ANKARA-ÇAMLIDERE-İNCEÖZ KÖYÜ
   
  Ankara-Çamlıdere-İnceöz Köyü-Koca Harman
  127 EDEPLERİMİZ
 
 
KULAĞIMIZ ÇINLADIĞINDA ;
HEP 'BİRİ BENİ ANDI' DERİZ YA ,

OKUYUN LÜTFEN ,

Resulullah Efendimiz (s.a.v.) buyurdular: 
“Birinizin kulağı çınladığında beni ansın ve bana salavat getirsin 
ve ‘zekerallahü men zekerani bi-hayrin’ desin”
Resulullah, “Muhammedün Resulullah sallallahü aleyhi ve selem” ve bunun benzeri salava-ı şerife okumak ile zikredilir, anılır.

Mü’minin kulağı çınladığı esnada Resulullah (s.a.v.) onu 
Cenab’ı Hak katında anmış, ona dua etmiştir. 
Mü’minin ruhu bunu duyduğu zaman kulağı çınlar. 
Bunun için salavat’ı şerife okuması tavsiye buyurulmuştur.

Nitekim ayak uyuşup karıncalandığında da 
salavat getirmek tavsiye edilmiştir.
paylaşarak dostlarınızın öğrenmesine de vesile olun.

kaynak. İbnu’l-Cevzî, el-Mevzuat, 3/76)

OSMANLI DÖNEMİNDE

✅ Pencerenin önünde sarı çiçek varsa "Bu evde hasta var... Evin önünde hatta bu sokakta gürültü yapma..." anlamına gelirdi...
✅ Pencerenin önündekırmızı çiçek varsa "Bu evde gelinlik çağına gelmiş, bekar kız var... Evinönünden geçerken konuşmalarına dikkat et ve küfür etme..." anlamına
geliyordu...
✅ Kız istemeyegelindiğinde damat adayının namaz kılıp kılmadığını anlamak için pantolonunun"diz izine" bakılırdı...
✅ Kahvenin yanında sugelirdi... Şayet misafir toksa önce kahveyi alır, açsa suyu alırdı... Ona göre ya yemek sofrası hazırlanır ya da meyva ikram edilirdi...
✅ Kapıların üstünde iki tokmak olurdu. Biri kalın biri ince. Gelen bayansa kapıyı ince tokmakla vururdu. Evin hanımı kapıyı ev haliyle bile açardı. Erkekse kalın tokmakla kapıyı vururdu. Evin hanımı kapıyı ya örtünüp açar ya da bi mahremi (kocası vs.açardı.
✅ Peygamber efendimiz(sav) in 63 yaşında vefatından sebep, 63 yaşını geçmiş büyüklerimiz yaşlarısorulduğunda "Haddi aştık" derlerdi...
✅ Yolda küçük büyüğününönünden yürüyemezdi..
✅ Cuma namazına esnaf kikuyumcular da dahil kapıya kilit vurmadan giderlerdi...
✅ Fitre, zekat Ramazanayından önce Şaban ayında verilirdi... Fakir fukara Ramazan ayına erzaksızgirmesin diye...
✅ Esnaf Ramazan ayında toplanıp gerçek bir ihtiyaç sahibinin"borç defterini" kapatırdı... Nereden nereye? Kendimize yabancılaştık. Nezaketin, güzel ahlakın, öz sevginin, hakiki saygının dünyayı kurtardığını unutur olduk.... Bu şuurda müslümanlar olmak ve yetiştirmek dua ve temennisiyle....
        CAMİ VE MESCİDLER ADABI
Câmilere, mescitlere giderken her adıma sevap verilir. Temiz ve yeni elbise giymeli, nereye girdiğinin şuurunda olarak, edep ve hürmetle sağ ayakla girmelidir...
Allahü teâlânın en sevdiği yerler camilerdir, mescidlerdir... Mescidlerin en kıymetlisi “Mescid-i Harâm”dır. Sonra, Medîne’deki “Mescid-i Nebî”, sonra Kudüs’teki “Mescid-i Aksâ”, sonra “Kuba Mescidi”dir...
Câmilere, mescidlere giderken her adıma sevap verilir. Mescide giderken temiz ve yeni elbise giymeli, nereye girdiğinin şuurunda olarak, edep ve hürmetle sağ ayakla girmelidir. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Mescide giderken vakâr ile yürüyünüz, acele etmeyiniz. Yetişemediğiniz rek’atleri tamamlayınız.)
Peygamber efendimiz, (Cennet bahçelerine uğradığınız zaman bol bol yiyip, içiniz) buyurduğunda, Eshâb-ı kirâm, “Cennet bahçesi neresidir?” diye sordular. Peygamber efendimiz (Mescitlerdir) buyurdu. “Yiyip içmek nasıl olur?”, diye sorduklarında, (Sübhânallahi velhamdü lillâhi ve lâ ilâhe illallahü vallahü ekber, demektir) buyurdu...
Mescide girerken Allahü teâlâya hamd, Resûlüne salât okumalı, Rabbinin fadlından ümitli olmalıdır... Camilerde dünya kelâmı konuşmamalıdır. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Âhir zamanda ümmetimden bazı kimseler mescitlerde halka olup oturacaklar, dünya kelâmı, dünya sevgisi konuşacaklardır. Onlarla mescitlerde oturmayınız. Allahü teâlânın onlarla işi yoktur.)
Câmide, mescitlerde yüksek sesle bağırmak, birisi ile münâkaşa etmek başkasının kalbini kırmak câiz değildir. Günah olan bir şeyin mescitlerde yapılması, günahını daha çok artırır.
Mescitlerin her cuma günü buhur yakılarak güzel kokması sağlanmalı, her tarafı temiz tutulmalıdır... Câmide bir şey yemek, uyumak mekruhtur. Misâfir olanlara câizdir.
Câmiye, soğan, sarımsak gibi fenâ kokulu şeyleri yiyip gelmek câiz değildir. Yaptığı iş sebebiyle üzerindeki elbisesi kokan, balıkçı, ciğerci gibi kimselerin de bu elbise ile câmiye gelmesi uygun olmaz. İlâç sebebiyle kokulu bir şey yiyen de cemâate böyle gelmemelidir. Çünkü, pis koku, insanlara ve meleklere eziyet verir.
Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Sarımsak, soğan, pırasa ve turp yiyen, kokusu gitmeden mescidimize yaklaşmasın! Çünkü insanın rahatsız olduğu şeylerden melekler de rahatsız olur.)
Mahalle mascidinde, cemâat az olsa dahi, namazı burada kılmak, cemâati çok olan büyük câmide kılmaktan efdaldir. Mahalle câmiinde cemâati kaçıranın başka câmiye gitmesi efdaldir...

YİYİP İÇMEK MİKTARI VE EDEPLERİ

• Ölmeyecek kadar yiyip içmek farzdır. Çünkü böyle bir yemekle insan oruç tutmaya ve ayakta namaz kılmaya güç kazanır. Öyle ki, insan canını helak olmaktan kurtaramayacak kadar helal bir şey bulamazsa, haram olan bir şeyden ölmeyecek kadar yiyebilir. Yine, boğazında kalan bir lokmayı gidermek için başka bir su bulamayınca, yeteri kadar haram bir içkiden içebilir. Fakat fazlasını yiyip içemez, Çünkü zaruretler, kendi miktarlarına göre değerlendirilir.
• Bir insan ibadet etmek ve Allah'a kulluk etmek için kuvvetlenmek ve kuvvetini artırmak sebebiyle doyuncaya kadar yiyip içebilir, bu mubahtır.
• Doyduktan sonra yiyip içmek ise haramdır. Bunun ölçüsü, mideyi bozacağına üstün kanaat hasıl olacağı miktardır.Bununla beraber ikram için veya ertesi gün tutacağı oruca kuvvet kazanmak için biraz fazla yiyip içmekte bir sakınca yoktur.
• Müsafir için veya her birinden bir miktar yemek suretiyle ihtiyaca yetecek şekilde gıda alabilmek için,sof rada çeşitli yemek bulunmasında bir sakınca yoktur. Bununla beraber gereğinden fazlası israf sayılacağından uygun olmaz.
• Sofrada çeşitli yemişlerin bulunmasında da bir sakınca yoktur. Fakat yapılmaması daha iyidir. Fazla çeşitli şeyler mideyi bozabilir.
• Mubah olan şeyleri bir ihtiyaç olmaksızın çoğaltmak da israf sayılır, bundan kaçınılmalıdır. Sofra üzerinde gereğinden fazla ekmek bulundurmak da böyledir.
• Ayakta su içilmemesi daha iyidir. Fakat yürürken su içilmesi zaralı olduğundan uygun olmaz. Suyu bir nefeste içmek sağlık bakımından zararlı görülmektedir.
• Farz olan ibadetleri yapamayacak şekilde yiyip içmeyi azaltıp riyazette bulunmak caiz değildir. Fakat orta bir şekilde yapılacak bir riyazet-perhiz mubahtır.

YİYİP İÇMENİN EDEPLERİ:

• Yemekten önce ve sonra eller yıkanmalıdır. Bir hadis-i şerifte buyurulmuştur: "Yemekten önce el yıkamak bir hasenedir.Yemekten sonra ise iki hasenedir,iki kat sevabtır."
• Cünüb olan erkekler ve kadınlar için, ellerini ve ağızlarını yıkamadan yiyip içmek mekruhtur. Adet görmekte olan kadınların da yemekten önce ellerini ve ağızlarını yıkamaları güzeldir.
• Yemeklerin başında "Besmele" okumalı, sonunda da "Elhamdülilah"demelidir. Bu nimeti bize veren, bu nimetten yararlanma kuvvetini bize ihsan eden merhameti geniş ve ikramı bol olan Allah'ımıza bu sebeble hamd ederk şükretmelidir. Yemeğin başında Besmele unutulursa,hatırlanınca "Bismillahi ala evvelihi ve ahirihi" denilmelidir.
• Yemeğe başlarken,Besmeleyi sofra başında bulunanların işitebileceği şekilde okumalıdır. Bu bir uyarma ve hatırlatma olur. Fakat yemek sonunda işitilecek bir sesle "Elhamdülillah" denilmesi uygun değildir. Ancak sofradakilerin hepsi yemeklerini tamamlamış ise söylenir.
• Yemeklere az bir tuzla başlamak ve tuz ile tamamlamak faydalıdır ve sünnettir.
• Ekmek kırıklarına hürmet etmeli, ekmeğin üzerine bir şey koymamalı, parmakları ağzı ve bıçakları ekmekle silip atmamalıdır. Yemekler pek sıcak olarak yenmemelidir. Yemekler, koklanmamalı, yemeklere ve sulara üflenmemelidir. Bunları yapmak edebe aykırıdır.
• Yemek yerken konuşulmaması mekruhtur. Yemek yerken iyi kimselerin halleri anlatılmalıdır. Güzel bir şekilde konuşulmalıdır. Müsafirlerin yanında ev sahibinin susması hiç doğru değildir. Ev sahibi müsafirlerinin yanından ayrılmamalı, bizzat onlara hizmet gayretinde bulunmalı ve hizmetçisini müsafirlerinin yanında azarlamamalıdır.. Yemek arasında israr etmeksizin "buyurunuz"demek müstehaptır.
• Ev sahibi, müsafirlerini rahatsız edecek kimselerle beraber bulundurmamalıdır. Müsafirler de ev sahibinin rızası bilinmedikçe başkalarını beraberlerinde davete getirmemelidir. Ziyafetten sonra ev sahibinden izin istemeden ve Allah'a ısmarladık, Allah'a emanet olunuz gibi sözler söylemeden çıkıp gitmemelidir.
• Kadın ve erkekler için altın ve gümüş kaplarda yemek, içmek, yağlanmak ve güzel koku sürünmek caiz değildir.
• Düğün yemeğine veya ziyafete davet edilen kişi gittiği yerde oyun veya musiki ile karşılaşırsa oturup yemesinde bir beis yoktur. İmami Azam Hazretleri "-Ben bununla bir defa musibetlendim ama sabrettim" demiştir. Sebebi ise davete icabet etmenin sünnet olmasıdır. (Hidaye)

TAVUK MESELESİ

• Kesmeye ehil bir kimse tarafından şeriata uygun olarak boğazlanmış fakat barsakları çıkarılmamış olan tavuk kaynar suya atılarak yolunursa asla temiz olmaz ve bu tavuk necistir. (Bilhassa son zamanlarda fabrikasyon olarak hazırlanan tavukların tamamı maalesef bu şekilde yolunduklarından yenmeleri haramdır. Bazı ticaret erbabı ise tavuklarının islami usulle kesildiğinden bahsederek laf oyunu yapmakta ve yolunma şeklini gizlemektedirler. Müslümanların bu hususa dikkat etmeleri gerekir.)
• Tavuğu sıcak suya atmadan içini temizlemek,tüylerinde pislik varsa onları da yıkamak, eğer sıcak suya batırılacaksa ondan sonra batırmak lazımdır. Tavuk ancak bu şekilde helal olur. En güzeli ise tavuğu kuru olarak yolmaktır.
• Tavuğun boğazlanan yerinde donmuş kan varsa onu da yıkamak icabeder.
• Çiroz ve sardalya balıklarının içi çıkarılmadan kurutulması ve salamura edilmsi caizdir. Balığın tersi de kanı gibi necis olmasa gerektir.
•İşkembeyi yıkamadan sıcak suya atmakda tavuk misalidir.Yani su kaynama derecesine varmış ve işkembe dahi suyu çekecek müddet suyun içinde bırakılmış ise asla temiz olmaz.

Nikâh edepleri.. (Yani : Evlilik..)

Nikâhın, yani : Evlenmenin edepleri başında gelen şudur ki : Evlilik, Allah’ın emrine uymak için yapıla.. Bu mânâda gelen iki âyet-i kerime meâl olarak şöyledir :

— «Aranızdaki bekârları, yararlı olan erkek kölelerinizi, cariyelerinizi evlendiriniz.» (24/32)

— «Sizin hoşunuza giden kadınlardan, ildşer, üçer, dörder tane nikâhla alabilirsiniz.» (4/3)

Resulüllah S.A. efendimiz dahi şöyle buyurdu :

— «Evleniniz, neslinizi artırınız. Kıyamet günü ben, sizin çokluğunuzla sair ümmetlere karşı öğüneceğim. İsterse, düşük çocuklar olsun..»

Yukarıda anlatılan iki âyet-i kerime ile, ayrıca anlatılan hadis-i şerif nikâhın gerekli olduğuna inanmayı vacib kılmıştır. Amma, ister zina etme tehlikesi olsun; isterse olmasın..

Böylece, evlenmek gerekir ki : İhtilaflı meseleden çıkılmış oluna..

Ebu Davud’dan gelen bir rivayete göre : İmam-ı Ahmed’in kavlince, evlenmek her ne suretle olursa olsun; vaciptir.

Evlenen kimse, Allah’ın emrini yerine getirdiği için; sevab da alır.

Evlenen kimse, şuna da itilcak etmelidir ki : Bununla, Allah’ın dinini yerine getiriyor, tamamlıyor.

Nitekim, bu mânâda, Resulüllah S.A. efendimiz şöyle buyurdu :

— «Bir kimse, evlenirse, dininin yarısını korumuş olur.»

Bir başka hadis-i şerifinde ise, Resulüllah S.A. efendimiz şöyle buyurdu :

— «Bir kimse evlenir ise., dininin yansım tamamlamış olur.»

Evlenme işinde, güzel, soylu akraba olmayan yabancı bakire kız tercih edilmelidir.

Alınacak kadın, .doğurganlığı ile bilinen cins kadınlardan olmalıdır.

Resulüllah S.A. efendimiz, dul kadınla evlendiğini haber verdiği zaman, Cabir b. Abdillah’a şöle buyurdu :

— «Bakire kız alsaydın olmaz mıydı?.. O seninle oynaşırdı; sen de onunla oynaşırdın.»

Burada, doğurganlığı şart koştuk. Bunun sebebi, Resulüllah S.A. efendimizin şu hadis-i şerifine dayanır :

— «Evleniniz, neslinizi artırınız. Kıyamet günü ben, sizin çokluğunuzla sair ümmetlere karşı öğüneceğim. İsterse düşük çocuklar olsun.»

Hadis- şeriflerden birinde, Resulüllah S.A. efendimiz şöyle buyurdu :

— «Doğurgan güzel kadınla evleniniz. Zira, sizinle çokluk gösterisinde bulunacağım.»

Akraba ile evlenilmemesini şart koştuk. Bunun sebebi de şudur : Ta ki, sonunda iş düşmanlığa varmasın. Böylece, akrabalık bağları kopar. Halbuki Allah-ü Taâlâ, akrabalara gidip gelme emrini vermiştir.

Yine üstte anlatılan mânâ icabıdır ki : İki kız kardeşi birarada almayı şeriat yasak etmiştir.

Kötü dilli, kocasından ayrılmış, yüzü ve diğer azağı döğmeli kadın almak pek yerinde olmaz.

Bir kimse evlendiği zaman, kadını ile iyi geçinmeli; ona kötü davranmamalıdır.

Kendisini boşamak tehdidi ile mihrinden vazgeçirmeye çalışmamalıdır.

Aldığı kadının anasına babasına sövmemelidr. Böyle bir şey yaptığı takdirde, Allah ve Resulü ondan uzak olur.

Resulüllah S.A. efendimiz şöyle buyurdu :

— «Kadınlarınıza iyi davranınız; zira, onlar yanınızda yardımcı durumdadırlar.»

Bir mânâya göre Onlar, emrinizde esirdirler.

Resulüllah S.A. efendimiz şöyle buyurdu :

— «Bir kimse, bir kadınla evlenirken, onun nikâlı hakkını vermemeyi içinden isterse, kıyamet günü, zinacı olarak gelir.»

Bir kadın, kocasına eziyet etmeyi çok ileri götürür; hatta dinine sataşacak kadar azar ise., onun mihrini vermek sureti ile kendisini onun elinden kurtarsın. Bunu yapamaz ise.. Allah’a yalvarıp duâ etsin. Bu da kendisi için yeterlidir.

Şayet, kadının öyle sıkıntı veren durumuna sabır, eder ise.. Allah yolunda cihad eden gibi sevab alır.

Kadın, kocasına gönül hoşluğu ile bir zorlama olmadan bir şey verir ise.. onu hoşça alıp yiyebilir.

Nikâhtan evvel, yalnız kalmadan; kadının eline, yüzüne bakmaya çalışmalıdır. Taki : Sonradan hoşlanmayacağı bir şeyle karşılaşmaya..

O zaman, iş tez zamanda boşanmaya ve ayrılmaya varır. Böyle bir şey ise., iyi değildir. Mekruhtur. Zira, Resulüllah S.A. efendimiz şöyle buyurdu :

— «Allah’a boşanmaktan daha sevimsiz bir mübah yoktur.»

Bu dediğimizin aslı, Resulüllah S.A. efendimizin şu hadis-i şerifine dayamr :

— «Bir kimsenin kalbine, bir kadını almak geldiği zaman; onun eline yüzüne baksın. Böyle etmek, ikisi arasındaki mahabbetin devamı için yerinde olur.».

Cabir b. Abdillah yolu ile gelen rivayette ise, Resulüllah S.A. efendimizin şöyle buyurduğu anlatılmıştır :

— «İçinizden biri, bir kadını almaya talib olduğu zaman; onu almasına sebeb neyse., imkân nisbetinde ona bakmaya çalışsın..»

Cabir devam etti :

— Bir kız istedim. Onun için bir yere gizlendim. Beni onunla evlenmeye çeken şeyi sonunda gördüm.

Bunu, Ebu Davud, süneninde anlattı.

Alınacak kadının, dindar ve akıllı olması yerinde olur.

Bu mânâdaki bir hadis-i şerifi, Ebu Hüreyre r.a. şöyle anlattı :

— «Kadın, şu dört şeyi için alınır :

a) Malı..

b) Soyu..

c) Güzelliği..

d) Dini..

Şayet dindar olanı bulursan, elinde büyür; gelişir..»

Resulüllah S A. efendimizin dindar kadın almayı şart koşmasının başlıca sebebi şudur : Kadın kocasına geçim işinde yardımcı olur; aza kanaat eder. Amma, onun yerinde başka kadın olsa; kocasını günaha ve vebala sokar. Meğerki, Allah o kimseyi korumuş ola..

Müfessirlerden pek çoğu :

— «Şimdi onlarla mübaşeret ediniz; Allah’ın sizin için yazdığını da isteyiniz..» (2/187)

Meâline gelen âyet-i kerimedeki :

— «Mübaşeret..» (2/187)

Lafzını, kadınla cinsî birleşme mânâsına almışlardır.

— «İsteyiniz..»

Lafzını ise., bu mübaşeretle (erkek) çocuk istemek mânâsına almışlardır.


ARKADAŞLIĞIN EDEPLERİ

Arkadasi yorulup bir yerde durdugu zaman onunla beraber oturmak
Susadigi zaman arkadasina su vermek
Üzüntülü zamaninda gönlünü almak
Kizdigi zaman idare etmek
Uyudugu zaman kendisini ve malini korumak
Azigi az oldugu zaman onu kendisine tercih etmek
Kendisi icin zuhur edecek nimetlere ve meydana gelecek futuhata onu ortak etmek
Onu masrafta yalniz birakmamak
Arkasdasindan sirrini saklamamak
Arkadasina güzel davranmak
Arkadasini giybet eden kimsenin giybet ve yermesini reddetmek
Arkadaslarinin yaninda ondan iyi sözlerle bahsetmek
Arkadaslarinin yaninda onunla güzel konusmak
Arkadasini arkadaslarina sikayet etmemek
Eza ve cefa ederse sabretmek ve katlanmak
Kendisiyle müsavere ederken ,ona nasihat etmek
Arkadaslari kendisine tabi olmus ise de arkadaslarina Ben size tabiyim diyerek onlara uymus oldugunu göstermek
Kendisine uymus olanlara ve hizmetcilerine kendisine karsi olan ayiplarini ,bagirarak ,kizarak ,kötü laflar söyleyerek degil,nasihat yolu ile izah etmek arkadasligin edeplerindendir


      DUA'NIN EDEPLERİ
1- Bütün ibadetlerde olduğu gibi duada da niyet esas bir kaidedir.

2- Duanın şartları yerine geldiği müddetçe kabul olunayacağına kesinlikle inanmak. Bundan hiç şüphe edilmemelidir.

Ebû Hureyye (R.A.) den rivayete göre, Resulullah (Sallalahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Biriniz dua ettiğinde, isteğinde kararlı olsun ‘Allah’ım dilersen beni bağışla, dilersen bana acı’ demesin. Şüphesiz Allah’ı zorlayan hiç kimse yoktur.”

3- Duanın kabul olunmasında acele etmemelidir.

Ebû Hureyye (R.A.) den rivayete göre, Resulullah (Sallalahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Biriniz acele edipte “Ben dua ettimde kabul olmadı” demedikçe duası kabul edilir.”

4- Haram olan yada kabulü mümkün olmayan bir şey için dua etmemelidir.

5- Duaya önce E’ûzü-Besmele ile başlamak şartıyla, duanın başında ve sonunda Allahû Teâlâ’ya hamd, Resulullah (s.a.v.)e, Âl’ine ve Ashabına salatü selam getirilmelidir.

Hz. Ali (r.a.) den rivayete göre, Resulullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Muhammed ve onun Ehl-i Beytine salâvat getirilmedikçe, dua ile Allah arasında bir perde vardır.”

6- Dua ederken sağına ve soluna, aşağı ve yukarı bakmamalıdır.

7- Duayı üç kere tekrarlamalı ve ısrarcı olmalıdır.

Hz. Ayşe (r.a.) den rivayete göre, Resulullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Allah ısrarla dua edenleri sever.”

8- Kâfiyeli dua etmeye zorlanmayıp, içinden geldiği gibi dua etmelidir. En güzeli Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) den gelen dualarla dua etmelidir. Ancak Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) den bize kadar ulaşmış olan bir takım dualr vardır ki bu duaların kelimeleri arasında bir ahenk, bir kafiye, bir düzen bulunmaktadır. Ancak bu, özellikle zorlanarak yapılmış değildir.

Allahü Teâlâ, A’râf suresinin 55. ayetinde şöyle buyurmuştur: “Rabbinize yalvara yalvara ve gizlice dua edin. Bilmelisiniz ki O, haddi aşanları sevmez.”

Âyette geçen “haddi aşanlar”dan maksat, dua yaparken edebiyat yapmak, süslü kelimeler kullanmak manasında alınmıştır. Doğru olan, büyüklerden bize intikal eden bize kadar ulaşıp gelen duaların dışına çıkmamaktır. Çünkü insan kimi zaman bu sınırı aşmaktadır. Maslahatı gereği olmayan bir takım şeyler isteyebilmektedir. Kaldı ki, herkes de aynı şekilde güzel olarak dua yapmasını beceremez.

Mutlaka büyüklerden bize kadar ulaşan dualarla dua edilmesi daha yerinde bir davranış olur. Bununla yetinmek en iyisidir. Bunun dışında bir dua da bulunacaksa, mutlaka yalvar yakar olan bir dille huşu içerisinde ve duasında edebiyata kaçmaksızın, zorlanmaksızın yalvarılmalıdır. Çünkü Allah katında yakarış, en sevilen husustur.

9- Duanın kabul edilmesi için sadaka vermelidir.

10- Ne çok sesli, ne de bağırarak dua etmeyip ikisinin arasında olmalıdır.

Asr-ı saadette bazı sahabeler Hz. Peygambere sorarlar:

- ‘Ey Allah’ın Resulü! Rabbimiz bize yakın mı? Tâ ki yüksek sesle yalvaralım.’

Onların bu sorusu üzerine Bakara suresinin 186. ayeti nazil olur: “Kullarım, Sana Benden (kendilerine yakın uzak oluşumdan) sorduklarında (Sen onlara de ki) şüphesiz Ben çok yakınım, Bana dua ettiğinde, dua edenin duasını kabul ederim. O halde (kullarım) da Benim davetime uysunlar ve Bana inansınlar ki, doğru yolu bulsunlar.”

11- Dua ederken abdestli bulunmalı, kıbleye dönük olmalı, eller hafif açık, ellerin içi göğüs hizasına kadar kaldırılmalı, duanın sonunda “Âmin(kabul buyur)” diyerek elini yüzüne sürmelidir.

Nitekim Selmân-ı Fârisî (r.a.) den rivayetle Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: “Şüphesiz Allahü Teâlâ çok hayâlı ve kerem sahibidir. Kişi, (duanın şartları yerine getirir ve) O’na doğru elini kaldırdığında, ellerini boş ve mahrum olarak geri çevirmekten haya eder.”

12- Dua edilen yerin tenha bir yer ve dua edilen vaktin de şerefli bir vakit olmasına dikkat edilmelidir. Arife, Cuma günü, gece yarısı gibi mübarek zamanları seçmelidir.

13- Dua edecek olan kişi, öyle kendini beğenmiş, ukala, her şeye tepeden bakan ve büyüklük taslayan bir durumda bulunmamalıdır. Madem ki dua ediyor, düşkün bir durumda olduğunu Rabbine bildiriyor demektir.

Dua ederken yakarış içinde Kendini günahkâr görerek yalvararak ve korkarak dua etmeli fakat ümidini kesmemelidir.

İşte bir kimse Rabbine dua ettiğinde veya etmek istediğinde bu dört özelliği taşımalıdır: Alçakgönüllü olacak, güçsüzlüğünü ve zayıflığını kavrayacak, Allah’ın kendisini bağışlamasını isteyecek, bundan umudunu kesmeyecek ve her an için endişe ve korku içinde olacak.

Nitekim Enbiyâ Suresinin 90. Ayetinde Allahü Teâlâ şöyle buyurur: “Doğrusu onlar hayır işlerinde koşuşurlar, umarak ve korkarak Bize yalvarırlardı; bize karşı derin saygı içindeydiler.”

14- Dua ederken sırf kendine değil, bütün ehli İslam ve Ümmeti Muhammed için etmelidir.

Ebû Hüreyre (r.a.)dan rivayet ettiğine göre, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Allah’a en sevimli dua, kulunun şöyle demesidir: “Allah’ım ümmeti Muhammed’e umûmî bir merhametle merhamet eyle.”

15- Daha çok ahiret il ilgili konularda dua etmelidir. Bakara suresinin 200. Ayetinde Allahü Teâlâ şöyle buyurur: “İnsanlardan öyleleri vardır ki Ey Rabbimiz bize dünyada ver derler böylelerinin ahirette bir nasibi yoktur.”

16- Resulullah (s.a.v.)in “Sizin her biriniz dua ettiğinde, isteğini büyük şeyler istesin çünkü vereceği hiçbir şey Allahü Teâlâ’ya büyük gelmez” delili ile duada âl-i himmet olmalıdır.

17- Duanın kabul olunması için gereken şartları yerine getirmelidir.

1. KULUN, MEVLASINA KARŞI EDEPLERİ

01. Allah'ü Teâlâ'dan ve Peygamberimizden gelen her şeye tam olarak inanmak.

02. Allah'ın sıfatlarını öğrenip kabul etmek.

03. Allah'tan gafil olmamak, az konuşmak, az gülmek.

04. Peygamberlerin de güzel sıfatlarını öğrenmek ve inanmak.

05. Kur'an-ı Kerim'i hak bilip hiçbir emrinde şüphe etmemek.

06. Allah'ın yasaklarından sakınmak.

07. Dinde hiç bir şeye itiraz etmemek. (Aklın kavrayamadığı şeyleri ehlinden sorup
öğrenmek)

08. Allah'ı zikretmek

09. Allah'ın büyüklüğü üzerinde düşünmeğe devam etmek.

10. Her şeyin Allah tarafından olduğuna inanmak.

11. Allah'ın azameti, büyüklüğü karşısında yalvarışta bulunmak.

12. Hayâ (utangaçlık) içinde ve kırık bir kalble huşü içinde bulunmak.

13. Kazanma hırslarına dalmayıp Allah'ın verdiklerine güvenmek.

14. Kul olduğumuzu ve hep Allah'a muhtaç olduğumuzu unutmamak.

15. Allah'a teslim olmak ve ondan gelene razı olmak.

16. Allah'a daha yakın olamıyorum diye hep üzüntülü olmak.

17. Ölümü akıldan çıkarmamak ve ölüme hazırlıklı olmak.

18. Allah'ü Teâlâ'nın bizi daima görüp seyrettiğini akıldan çıkarmamak.

19. Cehennemden korkmak, cennete girmeyi ümit etmek.


SOFRA ÂDÂBI

Daha sonra sofraya oturduk; yemeğimizi sağ elle yiyeceğiz. Su içerken bardağı sağ elimize alacağız. Şeytanın hep sol elle yiyip içtiğini hatırımızdan çıkarmayacağız. Mecbur kalmadıkça suyu oturarak, iki veya üç nefeste içeceğiz (Buhârî, Et`ıme 2, 3; Libâs 39; Müslim, Eşribe 105-108, 116; Libâs 67; Ebû Dâvûd, Et‘ime 19; Tahâret 18; Tirmizî, Eşribe 13).

Yemeği asla tıka basa yemeyeceğiz. Midemizin üçte birini yemeğe, üçte birini içeceğe ayıracak, üçte birini de nefes almak için boş bırakacağız. Peygamber Efendimiz’in tabiriyle “Müminin bir bağırsağını, inkârcının ise yedi bağırsağını dolduracak kadar yeyip içtiğini” unutmayacağız (Buhârî, Et‘ime 12; Tirmizî, Zühd 47; İbni Mâce, Et’ime 50).

KONUŞMA EDEBİ

Konuşmak üzere ağzımızı açtığımızda ya faydalı şeyler söyleyeceğiz veya susacağız. Ama asla kimseye hakaret ve lânet etmeyeceğiz; kimseyi incitmeyeceğiz, arkasından çekiştirmeyeceğiz; kimseyle alay etmeyeceğiz; kimsenin taklidini yapmayacağız (Buhârî, Edeb 31, 57; Müslim, Îmân 74, Radâ 60; Ebû Dâvûd, Edeb 35; Tirmizî, Birr 48).

Ve yine diyelim ki bir yerde üç kişi oturuyoruz. Üçüncü arkadaşı dışlayıp kendi aramızda konuşmayacağız. Böyle yaparsak onun alınacağını ve üzüleceğini düşüneceğiz (Buhârî, İsti’zân 79; Müslim, Selâm 36-38).

İnsanlarla güler yüzle, tatlı sözle görüşüp konuşacağız. Cana yakın, iyi geçimli, yumuşak başlı olacağız. İnsanlara tebessüm etmenin ve tatlı söz söylemenin başlı başına bir sevap olduğunu bileceğiz (Buhârî, Edeb 34; Tirmizî, Birr 36, Kıyâmet 3


ALIŞVERİŞ YAPARKEN DİKKAT EDECEĞİMİZ EDEP KURALLARI

Bir şey alırken, satarken, borcumuzu öderken anlayışlı ve kolaylık yanlısı olacağız. Kendisine borçlu olduğumuz kimse uygun olmayan bir tarzda alacağını istese bile ona anlayış göstereceğiz (Buhârî, Büyû‘ 16, Vekâlet 6).

Efendimiz’in anlattığı şu kıssayı ibretle hatırlayacağız: Vaktiyle adamın biri ölünce melekler ona “Hiç iyilik yaptın mı?” diye sordular. “Hayır, yapmadım” dedi. “Hele bir düşün!” dediler. Adam düşündü, “Evet” dedi. “İsteyene borç verirdim. Adamlarıma da zor durumda olanlara kolaylık göstermelerini, zenginlere anlayışlı davranmalarını tembih ederdim.” Bunun üzerine Allah Teâlâ meleklere onu affetmelerini emretti (Buhârî, Büyû‘ 17; Müslim, Müsâkat 26).

 
  Bugün 5 ziyaretçi (6 klik) kişi burdaydı! Tüm Hakları saklıdır  
 
ACILAR PAYLAŞILDIKÇA AZALIR....MUTLULUKLAR DA PAYLAŞILDIKÇA ÇOĞALIR... Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol