ANKARA-ÇAMLIDERE-İNCEÖZ KÖYÜ
   
  Ankara-Çamlıdere-İnceöz Köyü-Koca Harman
  6-KIZILCAHAMAM VE ÇAMLIDERE YÖRESİ
 
Bayındır Köyü ve civarı uydu görüntüsü

Çamlıdere Bayındır Barajı ve Çevresi
      
 ANADOLU İSMİ NEREDEN GELİYOR?
Zaman Selçuklular zamanıdır. Selçuklu Devleti de Osmanlı lar gibi devleti Muhammedi dir. İslama hizmet EHLİ sünnet ı muhafaza ve daha çok insanın İslam ile müşerref olması için çalıştılar. Gayeleri ilayı Kelimetullah idi. 
Selçuklu Sultanlarindan birisi orduyu Muhammedisi ile seferdedir. Mesim yaz mevsimidir. Hava sıcaktir. Vakit öğle vaktidir. Askerler ve atlar sıcaktan muzdariptir. 
 İç Anadoluda akarsu kenarlarına söğüt ve kavak ağaçları dikmek adettir. Akarsu boyunca bu ağaçlar bazen kilometrelerce uzar gider. Yolu Kızılcahamam ın TAŞLIŞEYHLER köyüne düşen Selçuklu ordusu bu sıra söğütlerin gölgesinde istirahat vermiştir. Serinlemektedir. Köy erkekleri çalışmaya gitmiş veya askerdedir. Köyde kadınlar vardır. Köyün yaşlılarından KIRMIZI EBE misafirlerine ikram etmek ister. Evde su yoktur. Ayran vardır. Aldığı bir bakraç ayranı askerlere yakın taş bir yalağı temizleyip döker. Ardından YA RABBİ BENİM BU AYRANIMI BEREKETLENDİR. ASKER EVLATLARIMIN HEPSINE YETSİN diye dua eder. Askerlere EVLATLARIM SIZE AYRAN GETİRDİM BUYURUN İÇİN der. Bir ordu o bereketli ayranla susuzluğunu gidermistir. Ayran artmıştır. Kırmızı Ebe askerlere MATARALARINIZI DOLDURUN der. Askerler deriden yapılma mataralarını doldurur. Kırmızı Ebe ile asker arasında şu diyalog geçer:
-Doldurun Yavruların
- ANA DOLU
-Doldurun EVLATLARIM. 
-DOLU ANA
-Doldur evladım.
-ANADOLU......
Yurdumuzun Asya Kıtasında kalan topraklarına ANADOLU deriz. Avrupa Kıtasında kalan topraklarına da TRAKYA deriz. ANADOLU isminin Kırmızı Ebe ile Selçuklu askerlerinin bu diyaloğundan geldiği söylenir. Kırmızı Ebe Oruç Gazi ve diğer Allah velilerinin kabirleri Taşlı Şeyhler köyünde ziyaret mekanıdır.






NASIL DERTLENMEM
Bir zamanlar bizler ne idik?
Şimdi ne hallere düştük? Gören var mıdır?
Yedi kıtada hüküm süren Osmanlı,
Şimdi ne haldedir? Bilen var mıdır?

Adalet bizdeydi, insanlık bizde,
Hakikatte öyleydi, değildi sözde,
İman, adalet nuru parlardı gözde,
Şimdi o serdarlar nerde? Gören var mıdır?

Osmanlıyı övmüş idi, Yüce Peygamber,
Üzerine laf söylemek edebe keder,
Adalet ve huzur Osmanlıyla gitti de gider,
Ehli küfrün deniliğini bilmeyen var mıdır?

İmtihan dünyası, sınanma yeri,
Allah’tan korkanlar, küfürden beri,
Dünyada Müslüman’a yapılan zulmü,
Görüp umursayan Müslüman var mıdır?

Osmanlı’yı yıktılar, bizler uyurken,
İçimize fitne soktular, kardeşlik dururken,
Birbirimize bağlayan din bağımızı,
Kimler koparıp attı? Hiç düşünen var mıdır?

Tesettür ve edebimiz bilmem ne oldu,
İçki, fuhuş, yolsuzluk aldı yürüdü,
Yazısını değiştirmeyen Japonlar geri mi kaldı?
Manamızı yıkan devrimleri anlayan var mıdır?

Uyu uyu yat uyu diye hep uyuttular,
Bizi imandan töreden hep soğuttular,
Yahudiye masona uşak yaptılar,
Pkk ermenidir, bilmeyen var mıdır?

Milliyetçilik Müslümanları bölmek içindir,
İslam’ın gücünü kırmak içindir,
Müslümanları bölüp, bölüp yutmak içindir,
Bu perişanlığı görmeyen var mıdır?

Hilafeti Yahudi İngiliz kötü gösterdi,
İçimizdeki nankörleri gaza getirdi,
Mülkü hilafet böyle talan edildi,
Biz çalıştık Yahudi semirdi, bilmeyen var mıdır?

Bir vurgun yedik, vurgunu yardım görürüz,
Öyle ki, yakıp yıkana minnet duyarız,
Şanımız bize yeterken, hep uyutuluruz,
Yahudiye baba deriz, anlayan var mıdır?

Bağlanmış bu millet domuz bağıyla,
Köle niyetiyle hep sömürülür,
Uyandıkça ezdirilir kanla,devrimle ,
Bizi karıştıranlar hep dönmedir, anlayan var mıdır?

H.İ.Koçak 2015 Alanya

Deperözlü Cin Memet dayı


Eskilerde yabalarla tınaz savurma


Oğlak tam yiyecek şeyi bulmuş.


Eskiden yokuşlardan aşağıya bu araba ile giderdik


Bulgur kaynatmaları özledik.


Yaba, diğren,tırmık,aylapa ile harmanda çalışanlar...


Öküz ile çok çift sürdük..



Bekir Usta teker yapmazdan evvel kağnı vardı. Kağnılar iki tekerli idi.

KIZILCAHAMAM VE ÇAMLIDERE HALKI HAKKINDA İNCELEME
Tamamı Oğuz Türkmen boylarına mensup nüfusun arılığını, bölgede bulunan köy ve mevki isimlerinden tespit edebiliyoruz.
“Ağ-sak/Aksak”, “Ağcabayır/Akçabayır”, “Çatak”, “Semer”, “İnceğiz”, “Ada”, “Çukurca”, “Bayır”, “Semeler”, “İğbeler”, “İğceler”, “Yakakaya”, “Tatlak”, “Acıca/Atça”, “Çanlı/Çağlu”, “Çeştepe/Çeçtepe”, “Ağcain/Akçain”, “Ağcakise”/Akçakese, ”Taşlıca”, “Akkaya”, “Bulak”, “Dereköy”, “Akyar”,  “Gögüm/Güvem”, “Kızılca”, “Özmüş”, “Yoncatepe”, “Elvanlar” ve “Dereneci/Dereiçi” gibi Türkçe  coğrafi tanımlar.
“Meşeler”, “Çamköy”, “Başağaç”, “Ayvalı”, “Otacı”, “Elmalı”, “Bağören”, “Kırkırca/Gırgırca”, “Pelitçik”, “Karaağaç”, “Kırköy”, “Yeşilöz”, “Fındıklı”, “Çeltikçi”, “Bağlıca”, “Bademli” ve “Sarıkavak” gibi bölge bulunan agaç türleri.
“Kızılcaören”, “Karacaören”, “Ören”, “Çukurören”, “Dağkuzören”, “Aşağı ve Yukarıhöyük”, “Kilise” ve  “Alören” gibi eski yerleşme yerlerinin isimleri.
“Bayındır”, “Kınık”, “Üreğil”, “Kızık”, “Peçenek”, “İğmir”, “İğdir” ve “Alpagud” gibi Oğuz Türkmen boylarının isimleri.
“Şahinler”, “Hıdırlar”, “Kocalar”, “Çavuşlar/Husunlar”, “Korkmazlar”, “Gebeler”, “Kürd”, “Sipahiler”, “Hacılar”, “Çırpan”, “Kocalar”, “Kasımlar”, “Yağcıhüseyin”, “Hatipler”, “Alibey”, “Buğralar”, “Bezcikuzören”, “Ahiler”, “Çorman”, “Beşbeyler”, “Sorpan”, “Müsellim”, “Bükeler”, “Şeyhler”, “Demirciören”, “Doğancı”, “Bardakçılar”, “Süleler”, “Saraç”, “Yağcıhüseyin”, “Kuşcuören” ve “Kerimler” gibi cemaat, kişi ve meslek isimleri.
“Saray”, “Saraycık”, “Güneysaray”, “Kışlak”, “Pazar”, “Değirmenönü”, “Kızılcahamam”, “Seyhamamı”, “Beşkonak”, “Dörtkonak”, ”Avdan”, “Başköy” ve “Mahkemeağcin” gibi işlevi olan yerleşmelerden anlıyoruz.
“Çıtak” kelimesi Anadolu’da genelde “dağda yaşayan ve geçimini odun satarak sağlayan” kişi anlamında kullanılmış bir sıfattır. Boy, soy, kabile ve cemaat adı değildir. Balkanlarda yaşayan “çıtak”larla bir ilişkisi olsaydı Osmanlı dönemi Tahrir Defterlerinde zikredilirdi. Yöremiz halkının yaşlıları beyaz giyerdi. Çit elbise anlamıda gelir. Genellikle halkın elbisesi beyaz olurdu. Çok temiz ve tertipli giyinen bu halka "elbisesi ak " anlamına "ÇİTAK" denildiği de bazı tarihçiler tarafından söylenmektedir. 1960 lı senelerde bile yaşlı nineler bir asalet veya gelenek numunesi olarak beyaz fistan giyerlerdi. Yaşlı dedelerde beyaz işlik ve beyaz şalvar giyerlerdi.  1530 yılı tahrir kayıtlarında Yabanabad kazasının Kürt Köyü’nde iskan edilenlerin “kürt” olduğu ve her türlü vergiden muaf tutulduğu kaydedilmiştir. Günümüzde ise Kürt Köyü Bayındır Baraj Gölü sahası içinde kalmasına rağmen bölgede dil ve kültür farklılığı görülmez. Osmanlı’nın son dönemlerinde bölgeye İran ve Balkanlar’dan gelen ailelerin az sayıda da olsa iskanı yapılmıştır.
Türkçe kökenli olan “çıtak” kelimesi Anadolu’da bazı yörelerde de dağlı, dağlarda yaşayan; köylü; yabancı, göçmen; kavgacı, inatçı, huysuz; açıkgöz ve kurnaz; iyi giyinmiş, yakışıklı delikanlı, evlenecek delikanlı ve yer adı anlamlarında kullanılmıştır. Bu anlamlarda tamamen sıfattır (TDK Sözlükleri). Kısacası Kızılcahamam ve Çamlıdere ilçe nüfusunun tamamına yakını Oğuz Türkmen boylarına mensup cemaatlerden meydana gelir. Bazı köy isimlerinin önüne “Yıldırım” kelimesinin eklenmesi ise Osmanlı’nın son dönemlerinde olmuş ve Ankara Savaşı ile bir ilgisi yoktur. “Eğerli” (Eğilli/Eğrili), “Semer” ve “Aksak” (Ağ-sak/Ağ-sağ) kelimeleri de coğrafi bir terim olup, Yıldırım Bayezid Han ile tarihi bir bağlantısı bulunmamaktadır. Buna rağmen bölge insanının tarih tutkusu ve yakıştırmacılığı bu kelimeler üzerinden “rivayet tarihi” zenginliği meydana getirmiş, kabul de görmüştür.
Kızılcahamam ve Çamlıdere arazisinin dağlık ve engebeli olması, hava durumunun fotoğraf çekimine ve saha araştırmasına uygun olmaması dolayısıyla, bazı köy, mahalle ve yaylalara defalarca gittik.
Bölge yerleşmelerinde şehire göç yoğun olduğu için köylerde genç nüfus bulunmamakta ve genelde 60 yaş üzeri yaşlı kişiler oturmaktadır. Nadiren rastladığımız bu yaşlı büyüklerimizle sohbet ederek, bilgilerini paylaştık.
Yüzey araştırmalarımızda öncelikle antik çağlara ait höyük, tümülüs, kale, mağara, yapı malzemesi, mil taşı, ören yeri ve benzeri arkeolojik buluntuların yerinde tespitini yaparak, fotoğraflarını çektik. Bazı kale, mağara ve diğer arkeolojik sahalar ile doğal mekanlara ulaşmamız mümkün olmadı. Bu tür mekanlara özel araç ve donanım, uygun zaman ve uzman ekip gerekmektedir.
Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait cami, mescid, çeşme, türbe, mezar, köy odası ve konak gibi eski eserleri tespit ederek, fotoğraf çekimlerini yaptık. Vakıf belgelerinde zikredilen çok sayıda cami, mescid, zaviye (tekke), medrese ve köprünün zaman içinde tamamen yok olduğunu, bazılarınında yenisini yapmak için yıkıldığını tespit ettik. Köylerde ve yaylalarda bulunan geleneksel mimaride ki yapıların göç dolayısıyla harap olduğunu, yeni yapılarında doğal çevre ile uyumsuzluğunu gördüğümüzde de Türkiye genelinde olduğu gibi kültür varlıklarımıza olan ilginin ne derece azaldığına şahit olduk. Bazı köylerde ziyaret yeri olarak bilinen “dede”, “ziyaret” ve “yatır” olarak adlandırılan bazı mekanlara zaman yetersizliği ve arazi yapısından dolayı gidemedik.
Fotoğraf çekimlerinde de hava durumu, iklim şartları ve arazi yapısından dolayı zorlandığımız kareler oldu. Orman ve dere içi yerleşmelerin genel fotoğraflarını uzak mesafelerden çekmek mecburiyetinde kaldık.
Bölge coğrafyasında bulunan doğal güzellikleri fotoğraf kareleriyle tespit etmenin ne kadar zor olduğunu bu çalışmamızda yaşadık. Akarsu vadilerinde ve yaylalarda bulunan doğal güzellikler, her mevsimde ayrı renk ve ayrı bitki türleri ile zenginleşerek, görsel bir zenginlik sunmaktadır. Bu doğal güzellikler bizi hayrete düşürecek derece de zengin olup, güzellikler genelde detay içindeki detayda gizleniyor. Bu gizli detayları karelerle tespit etmekte zorlandık. Yaban çiçeklerinin çeşitliliği ve renk zenginliğini, doğal tabloları yıllarca sürecek belgesel çekimleriyle ancak tanıtımının mümkün olacağı kanaati bizde hakim oldu. Kısacası Kızılcahamam ve Çamlıdere coğrafyası “gizli güzelliklerin keşif sahası” desek abartılı olmaz. Bölge sadece kaplıca turizminin merkezi olarak tanınmış, doğa ve kültür turizm kaynakları ise saklı kalmıştır.
Osmanlı dönemi Tahrir Defterlerinde isimleri zikredilen ve günümüzde adı dahi bilinmeyen bazı yerleşmeler, salgın hastalık, doğal afet, güvenlik, ulaşım dolayısyla terk edilmiş ve viran olmuş, zaman içinde yeni köyler kurulmuştur. Ayrıca akarsu vadilerinde yapılan çok sayıda barajlar, bazı köylerin tamamen terk edilmesi ne ve yeni köylerin kurulmasına sebep olmuştur. İçme suyu amaçlı yapılan bu barajlarda suyun tutulması, akarsu vadilerinde mevsimsel yağışlara bağlı olarak doğal hayatın ve çevrenin bozulmasına, bölge nüfusunun şehire göç etmesine, tarımsal faaliyetlerin azalmasına da öncülük etmiştir. Bu tahribatı Koca (Öz) ve Kirmir Çayı vadi tabanında görürüz. Baskın önleme ve sulama amaçlı yapılan göletler ile piknik alanlarının çevresinde piknik için şehirden gelen kişilerin bıraktıkları atıkların meydana getirdiği çevre kirliliği ise gelecek tehlikenin belirtileri.
Kızılcahamam ve Çamlıdere ilçe köylerinden şehire göçün çok yoğun olmasına rağmen, hemşehrilik bilincinin kuvvetli olduğunu köylerde bulunan çok amaçlı köy konaklarında bulunan müştemilattan anlıyoruz. Özellikle dini bayramlarda ve cenazelerde ki yardımlaşma ile “sıla-i rahim” geleneği örnek teşkil edecek bir güzelliktedir.

Kızılcahamam ve Çamlıdere coğrafyasında Oğuz Türkmen boylarına öncülük eden, vakıflar kurarak insanlığa hizmet eden;
Kırmızı Ebe, Oruç Gazi, Baba Kıbel, Şeyh Ali Semerkandî, Şeyh Hasan, Ulu Bey, Yahya Bey, Binari Bey, Turasan Bey, Şahin Bey, Paşacık, İskender Bey, Şeyh Abdurrahman, Şeyh Seydi Ahmed, Halil Dede, Şeyh Aziz, Miralay Mehmed Bey, Hacı Ali Efendi, Sultan Alaaddin Hoca, Şeyh Mahmud, Dündar Bey, Firuz Bey, Şeyh Şemseddin, İncik Dede, Hacı Ahmed Hilmi Efendi, Şeyh Mustafa Efendi, Osman Nuri Efendi, Hafız Halil Okur ve isimlerini sayamadığımız diğer abide şahsiyetlerimizi de rahmetle yâd ediyoruz.
SUÇLUNUN SAVUNMASI
Hz.Ömer (r.a.) tayin ettiği valilerden biri, Cuma hutbesi esnasında Hz.Ömer'i öyle överki, bir Sahabi dayanamaz, kalkar, valiye müdahale edip, onu susturmaya çalışır.
Namazdan sonra durum Hz.Ömer'e iletilir. Halifenin emriyle valiye karşı gelen adam yakalanıp bir suçlu gibi götürülür.
Suçlu kabul edilen Sahabi, Hz.Ömer'in huzuruna girince selam verir. Hz.Ömer (r.a.), hiddetinden selama mukabelede bulunmaz. Onu azarlar. Bunun üzerine sahabi:
- Ya Ömer! Ben bir suç işlediysem, sen iki suç işledin, diyince hiddeti birden kaybolan Hz.Ömer (r.a.):
- Nedir benim o iki suçum?
- Allah'ın selamını verdim de çok hiddetlendiğin için mukabelede bulunmadın. Vacibi terkettin. Bu bir. Suçluyu dinlemeden tek taraflı hüküm verdin. Bu da iki.
Hatasını anlayan Hz.Ömer (r.a.) olayı anlatmasını isteyince, Sahabi:
- Tayin ettiğin vali, hutbede seni öyle övdü, öyle övdü ki bu söz, cemaatin üzerinde sanki fazilet yönünden senin Hz. Ebubekir'den daha üstün olduğun izlenimini bıraktı. İşte bu yanlış düşünceyi zihinlerden silmek için müdahale ettim. Halbuki sen fazilet yönünden Hz.Ebubekir'in yarısı kadarsın.
Hz.Ömer (r.a.)
- Neden?
Sahabi:
- Orduya yardım ediniz ! emri-i peygamberi karşısında sen servetinin yarısını getirmiştin. Hz.Ebubekir ise servetinin tamamını getirmiş ve Ashabın gözlerini yaşartmıştı.
Bunun üzerine Hz.Ömer (r.a.), o zattan özür dileyip dua istedi ve onu serbest bıraktı. Böyle konuşan valiyi ise hemen görevden azletti.




 
  Bugün 17 ziyaretçi (33 klik) kişi burdaydı! Tüm Hakları saklıdır  
 
ACILAR PAYLAŞILDIKÇA AZALIR....MUTLULUKLAR DA PAYLAŞILDIKÇA ÇOĞALIR... Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol