ANKARA-ÇAMLIDERE-İNCEÖZ KÖYÜ
   
  Ankara-Çamlıdere-İnceöz Köyü-Koca Harman
  44-Yemek Kültürümüz
 
MEYTELLERDE DİBEK DÖVEN HÜSEYİN COŞKUN VE AHMET TEKİN TERTİPLER... KAN GRUBUNA GÖRE BESLENMEK GEREKİRMİŞ. ÇOĞUMUZ BUNDAN HABERSİZ BESLENİYORUZ. İLGİNÇ BİLGİLERİ İZLEYİNİZ. ŞUURSUZ VE DENGESİZ BESLENDİĞİMİ ŞİMDİ ÖĞRENDİM.
  
ZEYTİNYAĞLI YİYEMEM AMAN" türküsünün acı gerçeği; -
Bursa yöresine ait bu türkü 2 Kasım 1954 tarihinde İhsan Kaplayan’ dan kaynak gösterilerek Muzaffer Sarısözen tarafından derlenmiştir.Marshall Planı 2. Dünya Savaşı sonrasında 1947 yılında önerilen ve 1948-1951 yılları arasında yürürlüğe konan ABD kaynaklı bir ekonomik yardım paketidir. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 16 ülke, bu plan uyarınca ABD’den ekonomik kalkınma yardımı almıştır. ABD geçmişten beri dünyanın en büyük mısır üretici ülkesidir. ABD birikmiş olan mısır dağlarını eritmenin bir yolu olarak mısırözü yağı ihracaatını keşfetmiştir. Marshal yardımının koşullarından biri Türkiye’nin ABD’den mısırözü yağı almasıdır.(Yeni Sömürgecilik Açısından Gıda Emperyalizmi, Osman Nuri Koçtürk, Toplum Yayınları, 1966).....Buna koşut olarak Türkiye’de ilk margarin fabrikası kurulur. Yine aynı dönemde yüz binlerce zeytin ağacı sökülerek bir katliam yapılır. Kalan zeytin ağaçlarından elde edilen zeytinyağının büyük bölümü ABD tarafından Dolar karşılığı alınır ve mısırözü yağı TL karşılığı satılır.Türk insanı zeytinyağından soğutularak mısır özü yağına ve margarine alıştırılır. Bu amaçla zeytinyağı ısınırsa kanser yapar gibi yalanlar uydurmaktan da geri kalınmaz. Hâlbuki zeytinyağı halk ağzındaki deyişiyle dumanlaşma derecesi en yüksek (en zor yanan) sıvı yağlardan biridir.Bununla da kalınmaz, kötülemek için tıpkı bugün yapılan halkla ilişkiler endüstrisi çalışmaları gibi “Zeytinyağlı yiyemem aman, basmadan fistan giyemem aman…” diye türkü sipariş edilir ve ülkenin en popüler türküsü yapılır.Katı yağ/margarine mahkûm edilen halk, 20-30 yılda bir kaşık yağa bile muhtaç hâle getirilir. Ve basma giyen kadınlar, plastik giysilerle tanıştırılır...
(Prof. Dr. K. D..)

“Helal Gıda” ile
SAĞLIKLI BESLENME

Yemek ve içmek, hayatın gayesi değil, yaşamanın vasıtasıdır. Düzenli beslenmenin sağlığın korunmasında önemli bir yeri vardır. Kantinler, büfeler, marketler, lokantalar vb. besin, gıda üretim ve satış yerleri insan sağlığını ön planda tutmalıdır. Çocuklarımızın ve gençlerimizin, eğitim ve gelişim döneminde aldığı gıdalar, yediği besinler, kişiliğin oluşumunda hayatın bir parçası olacak, hem de vazgeçilmez bir parçası..

“Az ye, çok yaşa... Bu dünyada insanların çoğu lezzet almak için yerler. Aslında yaşamak için, yaşayacak kadar yemek gerekir” Az ve öz yemeli, tıka basa, hızlı yemekten kaçınmalıdır. Fast-food vb. yemek kültüründen uzak durmalıdır.

Günümüzün insanlarının, beslenme açısından en büyük problemi, GDO’lu ve içeriği belli olmayan yiyeceklerdir. Hatta simgeler ve rakamlarla ifade edildiği için hazır gıdaların içeriği anlaşılamaz hale gelmiştir. Beslenme düzeni önemlidir. Her besin grubundan yeterince alınarak vücut direncinin korunmasına gayret etmelidir. Beden düzenini bozacak GDO’lu ve içeriği belli olmayan yiyecekler ile aşırı beslenmeyi tercih etmekten kaçınmalıdır. Çünkü fiziksel ve psikolojik sağlığı olumsuz etkiler.

Mideden ruha yol vardır. İnsanların yedikleri gıdalar, davranışlarının tohumudur. Eğer o tohum, güzel ve tatlı bir tohum olursa mahsulü hoş, meyvesi güzel olur. Eğer o tohum, acı ve zehirli bir ağacın tohumuysa mahsul acı ya da zehirli olacak, yiyenlere zarar verecektir. Helal ve temiz yiyen insanların bedenlerinde hayırlar, faziletler ve güzellikler tezahür eder. Haram yiyenlerin organlarında ise günah ve kötülükler ortaya çıkar. Helal ve temiz yiyenin bünyesi sağlam, karakter ve seciyesi metin, kalbi huzurlu, ibadeti güzel ve duası makbul olur.

Benzin ile işleyecek şekilde imal edilmiş bir motora mazot konulunca nasıl çalışmassa, insan vücuduna şüpheli bir lokma girince kalp, gönül çalışmaz hale gelir. Vücut gemisinin pusulası kalptir. Doğruluk ve dürüstlük oldukça, iyilik ve güzellik geldikçe o daima doğru istikameti, iyilik yolunu gösterir, örnek bir kişilik olur. 




   


Ortası delik kek kalıbına patates, soğan ,biber,vb sebze doğranır. Biberlenip tuzlanır.Kek kalıbının orta deliğinden geçecek, teneke boyunu aşmayacak kazık çakılır.Bu temiz kazığa terbiyeli AKTOROS GEZEN TAVUK (El kesimi ve yolumu Helal Tavuk) yerleştirilir. Teneke üzerine kapatılır. Etraftan is girmeyecek şekilde toprakla kapatılır. Etrafına ateş yakılır.Tenekenin beş cihetinden yanan ateşte 40 dakika kadar pişirilir. Tavuğun damlayan yağ ve suyu ile pişen sebzeler Tavuktan daha lezzetli oluyor.Aaaafiyet olsun..

BİR KÖYLÜMÜZÜN TENEKEDE TAVUK PİŞİRME UĞRAŞI..
  CEVİZ YEMENİN FAYDALARI 
Cevizdeki yüksek orandaki omega-3 yağ asitleri kalp hastalıklarını, inmeyi, diyabeti, yüksek kan basıncını ve klinik depresyonu azaltıyor.
Kahramanmaraş Sütçü
İmam Üniversitesi (KSÜ) Ziraat Fakültesi öğretim üyeleri Yard. Doç. Dr. Mehmet Sütyemez ve Yard. Doç. Dr. Muharrem Ergun'un hazırladığı raporda, cevizin insan sağlığına faydaları anlatıldı. Çalışmaya göre ceviz yemek için 9 sebep şöyle sıralandı:
1. Cevizdeki yüksek orandaki omega-3 yağ asitleri kalp hastalıklarını, inmeyi, diyabeti, yüksek kan basıncını ve klinik depresyonu azaltıyor. Ceviz tüketimi kandaki kolesterol seviyesini düşürüyor, kalp atışlarında düzensizliği önlüyor.
2. Ceviz kanserden korunma sağlıyor, bağışıklık sistemini güçlendiriyor.
3. Ceviz, damarlarda daha az pıhtılaşma özelliği olan kan tipinin üretimine ve iyi kolesterol oranının kötü kolesterol oranına göre artmasına yardım ediyor.
4. Cevizdeki L-Arginin kan damarlarının iç tarafının pürüzsüz ve düzgün olmasını sağlayarak kan-damar sisteminin rahatlamasını sağlıyor. Cevizdeki yağ asitlerinin kalp hastalıklarını önleme etkileri var.
5. Ceviz, kavrama ve anlamayı geliştiriyor. Asya'da ceviz hâlâ beyin gıdası olarak kabul ediliyor, bu ülkelerde öğrenciler, sınavlardan önce ceviz yiyerek notlarını yükseltebileceklerine inanıyor.
6. Omega-3 yağ oranı düşük çocuklarda daha yüksek hiperaktif olma özelliği, daha fazla öğrenim ve davranış bozuklukları, daha fazla huysuzluk ve uyku düzensizlikleri gözlemleniyor. Ceviz, bu sorunları önleyen omega-3 bakımından çok zengin.
7. Safra taşı oluşumunun önüne geçiyor.
8. Cevizdeki melatonin, beyin bezesi tarafından salgılanan melatoninin insan vücudunun kullanıma hazır formunu içeriyor. Melatonin, gece çalışan, zaman farkından uyku düzensizliği çeken kişilerde uyuma rahatsızlıklarını ortadan kaldırabiliyor.
9. Cevizin, antioksidan özelliği dolayısıyla kardiyovasküler ve sinir sistemine zarar veren parkinson ve alzheimer gibi hastalıkların gelişimini erteleyebiliyor. Ceviz, manganez ve bakır içeriyor.


     



ZEYTİNİN ÇEKİRDEĞİNİ YUTUN...

Arkadaşlar kendi hayatımda ve yakınlarımın hayatında yaklaşık 5 yıldan beri denenmiş olan ve hiç bir yan etkisi olmayan mucizevi bir tedavi yöntemini paylaşmak istiyorum.

Yıl 2003 te ben hemeroid ameliyatı için gün almış ameliyat gününü beklerken o günlerin çabuk geçmesi ve bir an önce çektiğim acılardan kurtulmak için günün 24 saatini dua ederek geçiriyordum.

Midemde gasrtrit, bağırsak tembelliğine bağlı kabızlık ve buna bağlı olarakta hemeroid vardı ve bunlar çok ilerlemiş bir durumda idi...

Her ne yersem yiyeyim boğazıma kadar bir yanma ve çok şiddetli sancılar çekiyordum...

Bir gün arkadaşlarımdan birisi ile kahvaltıda buluştuk ve o iştahla çeşitli yiyecekleri yerken ben çay içerek her zaman olduğu gibi kahvaltıyı geçiştirmeye çalışıyordum...

Bu durumu görünce neden yemediğimi sordu bende ona detayları ile çektiğim sıkıntıları anlatınca bana zeytin çekirdeklerini çıkarmayıp yutmamı söyledi, önce şaka yaptığını sandım ama onun çekirdeklerin hiç birini çıkarmayıp yuttuğunu görünce inandım.

Bende kahvaltıya başlayıp çekirdekleri yutmaya başladım.

Çok ilginçtir yıllardır sabah kahvaltılarını çay içerek geçiştirdiğim halde boğazıma kadar yanmalar hissetmeme rağmen o gün midemde yanma olmadı kahvaltıdan yaklaşık yarım saat kadar sonra midemden saf zeytinyağı kokusu geldiğini hissettim..

Arkadaşıma midede çekirdeğin erimeyeceğini zaten rahatsız olduğumu söylediğimde bana mide özsuyunun zeytin çekirdeğini çok kısa bir sürede parçalayarak saf zeytinyağına ve şifalı yağlara ulaşıldığını geriye kalan posanın ise bağırsakları onarararak rahatlattığını dolayısı ile kabızlığın ve hemeroidinde tedavi olduğunu yanı sıra damar sertliğinden hazımsızlığa kadar bir çok derde şifa olduğunu söyledi..

İlk önce bütün bunların hayal olduğunu düşünmeme rağmen bu konuda şifa bulmak için katlandığım eziyetleri hatırlayınca bunun çok dah a kolay olduğunu düşünerek çekirdekleri yutmaya devama ettim ...

ilk 15 günde midemdeki yanmalar ve gastritin yumuşadığını ve yok olduğunu,hemeroidimin verdiği ızdırapların sın bulduğunu gördüm. Her geçen gün onlarca zeytin çekirdeğini yutarak sağlığıma biraz daha kavuştum. Bu arada ameliyatımı iptal ettim ve halen bu mucizevi ve hiç bir yan etkisi olmayan ilacı yutmaya devam ediyorum. 3 aylık bir sürenin sonunda cildimdeki matlığın yerini bir parlaklık ve bütün ıozdıraplarımın yerini bir mutluluk aldı.

Yaklaşık 6 seneden beri etrafımda bu dertlerden muzdarip olan onlarca kişiye tavsiye ettim ve hiçö firesiz hepside şifa buldu, inanın benim 5 ve 11 yaşlarında iki oğlum var onlar bile yutarlar yedikleri zeytinlerin çekirdeğini.

Arkadaşlar sonsuz şifa kaynağı bir ilaç hiç bir yan etkisi yok ben yıllardır taştan sert şeyleri bile eritiyorum ve hiç bir sıkıntım kalmadı inanın migren ağrılarında bile çok mükemmel sonuçlar veriyor.
Yapmanız gereken şey yediğiniz tüm zeytinlerin çekirdeklerini yutmak sayı sınırı yoktur.
Yalnız zeytin meyvesini çiğneyip çekirdeğini yutun zira meyveyi olduğu gibi yutarsanız mide zeytinin dışındaki ince zarı eritemiyor ve olduğu gibi dışarı atmaya çalışıyor.
Ve size hiç bir zararı olmaz.

Aşağıda okuyacağınız makale Bulgar ve ABD li bilim adamlarının yaptıkları çalışmalar temel alınarak hazırlanmıştır. Bu araştırmaların hepsinde zeytin çekirdeğinin boğaz boşluğundan mideye inene kadar eridiği gerek denekler üzerinde yapılan çalışmalar gerekse cihazlarla tespit edilmiştir.

Otorite olarak kabul edilen uzmanlar en gelişmiş şartlarda dahi bir ilaç yapsa bu ilacı insanlar üzerinde test etmeden, senelerce hatta birkaç nesil gözlemlemeden neticesi net olarak şudur diyebilmek imkânsızdır.

Zeytin çekirdeğinin yutulması günümüz insanları arasında yeni duyulan bir şey olmasına rağmen eskilerin birçoğunun yaptığı bir uygulamadır. Yani olumlu etki ve tesirleri senelerdir hatta asırlardır bilinmektedir.
1985′li yıllarda başlayan araştırmalar bugüne kadar devam ettirilmektedir. Yaklaşık 25 sene süren neticede karşılaşılan hadiseler hayret vericidir. Bu neticelere bin kişi değil belki yüz binlerce insan tarafından karşılaşılmıştır demek daha doğrudur:

Midesinde yanma olan herkes zeytin çekirdeğini yuttuktan sonra rahatladığını ifade etmiştir.

Zeytin çekirdeğini yutan kimseler sindirim yolu rahatsızlıklarının bittiğini(kabızlık gibi) ifade etmişlerdir.

Zeytin çekirdeği yutan kişilerde basur problemiyle karşılaşılmamış, hatta basuru olup ta yutanlar iyileştiklerini ifade etmişlerdir.

Zeytin çekirdeğini senelerdir yuttuğunu bildiğimiz insanlarda kanser hadisesine nadiren rastlanılmıştır.

Son günlerde gelen yoğun telefon trafiğinden dahi birkaç gündür zeytin çekirdeklerini yutmaya başlayıp ta yukarıdaki benzeri rahatlamaları hissettiklerini söyleyen onlarca insan vardır.

Tavsiyemiz bizzat kendinizin denemesidir. Günde yediğiniz 5–6 tane zeytin çekirdeğini yutun ve kararı kendiniz verin. Ne biz nede bir başkası değil bizatihi kendi vücudunuz buna karar versin. Faydasını görürseniz lütfen çevrenizdekilerle de, evinizdeki küçük çocuklarda dâhil olmak üzere, bu uygulamayı yapın.

Bizim elde ettiğimiz verilere göre aklımızın almayacağı kadar şifalı bir doğal uygulamadır. Yapmanın zarar değil fayda verdiğine inanıyor ve çevremize şiddetle tavsiye ediyoruz.

Zeytinyağı asırlardır en iyi, en mükemmel yağ olarak bilinen gıda maddesidir. Hatta reklâmlar da bile mucize olarak lanse edilir.

Yemeklik zeytinyağı normal şartlar altında muhafaza edilirse bozulmadan yenilebilecek evsafta asırlarca kalabilen yegâne yağdır. Nitekim arkeolojik kazılarda 3 bin, 5 bin yıl önce olduğu tahmin edilen mezarların yanında bozulmamış evsafta zeytinyağı da bulunabilmektedir. Zeytinyağında +10 derecelerde donmayı temin eden de bu maddelerdir.Yani evinize satın alacağınız zeytinyağının buzdolabında donabilen olmasına dikkat ediniz.

Zeytinyağından sabun yaparsanız yağlı ciltlerde yağ dengesini, kuru ciltlerde ise yağlandırma özelliği temin eden bir hususiyet olduğunu tespit edersiniz. Yağ içerisinde antioksidan (bozulmadan kalabilme), sabun içerisinde re-oily (geri yağlandırıcı) olarak tabir ettiğimiz özellikleri sağlayan bu madde veya maddelerin ne olduğu bugün dahi bilinememektedir. Bu maddelerin ne olduğunun bilinmesi belki de çok uzun yıllar sağlıklı bir şekilde yaşamanın da ipuçları olabilecektir.

Zeytinyağını diğerlerinden farklı kılan bu madde veya maddeler en yoğun halleri ile zeytin çekirdeğinin içerisindedir. Herhangi bir zeytin çekirdeğinin her iki ucunu hafifçe törpülerseniz çekirdeğin içinin oyuk olduğunu ve içerisinde pıhtılaşmış veya çok koyu kıvamlı bir yağ olduğunu görürsünüz. Bahse konu olan maddelerin burada ki konsantrasyonu %80′lere varan miktarlardadır. Zeytin çekirdeği muhteviyatında ki bu faydayı elde etmek için ise zeytin çekirdeklerini atmayıp yutmak gerekir.

En gelişmiş cihazlarla yapılan araştırmalar zeytin çekirdeğinin boğaz boşluğundan geçip mideye ulaştığı anda eridiğini tespit etmiştir. Hazmı en kolay olan yiyecek maddesi zeytin çekirdeğidir. Bu uygulamanın insan vücuduna faidelerinin ise:

1-Ülser gastrit gibi mide problemlerini bitirdiği;
2-Bağırsak ve sindirim yollarını düzenlediği;
3-Basur ve prostatı engellediği;
4-İç organlarda oluşabilecek kanserojen hücre riskini binde birlere indirgediği.

Lütfen yediğimiz tüm zeytin çekirdeklerini atmayıp yutalım.










  Bizim Peygamberimizin atası İbrahim AS misafirsiz yemek yemezmiş. Belki kırk sene önce yediğimiz "KÜLÇÖREĞİ" ni muhtarımızın sofrasında yemek nasip oldu.


Köyümüz insanlarının "dini geleneğimiz" gereği sofraları devamlı açıktır.Peygamberimizin emri olan bu haslet, dileriz köylülerimizde kıyamete kadar daim olur.

KÖYÜMÜZÜN VE YÖREMİZİN YEMEKLERİ
1-Tarhana çorbası,toyga çorbası(genellikle yaylada ayran ve kekikle yapılan bir çorba),bulamaç,süt çorbası (sütün içine pirinç katarak yapılan çorba),yayla çorbası,paça çorbası,işkembe çorbası,çalı mancarı çorbası,ısırgan otu çorbası,...
2-Pilav,etli pilav,nohut, kurufasulye,patates yemeği,taze fasulye,piyaz,sebze yemekleri..
3-Hamur çeşitleri.(El yapımı makarna,etli,etsiz,ekşili v.b)
4-Yahni,kelle,garın,kokoreç,yağı boşalmış garın kızartması..(Tereyağları koyun ve keçi karınları içine tuzlanıp depilirdi.Kedi yemesin diye mutfağın ustununa asılırdı.Bu karınların yağı kullanılınca geriye kalan tereyağlı boş karının kızartılması çook enfes olurdu.)Ekşili köfte(Etin gara dikisinden satırla dövülen et suda pişirilir ve üzerine erik ekşisi dökülür).
5-Bamya,(genellikle küçük ve kurutulmuş bamya etli olarak konak ve misafir geldiğinde çok yapılıdı.)
6-Kapama(Ufak küp içine konan etlerin pilav tavasının ortasında ağız aşağı pişirilmesi)
7-Kaburga dolması.(Kuzu kaburgasının içi pirinç ve diğer malzeme ile doldurulup torba şeklinde dikilir.İyice pişince tepsi içinde sofrada açılır.)
8-Muhlama (Tereyağlı soğanlı yumurta.Tereyağında öldürülmüş kıyılmış soğanın üzerine kırılan birkaç yumurta karıştırılmadan pişirilir.)
9-Höşmerim,baklava,helva,kabak tatlıları,sıkmaç(el yapımı helvanın avuçta sıkılıp yolculukta yenmesi),muhallebi(bu tatlıya yöremizde "pelte"denirdi.),lokma(Özel karışımlı cıvık hamur kızgın yağda ceviz büyüklüğünde kıartılır ve tulumba tatlısı gibi şerbet dökülerek yenir.Kabak tatlıları.Bal kabağı tatlsı. Karakabak genellikle "faslı" şeklinde pişirilirdi.Faslı , karakabağın el büyüklüğünde parçalar şaklinde pişirilmesidir.Yemek sonrası herkese birer faslı verilir herkes faslısını yerdi.)
10-El yapımı pişmaniye,
11-Ebe gözlemesi,dolama çörek,ebe çöreği,kabartlama çöreği,bannak,külçe,söbe,yufka ekmek,bazlama,sodalı çörek,cızlak,gaygana,kedibatmaz(Hamur sıcak suda kaşlanır,üzerine tereyağı keş dökülür)..
12-Hoşaf (elma,armut,ayva,üzüm,erik hoşafları),kuşburnu şerbeti,ahlat hoşafı...
13-Lahana(kelem), yaprak ve mancar sarmaları..
14-Ispanak,mancar,mantar vb kavurmaları,cincile(yaylada yetişen ufak mantar türü)kavurması,kara mantar, akkayışgan, göbek mantarı,ayıca,ganlıca,gızılca gavurmaları..
15-Patates,keş,kabak...kızartmaları.
16-Çerez niyetine ise, kavurga,mısır patlatma,gavut,meyve kuruları..gibi ikramlar olurdu.
Köyümüzün yemek kültürü çok zengin ve bereketlidir.Burada anlatılanlar sadece bir kısmıdır.Bizim aklımıza gelmeyen veya bilmediğimiz yemeklerimizin burada yer alması hususunda yardımlarınız beklenmektedir.
17-Höşmerim.  Un ,tereyağ,ve süt ile yapılan bir tatlı .Köşmerimin güzel bir hikayesi var. Yeni evli bir adam. Erken evlenmiş. İki üççocuğu olmuş.Adam askere gitmiş. Hanımı köyde çiftine çubuğuna ve hayvanlara bakmış. Birgün kocası ansızın askerden dönmüş. Gelin çok sevinmiş. Evde erkek olmadığından yokluk ve sıkıntı var. Kadıncağız kocasına elde olan un,tereyağ, ve süt ile bir tatlı tapmış. Üzerine tozşeker ekmiş. Kocası  çok beğenmiş. Kadın ""Hoş mu Erim ?"" demiş. Kocası ; Çok hoşuma gitti, pek güzel olmuş demiş. Ara sıra canı tatlı istediğinde hanımına,
-Hani şu ""Hoş mu Erim ?"" dediğin tatlıdan yapar mısın demiş.Bundan sonra bu tatlının adı ""Hoş mu Erim"" tatlısı olmuş. Zamanla da ""Höşmerim "" denmiş.






          OLSA DA YESEK

Ramazanda çok yenirdi muhlama,
Kelemin bir adı da lahana,
Kalıp keşten çok güzel olur kızartma,
Hacı gile misafir olsak ta, yesek,

Her sabah içeriz biz tarhanayı,
Ara sıra yeriz, bulamacı, toygayı,
Pek güzel olur sarımsaklı paça çorbası,
Mukdallara misafir olsak ta yesek.

İnceözlülerin bir adı da garıncı,
İlkbaharda toplar yeriz mancarı,
Taze nefis sütlü çorbayı,
Musadayının Mustafa gile varsak ta yesek.

Yaylada yenir mantar yemeği,
Biraz çok olur ama emeği,
Ayıcayı, kızılcayı,ve cincileyi,
Gökdurmuşlara varsak ta yesek.

Köyümüzde bayramlar feyizli geçer,
Her hanede türlü yemekler pişer,
Bekirusta, Aldedenin Ömer pişmani çeker,
Hurşutkızının  sütlü kahvesini varsakta içsek.

Hatıp Eminesi ekmeği pek güzel yapar,
Nerde o halkalar, güzel bannaklar?
Yanında hoşaf ve ayrandan tokmaklar,
Şükran nenenin peyniri olsada yesek..

Bayramlarda bazen kapama yapılır,
Kaburga dolması pek güzel olur,
Kurban kavrmasına ekmek banılır,
Sabah çayınan külçöreği olsa da yesek..

Nenem ekşili hamuru pek severidi,
Abılam bazen cızlak yapardı,
Kim unutur tereyağlı kadibatmazı,
Abılam bi muhlama yapsa da yesek.

Köken halam hamur işini pek sever,
Ara sıra bazlamaları serer,
Akşam Eresüllere oturmaya gitsek,
Tava çöreği ve hoşaf olsa da yesek.

Kavut ve havlayı unutamayız,
Karın yağ ile ekmek yağlarız,
Bazen ekmeğimize ağda çalarız,
Üç dört fasla kabak olsa da yesek.

Hocam yemeklere taktın kafayı,
Sonunda kontrol edemedin kiloyu,
Nereye varır bu işin sonu ?
Yazdık ki unutulmasın diyerek.

Nimetler bize Allah ikramı,
Şükretmeli, unutmamalı sakın  yaradanı,
Besmele ile başlayıp, hamd ile kalkmalı,
Yemeliyiz nimeti, sıhhat  diyerek.



                                  H.İbrahim Koçak




Dolama çöreği ve bannak eskilerde çok yapılırdı. Yolculukta yenmek ve hediye götürmek için pişirilirdi.


Külçöreği,halka, söbe, közkapan eskilerde yapılır ve sevilerek yenilirdi. Bizim sitemiz için köylümüz bir hanımefendi bu tarihi çörekleri tekrar yaptı.Köyümüz kültürüne katkılarından dolayı teşekkürler ediyoruz.


Saçta pişen bazlama son olarak saçayağında şekillenir, kabarır..


Köyümüzde bazlama ekmeği yapılır.


,Keş kızartmasını pek severdik..Kalıp keşten yapılır bu kızartma..
KEŞ: Keş torba yoğurdunun iki taş arasında suyunun çıkarılması ve kurutulmasından oluşur.Keş kalıpları rendelenerek makarna gibi yemeklere serpilir. Kalıp keşler ise ince dilimlenerek kızartması yapılırdı.



 
KIŞIN ŞALLAYUKLAR AKAR MI?
SADIKLARDA SERÇE SÜRÜLERİ GEÇER Mİ?
SONBAHARDA PEKMEZLERİN KAYNAR MI?
ÖZLEDİM SENİ GÜZEL İNCEÖZ
  Sonbahar köyümüzde kışa hazırlanma ve bereketler ayı idi. Dene ve bulgurlar kaynatılır, tarhana, göce, nişasta vb şeyler hazırlanırdı. Köyümüz kendi kedine yeterdi. Çok az şey satın alınırdı. Köy bereket, sevgi, kaynaşma, huzur demekti.


Tarhanalar karılırdı. Tarhanalık un biraz iri olur, içine yoğurt,biber, nane,elma vb çeşitli çeşniler katılırdı. Hamuru birkaç gün mayalanmaya bırakılır sonra ufalanır ve iyice kurutulrdu. Böylece kış günlerine yenecek tarhana hazırlanmış olurdu. Sonbaharda hoşaflar kesilir ve kurutulur, turşular ve pestiller yapılırdı. Yıl boyunca karınlara yağ biriktirilirdi. Bu yağlar tuzlu olduğundan bozulmazdı.Torba yoğurtlarından keş kalıpları yapılırdı.Keş ince ince dilimlenip te tereyağında kızartılması çok nefis olurdu.Kışa hazırlık çok güzel yapılır ve kışın gıda yönünden rahat geçmesine çalışılırdı.


   Köyümüzde bir çok kişinin bağı vardı. Bağın meyvelerinden yenir, satılır ve hoşaf yapılırdı. Ayva yaprakları toplanır, kurutulur ve kışın çay olarak içilirdi. Üzümler de yenir , satılır, kışın yenmesi için tavan arasında serilir,kuru üzümü yapılır ve kalanı da pekmez kaynatılırdı. Pekmez kaynayma işi beş on gün sürerdi. Bağlar budanınca çubukları dürülür, bağlanırdı. Güzelce bir köşeye yığılır ve bunlar pekmez kaynatmada yakacak olarak kullanlırdı. Üzümün genellikle işe yaramaz kabul edilen kısmı pekmez yapılırdı. Bağı olanların pekmez olukları vardı. Üzümler bu oluklarda ayakla ezilir ve suyu kazanlara doldurulurdu. Kazanlardaki bu üzüm suyu tavalarda kaynatılırdı. Bu arada herkes ihtiyacı kadar sirkesini de yapardı. Pekmez çok uzun süre kaynamaz ise sonradan ekşime yapardı. Pekmezin içine özel pekmez toprağı atılırdı. Kaynayan pekmez evlerde küplere konur ve öyle saklanıdı. Ağzı iyice bağlanır ve öyle muhafaza edilirdi. İhtiyaç fazlası satılırdı. Kara ve ak üzümlerin pekmezleri genellikle ayrı kaynatılırdı. Birbirine karıştırılmazdı. Kara üzüm pekmezi daha kıymetli kabul edilir ve tercih edilirdi. Pekmez sofralarımızın en önemli tatlısı idi. Bu pekmez kaynatmaların masalları kaldı.Belki bazı hatıraları kaldı. Bağlarımız kurumuş, virane olmuş. Bazı üzümlere de tilkiler bakar olmuş. Biraz zor gibi görünsede köyümüzün eski günleri tekrar gelsin isteniyor.Köyde yaşayanlar çoğalsın, bulgurlar kaynatılsın, turfanlar çalkansın, tezekler yapılsın, bannaklar, söbeler, halkalar, külçörekleri, ebemçörekleri, tavaçörekleri yapılsın hayal ediliyor. Pestiller, ekşiler yapılsın, hoşaflar kesilsin isteniyor.



  Köyümüzde Aldedelerin,Çavuşların, Karamıstafaların, Hatıpların, Bekirustaların, Musaların, Hurşutların,Eresüllerin, Gökdurmuşların, Dedihüslerin, Aliağaların  ve daha bir çok kişinin bağları vardı. Aşağı yukarı bunların hepsi pekmez kaynatırdı. Daha eskilerde birçok kişinin bağı varmış. Bunlar arazideki çubuk kalıntılarından anlaşılıyor. Kayaarkasında, gölette, karaağaçlarda, uprukta, gözelküllükte eski bağ kalıntıarı olduğu söylenir.
  Köyümüz bağları altmışlı yıllarda çok bakımlı ve verimli idi. Muntazaman budanır, bellenir, ilaçlanır ve gübrelenirdi.
BAĞCILIK
  • Bağ kurulacak yerlerde ve eski tesislerde derin belleme (Krizma) yapılır, organik gübre ile gübrelenir.
  • Köklü ve köksüz asma çubuğu dikimi devam eder.
  • Budama yapılmaya başlanır.
  •  
  • Bağlarda kış mücadelesi yapılır. Omcalar bordo bulmacası ile yıkanırlar.
            BAĞ BOZUMU
  Köyümüzde bağlar cennet misali,
  Her çeşit meyve  bulunur idi.
  Çeşitli, kokulu , türlü üzümler,
  Omcalarında salınır idi.

  Pekmezlik zümler bağdan toplanır,
  Oluklarda ezilir, suyu sıkılır,
  Tavalarda kaynar, tav gelenedek,
  Pek nefis olur köyüm pekmezi.

  Çavuşlar, Aldedeler pekmez kaynatmış,
  Küplere doldurup kışa saklamış,
  Gökdurmuşlar, Bekirustalar pekmezin yapmış,
  Bağ bozumu güzel  idi benim köyümde.

  Ak üzüm, kara üzüm pekmezi bilinir idi,
  Pekmez pek sevilerek yenilir idi,
  Hatıposmanı pekmezden çok anlar idi,
  Bu güzellikler özleniyor benim köyümde.

  Köy aynı köy fakat sahip çıkan yok,
  Şehir güzel göründü köye heves hiç yok,
  Köy sağlık ,sıhhat ve doğallık demek,
  Zaman gelir taşı toprağı aranır güzel köyümün.

               H.İbrahim Koçak 


            
KÖYÜMÜZE DÖNELİM
Yıllar önce köyümüz çok kalabalıktı. Her karışında insan görünürdü. Çobanları dağlarımızı, meralarımızı devamlı gezerdi.Her karış toprağından haber verirdi. Davarlar, sığırlar meramıza yayılırdı. Ormanlarımıza sahip çıkar korurduk.Ebelerimiz, kurulardan çırpı getirirdi. Hömbül Ebe, Seyrek Ebe çırpı çekerdi.Meralardan öbek öbek tezek toplanırdı. Topraklarımız işlenirdi. Kuyuların kenarlarına bahçeler bostanlar yapılırdı. Her karışında insan kokusu, insan nefesi vardı köyümün.Tatlı, huzurlu bazen de farkedilemeyen bir bereket vardı köyümüzde. Odamız dolar, taşardı. Camimizde çoğu zaman iki saf olurdu vakit namazları. Halen köyümüzde yaşayan, köyümüze sahip çıkan, bekçilik yapan, başta muhtarımız ve diğer köylülerimizi saygı, sevgi ve özlem ile hatırlıyoruz. Dileriz ki köyümüz tekrar şenlensin. Garip kalan ecdat yuvalarının bacaları tekrar tütsün.

  Biraz gerilere gidilice hep akrabayız. Kız alıp vermişiz, zaten akrabayız.Dünyanın sıkıntıları eş dost ile vız gelir. Hastalıklar ve sıkıntılar eş dost duasıyla şifa bulur.Çok değil elli yıl öncesini bilenler anlar, köyümüz samimiyetini. O sevgi ve saygıyı tatlılığı bilen aaah aaah der. Özlem duymadan kendilerini alamazlar. Eskilerde mutluluk ve dertlerin paylaşılması çok muhteşem olurdu. Muhteşemliği balon, boncuk,süslü kağıt zannetmemek lazım. Yapmacık ve töremize uymayan yaşgünleri, partiler bize uymaz. Canu gönülden gelen, komşunun iyiliğine sevinen derdi ile dertlenen Osmanlı şuuru bize uyar. Komşum siftah yapmadı, lütfen ondan alış veriş yapınız diyebilen, komşusunu düşünen  karakter bize uyar. Komşusunun açık bahçe kapısını hayvan girip zarar vermesin diye kapatan, sahiplenen asil duygular bize uyar. Komşum,  kendisninde olmadığı için eziklik duyabilir diye yeni elbise giymeyecek kadar asil duygular bize uyar. İlçeye, pazara giderken bağırıp, " bir isteğin var mı?" diye soran komşuluk asaleti bize uyar. Batının ambalajı süslü, fakat içi pislik dolu yapmacık kültürü bizi bozar. Bozmalı da..

  Ankara'nın tembellik olan rahatına aldanmışız. Devamlı araba egsozu, toz,duman solumaya razı olmuşuz. Adeta kafeste yaşamak, doğadan kopuk mahrum olmak hoş görünüyor. Birçok büyüğümüz emekli oldu.Köyde su bedava. Herkesin evi var. Emekliler köye gelse, evlerin etrafına korumalı, barılı, ağ telli bahçe yapsa. Herkes sebzesini kendi yetiştirse. Evlerimizin önüe süs bitkileri, çiçekler ekilse. Emekli maaşımızın birçoğu artar. İmkanı olanlar birer ineğe baksa, on yirmi tavuğa baksa ne güzel olur. Soğanı, sarımsağı, teresi, maydanozu, domatesi, marulu, lahanası evinin önünde yetişse. Bir köşede çörek otu ,keten tohumu ,karanfil ekilse.. Çok değil elli sene önce bunlar yapılırdı.Akdeniz de köyler ve yaylalar böyle. Herşey hem köylerde hem de yaylalarda yetiştiriliyor.

 Teknik ilerledi, ağaçlara sebzelere damlama sistemi yapıyorsun. Vanayı açtığında bütün bahçe bir anda sulanıyor.
  BESLENME TÜYOLARI
Hiç endişe etmeden, günde en az 5-6 zeytin çekirdeği yutun. İmkan nispetinde, mümkün olduğu her yerde zeytinyağı kullanın. Ayçiçek yağını terk edin. Hatta zeytin yağını şifa niyetine için. İçemezseniz limon, sirke ve baharat katarak ekmek banarak bol bol tüketmeye çalışın. Zeytinyağını saçlarınıza, cildinize hatta yüzünüze bir bakım olarak da kullanın.

Sabah kahvaltısını asla ama asla ihmal etmeyin ve kahvaltıdan önce besmele ile 21 kuru üzüm yiyin. Yaşınız kaç olursa olsun, sabahları size ve evladınıza kahvaltı hazırlamayan eşinizle oturup ciddi ciddi konuşun. Süre verin, inat eder de kendine gelmezse boşanma hakkınızı kullanın. (Espiri olsun diye yazmadım, gayet ciddiyim.)

Akşamları bir baş sarımsak soyup bütün olarak yutun. Yapabiliyorsanız bunu her akşam yapın. Marketlerde çok uygun fiyata kullan-at eldivenler satılıyor. Sarımsak soyarken bunları kullanın. Zaten sarımsağı çiğnemeyip bütün olarak yutacağınız için hiç koku sorunu olmaz.

Her akşam bir tutam çörek otunu iyice dövüp ezerek yutun. Çayınıza şeker yerine bal katmayı deneyin(Biraz pahalı da olsa gerçek bal bulup tüketin).

Tarçını çaya ve mümkün olan her şeye katın. Bol bol kuru yemiş de yiyin. Hatta yıllardır kurtulamadığınız rahatsızlıklarınız varsa taze kuruyemişlerle öğünleri geçirin. Bir öğünde hiç yemek yemeyip sırf kuru yemiş yiyin. Hesap edin bakın, yemek maliyetinden daha fazla tutmuyor.

Bilin ki Hazret-i Allah, vücudumuzu kendi kendini tamir ve tedavi edecek şekilde yaratmış. Siz vücudunuzun ihtiyacı olan bu besinleri tüketin, gerisini siz hatta doktorunuz bile anlamadan vücudunuz halleder.

Bütün bunlara rağmen yine de hasta olduysanız ya da hala hastalıklarınıza şifa olmadıysa ondan sonra doktora gidin. Yine de mümkün olduğu kadar o kimyasal ilaçları kullanmamaya çalışın.

Neşterlik, ameliyatlık bir durum olduğu meydana çıkarsa, ilk önce birikmiş ve daha önce kesmediğiniz kurbanlarınızı kesin, adayıp yapmadığınız bir adak var mı ona bakın. Yemin edip bozunca kefaretini vermediğiniz oldu mu diye düşünün.

Unutmayın hastalıklar günahlara, kusurlara kefarettir. Maddi sebeplere uyarken manevi sebepleri de ihmal etmeyin ve her gün elinize tesbih alıp günahlarınıza istiğfar edin.

Maddi ve manevi anlamda bambaşka bir dünyaya, huzura ve mutluluğa erişirsiniz. Zira insanın üzerindeki sebepsiz hüzün hali bile günahlarına kefaret olsun diyedir.(E Dergi)




 
  Bugün 36 ziyaretçi (41 klik) kişi burdaydı! Tüm Hakları saklıdır  
 
ACILAR PAYLAŞILDIKÇA AZALIR....MUTLULUKLAR DA PAYLAŞILDIKÇA ÇOĞALIR... Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol