ANKARA-ÇAMLIDERE-İNCEÖZ KÖYÜ
   
  Ankara-Çamlıdere-İnceöz Köyü-Koca Harman
  9-Köyümüzün ebeleri,sıhyeleri,ocakları
 
SAYIN FATMA ÇEVİK İN ÇEKİMİ İLE ABDURRAHMAN ÖZÇELİK'İN SESİ





İNSANIN EŞEKTEN ALACAĞI DERSLER!
 
Niyazî Mısri Ne GÜZEL İfadeleştirmiş:
Nâdânı TERK ETMEDEN 
Yârânı Arzularsın,
Hayvânı Sen Geçmeden İnsanı Arzularsın.!》
 
“EŞEK” deyip, geçmeyin!
Her ne kadar insanoğlu türlü akılsızlıkları “eşşeklikle” nitelendirse de en güzel gözlere sahip bu sevimli hayvan, yerine göre çoğu insandan daha akıllıdır… Örneğin “Eşek, iyi bir yol mühendisidir. Yokuşları en fazla % 7 eğimle ve kısa mesafelerde virajlar alarak çıkar.” dediklerinde ben de inanmamış ve nivelman yaptırmıştım. Yani topoğrafik aletle ölçüm. “Sonuç şaşırtıcıydı: % 7“…
Hani bu konuda çoğumuzun bildiği meşhur bir Anadolu fıkrası vardır:
1950’li yıllarda Amerikalı mühendisler gelmiş Türkiye’ye. Bir kısım imar çalışmalarına rehberlik ediyorlarmış. O zamanlarda yol güzergâhını belirleyecek alet yok, eleman yok. Nafı’a mühendisleri eşeği yokuşa sürüyorlar, arkasından elemanlar şeritmetre çekiyor ve eşeğin ayak izlerine kazık çakıp istikamet belirliyorlarmış. Bunu gören Amerikalı mühendis, pratiği kavrayamamış ve sormuş:– Ne yapıyorlar böyle?
– Rampada yolun güzergâhını belirliyorlar.
– Nasıl yani, anlayamadım?
– Eşek % 7 eğimin üstüne çıkmaz, biz de eşeğin izinde kazık çakıp rampada yol güzergâhı belirliyoruz demişler.
Amerikalı katılarak gülmeye başlamış. Yatışınca da sormuş:
– Peki, eşek bulamayınca ne yapıyorsunuz?
Yetkili bozgun… Cevap vermiş:
– Amerika’dan mühendis getirtiyoruz.
Eşek iyi bir kılavuzdur: Gittiği bir yolu hiç unutmaz ve o yoldan şaşmaz. Bu nedenle deve veya katır kervanlarının önüne daha önce bu yoldan gitmiş bir eşeği kılavuz olarak koyarlarmış.
Eşeklerin gözleri dört ayaklarını da görebilecek şekildedir..
Evet, eşek akıllıdır… Düştüğü çamura bir daha, asla düşmez. “Eşşek bir defa çamura düşer!” deyimi bundandır. Biz eşek miyiz diye düşündüm, bazen eşşeklik ediyoruz, çamurdan çıkamıyoruz…
 
İKİ AYAKLI'ların DÖRT AYAKLI'lardan ALACAĞI İBRETLER OLMASI da APAYRI bir İBRET KONUSU Olsa da .?!
 
AKLI OLMAYIP SADECE İÇGÜDÜ ve YARADILIŞ FITRATI  İtibariyle FARKLI ÖZELLİK ve NİTELİKLERİ Olan İnsana HİZMET için YARATILAN HAYVANLARA Birebir BENZEMEK veya KUTSAYIP İLÂHLAŞTIRMAK HİÇ de AKIL ve İMAN ESERİ DAVRANIŞ OLMASA GEREK.!
 
BİZ İNSANLAR, EŞREFİ MAHLÛK Yani YARATILAN EN ŞEREFLİ VARLIK Olarak ADLANDIRILMIŞIZ. 
Diğer BÜTÜN MAHLÛKATTA BULUNAN FITRÎ ÖZELLİKLERİN BİZ İNSANLARA AÇILAN BİR HİKMET ve İBRET PENCERESİ VARDIR.
O TEFEKKÜR ile  BAKIP GÖRÜP TECHİZATLANMALI.!
 
 EEEE Atalarımız Boşa Dememiş: 
"ADAM Adamdır, OLMASA da Bir PULU;
EŞEK Yine EŞEKTİR 
ATLASTAN Olsa da ÇULU."
Eşek ahrette dirilecek..Sahibi ve zulmeden diğer insanlardan hakkını alacak.Sonra toprak olacak...
Bunu gören günahkarlar, zalimler, Kur an hükümlerine göre miras paylaşmayanlar,sihir ve büyü ile akrabasına zarar veren alçaklar, bunu görüpte susan dilsiz şeytanlar "" eşeğin toprak olmasına imrenecekler.. "Ya leyte ni küntü turaba" keşke biz de toprak olsaydık diyecekler..
                Ahir zamandır ki at izi it izine karışmış. Emanet ehlinden alınmış ehil olmayan zalimler eline geçmiş. Din hizmetleri para için geçim sağlamak gelir elde etmek için yapılır olmuş.ALİMLER BOZULMUŞ Kİ...alem bozulmuş..Ümmeti Muhammed in evladı boğazın azgın suları gibi cehenneme gidiyor sözde din adamları bakıyorr...Ey Allah ın dini üzerinden maaş alanlar  sözü ile davranışı ile dinden çıkan küfre düşen Müslüman çocukları sizi hiç mi üzmüyor??Yıkılan yuvalara hırsızlık ve arsızlığa yolsuzluğa dur demeye hiç mi yapacak bir şeyiniz yok?? Boşanmaların çokluğu , yıkılan yuvalar evden atıldığı için cinayet işleyenlerin rehabilitesinde Allah dinin olumlu etkisi yok mu?? Yoksa siz mi ehil değilsiniz?? Devlet sırlarını satanlarda yolsuzluk yapanlarda din adamlarının mesuliyeti yok mu?? Erkekler küpe takar olmuş...Dövme yapar olmuş..Gayri meşru nikahsız yaşama normal görülür olmuş..Erkek erkeğe evlenme serbest olmuş..Biz her şeyimizle gavura benzeyecektik de Çanakkale savaşını ve Kurtuluş Savaşını neden yaptık?? Hazreti Ömer"" DİCLE KENARINDA BİR KOYUNU KURT KAPSA ÖMERDEN SORAR ONU ADLİ İLAHİ" sözü islami mesuliyet düsturu değil mi???






























(H. Ş. }


"Ümmetimin fesâda uğradığı (sünnet-i şerîfin terk edildiği) zaman sünnetime sarılıp onunla amel eden kimseye yüz şehit sevâbı vardır." (H. Şe Beyhakî, ez-Zühdü'l-Kebîr)

İMÂM-I RABBÂNÎ HAZRETLERİNİN SÜNNETE BAĞLILIĞI
İmâm-ı Rabbânî Hazretleri buyurdular:
Ramazân-ı Şerîfin son on günü idi. Teravih namazını kıldıktan sonra kendimde bir yorgunluk buldum ve yatağıma uzanmak istedim. Yatarken bu yorgunluk sebebiyle, sünnet üzere sağ tarafıma yatacağımı unuttum, sol tarafıma dönüp yattım. Biraz sonra sünneti terk ettiğimi hatırladım. Bunu ilk defa terk ettiğimi düşündüm. O anda nefsim bana, unutarak ve sehven oldu, bir şey olmaz, affolunur dedi. Fakat sünneti terk etmenin korkusu benden gitmedi. Hemen kalktım, doğruldum ve sağ yanım üzerine yattım. Bunu yaptıktan
sonra Allâhü Teâlâ'nın kereminden, nihayetsiz nur ve feyizler zâhir oldu ve şöyle bildirildi:
'Sen, sünnete bu kadar riâyet edersen, âhirette sana hiçbir şekilde azab etmem.'

Köyümüzde kış 2015

Arnavutluktan bir kış manzarası..Kur'an talebelerinin oyunu..

Tuna Nehrinin Bosna daki çıkış yeri bu mağaradır.




Kanaatkârlık / TOK GÖZLÜLÜK

İnsanların çok çeşitli ihtiyaçları ve istekleri vardır. Her insan ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılamak ve isteklerini tam olarak yerine getirmek ister. Ama bu her zaman mümkün olmaz. Çünkü dünyanın imkânları, ömrümüz ve kazanma gücümüz sınırlıdır. İnsanda oluşabilecek aşırı mal hırsının ve dünya ihtirasının yok olması ancak kanaat ile mümkündür.

Kanaatkârlık: “Elindekinden hoşnut/razı olmak, kâfi görmek, iktifa etmek, fazlasına değil, payına razı olmak”tır. Kanaatkârlık: “Kişinin elindekine razı olması, ihtiyaçlarını karşılayabileceği maddî imkânlarla iktifa edip başkalarının elindeki şeylere göz dikmemesi, aşırı kazanma hırsından kurtulması” demektir. Dilimizde tok gözlülük kanaatkârlıkla aynı manada kullanılmaktadır. Kanaatin zıddı ise hırs, tamah gibi menfi hasletlerdir. Kanaat sahibi olmak, tembelce yaşamak değil, çalışıp gayret ettikten sonra elindekilere razı olmak, gönül huzuruyla hayatına devam etmeye çalışmaktır. 

Kâmil, olgun insan, elindeki nimetlere kanaat edip şükreden ve sıkıntılara sabreden kimsedir. Şükretmek için çokça mal ve mülke sahip olmak şart değildir. Zengin, fakir, sıhhatli, hasta, yaşlı olsun, elde edilen maddi-manevi imkânlar yaşamın emanetleri, maruz kalınan bela, musibet ve sıkıntılar ise hayatın cilveleridir. Binaenaleyh herkes, insanlığın bir icabı olarak elindekilere şükretmekle ve şükrün en ileri derecesi olan kanaatkârlıkla mükelleftir. Çünkü "Kanaat bitmeyen, tükenmeyen hazinedir." 

Kanaat hazinesinden mahrum olan kişi hep huzursuz olur, ne kadar kazanırsa kazansın memnun olmaz. Dünyaya tamah edip sürekli maddi hırslar peşinde koşarken de vaktini, nakdini ve ömrünü heba eder. Dünya; hırs gösterenlerin omuzlarında, kanaat edenlerinse ayaklarının altındadır. “Bu Dünya gölgeye benzer. Nasıl ki arkanı güneşe dönsen, gölge önüne düşer. Arkasından ne kadar gitsen yakalamak kabil olmazsa, Dünya da aynen bunun gibidir. Mühim olan gölge misali Dünyayı kendimize tabi kılmaktır.” 

İnsanın kendisinin ve ailesinin sahip olduğu maddi ve manevi imkânlara birçok insanın sahip olmadığını düşünerek şükretmeli, Sahip olduğumuz bu imkânlara kanaat göstermeyip devamlı şikâyetçi olma ve memnuniyetsizlik izhar etme gibi davranışlardan kaçınmalıdır. Hususiyle makam, mevki ve servet gibi dünyaya müteallik mevzularda sürekli daha fazlasını elde etme hırs ve arzusu içerisinde olmamalıdır. 

Mevcut imkânlara kanaat etmeyip marka kıyafet giyme takıntısı, lükse düşkünlük vs. davranışlarda bulanmamalıdır. İcra ettiğiniz meslek, kazandığınız para, oturduğunuz ev, bindiğiniz araba, yaşadığınız muhit neresi olursa olsun her durumda şükretmeli, kanaatkârlığı şahsiyetin bir parçası haline getirmeli ve bu hal ile de çevredekilere numune olmalıdır. 





Kırharmandan kızak kayan köylüler..

kırharmandan kızak kayardık..

Köyümüz avcılarının avı

Mustafa Kaya yaylada

PEYGAMER     YILDIZLARI
   Bizi Müslüman bir anadan be babadan dünyaya getiren ve İslam olarak dünyaya gelmemizi bahşeden Alemlerin Rabbı''na sonsuz şükürler olsun. Son nefesimiz dahil Müslüman olarak yaşatıp Müslüman olarak öldürmesini niyaz ederiz. Salatı Nariye de "Ve hüsnül havatimi Ve hüsnül havatimi"" denmesinin gayesi de buymuş.
   Sevgili peygamberimiz"" alemlere rahmet ""olarak gönderildi. Bu söz kitaplar dolusu şerh ile açıklanmayacak kadar ulvi ve muhtevalıdır. Peygamberimizi iman gözü ile bir defa gören "Ashabı Kiram " oluyordu. Manevi derecelerin en yükseğine erişiyorlardı. Veysel Karani Hz leri Peygamberimiz zamanında yaşamış fakat Peygamberimizi görememişti. Hz Vahşi, Hz Hamza 'nın katili. İslamla şereflenmiş. Ashabı Kiram olmuş.Rivayete göre Ashabın manevi derecesi en az olanıdır. Ama Veysel Karani Hz lerinin derecesi Hz Vahşi nin atının burnundan çıkan toz kadar olamaz demiş ehlisünnet uleması.Peygamberimizin sohbetinin ve iman ile mübarek yüzüne bakmanın Müslümana verdiği derecenin ulviyeti ne muazzam.
   Bir rivayete göre Peygamberimiz Efendimiz Veda Hutbelerinde 120.000 civarı ashaba hutbe okumuşlar. Bu ashaptan Arabistan toprağında yatanların adedi 7-8 bin civarıdır. Bir başka rivayete göre de 35- 40 bin civarıdır.
   Kulluk şuuru, kulluk gayesi ulvi fakat anlaşılması zor bir husustur. Peygamberimiz peygamberliğini ilan edince müşrikler biz iman etmeyeceğiz,puta tapacağız, cahiliye ve katrani yaşantıya devam edeceğiz diye peygamberimize yapmadıkları eziyet kalmamıştır. Taif' te taşlamışlar. Uhud da dişini şehit etmişler. Secdede üzerine deve işkembesi koymuşlar....Yahudiler peygamberimizi bir yahudi kadının zehirli keçi eti ikram etmesi ile zehirlemiş, muavezeteyn surelerinin nüzülüne sebep olacak sihir ile öldürmeye çalışmışlardır.
   Peygamberimiz sabahlara kadar dua ve niyazda bulunurdu. İnsanların İslam ile şereflenmesini isterlerdi.Bu hususta kendisini zorlar ayakları şişinceye kadar ibadet eder ve kendisini helak edercesine zorlarlar idi. Hayatı saadetlerinde birçok savaş ve seriyelere katılmışlar idi.
   Peygamberimizden sonra Hulefai Raşidin de İslamı yaymaya gayret etmişlerdi. Peygamberimizin mübarek terbiyeleri ile yetişen ashabı kiram çok müstesna insanlar idi. Akrabalarını, mallarını, mülklerini bırakıp İslam'ı yaymak, Allah Kelimesini yükseltmek için dünya üzerine yayılmışlardı. Bugün dünya üzerindeki ashap kabirleri "Yıldızlar" gibidir. Bulundukları beldeye iman gücü verirler. Halen "Hayyı Manevi " ile haydırlar. O alemi anlamak kemalatı iman ve derecei nefis gerektirir. ""Dünya işlerinde dara düştüğünüzde kabir ehlinden yardım isteyiniz""HŞ nin müzahiridirler. Onların değişik bir hayatı vardır. Kuran-ı Kerimde ""Allah yolunda öldürülenlere sakın ölüler demeyiniz. Onlar diridirler. Fakat siz o hali anlayamazsınız"" buyrulur. Buradaki ilahi sır ehline malumdur.
   Bugün ashabı Kiram gibi gayeleri sadece İslamı yaymak Allah Kelimesini yükseltmek olan dinin memuru, kitabullahın memuru, nuru ilahiyi tevzi memurları vardır. Bunların dine hizmet ekolleri ashabı kirama çok benzer. Dünyevi bir beklentileri yoktur. Tek gayeleri, din eşkiyalarınca sulandırılan, bozulmaya çalışan akaidi islamiye hizmet etmek dinin yayılmasını sağlamak. Kendini Müslüman zannedip İslamı hiç yaşamayan gafilleri uyarmaya ve hakkı öğretmeye çalışmak.
   Şu asırda İslam'a çok arsız saldırılar var. Erkek erkeğe evlenme gibi bir faciaya yetkisi olanlar kör, sağır ve dilsiz. Yahudiler İslamı bozmakta muvaffak oldular. Ama tek ehli sünnet kalesi Türkiye kaldı. Burayı da yıkmak için var güçleri, hileleri, desiseleri ve imkanları ile gayret ediyorlar. Macar ulemasında ehlimaneviyat olanlar kalmadığı için direnemeiler ve Macaristan Müslümanları hıristiyan oldu. Onlarca camii şerif kilise oldu. İran zaten yahudi kuklası..Arapların çok azı müstesna çoğunluğu vehhabi ve yahudi kuklası.
   Ashabı kirama din hizmeti babından çok benzeyen ehli sünnet din hadimlerine selam olsun. Bu din hizmetkarları ashaba hüve hüvesine benzemektedirler. Mevlanın Osmanlı ülkesine hediyesi olan bu mübarek insanları iman ve insaf gözüyle tanımak sevmek, desteklemek ve duacıları olmak bir nasip işi. Mevla dinini kıyamet sabahına kadar koruyacaktır. Bu vaadi ilahidir. Bu muhafazada hissedar olmak bir kazançtır. Ölüm hakikati görme gözlerimizi açmadan önce görmek, anlamak, hisseyab olmak nasip olsun.   
 











 İMTİHANI UNUTURSAN...
Başıboş mu sandın, bu alemde kendini?
Dünyada ebedi kalıcı mısın?
Nefsi ilah edinmişsin, sen dolu dizgin,
Titreyip utanmadan günah işlersin,
Azrail pençesinden kaçış var mıdır?
 
Allah hakkı emretmiş, saadet için,
Dünya ve ahret sefası sürsünler diye,
Peygamberler göndermiş, kitap göndermiş,
Uluhiyetimden korksunlar diye,
Karanlık kabre girmem diyen yiğit var mıdır?
 
İman, ihlas, sahibini yüceltir,
Mevla’nın isteği hayır ameldir,
Allah’a hiçbir şey gizli değildir,
Mühlet verir belki, uyanır diye,
Azabı ilahiye dayanacak mücrim var mıdır?
 
Hainlik, kalleşlik şeytan işidir,
Bunlara tevessül eden şeytan eşidir,
Bu ameller insanı nara götürür,
Mevla ve melekler üzülür buna,
Bunlardan tövbe edecek yiğit var mıdır?
 
Mazlumun vekili Allah değil mi?
Hainin kalleşin hasmı değil mi?
Sabır O’nun sıfatı uzatır ipi,
Zalimden mazlumun hakkını alıcıdır o,
Adli ilahiden kaçacak mahluk var mıdır?
 
Şeytan, nefis düşmanıdır insanın,
Bir bende eder ise yıkar imanın,
Süfliliği, rezilliği güzel gösterir,
İnsana azabı unutturur hep ,
Ev sahibi hırsıza ne zararverir?
Hırsızın kansızlığını nereden bilir?
Mevla kötüye de bir mühlet verir.
Adaleti ilahiden muaf olacak,
Kaçıp kurtulacak bir kul var mıdır?
    
                                              H.İbrahim KOÇAK


 
Kumaş Çalan Terzi
 
Hikâyecinin biri, ballandıra ballandıra terzilerin hilelerini,kumaşları nasıl çaldıklarını anlatıyordu. Dinleyenlerin arasında bulunan biri,”Ey hikâyeci! Tanıdığın hilede en usta terzi kim?” diye sordu. Hikâyeci,”Bu şehrin en usta hırsız terzisi, Ciğeroğlu’dur. El çabukluğu ve hırsızlıkta herkesi geride bırakır” dedi. Adam,”Yarın evdeki atlas kumaşı alıp, Ciğeroğlu’na gideceğim. Eğer beni aldatır, kumaşımdan çalabilirse, şu gördüğünüz Arap atı sizin olsun. Çaldırmazsam, siz bana bir at alacaksınız”diyerek iddialı olduğunu belirtti. Oradakiler iddiayı Kabul ettiler.
 
Ertesi gün bir top atlas kumaşı koltukladığı gibi Ciğeroğlu’nun terzi dükkânına girip selâm verdi. Usta hemen yerinden kalkarak güler yüzle karşıladı.”Buyurunuz, hoş geldiniz, sefalar getirdiniz efendim”diyerek yer gösterip hal hatır sordu. Saygının bini bir paraydı. Ciğeroğlu, bülbül gibi şakıyordu.Adam terzinin bu tatlı dili karşısında yumuşadı. Elindeki kumaşı terzinin önüne atarak,”Şu İstanbul atlasından bana bir kaftan biçiver. Belden aşağısı bol, üst tarafı dar olsun. Dikişi de güzel olsun”dedi.Nabza göre şerbet vermekte usta olan terzi,”Efendim, sizin gibi sevimli ve kibar müşterilerimizin emirleri başımız üstüne, hizmetinizde bulunmaktan şeref duyarız” diyerek iltifatlarda bulundu.Terzi önce kumaşı ölçtü. Adamın ölçüsünü aldı. Sıra biçmeye gelmişti. Bu arada hiç durmadan konuşuyor, tatlı hikâyeler anlatıyordu. Yüksek makam sahibi müşterilerinin ihsanlarından,cimriliklerinden bahsederek adamın dikkatini dağıtıyordu.
 
Terzi kumaşı biçmek için makasını eline aldığında, komik fıkralar anlatarak adamı güldürmeye başladı. Terzinin birbiri peşine anlattığı fıkralarla, adam katıla katıla gülüyordu.Gülmekten gözünü açamaz oldu.O gülerken, terzi kumaştan bir parça çalarak dizinin altına koydu. Adam kendine gelince,”Allah aşkına, bir fıkra daha anlat” dedi. Terzide fıkra çoktu. Bir tane daha anlattı. Adam gülerken, bir parça daha kesip koynuna soktu. Adamın aklı başından gitmişti. Girdiği iddiayı unuttu. Terziye ”bir daha, bir daha anlat” diyordu. Terzi bir fıkra daha anlattı. Adam kahkaha atarken sırt üstü yere düştü. Terzi rahatça kumaştan çalacağını çaldı. Adam yerden kalkıp kendine geldiğinde,”Ağzını öpeyim, bir tane daha anlat” diye terziye yalvardı.Fakat terzinin gönlüne merhamet geldi. Çaldığını yeterli buldu. Adama şöyle dedi: ”Ey kahkahaların esiri olan, akılsız adam! Bir fıkra daha söylersem, kaftanın sırtına dar gelecek. Kendine kötülük etme.Gerçeği bilseydin, güleceğine kan ağlardın.”
 
***
 
Bu hikaye bize neyi anlatıyor !
 
Boş gezenler, bir işle meşgul olmayanlar, masal ve hikâye peşinde koşanlar, bu hikâyedeki iddiacı adama benzerler.Bizi aldatan, üzen ve oyalayan fâni dünya, terzi gibidir.Her türlü şehvet ve kadınlar terzinin anlattığı fıkralardır.Ömrümüz ise dikilmek için terziye verilen kumaştır.Ebedî saadetin kaftanını giymek isteyenler, ömrün atlas kumaşından takvâ elbisesi diktirirler.
 
Ey şüpheyle bocalayan, cehalet çukuruna baş aşağı düşen insan!
 
Ne zamana kadar masal dinleyeceksin?
 
Ne zamana kadar şu dünyanın işvesine kanacaksın?
 
Ne başında akıl, ne de ruhunda huzur var.
 
Gaflet terzisi, ömrünün kıymetli kumaşını ayların makasıyla parça parça etti.
 
Sen hâlâ hayat pahalılığı, geçim zorluğuyla meşgulsün.
 
Gel, dünyanın bu yönünü görme.
 
Hayatın zorluklarını, Allah’ın bir rahmeti ve ihsanı kabul et.
 
Kaynak : Mesnevi’de geçen hikayeler








Hüseyin Çakır Dayımız..











KÖYÜMÜZÜN EBELERİ(DOĞUM YAPTIRANLARI)
Eskiden doğum yapacak hanımları doktora götürme imkanı yoktu.Doğum yapacaklara köyümüzden bazı hanımlar yardım ederdi.Bu hanımlar annelerinden ve kendilerinden önceki yaşlılardan bu hizmeti öğrenmişlerdi.Çağımızdaki gibi olmasa da bayağı hayırlı hizmetler yaparlardı. Çok bilgiye sahiptiler. Doğum yapan kadına lohusa derlerdi.Lohusalar doğumdan sonra kırk gün evden dışarı çıkmazdı.Doğum yapan kadına özel bir şerbet içilirdi ki bu şerbeti bugünkü tıp kabul etmekte tavsiye etmektedir.Doğum yapan ve diğer kadınların kalın bir kuşak sarmaları adettendi.Bel ve böbrek hastalığı bilinmezdi bu kuşak sayesinde.Erkekler ve kadınlar yaz kış kuşaklı gezerlerdi.Kışın ısınmanın sağlıksız olduğu zamanlarda kuşakrın faydası tartışılmazdı.Köyümüzde doğuma yardım eden ebeler şunlardı:
1-Hakkı Ebe
2-Ayşe Hala (Hüseyin Çakır'ın anneleri, İpraamağanın eşleri)
3-Hatıp Ebe

KÖYÜMÜZÜN SIHYELERİ
Sıhye sağlık memuru demekti. İğne yapma ve ufak tefek pansuman işleri yapardı.Köyümüzde yeşillerin Hüseyin rahmetli skerliğini revirde sıhye olarak yapmış ve bazı sıhyelik bilgilerini öğrenmişti. Terhis olurken de tabip komutanları " sen köye gideceksin, köy mahrumiyet yeridir, bazı bilgileri öğren " demişler.Yeşillerin Hüseyin'e bazı sağlık malzemelri vermişler ve iğne yapmayı öğretmişler. Böylece Hüseyin dayı köyümüzde ufak tefek sağlık hizmetlerini ücretsiz görür ve iğne vururdu.
Yeşillerin Hüseyin talihsiz bir olay geçirip te hapse girince köyde iğne vuran kalmadı.Çamlıdere 'nin doktoru pazar günleri "Güreş Pazarı" na gelir ve inceözlü hastalara iğne yazamazdı. Anca tablet ve şurup gibi ilaçlar verebilirdi.Bir gün Hüseyin Hoca'ya Hocam gel sana iğne yapmayı öğreteyim. Köyünüzde bu hizmeti yap demiş.Her pazar babamı yanına almış ve eğitmiş. Böylece babam da iğne vurur oldu.Eskilerde köyümüzde iğne yapanlar şunlardır:
1-Hüseyin Çevik (Yeşillerin Hüseyin)
2-Hüseyin Koçak (Arıcı Hüseyin Hoca)
Bu kişilerebazen komşu köylerden iğne yaptırmaya gelen olurdu. İğneleri bitinceye kadar hergün gelirlerdi.

KÖYÜMÜZÜN OCAKLARI
Ocak demek bazı hastalıklara okuyan kişi demekti.Siğil ve sarılık ve buna benzer bazı hastalıklar okununca geçerdi. Çocukluğumda ellerimin üzeri siğil ile dolmuştştu. Rahmetli babam bir gün çağırdı. Kaç tane siğilin varsa say ve o kadar arpa getir dedi. Dediğini yaptım. Babam rahmeli abdest aldı ve her arpayı okudu. Okuma bitince bunları ayak deymeyecek yağmur görmeyecek bir yere sakla ve arkana bakmadan gel dedi. Dediğini yaptım. Siğilleri unutmuşum. Günler sonra bir baktım siğillerim kaybolmuştu.Köyümüzde bazı hasalıklara okuyan ocak kişiler şunlardı:
1-Ayşe Halam (Çakırların anneleri)
2-Hatıp Ebe
3-Arıcı Hüseyn Hoca
4-Hatıp Eminesinin kızı Kamile Halam. (Yaman Hoca'nın rahmetli hanmı)



ENDENOZYA DA SÜLEYMANLI EVLATLARIMIZ..
 
  Bugün 93 ziyaretçi (210 klik) kişi burdaydı! Tüm Hakları saklıdır  
 
ACILAR PAYLAŞILDIKÇA AZALIR....MUTLULUKLAR DA PAYLAŞILDIKÇA ÇOĞALIR... Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol