ANKARA-ÇAMLIDERE-İNCEÖZ KÖYÜ
   
  Ankara-Çamlıdere-İnceöz Köyü-Koca Harman
  90-BİZİM KÖŞE YAZILARIMIZDAN
 


SADAKA TAŞLARI
Osmanlı sultanları, devlet adamları, zenginler ve hayır sahipleri hayır işlerinde büyük hassasiyet gösterirlerdi. Osmanlı’yı anlamak için tarafsız, insaflı ve onur sahibi olmalıdır. Şahsiyetli ve bilgili düşmanları bile Osmanlı’yı övmüştür. Osmanlı, düştüğü zaman düşmanlarına bile el uzatır ve düşmanını kaldırırdı.
Umumiyetle şehir yerlerinde cami avlularında sadaka taşları olurdu. Sadaka taşları bazen iki metre kadar boyunda, üst tarafında içi kuş yuvası gibi oyuk bir taş idi. Oyukluğu bir tencere genişliğinde olurdu. Camiden çıkan Müslümanlar buraya sadaka bırakırdı. Bir hastası olan sadakasını buraya bırakırdı. Bir adak ve dileği olan buraya sadakasını bırakırdı. Bir belaya ve sıkıntıya uğrayan buraya sadaka bırakırdı. “Sadaka belaları önler ve ömrü uzatır” Hadisi şerifince sadakalar buralara bırakılırdı. Sadaka taşları umumiyetle para ile dolu olurdu. İhtiyacı olmayan kesinlikle oradan sadaka alamazdı. Eşi çalışamayan hasta olan bir hanım, bir günlük ihtiyacı kadar bir parayı utana sıkıla alırdı. Başkalarının da ihtiyacı olur diye fazla alamazdı. Sahip olduğu terbiye ve asalet asla fazla almaya müsaade etmezdi.
Cumhuriyetle birlikte bir Osmanlı düşmanlığı almış yürümüştü. Her fırsatta padişahlara sövülüyor Osmanlı karalanıyordu. Kızıl Sultan denen Abdulhamit Han Hazretleri otuz üç senelik iktidarında bir idam imzalamıştı. Fakat şiddetli mason propagandası ile adı Kızıl Sultan’a çıkmıştı. Bu mübarek padişah halen İslam dünyasında yahudi zehiri ulaşmayan yerlerde saygı ve minnet ile anılmaktadır. Halen bir çok İslam ülkesinde üzerine Cuma hutbesi okunmaktadır.
Devletlerin çimento unsurlarından birisi de gelenek, görenek ve inançlarıdır. Osmanlıdan kalma bir terbiye ile yakın zamana kadar namaz vakitlerinde esnaf namaza giderken işyerlerini kapatmaz ve kapısını kilitlemezdi. İçeride sahibi olmayan işyerine kimse giremezdi. Atalarından öyle bir edep ve terbiye almışlardı. Hırsızlık olmazdı. Hırsızlık ve gasp çok nadir duyulurdu. Zamanına göre en huzurlu ülkelerin başında gelirdi Osmanlı. Osmanlıda boşanma diye bir kavram yoktu. Çok kuvvetli bir aile yapısına sahipti Osmanlı. Evin erkeği senelerce askerde kalırdı. Erkek olmadığı zamanlarda evin hanımı geçimi çevirir, evin ihtiyaçlarını karşılardı. Tarlasına, bahçesine ve hayvanlarına bakardı.
Takdiri ilahidir ki Osmanlı zeval buldu. Kötü olduğundan değil. Peygamberi Zi şanımız bile 63 sene yaşadılar. Zeval bulmayacak olan sadece Allah CC dur. Zulüm ile mülkler payidar olmadı. Olmayacaktır da. Senelerce edepsizce küfredilen Osmanlı’ya bir şey olmadı. Sövenler yok oldu gitti. Osmanlı ve onun evladı Resul padişahları iman , ilim ve edep sahibi gönüllerdeki tahtlarındadır.
Yüzyıllar önce Niğde de yabani hayvanları koruma vakfı kurulmuştu. Bu vakıf, kışın şiddetli geçtiği senelerde yaban hayvanlarını ölmemesi için beslerdi.
Medeni geçinen Avrupalı, ikiyüzlü ve kişiliksizdir. Her icraatı menfaate dayanır. Gayet zalim ve madde perest bir anlayışa sahiptirler. Tek dişi kalmış kepaze bir canavardır. Dilencilerin üzerine işeyecek kadar hayvanidir.
Dalkavuklar, Kral’a görünmez elbise dikmeye karar vermişler. Kral gururuna, etraf yalakalığına esir olmuş. Ta ki bir sabi , aaa kral çıplak diye bağırmış. Demesi gerekenlerin diyemediğini bir çocuk diyebilmiş.
Bir papaz asılmamış..Bir haham asılmamış.. Yüz binlerce Müslüman din adamı asılmış. Yüzyılların birikimi aziz değerlerimiz talan edilmiş.. Ezanlar susmuş, camiler yıkılmış. Sesini çıkarma yoksa… diye her on senede ihtilal ve dayak.. En son arkasında Siyonistlerin olduğu FETÖ kalkışması..Çilesi dolan bir devin uyanmasına çarptı.. Türk Milleti uyanıyor. Atalarının duası ve Allah katındaki hatırından mı, çilesinin dolduğundan mı?? Geleceği anca gaybin sahibi ve halıkı Allah CC bilir. Onun bildirdiği Alemlerin Efendisi Habibi bilir. Habibinin hakiki varisleri bilir. Ey yalaka, ikiyüzlü, sadist, vicdansızların borusunun öttüğü dünya… Yahudi narkozu ile uyutulan, yaralanan,hırpalanan dev, Osmanlı uyanıyor…Osmanlı evlatları ile adalet, insaf, merhamet, onur da gelecek.. Türkiye dışındaki insanlık Türkiye’nin himaye ettiği mazlumların yarısı kadar mazluma kanat geremedi.. İyilik, adalet, şeref, asalet herkese nasip olmayacak kadar aziz kavramlardır.




LOZAN ALDATMASI
1900 lü seneler çok zor senelerdi. Haritaların değiştiği, sömürgelerin paylaşılamadığı, büyük balıkların küçükleri yuttuğu devirler. Gözü kararmış, insanlıktan çıkmış vahşi, salyalı bir görünüm sergileyen liderlerin devri. Dünyanın kutuplaştığı ve ilk Dünya Savaşı’nın olduğu devir. Birinci Dünya Savaşı da denen bu savaşta milyonlarca cana kıyılmış. Güzelim şehirler harap olmuş. Aileler parçalanmış. Soykırımlar olmuş. Nice çocuklar yetim kalmış. Nice canlar yanmış..
Avrupalının bize hasta adam dediği devirler. Güçlü kudretli Osmanlı zayıflıyordu. Dünyanın en güçlü, en büyük devleti zor anlar geçiriyordu. Osmanlı’nın yıkılmasında en büyük pay yahudinindir. İspanyada soykırıma uğrayan yahudiler ,cihan padişahi Kanuni Sultan Süleyman’dan imdat istemişti. Merhametli ve hamiyetli Kanuni, İspanya Kralına name gönderir.”Yahudileri kırma. Onları ben mülküme getirip yerleştireyim, yaşasınlar” der. İspanyol Yahudilerini getirip İzmir ve Selanik’e yerleştirir. Tarih boyu bir çok peygamber katleden, helak ve lanete uğrayan bu habis kavmin Osmanlı’ya teşekkür etmesi beklenemezdi. Yahudiler el altından cibilliyetlerinin gereğini yapmaya başladılar. Yahudiler aslında İslam’a ve O’nun peygamberine, dolayısıyla her Müslüman’a amansız düşmandı. Osmanlı’ya teşekkür edeceğine, minnet duyacağına hemen düşmanlığa başladı. Güçlü olmadıkları için sinsi ve haince planlar yapıp uyguladı.
Selanik Yahudileri “İttihat ve Terakki” cemiyetini kurdu. Bu cemiyet zahiren Osmanlı’ya hizmet için kurulmuş gibi olsa da asıl gayesi Osmanlı’yı yıkmaktı. Bu cemiyetin en büyük silahı yalan ve hile idi. Bu propagandalarının sayesinde masum Osmanlı padişahları suçlu, hilebaz, eşkıya , yağmacı,fuhuş düşkünü ittihatçılar ise kahraman ve vatansever gösteriliyordu.
Yahudilerin Osmanlıyı imha planları iyi işliyordu. Osmanlı ordusunu yok etmek için harp cepheleri açılıyordu. Bu cephelerde askerin kırılması ve yok edilmesi için planlı ihmal ve ihanetler yapılıyordu. Filistin cephesindeki ihanetler konuşulamıyor. Sarıkamış harekatı bilinçli bir ihanettir. Osmanlı askerleri bilerek telef edilmiştir. Çanakkale’de de Osmanlı ordusu ittihat ve terakkici ve yahudi asıllı sebatay subaylarca bilinçli olarak eritilmiştir. Harbiye nazırı Enver Paşa bu gerçeği ülkeden kaçarken Trabzon balıkçı kahyasının evinde hayıflanarak itiraf etmiştir.
İstanbul’u işgal eden İngilizler, Meclisi Mebusan’ın Ankara’ya gitmesini istemiştir. Bazı tarihçilere göre yunanlılar Anadolu’ya planlı olarak çıkarılmış. Ege’nin efeleri yunanı durdurmuştu. Ankara meclisi tarafından efeler yunanla mücadeleden men edilmiş durdurulmuş. Yunan askerleri içerilere doğru ilerlesin, “biz onları topyekün imha edeceğiz” gibi bir açıklama yapılmıştı. Bazı tarihçilere göre bu savaş “ bir kahraman türetmek için yapılan bir komplo teorisi” idi. Yahudi güdümlü İngilizlerin hesabına göre Anadolu işgal edilebilirdi. Fakat Türkler birkaç sene sonra bağımsızlıklarını geri kazanırdı. Tekrar alemi İslam’ın başına geçer ve eski gücüne kavuşurdu. Öyle bir plan yapılmalıydı ki Türkler bir daha eski hallerine dönemesindi. Bunun için Türklere devlet kurma izni verilmeliydi. Fakat kendi yandaşları bir yönetim ile yönetilmeliydi. Dünyada bu şekilde birçok yönetim var. Hiç biri de biz İngiliz uşağıyız diyemez. Hep kendi toplumundan görünür. Fakat emredileni de harfiyen yapmak zorundadır.
Yunan denize dökülmüş büyük bir zafer kazanılmıştı. Halkı savaşa hazırlamak için Balıkesir’de hutbe okuyan M.Kemal, yunan harbi sonunda mecliste kendisini karşılayan ve “şükür ve dua “ile meclise giriniz diyen imamı elinin tersi ile itmiş, “ bu savaş dua ile değil Mehmetçiğin süngüsü ile kazanılmıştır” demişti. Kısa bir süre önce hutbe okuyan kişi birden değişmişti.
Kurtuluş Savaşı’nı kazanan Osmanlı bakiyesi Türkiye, Lozan’da masada adeta mağlup gibi muamele görmüştü. Lozan’da çok şeyler konuşuldu. Cetvelle haritalar çizildi.Türk devletinin ileride rahat görmemesi için planlı paylaşım yapıldı.Yahudi ve İngiliz istekleri, orta doğu petrolleri ve daha birçok siyasi hesap ve oyun vardı. Yahudiler, İslam birliği olan hilafeti istemiyorlardı. Türklerin geçmişlerinden ürktükleri için tarihlerini unutmalarını istiyorlardı. Kılık kıyafet, ve yazıları kısaca Türk’ü Türk yapan ne varsa unutulsun ve kalksın istiyorlardı. Töre ve dinleri, aile yapıları, vatan sevgileri, bütün değerleri rahatsız ediyordu ingilizleri ve efendileri yahudileri.
Lozanda korkulan bir şey vardı. Yurt dışındaki sürgünde yaşayan Osmanlı Padişahı Vahdeddin Han ‘ın, dünya Müslümanlarından bir İslam ordusu kurup İstanbul’a dönmesi ihtimali idi. M.Kemal bu gerçeği, Hz Vahdeddin ‘in vefat haberini alınca söylüyordu. M.Kemal bir ara Vahdeddin Hz lerinin yaverliğini de yapmıştı.
Son Osmanlı Sadrazamı Rıza Tevfik Paşa “Yunan işgali devam etseydi, bu millet birkaç sene gecikmeyle de olsa istiklalini yine kazanırdı. Ancak Lozanla bu milletin bağrına öyle bir hançer saplandı ki ; Bu hançerin çıkarılması yüz senede zor gerçekleşir” demiştir.
Cumhuriyetin kurulmasında söz sahibi olan ittihat ve terakki ruhu bütün ihtilal, idam , zulüm ve ihanetlerde vebal sahibidir. Bu ülkede bir papaz ve haham asılmazken neden hep Müslümanlar idam edildi? Bir kilise ve sinagog yıkılmazken neden 20 binden fazla cami yıkıldı? Neden hep Müslümanların değerleri hor görüldü? Değiştirilmeye zorlandı ve talan edildi?

LOZAN ALDATMASI
1900 lü seneler çok zor senelerdi. Haritaların değiştiği, sömürgelerin paylaşılamadığı, büyük balıkların küçükleri yuttuğu devirler. Gözü kararmış, insanlıktan çıkmış vahşi, salyalı bir görünüm sergileyen liderlerin devri. Dünyanın kutuplaştığı ve ilk Dünya Savaşı’nın olduğu devir. Birinci Dünya Savaşı da denen bu savaşta milyonlarca cana kıyılmış. Güzelim şehirler harap olmuş. Aileler parçalanmış. Soykırımlar olmuş. Nice çocuklar yetim kalmış. Nice canlar yanmış..
Avrupalının bize hasta adam dediği devirler. Güçlü kudretli Osmanlı zayıflıyordu. Dünyanın en güçlü, en büyük devleti zor anlar geçiriyordu. Osmanlı’nın yıkılmasında en büyük pay yahudinindir. İspanyada soykırıma uğrayan yahudiler ,cihan padişahi Kanuni Sultan Süleyman’dan imdat istemişti. Merhametli ve hamiyetli Kanuni, İspanya Kralına name gönderir.”Yahudileri kırma. Onları ben mülküme getirip yerleştireyim, yaşasınlar” der. İspanyol Yahudilerini getirip İzmir ve Selanik’e yerleştirir. Tarih boyu bir çok peygamber katleden, helak ve lanete uğrayan bu habis kavmin Osmanlı’ya teşekkür etmesi beklenemezdi. Yahudiler el altından cibilliyetlerinin gereğini yapmaya başladılar. Yahudiler aslında İslam’a ve O’nun peygamberine, dolayısıyla her Müslüman’a amansız düşmandı. Osmanlı’ya teşekkür edeceğine, minnet duyacağına hemen düşmanlığa başladı. Güçlü olmadıkları için sinsi ve haince planlar yapıp uyguladı.
Selanik Yahudileri “İttihat ve Terakki” cemiyetini kurdu. Bu cemiyet zahiren Osmanlı’ya hizmet için kurulmuş gibi olsa da asıl gayesi Osmanlı’yı yıkmaktı. Bu cemiyetin en büyük silahı yalan ve hile idi. Bu propagandalarının sayesinde masum Osmanlı padişahları suçlu, hilebaz, eşkıya , yağmacı,fuhuş düşkünü ittihatçılar ise kahraman ve vatansever gösteriliyordu.
Yahudilerin Osmanlıyı imha planları iyi işliyordu. Osmanlı ordusunu yok etmek için harp cepheleri açılıyordu. Bu cephelerde askerin kırılması ve yok edilmesi için planlı ihmal ve ihanetler yapılıyordu. Filistin cephesindeki ihanetler konuşulamıyor. Sarıkamış harekatı bilinçli bir ihanettir. Osmanlı askerleri bilerek telef edilmiştir. Çanakkale’de de Osmanlı ordusu ittihat ve terakkici ve yahudi asıllı sebatay subaylarca bilinçli olarak eritilmiştir. Harbiye nazırı Enver Paşa bu gerçeği ülkeden kaçarken Trabzon balıkçı kahyasının evinde hayıflanarak itiraf etmiştir.
İstanbul’u işgal eden İngilizler, Meclisi Mebusan’ın Ankara’ya gitmesini istemiştir. Bazı tarihçilere göre yunanlılar Anadolu’ya planlı olarak çıkarılmış. Ege’nin efeleri yunanı durdurmuştu. Ankara meclisi tarafından efeler yunanla mücadeleden men edilmiş durdurulmuş. Yunan askerleri içerilere doğru ilerlesin, “biz onları topyekün imha edeceğiz” gibi bir açıklama yapılmıştı. Bazı tarihçilere göre bu savaş “ bir kahraman türetmek için yapılan bir komplo teorisi” idi. Yahudi güdümlü İngilizlerin hesabına göre Anadolu işgal edilebilirdi. Fakat Türkler birkaç sene sonra bağımsızlıklarını geri kazanırdı. Tekrar alemi İslam’ın başına geçer ve eski gücüne kavuşurdu. Öyle bir plan yapılmalıydı ki Türkler bir daha eski hallerine dönemesindi. Bunun için Türklere devlet kurma izni verilmeliydi. Fakat kendi yandaşları bir yönetim ile yönetilmeliydi. Dünyada bu şekilde birçok yönetim var. Hiç biri de biz İngiliz uşağıyız diyemez. Hep kendi toplumundan görünür. Fakat emredileni de harfiyen yapmak zorundadır.
Yunan denize dökülmüş büyük bir zafer kazanılmıştı. Halkı savaşa hazırlamak için Balıkesir’de hutbe okuyan M.Kemal, yunan harbi sonunda mecliste kendisini karşılayan ve “şükür ve dua “ile meclise giriniz diyen imamı elinin tersi ile itmiş, “ bu savaş dua ile değil Mehmetçiğin süngüsü ile kazanılmıştır” demişti. Kısa bir süre önce hutbe okuyan kişi birden değişmişti.
Kurtuluş Savaşı’nı kazanan Osmanlı bakiyesi Türkiye, Lozan’da masada adeta mağlup gibi muamele görmüştü. Lozan’da çok şeyler konuşuldu. Cetvelle haritalar çizildi.Türk devletinin ileride rahat görmemesi için planlı paylaşım yapıldı.Yahudi ve İngiliz istekleri, orta doğu petrolleri ve daha birçok siyasi hesap ve oyun vardı. Yahudiler, İslam birliği olan hilafeti istemiyorlardı. Türklerin geçmişlerinden ürktükleri için tarihlerini unutmalarını istiyorlardı. Kılık kıyafet, ve yazıları kısaca Türk’ü Türk yapan ne varsa unutulsun ve kalksın istiyorlardı. Töre ve dinleri, aile yapıları, vatan sevgileri, bütün değerleri rahatsız ediyordu ingilizleri ve efendileri yahudileri.
Lozanda korkulan bir şey vardı. Yurt dışındaki sürgünde yaşayan Osmanlı Padişahı Vahdeddin Han ‘ın, dünya Müslümanlarından bir İslam ordusu kurup İstanbul’a dönmesi ihtimali idi. M.Kemal bu gerçeği, Hz Vahdeddin ‘in vefat haberini alınca söylüyordu. M.Kemal bir ara Vahdeddin Hz lerinin yaverliğini de yapmıştı.
Son Osmanlı Sadrazamı Rıza Tevfik Paşa “Yunan işgali devam etseydi, bu millet birkaç sene gecikmeyle de olsa istiklalini yine kazanırdı. Ancak Lozanla bu milletin bağrına öyle bir hançer saplandı ki ; Bu hançerin çıkarılması yüz senede zor gerçekleşir” demiştir.
Cumhuriyetin kurulmasında söz sahibi olan ittihat ve terakki ruhu bütün ihtilal, idam , zulüm ve ihanetlerde vebal sahibidir. Bu ülkede bir papaz ve haham asılmazken neden hep Müslümanlar idam edildi? Bir kilise ve sinagog yıkılmazken neden 20 binden fazla cami yıkıldı? Neden hep Müslümanların değerleri hor görüldü? Değiştirilmeye zorlandı ve talan edildi?

{15786622634016}-->                  ONE MİNÜTE BİR DAKİKA ...BİR DAKİKA..
 Dede çok yaşlanmıştı. İhtiyarlığın verdiği sıkıntılarla yaşamını zor sürdürüyordu.Çocuklarına ve torunlarına iyi bir terbiye vermişti.Onları islami bir terbiye ile yetiştirmşti. Her şeyden önemlisi kendisi bir Osmanlıydı. Atalarından dedelerinden çok güzel bir Osmanlı terbiyesi almıştı.Tek arzusu, çocuklarının ve torunlarının islam ahlakıyla yoğrulmuş Osmanlı terbiyesi ile yetiştirmekti. Onlara kendi güzel terbiye ve şuurundan aşılamaktı.
 
 İhtiyar dede bir gün balkonda oturmuştu.Torunlarına peygamber efendimizden bahsediyordu." Hayber yahudileri islama çok zarar verdi.Devamlı el altından islam düşmanlığı yapıyorlardı.Munafıkların tamamına yakını yahudiydi.Her islam düşmanlığının altından yahudi parmağı çıkıyordu. Peygamber efendimizi zehirletmek istediler.En sanunda Peygamberimiz onları hayberden çıkardı.Sürgün karşılığı hayatlarını bağışladı.Yahudiler hayberden çıkıp giderlerken, yahudi ilerigelenleri toplandı.İslamdan ve müslümanlardan öyle bir intikam almak için yemin etiler.Müslümanları parça parça etmeye, içlerine fesat sokmaya müslümanları birbirlerine düşürmeye yemin ettiler. Medine i münevverenin Şam tarafındadır Hayber.Sekiz günlük mesafede.400 km civarında. Peygamberimiz kaleyi kuşattı. Kuşatma birkaç gün sürdü.Bu harpte Hz.Ali Keremallahu veche 'nin dişleri ağrıdığı için rahatsızdı.Peygamberimiz fetihten bir gün önce Hz Ali'yi çağırdılar. Mübarek dişlerini okudular, ağrıları geçti.Ertesi gün sancağı Hz Ali'ye verdiler.Hz Ali'ye " Ya Ali, fetih için acele etme. Onların ortasına git. Onları islama davet et. "Buyurdular. Hz Ali efendimizin bu harpte çok kerametleri görüldü.
 
Beşyüz kilo ağırlığındaki demir kale kapısını söküp, sol eline alıp düşmanın yüzüne çarpmaya ve kalkan gibi kullanmaya başladı.İşte yahudiler, Hz Ali'nin bu kerametlerini şeytanca kullandılar, islama fesat sokma vesilesi olarak malzeme yaptılar. "Beşyüz kiloluk kapıyı insan kaldıramaz. Ali insan değil. Allah Ali'nin içine girmiş." Fesadını yaymaya başladılar. Alevilik akımı böylece başladı.Aleviliğ ilk kabul eden yahudi münafıklarıdır. Bazı yahudi münafıkları Hz.Ali (Haşa)Allah dediler. Bazıları Hz Ali'ye peygamber dediler.Yahudi şeytaniliği ile bu görüşlerin hepsi taraftar buldu.Bu tarftarların çoğu bilinçli yahudilerdi, münafıklardı. Şeytani gayretlerle zamanla taraftar buldular..
 Torunlarına hikaye anlatan dede sustu. Etrafına bakındı.Ağaçların hışırtısını, kuşların cıvıltısını dinledi. "Yavrularım yahudi milleti İslam ümmetine çok zarar verdi" dedi.Müslümanları yetmişiki  parçaya ayıran yahudilerdir dedi.Yahudiler müslümanlar arasına fitne soktu.HzAli ile Hz Muaviye arasındaki harp yahudi fitnesi ile çıktı. Hz Hasan'ın zehirlenmesi, Hz Hüseyin'in şehit edilmesi,birçok osmanlı sultanının zehirlenme vb sebeplerle şehit edilmesinde yahudi parmağı vardır. Yahudiler öyle sinsi, öyle hain ki, herkes onu anlayamaz dedi.Bildiğim kadarıyla sizlere ara sıra yahudi fitne ve dolabını anlatmaya çalışacağım dedi.

Aaaah evlatlarım dünyada da, birçok fitnenin altında yahudi vardır.Onlar kendilerini Adem As zürriyeti değil de şeytan zürriyeti kabul ederler.Bundan dolayı kendilerinden olmayan bütün insanlığa düşmandırlar.Milliyetçilik akımları sokarak Osmanlıyı parçalayan yahudidir. Her milliyetçilik akımının arkasında yahudi vardır.Devletleri kavim ve kabilelere bölerek, yutulur lokma haline getirmek isterler.Nitekim Osmanlı'yı parçalayıp yutmuşlardı.Bütün parçalarını yutmuşlardır.
 Milliyetçilik akımlarını uygularken çok ustadır yahudi. Hedefteki ülkeyi kendi kendine böldürür.Parayı ve paranın gücünü çok müthiş kullanırlar.Tarihte bunun örnekleri çoktur. Yahudi devletler kurdurur. Yahudi iktidarlar değiştirir. Yahudi hükümetler yıkar.Yahudi bütün bunlarda menfaat gözetir. Büyük yahudi menfaatlerini gözetir.

 İKİ YAHUDİ  HİKAYESİ
  Yahudinin biri yetişkinlik çağına gelen oğlunu çağırır. Ona artık büyüdüğünü, yüksek tahsilini yaptığını, kendisini imtihan edeceğini, kazanırsa fabrikalarından birisinin başına geçireceğini söyler.Oğlu da baba sen en münasibini yaparsın der. İmtihan sorusunu bekler.Yahudi;
 -Söyle bakalım oğlum, bir yahudi bacayı nasıl temizler? Diye sorar.Oğlu cvap vermeye başlar;
 -Bacaya çıkar, eline fırçayı alır. Yukarıdan aşağıya fırçayı bacanın içinde gezdirerek bacayı temizler der.Cevap kabul edilmez.
 Bir çuvala 10-15 ufak taş koyar. İpe bağlar. Bacanın içinde aşağı yukarı çekrek temizler der. Kabul görmez.Babasna sorunun cevabını bilemeyeceğini söyler. Babası açıklamayı yapar;
-A benim salak oğlum.Hiç bir yahudi baca temizliği gibi basit işlerle uğraşmaz. Bir müslümana üç beş kuruş verir.Bacasını temizletir.Yahudinin Dünya idaresi, dünyayı yönetme gibi önemli işleri vardır. Böyle basit işleri yapmaz der. Yahudinin dünya görüşü, dünyayı sömürme ve yönetme görüşü böyledir..
  Yahudi okullarında ta küçüklükten vatan ve millet sevgisi, İsrail'i düşünme, İsrail'e hizmet fikri aşılanır. Bir koneransta dinlemiştim. İsrailde anasınıfı öğrencileri planlı bir kır gezisine çıkarılır. Bir dağ başında, daha önceden bırakılmış bir keçi ölüsünün yanında durulur. Çocuklar otobüsten indirilir. Keçi ölüsünü görmeleri istendiği için ölü keçinin başına varılır. Öğretmenleri;
-Çocuklar, burada bir keçi ölüsü var. Neyapmalıyız? diye sırayla sorar. Çocuklardan;
- Öğretmenim burada bir keçi ölsü var.Vah vah yazık olmuş.
- Bunu kaldırıp kenara atmalıyız.Herkes rahat geçsin.
-Hastalık olmamaı için gömmeliyiz gibi cevaplar alır.
 Öğretmen bu cevapları beğenmez. Dikkat çekmek , konuyu iyi anlatmak için soruyu ballandırır.Bilen olmayınca biraz kabarır, kibirlenir ve cevap vermeye başlar.
 -Çocuklar bu keçi ölüsünün kılları kırpılır değerlendirilir.Derisi yüzülür değerlendirilir. Eti kokmuşsa polis ve asker köpeklerine mamayapılır. Boynuzlarından sap yapılır.Pisliğinden gübre yapılır. İsrail devletine, bu keçi ölüsünden en büyük menfaatı nasıl sağlayacağız, onu düşünmeliyiz, der.Böylece vatan sevgisi aşılanmış olur.

 Dede çok sevdiği torunlarını yanına çağırdı.Onları çok seviyordu.Onların kendilerine, ailelerine, vatan ve milletine hayırlı kişiler olarak yetişmelerini istiyordu.Vatan sevgisinin imandan olduğunu iyi aşılamak, vatanının ve halkının kölesi olmalarını istiyordu.Harama tenezzül etmeyen, çalmayan, çırpmayan,fakirliğin de bir şeref olabileceğini bilen bir anlayışla yetişmelerini istiyordu. Beş vakit namazlarından sonra torunları ve bütün ümmeti muhammed için dua ederdi. Yaşlılığın verdiği duygusallıkla bize Anadolu'yu yurt eden atalarımızı, alperen gazileri, anadoluyu aydınlatan velileri devamlı hatırlardı. Onların atalarımızı nasıl terbiye ettiğini düşünürdü.Osmanlı daki, Selçuklu daki asaleti, terbiyeyi, manevi güzellikleri düşünürdü. Osmanlı'nın 630 sene nasıl hüküm sürdüğünü tefekkür ederdi.


 
ABDULLAH GÜL ERMENİ ASILLI MI!
 ABDULLAH GÜL'ÜN ERMENİ ASILLI OLDUĞU HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİN TARİHİ BİR ÖNEMİ YOKTUR.

09 Aralık 2010, 23:31
     cezmi yurtsever
"İS ABDULLAH GÜL ARMENİAN ORİGİN?
 
ABDULLAH GÜL’ÜN KÖKENLERİNİ AYDINLATAN ŞİFRE BELGELER
 
ÇÖZÜMLENDİ!   
 
 ABDULLAH GÜL’ÜN AİLESİ’DE ERMENİ OLAYLARI MAĞDURU ÇIKTI!
 
      Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ailesinin yaşadığı olaylar ile ilgili araştırmalarım esnasında kimlik ve kökenlerini aydınlatan önemli belgelere ulaştım. Sayın Gül’ün dedesinin 1934 yılında “Gül” soy adını almasının gerekçesi Kayseri Büyükşehirin merkez ilçesi olan Melikgazi ilçesindeki Gülük camisi/külliye/medresesinin giriş kapısı üzerinde bulunan Gül çiçeği motifinden almaktadır.    Gülük mahallesine isim verilmesine neden olan medrese/caminin kuzeydeki ana taç kapısı üzerindeki çiçek motifi “gül” şeklindedir. Müslümanların Allah inancı ve Peygamber sevgisini göstermektedir. Adı geçen Gülük külliyesinin onarılarak yapım tarihi Selçuklu Sultanlığı zamanında ve 1210 yılında Danişment beylerinden hayırsever Atsız Elti Hatun tarafından yaptırılmıştır. Aynı yapı 1334 yılında yaşanan depremden hasar görünce Gülük Alemüddin adındaki mimar tarafından onarılmış ve taç kapı üzerine de Gül kabartmalı bölüm yerleştirilmiştir. Abdullah Gül’ün anne tarafından ataları 13.ve 14.yy’larda Sivas ve Kayseri tarafında ticari hareketleri ile tanınan Sarrafzadeler ve onu izleyen Satıoğulları ailesindendir. Türkistan coğrafyasından büyük göç ile Anadolu’ya gelen Türk asıllı insanlardır. 19.yüzyıl sonlarına doğru Kayseri ekonomisinde söz sahibi olan Ermeni sarraf ve Banker Gülbenkyan ailesi ile de ilgisi yoktur.
 
 
 
 
 
 
                                  ANLAMAK ZOR
Politika iki yüzlülük demektir derler. Politikacıları anlamak zordur. Çok garip işleri olur. Osmanlı Sultanı atamız Abdülhamit Han çok zeki bir zaat idi. Yabancı devlet adamları O’nun müstesna kişiliğine hayran kalıp hakkı teslim etmek zorunda kalmışlardır. Abdülhamit Han zamanında Rus Yahudilerinin kışkırtması ile Kürt-Ermeni cidalleri olmuş ve en çok Kürtler katledilmişti. Ermeniler Kürtleri katletmişti. Fakat suçlu Kürtler olmuştu. Bu olaylarda üç milyon civarı Kürt, üç yüz bin civarı Ermeni telef olmuştu. Suçlu Kürtler oldu. Ermeni yetimlerinden üç bin erkek çocuk İstanbul yetimhanelerine yerleştirilmiş ve subay olmaları sağlanmıştı. Bunlar Türk’ün ekmeğini yemiş ve bunların subay çocukları PKK olaylarında PKK yı desteklediği tespit edilmişti.
Kimilerine göre bir kahraman türetmek için planlanan ve komplo teorisi olan Kurtuluş Savaşı sonunda garip uygulamalar olmuştu. Müslüman halkın çoğunlukta olduğu bu vatanda Müslümanları rencide edici uygulamalar zor kullanılarak icra edilmişti. Dünyada tek örneği bizde olan kılık kıyafet kanunu dikte edilmiş muhalefet eden binlerce kişi öldürülmüştü. Şapka giymeyiz diyen Rize halkı denizden savaş gemileri ile topa tutulmuştu. Cumhuriyetten çok önce yazdığı bir kitap yüzünden İskilipli Atıf Hoca idam edilmişti. Arapça ezan yasaklanmıştı. Bazı iddialara göre din adamları idam edildiğinden cenaze yıkayacak hoca bulunmaz olmuştu. Bu milletin manevi değerlerini yok etmek için ne gerekiyorsa yapılmıştı.
Osmanlı her tebasına değer vermiş onları madden ve manen asla incitmemişti. Onları Allah’ın emaneti olarak görmüştü. Cumhuriyetten sonra müthiş bir Osmanlı düşmanlığı icra edilmişti. Mecelle İslam hukuku yerine Hıristiyan İsviçre’nin Nötaşel bölgesinin kanunu Müslüman halka dikte edilmişti. Halk batının kokuşmuş kültürüne özendirilmeye zorlanmıştı. Biranın inek sütünden daha faydalı olduğu reklamları yapılmış halk içki ve eğlenceye özendirilmişti. Arşivlerde mevcut olan bu garabetlerin milyonda biri bu yazılanlar. Boşanmanın sıfır olduğu, komşu komşunsun, evlat babasının sigortası olduğu bu güzel törelerden bu günlere nasıl geldik? Niçin??
 
                     BURUK BAYRAMLAR
Kim ki Allah’ın emrine uyar ise yükselir. Bolluk ve refah , gönül huzuru görür. Dünyevi ve uhrevi huzur görür.Allah dininden yüz çevirenler ise darlık ve sıkıntıdan kurtulamaz.İnce ve şuurlu düşüneneler bu inceliği sezerler. Senede iki defa bayram yaparız. Dinimizin özüne uygun oldukça güzel olur bayramlar. Senede iki defa akrabalık, dostluk , komşuluk hatırlanır.Garip guraba , boynu bükükler bayram ederler.
Annesi kucağında bir yavru tehlikeye uğrasa , anne canı pahasına yavrusunu korur. Anneler önce yavrularını düşünür. Komşu annemize yiyecek ikram etse, annemizin aklına yavruları gelir. Eğer fakir ise ikram edileni yemez yavrularına getirir. Çocukken annemiz kuşağından çıkardığı bir şekeri çıkarır bize verirdi. Filanları ziyarete gittim , onlar verdi. Boğazımdan geçmedi bunu da sana getirdim derlerdi. Bizim de yememizi isterlerdi. Ufak iken düşsek,anam derdik. Korksak annee derdik. Daha çok annemiz bizimle ilgilendiği için annelerimizi sığınak görürdük. Babalarımız bizim ihtiyaçlarımızı karşılardı. Bizleri büyütmek için nasırlı elleri ile çalışırlar, geçim sıkıntısından alın çizgileri çoğalırdı. Bizleri yedirip içirmek, giydirmek anne ve babalarımızı mutlu ederdi. Bizim mutluluğumuz onların mutluluğu idi. Şimdi vefa zamanı, büyükleri mutlu etme zamanı, onları sevindirme zamanı..
Çocukluğumuzda küçük olduğumuzdan mı? Günah ve dalavere kirleri ile kararmadığımızdan mı? Himayeye muhtaç olduğumuzdan mı? Bayramlar güzel geçerdi. Tadına doyamazdık bayramların. Sevgisine doyamazdık akrabaların, komşuların. Çocukca, hep bayram olsun isterdik.
Bir mübarek Kurban Bayramı’na daha kavuştuk. Hali vakti yerinde olan mutlaka kurban kesmeli. Kurbanın kanı ve eti Allah’a ulaşmaz, sadece müminlerin güzel niyetleri ve ihlasları Allah’a ulaşır.İmkanı olup ta kurban kesmeyenin sene içinde kanı akar diye inanılır halk arasında. Peygamberi Zi Şanımız “Kurban kesme imkanı olup ta kesmeyenler, bizim namazgahımıza yaklaşmasın” buyurmuşlar. Bu ilahi emirde ne ince manalar ve sırlar gizlidir. İnsan vücudunun etteki bazı besleyici değerleri alması lazımdır. Eğer alamazsa bazı hastalıklara karşı koyamaz. Belki de bu sebeptendir ki Kurban ibadeti teşvik edilmiştir.
Kurban kesme ibadet olduğu için, kurban eti üçe ayrılır. Bir kısmı mutlaka fakir fukaraya dağıtılır. İkinci kısmı gelen misafir, eş ve dostlarla yenir. Üçüncü kısım ise sadece ev halkı ile yenir. Afrikalı bir Müslüman erkeğin “kırk seneye yakın oldu et yemeyeli”, dediğini bir öğrencimden duydum. Afrika’da görev yapan Türk doktorların çalışmalarını izlerken insanlığımızdan utanıyoruz. Oradaki siyahi, sessiz, garip, mazlum Müslümanların beslenme bozukluğundan dolayı müptela olduğu hastalıkları izledikçe.
Bayram tatili resmi tatildir, fakat dini tatil değildir. Tatil beldelerine değil anne, baba, eş ve dost ziyaretlerine gitme zamanıdır. Sevap çoğaltma, dostluk tazeleme, akrabalık bağlarını kuvvetlendirme zamanıdır. Fakir fukara sevindirme zamanı, dini duygularımızın coştuğu günlerdir.
Şu Müslüman memleketinde dini ve manevi değerlerimiz zalimane kadre uğramış. Bir zamanlar “Allah” demek suç sayılmış. Müslümanlar korkutulmuş. Yüz binlerce din adamının asılıp, halkın korku ve dehşete düşürüldüğü tek ülkeyiz. Cumhuriyet kurulduktan 92 sene sonra , Müslüman hanımlar inancı gereği başını örtebildi.93 sene sonra öğretmenler “Cuma Kılsın” diye tenezzülen zaman ayarlaması yapıldı. Eskiden komşunun sigortası komşu, baba ve annenin sigortası ise evlatları idi. Gelecek ve maişet sıkıntısı düşünülmezdi. Dini duygularımızın kuvvetli olduğu o özlenesi zamanlarda.
Göğsümüzü gere gere, yüce dinimizin emrini sindire sindire yaşadığımız, yaşlılarımızın bayramları iple çektiği, yavrularım gelecek diye hazırlık yaptığı, özüne uygun bayramlar nasip olsun dileklerimizle…

                           CUMHURİYETİ  KURDUK ÇOK ŞÜKÜR

   Şu an Suriye ve Irak’ta dönen dolapları görmekteyiz. Dünyanın öte ucundaki ABD, taa  kuzeyde Rusya, Fransa, İngiltere, Almanya…63 devletin askeri orada. Ortalık toz duman. Varil bombaları, kendi halkını katleden esed sapığı..Yıkılan binalar, kaçırılan çocuklar, organ mafyaları…. Karanlık hesapların uygulanma ortamı bulduğu yer..Müslüman Türk Milleti İlayı Kelimetullah gayretinde. Nasrani ve yahud ise çapul ve menfaat peşinde.
   Bundan 95 sene önce aynı durumları biz yaşıyorduk. Yahudi örgütü ittihat ve terakki iyi çalışıyordu. Osmanlı çok yönlü yıpratılmıştı.Ordusu savaşlarla, ihanetlerle eritilmişti. Çanakkale’yi geçemeyen İngiliz, elini kolunu sallayarak İstanbul’a gelmişti. Dışı İngiliz, içi yahudi olan İngiliz hanedanı tamamen yahudidir. İngiltere, yahudi siyasi emellerine hizmet etmeye mecburdur, zorunludur. Britanya imparatorluğunun beceremediği bir şey vardır. Bir ülkeyi işgal ederler fakat idare edemezler. İşgal ettiği ülkelerde yüz sene kalamamışlardır. Osmanlı ise döryüz, beşyüz sene idare etmiştir aldığı yerleri.İngiliz sömürgeci ve canidir. Türk Milleti asil ve adaletlidir, asla sömürge ve menfaat gözetmez. Macaristan’a yapılan yatırım oradan toplanan verginin iki hatta üç katıydı.
   İngiliz, Türklerin esir ve manda kabul etmeyeceğini iyi biliyordu. Senelerce bunun araştırma ve hesabını yapmıştı. En iyisi mi, bütün sömürgelerinde yaptığı gibi, kendi yandaşı kukla bir hükümet kurmalıydı, İslam birliği bozulmalıydı Osmanlı ülkesinde. İslam birliği denen halifelik kalkmalıydı. İngiliz’in arzusu böyleydi bazı tarihçilere göre. Bundan dolayı Yunan’a , Anadolu’ya gir dedi İngiliz. Tespitlere göre her yunan birliğinin başında bir İngiliz subay vardı. Ne var ki, Ege’nin efeleri Demirci Dağları’nda Yunan’ı durdurmuştu. Bazı tarihçilerin iddialarına göre Ankara’dan efelere “ Yunan ilerlesin, biz onları içeride topyekün imha edeceğiz”diye emir gitmişti. Efelerin direnişi kalmayınca, yunan hızla Anadolu içlerine ilerlemişti. Halkta müthiş bir korku ve panik başlamıştı. Bursa’ya bir kurşun atmadan giren yunan askerlerinin başındaki subay Osman Gazi’nin türbesini tekmeliyordu. “Kalk ta halkını kurtar” diye küstahlaşıyordu.
    Yunan Polatlı yakınlarına kadar geldi. İki taraf ta var güçlerini ortaya koydular. Kanlı savaşlar oldu.9163 şehit verdik bu savaşlarda.Yunan yenildi kaçmaya başladı. Kaçarken bütün köy ve şehirleri yakıyordu. Büyük ve küçükbaş hayvanları alıp götürüyordu. Yunanlı komutanların emriyle katledilen Müslüman Türklerin naaşları, halkta korku uyandırsın diye yol kenarlarına atılıyordu. Yunan askeri İzmir’den 6-7 Eylül de ayrılmıştı. Türk askeri ise 9 Eylül de İzmir e girmişti. Bu hakikat, o zamanlar İzmir itfaiyesini işleten İngiliz görevlilerin yazışmalarından anlaşılıyor. İngiliz belgelerinde “yunanlılar İzmir’i yaktı gitti. Biz birkaç itfaiye ile yangınlara yetişemiyoruz. Türkler gelse de müdahale etseler” gibi kayıtlara rastlamıştır araştırmacılar. Yunan’ın Anadolu’ya çıkmasıyla içerideki azınlıklar azmıştı. Kiliseler birer  silah deposu olmuştu. Ayasofya için dev çanlar hazırlanmıştı. Yunan gidince halk galeyana geldi ve İzmir Metropoliti’ni linç ederek öldürdü. Öldürülen bu kişinin Atina’da heykeli vardır.
     Vatan düşmandan temizlenince Lozan görüşmeleri başlamıştı. Lozan tutanaklarında çok ibretlik detaylar vardır. Katılımcıların hatıralarında çok ilginç olaylar anlatılmaktadır. Patrikhane ülkeyi terk etmeli diyordu murahhasımız İsmet Paşa. Fakat Patrikhane’nin Türkiye’den çıkarılmasından, Lord Curzon’a doğum günü hediyesi olarak  vazgeçiyordu . Yunanlıların yakıp yıkmalarının tazminatı, yunan devletinin ekonomik sıkıntıları göz önüne alınarak vazgeçiliyordu. Kendi devletimizin ve halkımızın sıkıntısı düşünülemiyordu. Ege adaları deniz gücümüz zayıf diye alınmayıp yunana bırakılıyordu. Resmi tatilimiz Cuma idi. Cumartesi ve Pazar mesai günüydü. İçimizdeki Hıristiyanlar kilise gününde mahkeme edilemez diye Pazar tatil, Yahudilerin Cumartesi havra günü mahkeme edilemezler diye Cumartesi tatil ediliyordu. Lozan’a göre yabancılar mahkemede kendi dillerince konuşmaya serbest olduğundan tercüman bulundurma zorunluluğu vardı. Doğuda Türkçe bilmeyen Arap ve Kürt Müslümanların mahkemede böyle bir hakkı yoktu. Üstelik Cuma gün olan dini tatilleri de ellerinden alınıp kaldırılmıştı.
     Cumhuriyetin ilk senelerinde garip uygulamalar olmuştur. Kılık kıyafetle ülkenin kalkınmasının düşünülmesi gibi. Bir imparatorluk bakiyesinin tarihle bağının kesilmesi ve bir milletin bir günde cahil bırakılması demek olan harf inkılabı gibi. Bir haham ve papaz asılmazken yüz binlerce Müslüman’ın katledilmesi gibi. Devlet okullarında okutulan kitaplarda Osmanlı’ya söverken , 1930 larda Yunanistan aleyhine bütün bilgilerin kaldırtılması, yunan mezaliminden bahsedilmemesi gibi. Bu bilgiler eski cumhurbaşkanlarından Celal Bayar’ın hatıratlarında mevcuttur.
     Türk Milletine Allah’ın lutfu olan bu devlet, bütün zorlukları aşarak gelmiştir. Şeflik dönemi tarih çöplüğünde yerini almış. Menderes’i asanlar unutulmuş , Menderes ise dualarda ve gönüllerde yaşamaktadır. Yahudi memuru olan Kemal Derviş’in oyunlarını, Rahmetli Başbuğumuz koalisyonu bozup, seçimi zorunlu kılarak bozmuştur. Saygıdeğer devlet büyüğü Devlet bey, parti çıkarlarını gözetmeyerek iktidara destek vermiş ve aziz camiasına yakışanı yapmıştır. Şu andaki siyasi entrikaları görüyoruz ki, Türk’ün Türk’ten, Müslüman’ın Müslüman’dan başka dostu yoktur. Yurtta sulh, cihanda sulh = uyu uyu yat uyu’dur. Çünkü dünyada böyle düşünen kimse yoktur. Bu söz doğru olsa, en zengin, en medeni geçinen Avrupa ve Amerika saldırgan ve vahşi olmazdı.
    Dünya Müslümanlarının boynunu büküp , hami olarak baktığı bu aziz Türk Milletini himaye buyur Allah’ım. Bize birlik, beraberlik, dirlik , güç, kuvvet, maddi ve manevi terakki ver Allah’ım. Devletimiz sonsuza kadar yaşasın. Türk sendelemesin, asla diz çökmesin..

 ERMENİ KATLİAMINDAN KURTULMAK ÜZERE SİİRT’TEN KAYSERİYE GÖÇ ETTİLER
 
  
Siirt’in önde gelen eşraf ailelerinden olan Hacı Abdullah efendi, 1915 ve onu izleyen yıllarda yaşanan büyük göç esnasında Ermeni komitacıların baskı ve saldırılarından kurtulmak için daha güvenlikli olan İçanadolu’ya göç ederek Kayseri şehrine yerleşti. Çünkü Kayseri merkez şehrinde ve ana yol güzergahlarında Osmanlı’nın Mülteciler Umum Müdürlüğü’nün yerleşim yerleri çadır kampları ve barınma , sağlık merkezleri vardı. Osmanlı Arşivinde bulunan 234 no’lu ve 1916 tarihli Mülteciler Umum Müdürlüğü Haritası Rus ordusunun işgalinde bulunan Sivas-Giresun-Diyarbakır’ın kuzeyinde kalan topraklardan İslam ve Türk unsurlarının kitleler halinde göç ettiklerini göstermektedir. Bu olaylar sırasında Siirt yöresi General Antranik’e bağlı Ermeni İntikam Alayına mensup silahlı güçlerin saldırı ve toplu katliam alanıydı.  Daha önce 1894 ve 1901 yıllarında Ermeni komitacılar Siirt ve Sason yöresini eylem merkezi olarak seçmişler yörede yaşayan Ermeni-Türk-Kürt topluluklar arasında etnik parçalanma ayrılık ve savaş ortamı yaratmayı amaçlamışlardı.  Siirt yöresinde yaşayan aynı yörede kurulan Artuklu Türkmen ve daha sonra Akkoyunlu, Karakoyunlu ve Osmanlı döneminde de şehirli eşraf ailesi olarak yaşayan Hacı Abdullah ailesini muhtemel bir Ermeni katliamından kurtarmak üzere bulunduğu toprakları terk ederek daha güvenlikli olan Kayseriye göç ederek yerleşmiştir. Abdullah Gül’ün babası Ahmet Hamdi Bey’in doğum tarihi 1927’dir. Köken olarak da Türk asıllıdır. Bu bilgiler ışığında sayın Abdullah Gül’ün köken olarak Türk ve ailesinin de 1915 Ermeni tehciri-İslam halkın toplu göçü olayından etkilenen “mağdur olmuş” kişiler olduklarını söyleyebiliriz.    CANAN ARITMAN ÖZÜR DİLEMELİDİR!
    Sayın Abdullah Gül’ün kökenleri hakkında ayrıntılı belgeleri, aynı zamanda sayın Devlet Bahçeli, Necmettin Erbakan, Hülya Avşar’ın da köken araştırma dosyalarının yer aldığı “www.cezmiyurtsever.com “sitesinden de yayınlayarak kamuoyunun bilgisine sunuyorum.  Tarihin ışığında yapılan Abdullah Gül’ün köken araştırmaları sonucu onun Türk olduğunu gösteriyor. Ancak kamuoyunda hiçbir delile dayanmaksızın Abdullah Gül’ün etnik kökeninin Ermeni olduğunu söyleyerek kamuoyunu yanıltan sayın Canan Arıtman özür dilemelidir.   
 ERDOĞAN’IN ATALARININ ETNİK KİMLİĞİ  
     Osmanlı Arşivinde bulunan 1850 tarihli MAD.d 07958 no’lu defterin     sayfasında Rize’nin Pulihoz (Dumankaya) köyünde yaşayan ve köy kahyası (muhtarı, en zengini) BAKATOĞLU MEMİŞ AĞA Sayın Başbakan Erdoğan’ın dedesidir. Özellikle Gürcü asıllı olmadığı defter kaydından anlaşılmaktadır.
    Bakatoğlu ailesinin izini sürmek için 1835 tarihli Rize nüfus defteri, ile birlikte 1530 tarihine kadar olan tapu ve nüfus defterlerini de gözden geçirdim. Erdoğan’ın ataları Rize yöresini Fatih Sultan Mehmet’in Trabzon’u fethinden sonra İslamlaştırma ve iskan yoluyla Türk-İslam beldesi yapma politikasında görev aldılar. İlginç olan husus ise Sayın Devlet Bahçeli’nin ataları olan Fettahlı Türkmen aşireti ile   sayın Erdoğan’ın ataları birlikte Rize yöresinin İslam-Türk belgesi olması tarihi uygulamasında görev aldılar. Aşiret ve aileler arası evlilik dolayısı ile Rize yöresindeki Küçükalioğlu-Bakatlı-Fettahlı aileleri akrabadır. Bu bilgiler ışığında Sayın Erdoğan ile Devlet Bahçelinin de akraba olduklarını söyleyebilirim.
    Rize’nin bir dağ köyü olan ve isim kaynağını Pontus Rum döneminden alan Pulihoz köyü, Osmanlı’nın son döneminde Enver Paşa’nın izlemiş olduğu yer isimlerini Türkçeleştirme politikası çerçevesinde 1912 yılında Dumankaya adını aldı. Sayın Tayip Erdoğan ailesi de “Direnişçi, isyancı” anlamlarına gelen atalarının sülale ismi olan “BAKATLI”,   1934 yılı soy isim kanunu çerçevesinde “ERDOĞAN” oldu. 
  Sayın Başbakan Tayip Erdoğan, kendi ailesinin aydınlatılması için Osmanlı Arşiv uzmanlarını araştırma yapmasını istedi.     -Osmanlı Arşivinden Muhammet Safi, 1850 tarihli Rize Öşür defterini tıpkı basım olarak yayınladı. Ve Erdoğan’ın ataları olan Bakatoğlu Memiş’in  köy kahyası (muhtarı) olduğu bilgilerine ulaştı.     -Rize yöresindeki Bakatoğlu, Küçükali, Fettahlı aile ve aşiretleri yakın akrabadır.     -Devlet Bahçeli’nin de mensup olduğu FETTAHLI aşireti aynı zamanda Rize yöresinin de İslam-Türkleşme hareketine katılmıştır.
     -Aşiret evlilikleri dolayısı ile Bahçeli ile Erdoğan aileleri akrabadır.
Dede düşündü. Arkasına yaslandı. Balkondan etrafa baktı. Tv de mavi marmara baskını ile ilgili haberler vardı. İsrail hükümetinin vahşi tutumunu düşündü. Osmanlı'nın kılıcı hiç mazluma kalkmamıştı. Hatta gözlerini oyacağını tahmin ettiği halde yahudi milletni soykırımdan kurtarmıştı. İsrail askerlerinin bu terbiyesizliğini , şirretliklerini anlamaya çalışıyordu. Nasıl bu kadar cani olabilirlerdi? Filistinli yavruların öldürülmesinden nasıl zevk alabilirlerdi? Anlamakta zorlandı. "Allah kafirlere mühlet verir" ayeti kerimesi aklına geldi. Derin derin düşüdü. Neydi bu başımıza gelen felaket? Yıllarca islamına hizmete uğraşan Osmanlı evlatları ne hazin durumlara düşmüşler ya Rabbi dedi. Osmanlı ne acıklı durumlara düşürülmüştü? Kendi subayları kendi devletini batırmıştı. İttihat ve terakki diye bir yahudi örgütü kururlmuş. Bu örgüt şeytanca propaganda ile asil Osmanlı subaylarına bastığı dalı kestirmişti. Koca İmparatorluğun yıkılmasına kendi subayları, memurları alet olmuştu.
 Dede bunları düşünürken üzüldü. Düşmanlar bir ülkeyi yıkmak için ajanları vasıtasıyla yıkılacak ülkenin askeriyesine, mülkiye ve adliyesine sızarlarmış. Askeriyeyi devlet idaresine isyan ile kışkırtırmış. Adliyeden adil karar çıkmayınca kargaşaya sebep olurmuş. Devlet karıştırmanın bir yolu da adli karışıklık diye düşündü. Suçlulara gerekli ceza verilmez, iltimas ve kayırma ile kargaşalık çıkartılır dedi kendi kendine..

 
BİR TAKSİ ŞOFÖRÜNÜN AĞZINDAN YAHUDİ
 Mavi marmara olayına kadar Alanya'ya isarail turist gemileri gelirdi. Turizmden geçinen herkes sevinirdi. Dev turist gemileri iskeleye yaklaşır, dev bir otel gibi günlerce kalırdı.İsrailden gelen turistler,gündüz çarşıyu pazarı gezer, alışveriş yapar, geceyi lüks gemilerinde geçirirdi. Geceleri turistin gezme, eğlenme ve alışveriş zamanıydı. Alışveriten her türlü esnaf nasibini alır diye düşünür ve sevinirdik. Sabahlara kadar sokaklar cıvıl cıvıl olurdu. Bu cıvıltnın döviz girdisi demek olduğunu düşünür ve devletimiz ve milletimiz hesabına sevinirdik. Mavi marmara olayından sonra gelmez oldu bu yahudiler.  Taksi şoförüne " şu mavi marmara olayı olmasa idi. İsrail gemileri gelirdi" dedim. Taksici yüzüme bir müddet baktı. Konuşmadı. Ben de şaşırdım. Yanlış mı? dedim. Taksi şoförü, önceleri biz de senin gibi düşünüyorduk. Fakat israilli turist istemiyoruz dedi. Turist değil mi? Diye sordum. Taksici:
-Müşteri bulduk diye özenle ve kibarca israilli yolcuları alırdık. İndirdiğimizde , arabanın döşeme, perde, küllük vb yerlerine mutlaka zarar verirlerdi.Diğer hiçbir turistbunu yapmazdı. Sadece israilliler yapardı. Biz de müşteri haybetmemek için ses çıkarmazdık. Fakat tahammül edemez olduk ve israilli taşımayı bıraktık.Sonradan öğrendik ki, İsrailliler, yahudi olmayanın malına mutlaka zarar verirmiş. Onların inancına göre yahudi olmayan insanlar hayvandan farksızmış. O insanların malına ve canına zarar vermek yahudiye sevapmış. Onlar başkalarının malına ve  canına sevap diterek zarar verirmiş. Hahamları onları öyle şartlmışlar..İşte yahudi barbarlığının kaynağı...


 
  Bugün 10 ziyaretçi (27 klik) kişi burdaydı! Tüm Hakları saklıdır  
 
ACILAR PAYLAŞILDIKÇA AZALIR....MUTLULUKLAR DA PAYLAŞILDIKÇA ÇOĞALIR... Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol