi mi?? Bulutlar içine çekilen bir daha haber alınamayan ingiliz birliği nasıl açıklanır??
Vatan savunmasının askerlerini böyle onurlandırıp yükselttiği başka bir milletin dünyada eşi varmıdır????
Vatan savunmasına gidişteki şu neşe ve asalet başka hangi millette var?? Toprak eğer uğrunda ölen(leri) varsa, (işte o zaman ) vatandır.......
BİZE NE OMUŞ BÖYLE ALLAHIM?
Biz müslümanız diyoruz, öyle diyordu anne, babamız,
Yavrum siz Müslümansınız, namaz kılın derlerdi cılız cılız,
Onlar dini yaşamaya uğraşırlardı, fakat ya biz?
Müslüman mıyız, değil miyiz, farkında değiliz…
Osmanlı bir vurgun yemiş, talan olmuş mülkü madden, manen
Yüzbinlerce din alimi katledilmiş, söndürülmüş ahlak, iman,
Sefih Avrupalının bile imrendiği Ahlakı Osmanlı artık yok,
Düşmanlarının bile adaletine sığındığı Evladı Osmanlı artık yok.
Zekat ve sadaka ile fakirlere kanat gerilen şiarı İslam talan edilmiş,
Fakiri zengine duacı kılan zekatı İslam ref edilmiş.
Çanakkale’de Türk Evlatlarına kanat geren, Rasulullah’ı unutmuşuz,
Rasulümüzün kucak açtığı kutluların torunu değil de sanki başkası olmuşuz.
Yarabbi nasıl bir vurgun yedik, ne oldu bize böyle?
Atom bombası düşmüş sanki, manevi bünyemize
Dünyada dinsiz olmaktan, islam nimetinden mahrumluktan daha vahim ne olur?
Mahrum olanlar, hayvanlardan daha aşağı olur,
Biz faniyiz, sözümüz, bedeniz ve fikirlerimiz de fani ,
Yalnız senin emrin ve hükmün şühesiz ebedi…
Sen Kur’an ında imansıza buyurdun “kel enam, bel hüm edal”,
Mübarek kelamın üzerine söz olmaz haşa, olursa mutlak dalal,
Bir Müslüman eshabı, yanlışlıkla ayağına basmıştı Habinin,
Canı çok yanınca, dürterek uyarmıştı Rasulün, O Ehabını,
Daha sonra çok üzülen Alemlere rahmet nebi,
Seksen koyun hediye ederek helalleşmiş, gönül almıştı O Eshabıyla,
Rasulullah’ın nezafetini , Allah korkusunu anlamaktan aciziz,
Hiç olmazsa ders almaktan da mı yok nasibimiz?
Hazreti Ömer, hata ile azarlamıştı da bir müslümanı,
Yıllar sonra helalleşmek için çağırdı o arkadaşını,
Tam seksen altın verdi de helallik rica etti,
Ne olur, senin o hakkın ahirete kalmasın dedi…
Bizim dedelerimize Osmanlı denirmiş, hadimi islamlarmış,
Müslüman mıyız? Neyiz? Unutturulmuş atalarımızın yolu,
Gelmişte mülkü islamı talan etmiş, Yahudi ,İngiliz soyu..
Sen bizlere merhamet et Allahım, Mahrum etme şerefi islamdan,
Bizleri muhafaza eyle, dinsiz ve imansız olmaktan..
H.İbrahim Koçak
GEL, EY MÜBAREK AY RAMAZAN!!!!!
Gel ey mübarek ay , özledik seni..
Sanki yıllar oldu senden ayrılalı..
Susuz kaldık, ölüyoruz, soluyoruz sanki…
Nefes almakta zorlanıyoruz sen gideli…
Gel, ey mübarek ay,
Selamlar çoğalsın…
Fakir, fukara, büyük ve küçükler…
Senin hürmetine hatırlansın….
Gel ey mübarek ay, senin hürmetine,
Selatü selamlarla teravihler kılalım…
Camilere girip çıkarken..
Sevelim..sevilelim….
Fakir fukara sevinir senin aşkına,
Kalplere ilahi rahmetler iner,
Sadaka, fitir ve zekatlar bütün hayırlar..
Yalnız sen gelince hatırlanır ey mübarek ay… Gel ne olur, gel..
Seni hürmetine hatırlanıyor iyilik,
Sen geldin diye seviniyor,
Bebe belik….
Gel de yazılsın mahyalar..
Şerefeler ışıl ışıl olsun..
Senin hürmetine nurlansın
Aydınlık olsun sokaklar, camiler…
Gel de, sula gönülleri,
Yıka bütün günah ve kötülükleri..
Yumuşat kalpleri, nurlandır gönülleri..
Azalsın artık azgınlık ve kötülük…
Kurulsun iftar çadırları..
Hatırlansın iyilik ve yardımlaşmalar..
Zekat borcu, hayru hasenat…
Hatırlansın abdest ve salat…
Gel , gel ne olur gel..
Kur’an ayı Ramazan…
Gel de, tad, tuz gelsin ortalığa..
Dünyaya huzur gelsin..
Rahmet ayı Ramazan…….
SARIĞI YIRTILAN İNCEÖZLÜ
1930 lu seneler. Osmalnlı’yı yıkan ve devlet idaresini ele geçiren sebatay’ların en azgın seneleri. Medreseler kapatılmış, camiler ahır ve meyhane yapılmış, İslam harfleri değiştirilmiş yerine Latin alfabesi getirilmiş. Bütün bu yeniliklerde derin yahudi hesapları var. İçimizdeki dini zayıf kişilerce zulüm yönetiminin planlı propagandası yapılmakta. Dini olan kazanamaz denmekte. İttihat ve terakki denilen yahudi örgütünün devamı örgüt ve kuruluşlarca devamlı ve rutin şekilde İslam düşmanlığı yapılmakta. Dünyada hiçbir ülke gelişmek için yazısını değiştirmezken ilerleme ve gelişme yalanları ile yazımız değiştirilmiş. Asıl gaye ise Türk milletinin Müslüman evlatlarının şanlı tarihleri ile bağlarını kesmek. Şanlı ecdatlarını unutturmak. Kimliğini ve özünü bozmak. Osmanlı’nın bir daha ayağa kalkmasına mani olmak. Allah demek yasak edilmiş. Ezan Türkçeleştirilmiş.
Cumhuriyetle gelişiyoruz diye yalanların en edepsizi halka propaganda ile yutturulmakta. Devlet terörü estirilmekte. Şapka giymedi diye kadınlar bile asılmakta. Çağdaş uygarlık seviyesine çıkmak için ilk sanayi hamlemiz Ankara bira fabrikası. Sadece İstanbul’da 187 den fazla genelevi açılmış. Yine sadece İstanbul’ da beş bin den fazla kadın genelevlerinde çalışmakta.İnsaflı batılıların bile hayran aldığı Osmanlı kişiliğini mahvetmek için gereken yapılmakta. Gelişmekten ve ilerlemekten anlaşılan bu. Laiklik diye uydurulan kavram sadece İslam düşmanlığı ve Müslüman’a zulüm olarak kullanılmakta. Hıristiyan ve Yahudi tarikatları serbest olduğu halde İslam tekke ve zaviyeleri kapatılmıştı. Cumartesi ve Pazar Hıristiyan ve Yahudilere dini tatil olmuş. Müslümanlar da bu tatile zorlanmış. Cuma şuuru unutturulmaya çalışılmıştı. Kemalettin Kamu ismindeki şair ;
Ne örümcek, ne yosun,
Ne mucize, ne füsun;
Kabe Arap’ın olsun,
Çankaya bize yeter.
Diye İslam’a ve Müslümanlara saldırmakta ve Müslümanlara hakaret etmekteydi. Prof. Mehmet Kaplan’ın tespitlerine göre zamanın siyasi görüşlerine kutsallık verilmek istenmişti.(Haluk’un Amentüsü..Tevfik Fikret) 1945 lerde yerle bir olan Almanya ve Japonya dünya devi olurken, biz yalan ve desiselerle uyutulmaktaydık. Biz onlardan 22 sene önce kalkınma hamlesine başladık. Onlar 1945 e harp gördü, biz harp te görmedik. Fakat şu an, onlardan kıyaslanamayacak kadar gerilerdeyiz. Almanya’nın ihracatı bir trilyon doları geçmiş. Biz 120 milyar dolarları başarı kabul ediyoruz. Türk milleti, ne zaman kalkınmak istese, ihtilallerle önü kesilmiştir. Bu millete nefes aldıran Menderes, sudan bahanelerle, yahudilerce içimizdeki ittihatçilere astırılmıştır. Özal da, sırf ülkeye faydalı diye zehirlenmiştir. Ülkeyi yönetenler kalkınmaya, sanayileşmeye bakmaz da bol bol marş yazar, gazel okur.
İşte bu karanlık ve zulüm devrine, 1930 larda bir İnceözlü , arıcı Hüseyin Hocanın dedesi Hatip Hüseyin Hoca, Çeltikçi pazarına gider. O bir Osmanlı alimidir. Yüzyıllardır atarından gelen kıyafeti ile gezmektedir. Başında taylasan sarığı vardır. Dünya telaşı işlerini görmektedir. Cumhuriyet kurulunca resmi görevine son verilmiştir. O da Kızılcahamam’ın bir köyünde imametlik yapmaktadır. Bir işi için Çeltikçi pazarına gelmiştir. O zamanlar Yaban Ova pazarı derler, Çeltikçi pazarına. Koca Hatip pazarda gezerken, üç jandarma gelir yanına. Kılık kıyafet kanunu duymadın mı? Neden sarıkla dolaşıyorsun? Diye azarlarlar. İteleyip kakalayarak başındaki sarığı alıp yırtarlar. Hakaretler ederler. Bu hadiseyi görenler, hocayı tanıyanlar da korkularından sahip çıkamazlar. Uzaktan ürkek ürkek seyrederler. Jandarmalar uzaklaşınca, tek suçu atalarından gördüğü şekilde İslami giyinmek olan, hoca ayağa kalkar. Üstünü başını çırpar. Üzüntülü bir haldedir. Baş açık gezmeyi sevmez. Şapkayı da küfür alameti kabul ettiği için bir sarık daha almak ister. Bir dükkana girer. Bir sarık alır. Eline alıp köyde giymeyi akıl edemez. Sarığı sarar köye dönmek için yola çıkar. Jandarma çavuşu görev başındadır. Gözünden bir şey kaçmaz. Hemen koşarak gelir. Tekme tokat girişir. Hocayı tanıyanlar koşarlar. Güç bela kurtarırlar jandarmanın elinden. Üstünü başını silerler. Ağız ve burnundan akan kanları yıkarlar. Jandarma komutanı sanki işgal kuvvetidir. Ağza alınmayacak şekilde hocaya, mukaddesata sövmektedir. Orada bulunanlara seyredenlere gözdağı vermektedir. Homurdanıp sövüp sayarak uzaklaşır komutan. Seni bu sarıkla asarım ha. Şapka giyeceksin der. Bereket hocayı içeri atmak aklına gelmez. Sevenleri ve tanıyanları hocayı bir dükkana alırlar. Ağzından burnundan akan kanları yıkarlar. Hoca çok üzüntülüdür. Bunlar işgal askeri mi? Bunlar yunan veya İngiliz mi? Ben atalarımın vatanında dinimi yaşayamayacak mıyım? Diye ağlar. Bir sarık daha alır. Yüküne koyar. Başı açık olarak köyüne gelir. İmamlığı bırakır. Köyünde çiftçilikle uğraşmaya başlar. Kendi köyünün imamlığını yapar.
Namazlarından sonra, “Ya Rabbi beni bu zalimlerin elinde fazla rüsvay etme. Hayırlısı ile emanetini al. Diye dua eder. Çok geçmeden de bir Cuma gecesi, seher vakti vefat eder. Allah rahmet eylesin.
Bugün 18 ziyaretçi (73 klik) kişi burdaydı!
Tüm Hakları saklıdır
Ulemalar Yatağı,Asil, Karakterli İnsanların Güzel Köyü..
Bu websitesinin sahibi "Top liste" ekstrasını daha aktive etmemiş!
Facebook beğen
ÇAMLIDERE-İNCEÖZ KÖYÜ
Köyümüzün tarihi yüzlerce sene evvellere kadar uzanır. Mezarlığın krşısındaki SARIÇALILIK ta kimlerin yattğını bilemiyoruz.
Köyümüzde 1769 tarihli ve "İnceöz karyeli el-hac Osman"ın yaptırdığı tarihi çeşme halen hizmet vermektedir. Yapılalı 2016 senesi itibari ile 247 sene olmuştur.Bu çeşme önce Caminin önünde, Ahmet Yıldırım'ın evinin önünde ve son olarak şimdiki yerinde hizmet vermektedi.
Köyümüz Ankara ilinin Çamlıdere ilçesine bağlı güzel bir anadolu köyüdür. Havasının güzel, kuru ve oksijeninin bol olmasından keresteler asırlarca çürümez. Ormanı ve devamlı esen rüzgarı ayrı bir güzelliktir.Hemen ayak ucundaki Çamlıdere barajı köyümüzün güzelliğini daha da çoğaltmıştır.