ANKARA-ÇAMLIDERE-İNCEÖZ KÖYÜ
   
  Ankara-Çamlıdere-İnceöz Köyü-Koca Harman
  125"AİLEDE MUTLULUĞU SAĞLAMAK İÇİN"
 


AİLEDE MUTLULUĞU SAĞLAYAN BAZI PRENSİPLER
Yüce dinimiz İslâmiyet’in amacı insanların ve bunlardan meydana gelen cemiyetin mutluluğunu, saadet ve selametini, huzur ve güven içerisinde yaşamalarını sağlamaktır. Bunun için gerekli prensipleri, kâide ve kuralları getirmiş, insanlara mutluluk yollarını göstermiştir. Kur'an ve sünnette gösterilen bu prensiplere uyanlar hem dünyada, hem de ahirette mutlu ve mesut olurlar.
Eskilerin deyimiyle dâreyn saadetini elde ederler.
Aile cemiyetin temelidir.
Mutlu ve huzurlu ailelerden oluşan cemiyet de mutlu ve huzurlu olur. Aileler mutlu ve huzurlu olmazsa, cemiyet de mutlu ve huzurlu olmaz. Onun için her şeyin temeli ailedir. Ailenin mutluluğunu bozacak, hayatlarını zehir edecek, yuvalarını zindana çevirecek, âdetâ yaşanılmaz, hale getirecek bir çok şey olduğu gibi, mutluluğunu sağlayacak, âile yuvasını cennete çevirecek güzel şeyler de vardır. Yeter ki eşler bunun bilincinde olsunlar ve aile mutluluğunu bozacak kötü tutum ve davranışlardan sakınsınlar, kendilerini mutlu edecek güzel tutum ve davranışlara yönelsinler. Biz burada aileyi mutlu kılacak bazı esaslara dikkati çekmek istiyoruz.
Lüks ve Özentiden Kaçınmalı
Ailenin mutluluğunu sağlayacak en önemli hususlardan biri ailenin, ayağını yorganına göre uzatması, lüks, israf ve özentiden kaçınmasıdır. Her ailenin hayat standardı, gelir düzeyi aynı değildir. Aileler kendi hallerine, ekonomik güçlerine ve gelir düzeylerine göre uygun yaşamaya alışmasını bilmelidirler. Şüphesiz ki malın varlığı da yokluğu da Allah’ın bir takdiridir.
وَاَنَّهُ هُوَ اَغْنى وَاَقْنى
“İnsana zenginlik veren de gözünü doyuran da O'dur.” (Necm, 53/48)
Ancak günümüzde bu, her zaman böyle olmamaktadır. Reklam ve modanın etkisi ile aileler aşırı tüketime, lüks hayata özendirilmektedir. Ama her ailenin gücü buna yetmemektedir. Öte yandan mütevazı yaşayışları da kendilerini tatmin etmemektedir. Çünkü devamlı reklam bombardımanı altında bulunmaktadırlar. Televizyonda, basında ve etraflarında gördükleri lüks bir hayat özlemi içerisinde bulunurlar. Öyle ki ailenin helal yollardan kazanmış oldukları gelirleri artık ailenin düşlerine, hayallerine, beklentilerine cevap vermez hale gelir. Ailede durup dururken hiç yoktan bir sıkıntı, geçim darlığı baş gösterir.
Mevcutla iktifa edip hallerine şükretmezler, daha kötü durumda olanları düşünmezler. Gözleri hep yükseklerdedir. Eşler hep birbirlerini beceriksizlikle suçlarlar. Durum öyle bir hale gelir ki artık buna fazla dayanamazlar, sabırları tükenir, lüks özentilerini karşılamak için gayr-ı meşru kazanç yollarına baş vururlar. Bu da ailenin helakine sebep olur.
وَكُلُوا وَاشْرَبُوا وَلَا تُسْرِفُوا اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِفينَ
“Yiyin, için, fakat israf etmeyin, Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (A’raf, 7/31)
Böyle bir duruma düşmemek için ailenin, ayağını yorganına göre uzatması, fedakâr olması, mevcutla iktifa edilmesi hususunda sabır ve tahammül göstermesi gerekir. Hiç şüphesiz ki bu, kolay bir iş değildir. Sabır ister, kanaat ister, Allah'ın kendilerine verdiğine teslimiyet ve rıza ister, kısaca İslâmî bir şuur ister. Öyle bir şuura sahip olmayan ailelerden bu beklenemez. Öyle ise bunun için ailelerde sabır ve kanaat duygusunu yerleştirmek, İslâmî şuuru geliştirmek ve güçlendirmek gerekir. Bu şuuru geliştirmek için medyaya, eğitimcilere ve din görevlilerine büyük görev düşmektedir.
Şu husus kesin olarak bilinmelidir ki hiçbir toplumda, yaşayan bütün fertler hayat şartları ve standartları itibariyle aynı değildir.
Kimi zengindir, kimi fakirdir, kimi de orta hallidir. Hayat anlayışları ve yaşama tarzları da aynı değildir. Kimi lüks ve israf içerisinde yaşar. Kimi, imkanı olduğu halde lüks ve israftan kaçınır mütevazı bir hayatı tercih eder. Kimi, imkanı olmadığı halde lüks hayata özenir, öyle bir yaşantının özlemini çeker, ama yaşayamadığı, buna imkanı olmadığı için üzülür, kendisini mahveder.
Kimi de ayağını yorganına göre uzatır, haline şükreder, mevcutla iktifa eder. İşte aslolan da budur. Ayet-i kerimede bakınız ne buyuruluyor;
وَلَا تَجْعَلْ يَدَكَ مَغْلُولَةً اِلى عُنُقِكَ وَلَا تَبْسُطْهَا كُلَّ الْبَسْطِ فَتَقْعُدَ مَلُومًا مَحْسُورًا
“Hem elini bağlayıp boynuna asma (cimrilik etme), hem de büsbütün açıp saçma (israf etme) ki, pişman olur, açıkta kalırsın” (İsra, 17/29)
Daha Kötü Durumda Olanlara Bakmalı
Bulduklarıyla iktifa etmeyip hep gözleri yukarıda olan aileler, bilmeliler ki, durumları kendi durumlarından daha kötü olan nice aileler vardır. İnsanlar dünyalık bakımından kendilerinden daha üstün, daha varlıklı olanlara değil, kendilerinden daha kötü durumda olanlara bakmalılar. Böyle yaparlarsa hallerine şükrederler, huzurlu olurlar. Kendilerinden daha yukarıda olanlara bakarlarsa rahatları, huzurları kaçar, kendi hallerine şükretmezler. İbadet ve amel yönünden ise kendilerinden daha üstün olanlara, daha çok ibadet ve taat yapanlara bakmalılar. Böyle yaparlarsa, kendi ibadet ve taatlarıyla yetinmeyip daha çok ibadet ve taatta bulunmak isterler. Dinimizde matlup olan da budur, huzur için gerekli olan da budur.
Eşler Nankör Olmamalı
Aile içerisinde mutluluğu sağlayacak hususlardan biri de eşlerin nankör olmamalarıdır. Kötülükler unutulup daima iyilikler hatırlanılmalıdır.
وعن جابر رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]شَهِدْتُ الِْعِيدَ مَعَ رسول اللّهِ فَبَدأ بِالصَّلاَةِ قَبْلَ الخُطْبَةِ بِلاَ أذَان وَلاَ إقَامَةٍ. ثُمَّ قَامَ مُتَوَكِّئاً عَلى بَِلالٍ رَضِىَ اللّهُ عَنْه فَأمَرَ بِتَقْوى اللّهِ وَحَثَّ عَلى طَاعَتِهِ وَوَعَظَ النَّاسَ وَذَكِّرهُمْ. ثُمَّ أتَى النِّسَاءَ فَوَعَظَهُنَّ وَذَكَّرَهُنَّ وَقَالَ: تَصَدَّقْنَ. فإنَّ أكْثَرَكُنَّ حَطَبُ جَهَنَّمَ. فَقَامَتِ امْرَأةٌ مِنْ سِطَةِ النِّسَاءِ عَفْعَاءُ الحَدَّيْنِ. فَقَالَتْ: لِمَ يَا رَسُولَ اللّهِ؟ قَالَ: لانَّكُنَّ تُكْثِرْنَ الشّكاةَ وَتَكْفُرْنَ الْعِشِيرَ. فَجَعَلْنَ يَتَصَدَّقْنَ مِنْ حُلِيِّهِنَّ يُلْقِينَ في ثَوْبِ بَِلالِ[. أخرجه الخمسة إلا الترمذي.»سِطَةُ النساءِ« أوساطهن حَسَباً ونسباً.»وَالسُّفعةُ« سواد في اللون.»وَالشّكاةُ« بفتح الشين الشكوى.»والعشير« الزوج
Câbir (r.a) anlatıyor: "Resûlullah (a.s) ile birlikte bayrama katıldım. Efendimiz hutbeden önce, ezansız ve ikâmetsiz namaz kılardı. Sonra Bilâl (r.a)'e dayanarak kalktı. Allah'tan korkmayı emretti ve O'na itâate teşvik etti. İnsanlara vaaz edip (ölümü, âhireti) hatırlattı.
Sonra kadınlar bölümüne geçti. Onlara da aynı şekilde vaaz etti, hatırlatmalarda bulundu. Ve:
"Allah için tasadduk edin, zira sizin ekseriyetiniz cehennem odunusunuz!" buyurdu. Yanakları kararmış itibarlı kadınlardan biri kalkarak:
"Niçin ey Allah'ın Resûlü? dedi (niye cehennem odunlarıyız?)" Resûlullah açıkladı:
"Zira siz kadınlar çok şikâyette bulunuyor, kocalarınıza nankörlük ediyorsunuz."
Bunun üzerine kadınlar takılarından tasadduk etmeye başladılar. Hz. Bilâl'in eteğine atıyorlardı." (Buhârî, Iydeyn 7; Müslim, Iydeyn 4, (885); Ebû Dâvud, Salât 248, (1141); Nesâî, Iydeyn 19, (3, 186,187)
Kocalarının iyiliklerine karşı nankörlük eden kadınlar olduğu gibi, hanımlarının iyiliklerine karşı nankörlük eden nice erkekler vardır. Öyleyse eşler birbirine karşı nankör olmamalılar. "Ben senin ne iyiliğini gördüm? Bunca yıl kahrını çektim bana ne yaptın? gibi nankörlük kokan sözler kadın olsun, erkek olsun eşlerden hiç birine yakışmaz.
Eşler Birbirini İbadete ve Hayra Teşvik Etmeli
İbadet ve hayır işlerini eşlerin birlikte yapmaları aile içerisinde mutluluğu artırır. Bunun için eşlerden her birinin, ibadet ve taatını önce kendisinin yapması, sonra da buna eşini teşvik etmesi güzel olur.
Yüce Peygamberimiz kendisi böyle yapmış, ümmetini de buna teşvik etmiştir.
وعن عائشة رَضِىَ اللّهُ عَنْها قالت: ]كَانَ رَسولُ اللّهِ # يَجْتَهِدُ في رَمَضَانَ مَالاَ يَجْتَهِدُ في غَيْرِهِ، وَفي الْعَشْرِ الاوَاخِرِ أشَدَّ، وَكَانَ يُحْيى لَيْلَهُ وَيُوقِظُ أهْلَهُ وَيَشُدُّ مِئْزَرَهُ[. أخرجه الخمسة. « شَدُّ المِئْزَرِ» كناية عن اجتناب النساء أو عن الجِدْ واجتهاد في العمل .
Hz. Âişe (r. anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (a.s) Ramazan ayında, diğer aylarda görülmeyen bir gayrete girerdi. Ramazanın son on gününde ise çok daha şiddetli bir gayrete geçerdi. Son on günde geceyi ihya eder, ailesini de (gecenin ihyası için) uyandırırdı, izarını da bağlardı." [Buhârî, Fadlu Leyleti'l-Kadir 5, Müslim, İ'tikâf 8, (1175); Ebû Dâvud, Salât 318, (1376); Tirmizî, Savm 73, (796); Nesâî, Kıyâmu'l-Leyl 17, (3, 218).]
Ebû Said ve Ebû Hüreyre (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre Peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Bir kimse gecenin bir kısmında, kalkar, hanımını uyandırır, beraberce -yahut tek başına- iki rekat namaz kılarsa Allah'ı çok zikreden erkek ve kadınlar arasına kaydedilirler." (Ebû Davud, Tatavvu', 18.)
Peygamber efendimiz bununla Ahzab sûresinin 35'inci âyetine işaret etmektedir. Orada şöyle buyrulur:
اِنَّ الْمُسْلِمينَ وَالْمُسْلِمَاتِ وَالْمُؤْمِنينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَالْقَانِتينَ وَالْقَانِتَاتِ وَالصَّادِقينَ وَالصَّادِقَاتِ وَالصَّابِرينَ وَالصَّابِرَاتِ وَالْخَاشِعينَ وَالْخَاشِعَاتِ وَالْمُتَصَدِّقينَ وَالْمُتَصَدِّقَاتِ وَالصَّائِمينَ وَالصَّائِمَاتِ وَالْحَافِظينَ فُرُوجَهُمْ وَالْحَافِظَاتِ وَالذَّاكِرينَ اللّهَ كَثيرًا وَالذَّاكِرَاتِ اَعَدَّ اللّهُ لَهُمْ مَغْفِرَةً وَاَجْرًا عَظيمًا
"Müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar, taata devam eden erkekler ve taata devam eden kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevazi erkekler ve mütevazi kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını koruyan kadınlar, Allah'ı çok zikreden erkekler ve çok zikreden kadınlar var ya; işte Allah bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfât hazırlamıştır." (Ahzab, 33/35)
Yine Ebû Hüreyre (r.a.)'dan rivayet edilen başka bir hadis-i şerifte de Peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Allah o kimseye rahmetiyle muamele eder ki gece kalkıp namazını kılar, hanımını da uyandırır, o da namaz kılar, eğer imtina ederse yüzüne su serperek uyandırır. Allah o kadına da rahmetiyle muamele eder ki gece kalkıp namazını kılar, kocasını da kaldırır, o da namazını kılar. Eğer imtina ederse yüzüne su serperek uyandırır." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 250, Ebû Davud, Tatavvu', 18.)
Demek ki eşler önce kendi ibadet ve taatlarını yapacak, sonra da buna eşini davet edecek, böylece birlikte ibadet yapmanın hazzını tadacaklardır.
Eşler Mutluluğu Yuvasında Aramalı ve Haklarına Riayet Etmeli
وَعَنْ حكيم بن معاوية عن أبيه رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قَالَ: ]قُلْتُ يَا رَسُولَ للّهِ: مَا حَقُّ زَوْجَةِ أَحَدِنَا عَلَيْهِ: قَالَ: أَنْ تُطْعِمُهَا إِذَا طُعِمْت،َ وَأنْ تَكْسُوهَا إِذَا اكْتَسَيْتَ، وَلا تَضْرِبِ الْوَجْهَ، وَلا َ تُقَبِّحْ، وَلا َتَهْجُرْ إلا فِي الْبَيْتِ[. أخرجه أَبُو دَاوُد .
3. (3304)- Hakîm İbnu Muâviye babası Muâviye (r.a)'den anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü! dedim, bizden her biri üzerinde, zevcesinin hakkı nedir?"
"Kendin yiyince ona da yedirmen, giydiğin zaman ona da giydirmen, yüzüne vurmaman, takbîh etmemen, evin içi hariç onu terk etmemen." [Ebu Dâvud, Nikâh 42, (2142, 2143, 2144).]
Bazı erkekler ailelerini ihmal ederler, çalışma saatinden arta kalan vakitlerini, aile yuvasında geçirecekleri yerde, dışarıda geçirmeyi tercih ederler. Mehmet Akif Ersoy "Mahalle Kahvesi" isimli manzumesinde aile yuvasını bırakıp "Şarkın bakılmayan yarası" olarak tanımladığı kahveye giden aile reisine şöyle seslenir:
"Hayât-ı âile" isminde bir maîşet var;
Saadet ancak odur... Dense hangimiz anlar?
Hayât-ı âile dünyada en safâlı hayat,
Fakat o âlemi bizler tanır mıyız? Heyhat!
Sabahleyin dolaşıp bir kazanca hizmetle;
Karın, çocukların, annen, baban, kimin varsa,
Dolaşsalar; seni kat kat bu hâleler sarsa;
Sarây-ı cenneti yurdunda görsen olmaz mı?
İçinde his taşıyan kalp için bu zevk az mı?
Karın nedîme-i rûhun, çocukların rûhun
Anan, baban birer âğûş-i ilticâ-yı masûn
Sıkıldın öyle mi? Lâkin biraz alışsan eğer
Feza kadar sana vasî' gelir bu dar çember.
Ne var şu kahvede bilmem ki sığmıyorsun eve?
Sevgi Saygı Karşılıklı Rıza
Eşler birbirine karşı şefkat ve merhametli olmalılar, birbirlerini sevmeli, saymalı ve karşılıklı rıza içerisinde hareket etmelidirler. Aslında yüce Rabbimiz yaratılıştan onlara bu duyguyu vermiştir. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur:
وَمِنْ ايَاتِه اَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجًا لِتَسْكُنُوا اِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةً اِنَّ فى ذلِكَ لَايَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
"Allah'ın varlık ve birliğinin delillerinden biri de kaynaşmanız, huzur ve sükun bulmanız için size kendi cinsinizden eşler yaratıp aranızda sevgi, şefkat ve merhamet meydana getirmesidir. Doğrusu bunda iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır." (Rûm, 30/ 21.)
عَنْ أم سلمة رَضِىَ اللّهُ عَنْها قَالَت: ]قَالَ رَسُولُ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أَيُّمَا امْرَأةٍ مَاتَتْ وَزَوْجُهَا عَنْهَا رَاضٍ دَخَلَتِ الْجَنَّةَ[. أخرجه الترمذي .
Ümmü Seleme (r.a) anlatıyor: "Rasulullah (a.s) buyurdular ki: "Hangi kadın, kocası kendisinden razı olarak vefat ederse, cennete girer." [Tirmizî, Radâ 10, (1161).]
وفي رواية: ]إِذَا بَاتَتْ الَمْرَأةُ مُهَاجِرً فِرَاشَ زَوْجِهَا لَعَنَتْهَا الْمَلا َئِكَةُ[.
Bir başka rivâyette: "Kadın küskünlükle kocasının yatağından ayrı olarak sabahlarsa, melekler onu lanetler" denmiştir. [Buharî, Nikâh 85, Bed'ü'l-Halk 6; Müslim, Nikâh 120-122 (1436); Ebu Dâvud, Nikâh 41, (2141).]
عن أَبِي هُرَيْرَةَ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قَالَ: ]قَالَ رَسُولُ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اِسْتَوْصُوا بِالنِّسَاءِ فَإِنَّ الْمَرأةَ خُلِقَتْ مِنْ ضِلَعٍ وَإِنَّ أَعْوَجَ مَا فِي الضِّلْعِ أَعْلا َهُ. فَإِنْ ذَهَبْتَ تُقِيمُهُ كَسَرْتُهُ، وَإِنْ تَرَكْتَهُ لَمْ يَزَلْ أَعْوَجَ، فَاسْتَوْصُوا بِالنِّسَاءِ خَيْرًا[. أخرجه الشيخان والترمذي
Hz. Ebu Hüreyre (r.a) anlatıyor: "Rasulullah (a.s) buyurdular ki: "Kadınlara hayırhah olun, zira kadın bir eyeği kemiğinden yaratılmıştır. Eyeği kemiğinin en eğri yeri yukarı kısmıdır. Onu doğrultmaya kalkarsan kırarsın. Kendi hâline bırakırsan eğri halde kalır. Öyleyse kadınlara hayırhah olun." [Buharî, Nikâh 79, Enbiya 1, Edeb 31, 85, Rikâk 23; Müslim, Radâ 65, (1468); Tirmizî, Talâk 12, (1188).]
Sevgi ailenin huzur ve saadeti için son derece önemlidir. Çocukların yetişmesi için de sevgi ortamı çok mühimdir. Sevgi ve saygı esasına dayanmayan aile müessesesi varlığını sürdüremez.
Peygamber Efendimiz eşlerini çok severdi ve bu sevgisini açıkça belirtirdi. Mısır Fatihi Amr b. As şöyle anlatıyor:
Peygamberimizin yanına gelerek:
"- Ya Rasulallah size insanların en sevgilisi kim?" dedim. Rasulullah:
"-Aişe." diye cevap verdi. Ben:
"- Erkeklerden kim?" dedim.
Efendimiz:
"-Aişe'nin babası." dedi.
"- Sonra kim?" diye sordum.
Allah Resûlü:
"- Ömer." buyurdu. Sonra birtakım kimselerin adlarını saydı, beni en sonunda zikreder endişesiyle sustum." (Buhâri, Meğazi, 63; Müslim, Fedâilu's- sahâbe,
Eşleri de peygamber efendimizi çok severdi. Onun için nikah esnasında şu duanın yapılması adet olmuştur:
"Allah'ım bu evlilik akdini hayırlı ve mübarek eyle. Yeni evlenen bu eşler arasında ülfet/iyi geçim, sevgi ve sebat kıl. Aralarında nefret ve ayrılık kılma.
Allah'ım, Hz. Adem ile Hz. Havva, Peygamber Efendimiz ile Hz. Hatice validemiz, Hz. Ali ile Hz. Fatıma validemiz arasında kıldığın ülfet ve sevgiyi bu çiftler arasında da kıl..."

Rabb’imiz, hanımlarımız için biz erkeklere
وَعَاشِرُوهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ
“Onlarla hoşça ve güzelce geçinin.” (Nisa, 4/19) buyuruyor. Eşlerimiz, Rabb’imizin bize verdiği birer emanettir.
Yuvanın saadetinin devamı için beylere 11 altın kural vermek istiyoruz:
1. Kadınlar kadar, erkeklerin de görev ve sorumluluğunu bildiren İlahi emirleri daima birlikte hatırlayın. Unutmayın siz onları sadece anne ve babalarından değil Allah’tan emanet olarak aldınız. Nitekim Efendimiz bir hadislerinde “Kadınların haklarını yerine getirme hususunda Allah’tan korkunuz. Zira siz onları Allah’ın bir emaneti olarak aldınız.” (Müslim, Hacc, 147; Ebû Davud, Menasik, 56) buyuruyor.
2. Sohbet bir ihtiyaçtır. Evinizde eşinizle canlı ve aktif bir sohbet atmosferi meydana getirin ve onunla sohbet edin. Güzel söz ve iltifatın eşinizin gıdası olduğunu unutmayın.
3. Hanımınızın evinizdeki fedakarca çırpınışlarını daima takdirle anın. Ev işi ve çocuk bakımında ona mutlaka yardımcı olun.
4. Kendi anne-babanıza, akrabalarınıza gösterilmesini istediğiniz saygı kadar, onun da anne, baba ve yakınlarına hürmetkâr olun.
5. Ne kadar meşgul ve çalışmalarınız ne kadar yoğun olursa olsun mutlaka yalnız eşinize ayıracağınız bir vakit bulun.
6. Evinizin kapısından içeriye girdiğinizde işyerinde yaşamış olduğunuz problemleri kapının dışına atarak içeriye mütebessim bir çehre ile girin.
7. Arada sırada ufak da olsa hediyelerle eşinizin gönlünü alın.
8. Hanenizi ilgilendiren hususlarda eşinizle istişare etmeyi ihmal etmeyin. Ondan gizli işler yapmayın.
9. Çocuklarınız da olsa kimsenin yanında onu azarlamayın ve onu çevrenize şikayet etmeyin.
10. Yersiz kıskançlıklarla huzurunu bozmayın.
11. Eşinizin hatalarını ararken, sizin de mükemmel ve kusursuz olmadığınızı düşünün.

Hanımları ilgilendiren bazı kurallar
1. Malî haklara saygı gösterilmeli ve bu asla ihmal edilmemelidir. Tartışma konularının başında bu konu gelir.
2. Problemden kaçmak, hele hele evi terk etmek çözüm değil. İyisi mi, sakin kafayla düşünüp problemin çözümüne hemen başlamaktır.
3. Bir tartışma esnasında eşinin güzel yönlerini ve iyiliklerini de hatırlamaya çalış; beğenmediğin yönlerinin, tüm iyiliklerini örtmesine fırsat verme.
4. Kılıç yarası geçer, dil yarası geçmez. Ailevî tartışmalarda, yaralayıcı sözler sarf etmekten sakın, yoksa küçük bir mesele yüzünden onun sevgi ve ilgisini tümden kaybedebilirsin.
5. “Onurum”, “gururum” türü kelimeler, şeytanın sıkça tuzak olarak kullandığı sözlerdir. Bir tartışma esnasında şeytan bunları bahane ederek taraflara hatasını güzel gösterir ve barışma kapısını kapatmaya çalışır.
6. Çocuklar Allah’ın büyük nimetleridir. Onları ihmal ederek, iyi terbiye etmeyerek bu nimeti azap vesilesine çevirme.
7. Çocuk bakımı ve terbiyesiyle ilgili sağlıklı bilgiler edinmeli ki, her aşamada onlara nasıl davranılacağı bilinsin. Ruhen ve bedenen sağlıklı yetişsinler.
8. Ahiret işlerinde eşler birbirine yardımcı olmalı. Dünya kadar ahireti de arzulamalı ve önem vermeli.
9. Savurganlık aile mutluluğunu bozar. Allah’ın nimetini yok eder. Allah savurganları sevmez. Tutumlu ol ki, yokluk çekmeyesin.
10. İyi niyet ve hayırhahlık bahanesiyle de olsa, arkadaşlarının senin özel hayatına karışmasına izin verme.
11. Evinin sırlarını ne bir dostuna, ne de bir yakınına anlatma.




Hz. Hatice Annemizin Aşk Duası



Rabbim
Bir insan koy kalbime
Ama o insan senin de
sevdigin olsun

Ve bana öyle bir insan sevdir ki
O insanin kalbi Seninle sevisen bir mabed olsun.
Beni öyle bir insanla bulustur ki benden önce
Onunla bulusmus olan sen olasin

Onunla el ele tutustugumuzda
Ikimizin uzerinde Senin elin olsun

Bana öyle gözler göster ki
Ben o gözlerden sana bakayim

Bana öyle bir sevgili ver ki
O gözler cennete acilan iki pencere olsun

Onunla oyle bir yolda yürüyelim ki
Kilavuzumuz sen olasin ey Rabbim

Oyle bir sevgili verki bana
Ona sarildigimda kainat bize baksin
Birbirine sarilsin

Sevgimiz kurtla kuzulari baristirsin
Bize bakip seytan Adem'e secde etsin
Günah sevap ugruna kendini feda etsin
Olüler birer birer uyansin sevgimizle

Bize öyle bir sevgili ver ki Rabbim!
Sevgimizde Muhammed sevilsin

Oyle sevelimki birbirimizi
Hz. Hatice göklerden bize seslensin
Ve desin ki;

"Bak ya Muhammed bak su sevgililere onlar bizde... bizde onlardayiz.

Bak Askimiz birkez daha yasaniyor yer yüzünde..
Allah Askimizi öyLe cok seviyorki binlerce insana yasatiyor..




Eş Adaylarına Nasiatler 1
Bir ömür boyu hayat sürecek olan iki insanın "tedbir alma" gibi bir mecburiyeti vardır. Meseleye bu açıdan bakıldığında, yanlış anlaşılma söz konusu dahi edilmemeli. Burada önemli olan ölçüyü kaçırmamaktır. "Eşim olacak insanın hayatını araştırıyorum" diye hafiyelik yapma gibi bir arayışın içerisine girilmemeli. O zaman yanlış anlaşılmalar ve kırgınlıklar olur. Eşlerin kişilik ve onurları söz konusu olduğundan, bu konuda iki taraf da gayet hassas ve dengeli davranmak zorundadır.


Araştırmanın ilk adresi ailedir
İnsanların kişilik ve kimlikleri aile ocağında oluştuğundan, eşlerin araştıracakları konuların başında "aile içi yaşantı" gelir. Araştırılıp öğrenilecek her şey, aile içerisinde teşekkül ettiğinden bu konu öncelik taşır.
Ailenin namus anlayışına, dinî duyarlılığına, insanî değerlerine, kültür seviyelerine, aile fertleri arasındaki saygı ve sevgiye dayalı ilişkilerine ve ekonomik durumlarına bakarak az- çok bir kanıya varılabilir.
Kişilik kavramı ne düzeyde?
Yeni nesil artık tanışarak, konuşarak ve birbirlerini tanıyarak evleniyor. Aileler ne kadar aracı olsalar bile, hemen evlenmeye kalkmıyorlar. Aslında evlilik, ilişkide gelinecek en son noktadır. Bu noktaya gelinceye kadar birbirlerinin kişiliklerini, karakterlerini, ortak noktalarını, en önemlisi "önceliklerini" test etmeleri artık zorunlu bir ihtiyaç hâline gelmiştir.
Öncelikli değerler, kişilere göre değişim göstermekle birlikte; evlenecek her insanın, "karakter ve kişilik araştırması" yapması en önemli gündemi olmalı. İnsanı insan yapan, karakteri ve kişiliğidir. Bu vasıf, aile ocağında başlar, okulda gelişir, cemiyette de olgunlaşır. Bireyin kendine özgü davranış biçimleri, duyguları, düşünceleri, ruhî durumları, alışkanlıkları ve zevkleri kişiliğini belirleyen en önemli özellikleridir. İnsanlar arasındaki ilişkileri, olumlu ve olumsuz davranışları, oturması, kalkması, konuşması kişinin karakterini ortaya koyar.
Kişinin karakterini en iyi tanımanın yollarından biri de ticari alışverişlerdir. İşin içine "para" girince insanın zaafları ortaya çıkar. Bunun yanında kavga anındaki konuşmalar, seyahate çıkma gibi davranışlar; karşımızdaki insanı tanımaya ve karakterini öğrenmeye yardımcı olacaktır.
Aile içerisinde üstlendiği rol
Her anne ve babanın çocuklarını yetiştirmek için, kendilerine göre uyguladıkları bir takım metotları vardır. Aile ocağında uygulanan bu metotlar neticesinde, aile içindeki her ferdin üstlendiği "role" göre kişiliği ortaya çıkar. Bunu anlayabilmek için eş adayı ne kadar gözlem yaparsa, o kadar da bilgi sahibi olur.
Temel esaslardaki inanç bütünlüğü
Rabb’imiz, hanımlarımız için biz erkeklere
وَعَاشِرُوهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ
“Onlarla hoşça ve güzelce geçinin.” (Nisa, 4/19) buyuruyor. Eşlerimiz, Rabb’imizin bize verdiği birer emanettir.
Yuvanın saadetinin devamı için beylere 11 altın kural vermek istiyoruz:
1. Kadınlar kadar, erkeklerin de görev ve sorumluluğunu bildiren İlahi emirleri daima birlikte hatırlayın. Unutmayın siz onları sadece anne ve babalarından değil Allah’tan emanet olarak aldınız. Nitekim Efendimiz bir hadislerinde “Kadınların haklarını yerine getirme hususunda Allah’tan korkunuz. Zira siz onları Allah’ın bir emaneti olarak aldınız.” (Müslim, Hacc, 147; Ebû Davud, Menasik, 56) buyuruyor.
2. Sohbet bir ihtiyaçtır. Evinizde eşinizle canlı ve aktif bir sohbet atmosferi meydana getirin ve onunla sohbet edin. Güzel söz ve iltifatın eşinizin gıdası olduğunu unutmayın.
3. Hanımınızın evinizdeki fedakarca çırpınışlarını daima takdirle anın. Ev işi ve çocuk bakımında ona mutlaka yardımcı olun.
4. Kendi anne-babanıza, akrabalarınıza gösterilmesini istediğiniz saygı kadar, onun da anne, baba ve yakınlarına hürmetkâr olun.
5. Ne kadar meşgul ve çalışmalarınız ne kadar yoğun olursa olsun mutlaka yalnız eşinize ayıracağınız bir vakit bulun.
6. Evinizin kapısından içeriye girdiğinizde işyerinde yaşamış olduğunuz problemleri kapının dışına atarak içeriye mütebessim bir çehre ile girin.
7. Arada sırada ufak da olsa hediyelerle eşinizin gönlünü alın.
8. Hanenizi ilgilendiren hususlarda eşinizle istişare etmeyi ihmal etmeyin. Ondan gizli işler yapmayın.
9. Çocuklarınız da olsa kimsenin yanında onu azarlamayın ve onu çevrenize şikayet etmeyin.
10. Yersiz kıskançlıklarla huzurunu bozmayın.
11. Eşinizin hatalarını ararken, sizin de mükemmel ve kusursuz olmadığınızı düşünün.

Hanımları ilgilendiren bazı kurallar
1. Malî haklara saygı gösterilmeli ve bu asla ihmal edilmemelidir. Tartışma konularının başında bu konu gelir.
2. Problemden kaçmak, hele hele evi terk etmek çözüm değil. İyisi mi, sakin kafayla düşünüp problemin çözümüne hemen başlamaktır.
3. Bir tartışma esnasında eşinin güzel yönlerini ve iyiliklerini de hatırlamaya çalış; beğenmediğin yönlerinin, tüm iyiliklerini örtmesine fırsat verme.
4. Kılıç yarası geçer, dil yarası geçmez. Ailevî tartışmalarda, yaralayıcı sözler sarf etmekten sakın, yoksa küçük bir mesele yüzünden onun sevgi ve ilgisini tümden kaybedebilirsin.
5. “Onurum”, “gururum” türü kelimeler, şeytanın sıkça tuzak olarak kullandığı sözlerdir. Bir tartışma esnasında şeytan bunları bahane ederek taraflara hatasını güzel gösterir ve barışma kapısını kapatmaya çalışır.
6. Çocuklar Allah’ın büyük nimetleridir. Onları ihmal ederek, iyi terbiye etmeyerek bu nimeti azap vesilesine çevirme.
7. Çocuk bakımı ve terbiyesiyle ilgili sağlıklı bilgiler edinmeli ki, her aşamada onlara nasıl davranılacağı bilinsin. Ruhen ve bedenen sağlıklı yetişsinler.
8. Ahiret işlerinde eşler birbirine yardımcı olmalı. Dünya kadar ahireti de arzulamalı ve önem vermeli.
9. Savurganlık aile mutluluğunu bozar. Allah’ın nimetini yok eder. Allah savurganları sevmez. Tutumlu ol ki, yokluk çekmeyesin.
10. İyi niyet ve hayırhahlık bahanesiyle de olsa, arkadaşlarının senin özel hayatına karışmasına izin verme.
11. Evinin sırlarını ne bir dostuna, ne de bir yakınına anlatma.



Eş Adaylarına Nasiatler 1
Bir ömür boyu hayat sürecek olan iki insanın "tedbir alma" gibi bir mecburiyeti vardır. Meseleye bu açıdan bakıldığında, yanlış anlaşılma söz konusu dahi edilmemeli. Burada önemli olan ölçüyü kaçırmamaktır. "Eşim olacak insanın hayatını araştırıyorum" diye hafiyelik yapma gibi bir arayışın içerisine girilmemeli. O zaman yanlış anlaşılmalar ve kırgınlıklar olur. Eşlerin kişilik ve onurları söz konusu olduğundan, bu konuda iki taraf da gayet hassas ve dengeli davranmak zorundadır.


Araştırmanın ilk adresi ailedir
İnsanların kişilik ve kimlikleri aile ocağında oluştuğundan, eşlerin araştıracakları konuların başında "aile içi yaşantı" gelir. Araştırılıp öğrenilecek her şey, aile içerisinde teşekkül ettiğinden bu konu öncelik taşır.
Ailenin namus anlayışına, dinî duyarlılığına, insanî değerlerine, kültür seviyelerine, aile fertleri arasındaki saygı ve sevgiye dayalı ilişkilerine ve ekonomik durumlarına bakarak az- çok bir kanıya varılabilir.
Kişilik kavramı ne düzeyde?
Yeni nesil artık tanışarak, konuşarak ve birbirlerini tanıyarak evleniyor. Aileler ne kadar aracı olsalar bile, hemen evlenmeye kalkmıyorlar. Aslında evlilik, ilişkide gelinecek en son noktadır. Bu noktaya gelinceye kadar birbirlerinin kişiliklerini, karakterlerini, ortak noktalarını, en önemlisi "önceliklerini" test etmeleri artık zorunlu bir ihtiyaç hâline gelmiştir.
Öncelikli değerler, kişilere göre değişim göstermekle birlikte; evlenecek her insanın, "karakter ve kişilik araştırması" yapması en önemli gündemi olmalı. İnsanı insan yapan, karakteri ve kişiliğidir. Bu vasıf, aile ocağında başlar, okulda gelişir, cemiyette de olgunlaşır. Bireyin kendine özgü davranış biçimleri, duyguları, düşünceleri, ruhî durumları, alışkanlıkları ve zevkleri kişiliğini belirleyen en önemli özellikleridir. İnsanlar arasındaki ilişkileri, olumlu ve olumsuz davranışları, oturması, kalkması, konuşması kişinin karakterini ortaya koyar.
Kişinin karakterini en iyi tanımanın yollarından biri de ticari alışverişlerdir. İşin içine "para" girince insanın zaafları ortaya çıkar. Bunun yanında kavga anındaki konuşmalar, seyahate çıkma gibi davranışlar; karşımızdaki insanı tanımaya ve karakterini öğrenmeye yardımcı olacaktır.
Aile içerisinde üstlendiği rol
Her anne ve babanın çocuklarını yetiştirmek için, kendilerine göre uyguladıkları bir takım metotları vardır. Aile ocağında uygulanan bu metotlar neticesinde, aile içindeki her ferdin üstlendiği "role" göre kişiliği ortaya çıkar. Bunu anlayabilmek için eş adayı ne kadar gözlem yaparsa, o kadar da bilgi sahibi olur.
Temel esaslardaki inanç bütünlüğü
Kuru kuruya karakter ve kişilik olmaz. Kişiliği ve karakteri besleyen ilkeler vardır.
İnsan şahsiyetini yakından ilgilendiren bu ilkelerin başında, "inanç bütünlüğü" gelmektedir. Bu ilkeler bizim kültürümüzde asırlardan beri uygulanmaktadır. Şahsiyetli kişilik ve karakter sahibi insanlar, "inanç bütünlüğü" ile beslendikleri vakit, gerçek anlamda "karakter ve kişilik" sahibi olurlar.
Karakter ve kişilik kavramının, inançla çok yakın ilgisi vardır. Bu kavramlar sayesinde insanın hayatı anlam kazanıyor. İnancı olmayan insanın ideali de olmayacağından, yaşadığı hayat bomboş bir hayattır. İdeal kavramı, kültürel değerler için olduğu gibi, mal-mülk için de olabiliyor. Bu bağlamda bazı insanlar, evlenecek eş adayında kişilik, karakter, dindarlık, idealistlik gibi değerler yerine, arabasına, dairesine, parasına ve servetine bakmaktadır.
Aslında serveti ideal edinen insanlar, şahsiyetli bir kişiliği amaç edindiklerinde en büyük servete talip olmuş olurlar. Malı-mülkü olan bir insan, ne kadar varlıklı olursa olsun, "değişken bir kişiliği" varsa, her şeyini bir anda kaybedebilir. Mal-mülk dediğimiz şey, bir kıvılcım gibidir, bir yangında yok olabilir. Evlenecek gençlerin malları-mülkleri olmayabilir. Fakat gencin bir mesleği var ise, ne yapacağını biliyorsa, inancı ve kişiliği oturmuş ise, azmettikleri takdirde ileride amaçlarına mutlaka kavuşurlar. Sonuç itibariyle, inançsızlık korkunç bir kişilik bozukluğudur. Çünkü inancı olmayan insan, her gayrimeşru olayı kendine "mubah" görür.
Sorumluluk anlayışı
Evlilik sorumluluk ister. Kişinin kendisine ve başkalarına karşı sorumlulukları saymakla bitmez. Sorumluluk olgunluğuna erişememiş insanlar, sorunlar karşısında büyük sıkıntılar çekerler. Erkekte aileyi sahiplenme, kadında evi çekip çevirme ve geçindirme sorumluluğu, evliliği sürdürmenin en önemli şartlarındandır.
Dengeli ve mutlu bir evliliğin olabilmesi için; eşlerin her birinin, "Sorumluluk anlayışı ne olmalıdır?" konusunu çok iyi kavramaları lazımdır. Genç bir kızın oturup kalkması, insan ilişkileri, ev idare etme becerisi gibi konularda nasıl bir sorumluluk bilincine sahiptir? Hayatın zorluklarıyla karşı karşıya kalındığında, kendi kendine sorumluluk yüklenebilecek bir bilince sahip midir? Parayı nasıl kullanıyor, harcamalarda ölçüsü var mıdır, tutumluluk anlayışı nedir? En önemlisi, çocuk yetiştirme konusunda yeterince bilgi sahibi midir? Gelecekle ilgili kaygıları var mıdır? Hayat tarzı dengeli ve ölçülü müdür, yoksa eline geçeni har vurup harman mı savuruyor? Zamanını nasıl kullanıyor?
Olumsuz alışkanlıklar
Kişi alışkanlıklarının, esiridir. Alışkanlıklar, önceleri zararsız ve masumdurlar. Fakat daha sonra öyle bir hâle gelirler ki, ruhunuzu ve bedeninizi kaplar ve sizi bağımlı hale getirirler. Bu konuda İbn Haldun: "İnsan, alışkanlıklarının çocuğudur" diyor. Evlilikte geçimsizliğin temel unsurlarından biri de kötü alışkanlıklardır. Evlenecek kız ve damada ait kötü alışkanlıkların mahiyeti, kesinlikle araştırıp öğrenilmeli. Kötü alışkanlıkların şöyle bir talihsizliği de var. Evlilik öncesinde, olumsuz olan bir takım davranışlar, iyice gizlendiği için kolay kolay ortaya çıkmazlar. Hatta "iş bozulmasın" diye saklı tutulurlar. Bunun üzerine, ısrarlı bir şekilde ve açık yüreklilikle gidilmeli. Zira evlilik sonrasında ortaya çıktığında, telafisi daha çok zorlaşacaktır. Eş adayını araştırma aşamalarının kalan kısmını da yarın incelemiş olacağız.

Hanımların manevi hakları
Cenab-ı Hakk, Kur'an-ı Kerim'de hanımlara tanınan haklara, erkeklerin hassas ölçülerle uyması ve dikkat etmesi hem erkeğin günaha girmemesine hem de kul hakkı ile Allah Teâlâ'nın huzuruna çıkmamasına vesile olur. Bilindiği gibi Cenab-ı Hakk, kullarının huzuruna 'kul hakkı' ve 'şirk' ile çıkmamasını istiyor. Çünkü kul hakkına ait olan haklar sahibi razı olmadıkça af olunmaz. (Ahkaf-31) (BEYZAVİ-CELALEYN) Şirki ALLAH affetmeyecek. (NİSA-48)

Üç husus
1. Cenab-ı Hak, Bakara Suresi 87. Ayetinde: "Ramazan'da hanımlarınızla cinsel temasta bulunmanız size helal kılındı. Hanımlarınız sizin elbiselerinizdir, siz de hanımlarınızın elbiselerisiniz. Allah, sizin nefislerinize ihanet edeceğinizi bildiği için tevbenizi kabul etti ve sizi affetti. Şimdi hanımlarınızla cinsel temasta bulunun ve Allah'ın sizin için yazdığını (takdir ettiğinizi arayınız)" buyurmuştur. Bütün canlılar takdir edilene kavuşmak ister, yani çocuk ister.
2. Bakara Suresinin 228. Ayetinin bütünüyle okunmasıyla, hanımların haklarını görmek mümkündür: "Hanımlarınızın erkekler üzerinde hakları vardır..." bunlara riayet şarttır.
3. Hanımlar çocuklarını emzirmeyi isterlerse iki yıl emzirirler. Eşi ile anlaşırlarsa emzirmeyi erken bırakır ve ücret talebinde bulunabilirler. Saliha hanımefendiler, bu ayet-i kerimenin tefsirini güvenilir bir tefsirden öğrenmelidirler. Böylelikle eksik ve yanlış bir bilgileri kalmayacaktır. Emzirme sırasında annelerin yiyecek ve giyecekleri, çocuğun babasına aittir. Ancak elbette erkeğin gücüne göredir.
Anne, çocuğunu sütten erken keserse vebal olmaz. Çocuğun -eşlerin anlaşıp- sütanneye verilmesinde de vebal yoktur. Ancak emzirme ücreti babaya aittir. Bu ücreti baba öder.
Eşinizle eğlenin
Şaka yapmak, gönlünü hoş tutmak, gerekirse okşama ve oyunla eşini mutlu etmektir. Hz. Peygamber, Hz. Aişe validemize şaka yapar ve takılırdı. Bir defasında Hz. Aişe su getirmişti biraz bekletti. Sonunda su bardağının neresinden su içtiğini söyle bende oradan su içeyim demişti. Kura ile pikniğe hanımlarını götürür ve ayrıca Hz. Aişe validemize kılıç kalkan ekibinin oyunlarını gösterirdi. Ancak Hz. Peygamber'in uyguladığı disiplini ve metodu çok hassas ölçülerle biz de uyguladığımız zaman caiz olacaktır. Aksi ise istismara yol açabilir. Disiplin bozulursa uygun olmayacaktır. Hz. Peygamber (sav), Hz. Aişe validemizi arkasına gizler, başını bir kolu üzerine, yalnız başı gözükecek şekilde seyrettirir. Yetip yetmediğini sorar, uzatınca yeter diyerek ayırırdı.
Siyaset, sevk ve idare
Burada şu hususun altı çizilmelidir. Hanım, başka bir evden, tanımadığı ve örflerini tam olarak öğrenemediği bir aile hayatına intibak etmeye gayret ettiği zaman, onun müstakbel eşinin anlayış ve idaresine çok ihtiyacı vardır. Bu zamanlarda, hanımın her şeyi kontrol altına alınmaya ve üzerinde hassas durulmaya başlandığı ve ölçünün kaçırıldığı zaman kırılmalar, üzülmeler, iletişim kopuklukları olması muhtemeldir. Ne aşırı serbestlik olmalı, ne de aşırı disiplin olmalıdır; orta yol bulunmalıdır. Hz. Peygamber (sav): "Hanımlar, eğe kemiği gibidirler. Ayrıca çok hassas yaratılmışlardır. "Onları düzeltmeye çalışırsanız (aşırılıkla) kırarsınız. Fakat her halükarda serbest bırakırsanız hiçbir şekilde düzelmezler." [Buhari, Müslim]
Hz. Peygamber (sav): "Hanımlarınıza daima hayır tavsiye ediniz" buyurmuştur. [Buhari, Müslim]
Hz. Peygamber (sav) bir başka hadis-i Şerifte ise şöyle buyurmuştur: "Müminlerin iman yönü ile en mükemmeli (kaliteli olanı) ahlakı en güzel olanınızdır. En hayırlınız da, ailesine, hanımlarına hayırlı olanınızdır." [Tirmizi]
Eşinden örnek, güzel bir geçim istemek
Bu hususta Kur'an ayetleri yüksek bir hassasiyet istemiştir. Nisa 34'te: "Allah'ın bir kısmınızı diğerlerinize üstün kılması, erkeklerin malların infak etmeleri sebebiyle erkekler, hanımlar üzerinde kaimdirler. (Ailenin reisidirler) Saliha kadınlar, itaat eden, Allah'ın koruduğu gibi (beyinin malını ve namusunu) yokluğunda koruyan hanımlardır. Geçimsizliklerinden korktuğunuzda, onlara nasihat edin, onları yatakta yalnız bırakın (odalarınızı ayırın) yine de geçimsizlikleri devam ederse (tehdit edin) hafifçe dövün. Eğer size itaat ederlerse aleyhlerinde başka yol aramayın. Muhakkak ki Allah, çok yüce çok büyüktür" buyrulmuştur.
Nisa Suresi 35. Ayette ise: "Eğer aralarınızın açılmasından korkarsanız, erkeğin ailesinden bir hakem, hanımın ailesinden bir hakem gönderin (tayin edin) Eğer aralarını düzeltmek isterlerse, Allah onların aralarını başarılı kılar. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır" buyrulmuştur.
Bu ayeti kerimlerde yukarıda görüldüğü üzere, erkek son çare olarak, Allah'ın ve Resulullah'ın emirlerine hanımlar, açıkça uymadığı zamanlarda bu uygulamalar tatbik edilir. Yine ıslah olmazsa hakeme gidilir. O da olmazsa sonuç ayrılma ile neticelenir. Hz. Peygamber (sav): "Allah katında en sevimsiz helal boşamaktır (boşanmaktır)" buyurmuştur. [Ebu Davud, 2178]
Evlenmeden önce yapılacaklar
*1 - Zorunlu olduğunuz için değil, istediğiniz için evlenin.
*2 - Maddî-manevî gücü elde etmeden evlenmeyin.
*3 - Evlenmeden önce, evlilikle ilgili kitaplar okuyun ve evli insanlara fikir danışın.
*4 - Kusursuz eş arayanın, sağlıklı bir evlilik yapamayacağını bilin.
*5 - Evlenmeye karar verdiğiniz kişinin, doğru bir karar olduğunu anlamak için, anne ve babanızın da onayını alın.
*6 - Evlilikteki denkliği yalnız fizikî görünümde değil; sosyal, kültürel, ruhsal ve ekonomik diğer davranışlarda da arayın.
*7 - Yakın akrabanızla evlenmekten kaçının.
*8 - Ailenizin ve çevrenizin etkisi altında kalarak evlenmeyin.
*9 - Sağlıklı bir evlilik yapmak istiyorsanız kendinize denk biri ile evlenin.
*10 - Eş seçiminde ortak noktaları belirledikten sonra evliliğe karar verin.
*11 - Evliliğin mükemmeli olur ama en mükemmelinin olmayacağını bilin.
*12 - Ailenizin değil, kendinizin beğendiği bir eşle evlenin.
*13 - Evlenme işini oldubittiye getirmeyin ama uzun zamana da bırakmayın.
*14 - Fiziksel ve ruhsal olgunluk yaşına gelmeden evlenmeyin.
*15 - Evlilikle ilgili kararınızı alırken maskelerinizi indirin.
*16 - Evliliğin üç "S" sini unutmayın. Sevgi, saygı ve sadakat...
*17 - "Evliliğin garantisi olmaz. Garanti istiyorsanız, çamaşır makinesi alın." sözünü iyice düşünün.
*18 - Evlenmeye karar verdiğinizde, eşinizin ailesiyle de evlenmiş olacağınızı bilin.
*19 - Evleneceğiniz kişiyi uzaklarda değil, yakınınızda arayın.
*20 - Gazete ilânlarıyla, internet aracılığıyla sağlıklı bir evliliğin olmayacağını bilin.
Evlilikte akıl mı duygular mı önemli?
*Evlenirken aklınızı kullanarak evlenin, ancak arada bir kalbinizin sesini de dinleyin.
*Eşinizi gözünüzle değil, aklınızla seçin.
*Eş seçiminizde, hislerinizden önce aklınızla karar verin.
İlk davranışlar önemli
*İlk buluşmanın yakınlık kurma değil, bir " ayıklama" olduğunu bilerek hareket edin.
*İlk buluşmalarınızı kısa yapın.
*İlk buluşmada tabiî davranışınız ne ise öyle davranın.
*İlk buluşmanızda ciddi ve politik konular yerine, özel ve esprili konular üzerine yoğunlaşın.
*İlk kıyafetinizin, ilk tavrınızın çok önemli olduğunu unutmayın.
*İlk görüşte kalbinizin ısınmadığı biriyle ilişkiyi sürdürmeyin.
Sevgi mi arzular mı?
*Sevda ile sevgiyi birbirinden ayırın.
*Arzulamakla sevgiyi karıştırmayın.
*Eşinin seni sevmesini istiyorsan, her zaman veren sen ol.
*Saygı ve sevginin en önemli belirtisinin "dinlemek" olduğunu bilin.
*Sevilmek istiyorsanız, önce siz sevin.
Kültürel bütünlük
*İnanç bütünlüğü olmayan bir kişiyle, evlilik yapılmayacağını bilin.
*Eş seçiminde, "kültür denkliğini" küçümsemeyin.
*İnanç farklılığı ciddi boyutta ise, boşuna uğraşmayın.
Kişilik ve kimlik
*Evleneceğiniz insanda ilk arayacağınız özellik, "kişilik ve sorumluluk" olmalıdır.
*Ruhen olgunlaşmamış ve kişiliği gelişmemiş birinden eş olmayacağını bilin.
*Fikirlerinde ısrarcı ve inatçı biriyle evlenmeyin.
*Parasını düşüncesizce harcayan birinin, başka konularda da düşüncesiz olacağını unutmayın.
*Eş adayınızı söylediği laflarla değil, tavır ve hareketleriyle tanımaya çalışın.
*Eş adayınızla konuşurken kendiniz olun.
*Doğru eşi bulabilmek için, önce siz doğru olun.
Ölçülü iltifatlar
*Anne ve babasına karşı saygılı olmayanın, size karşı da saygılı olmayacağını unutmayın.
*Eş seçerken evladı hakkında mübalağalı övgüler yapan ailelere karşı dikkatli olun.
*Anne ve babasının evinde istediği gibi keyfî davranan kişinin, size de aynısını yapacağından şüpheniz olmasın.
*Yersiz ve abartılı övgülerin, gerçek övgülerin değerini azaltacağını bilin.
*Aşırı iltifat yerine, doğal davranan insanı seçin.
Karar vermeden önce...
*Beğendiğiniz eş hakkında karar vermeden önce, mutlaka başkalarına da danışın.
* Bekâr arkadaşlarınıza değil, uzun yıllar mutlu evlilik sürmüş arkadaşlarınıza danışın.


İnternetin Getirdikleri ve Götürdükleri;
Son yıllarda, artık iyiden iyiye yaygınlaşıp evlerimizin vazgeçilmezlerinden olan internetin nimetleri saymakla bitmezken, oluşturduğu tehlikelerin de farkında olmamız gerekiyor.

Her faydalı şeyde olduğu gibi kötüye kullanılma ihtimali, belki en yüksek aletlerin başında internet geliyor. İnternet sayesinde, dev kütüphaneler, yazılı basın, görüntülü sohbetler, faydalı filimler gözümüzün önüne gelirken; en kötü ve iğrenç sahneler, insan fıtratına ve inancımıza zarar veren her türlü fikir ve bilgi de karşımıza çıkmaktadır.

İnternetin ayrı bir nimeti de ‘sanal sohbet’tir (chat). Bu sayede, dünyanın öbür tarafındaki bir kişiyle tanışılabilmekte, dosya transferleri yapılabilmekte ve (isteğe bağlı olarak görüntülü) sohbet edilebilmektedir. Üstelik hiçbir ücret ödemeden. Farklı insanlarla tanışmak, onlarla fikir ve bilgi alışverişinde bulunmak, çok yönlü faydalar taşımaktadır. Ancak, uygunsuz kişilerle girişilen ‘farklı muhabbet’ler, insana hiç ummadığı kapılar açabilmekte, tehlikeli maceralara sürükleyebilmektedir.

Bu yaşanmış hikaye, göz yaşları içerisinde yazılıp Arapça bir siteye gönderilmiş. Dindar bir müslüman kadının başından geçenleri okuduğunuzda, internet denen nesnenin hiç de göründüğü kadar masum bir alet olmadığını düşünmeye başlayacaksınız.

Evet, interneti kimlerin, hangi şartlarda ve nasıl kullanmaları gerektiğini sizlerin takdirine bırakarak, ibret dolu hikayemize geçelim.

İçler Acısı Bir Mektup

“Kardeşlerim, Esselamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berekatuh.
İşte sizlere gerçek, acı veren, üzücü, hayatımı yok eden, geleceğimi parçalayan, aile hayatımı öldüren, eşimle yollarımızı ayıran hikaye…

Ben, muhafazakar ve saygın bir ailenin, ahlak ve İslam terbiyesi üzerine yetiştirilmiş kızıyım. Hiçbir zaman düşüncesiz yada eğlence arayan bir kız olmadım.Allah’ı kızdıracak bir iş yaptığımı hiç bilmem. Beni seven, benim de onu sevdiğim, bana fazlasıyla güvenen iyi bir insanla evlendim. Onun şımarık eşiydim. Hatta ailem ve akrabalarımdan bir çoğu bana, eşimin beni daha önce hiçbir kızın görmediği kadar şımarttığını söylüyorlardı.

Benim eşimden bir şey isteyipte onun reddedip ”hayır” dediğini hatırlamam. Ondan ne istesem getirirdi. Bir gün ona internet kullanmak istediğimi söyledim. İlk önce bunun iyi olmadığını, benim için uygun olmadığını söyledi. Kurnazlıklarla ona interneti aldırdım ve kötü yönde kullanmayacağıma dair söz verdim. O da kabul etti. (Keşke kabul etmeseydi.)

Beni internette eğlendiren ne varsa, mutluluk ve sevinçle oraya girer oldum. Durum öyle hale geldi ki eşim her gün işe gidiyor, ben de internete giriyordum. Hatta onun olduğu vakitlerde… ama bana ne yaptığımı sormuyordu, çünkü bana güveniyordu.

Günler geçti, internet kullanan bir arkadaşım, bana chat’ten bahsetti: “Chat çok eğlenceli, insanlar bu programda birbirleriyle konuşuyor, saatlerin nasıl geçtiğini anlamıyorsun.” dedi.

Chat’e girdim (keşke girmeseydim.) Başlangıçta sadece geçici konuşmalar olarak düşünüyordum. Sonra bir kişi ile tanıştım her gün onunla görüşüyor ve konuşuyorduk. Yüksek ahlakıyla diğerlerinden ayırt edilen bir kişiydi. Daha önce konuştuğum kimselerden onun gibi olanını görmemiştim.

Eşimi, daha önce hiç kimseyi sevmediğim bir sevgiyle sevmeme rağmen, saatlerce chat önünde oturuyor ve onunla konuşuyordum. Eşim geliyor, beni izliyor ve bilgisayarın önünde geçirdiğim saatlere kızıyordu. Bir kişiyi beğenmiştim ve onunla sadece ‘beğeni’ olarak konuşuyordum.

Günlerin geçmesiyle, durum tersine döndü ve beğeni sevgiye dönüştü. Ona eşimden daha çok bağlandım. Eşimin sinirinden kaçıp internette onunla konuşmaya başladım. Bir keresinde kendimi kaybettim ve eşimle kavga ettim. Eşim internet aboneliğini iptal etti ve bilgisayarı evden çıkardı.

Eşime kızdım, çünkü ilk defa bana bu şekilde kızdı, onu cezalandırmak için chat’te sohbet ettiğim kişiyle konuşmaya karar verdim. (Önceleri) Bana onunla konuşmam için yalvarmasına rağmen reddediyordum. Bir gece onu aradım ve telefonda onunla konuştum, o andan itibaren eşime olan ihanetim başladı.

Eşim her evden çıktığında onu arayıp konuşuyordum. Eğer eşimden boşanırsam, benimle evleneceğini vaat ediyordu ve sürekli onunla buluşmam için yalvarıyordu. Onun isteklerinin arkasından sürüklendim ve onunla buluştum.

Buluşmalarımız, bir kadının eşine ihanet ettiğinde yapabileceği en büyük günaha düşene kadar devam etti. Aramızda ilişki oldu. Chat’te tanıştığım adamı sevdim ve eşimin beni boşamasına karar verdim.

Eşimden beni boşamasını istedim. “Neden?” diye sordu. Aramızda sorunlar çoğalmıştı ve dayanamıyordum. Eşimden hoşlanmamaya başlamıştım. Eşim durumdan şüphelendi ve olayın iç yüzünü araştırdı. Bir keresinde telefonda bir adamla konuştuğumu fark etti. Ona gerçeği söyledim.

Bütün olanların üzerine, eşimin bana karşı iyi olmasına karşın onu istemediğimi, artık onunla yaşamaktan hoşlanmadığımı söyledim. Eşim durumu açığa çıkarıp aileme bildirmedi. Ben seni seviyorum ama seninle devam edemem, Allahsenin ve bizim günahlarımızı örtsün. “Ailene, benimle yaşamak istemediğini, birbirimize uygun olmadığımızı fark ettiğini söylersin” dedi.

Bununla beraber, eşimin hoşlanmadığı tek şey, internetten kaynaklanan basit problemlerdi. Bana kötü muamelede bulunmadı, hiçbir kusuru yoktu. Sadece “İnterneti evde istemiyorum” dedi.

Kördüm, bütün bunları ancak iş işten geçtikten sonra görebildim. İnternet’te tanıştığım gencin sözleri, eşimle ayrılığıma sebep olmuştu.

(Tanıştığım yabancı) Bana: ”Senden başkasından hoşlanmadım. Hayatımda senden daha tatlı biriyle karşılaşmadım. Sen hayatımda gördüğüm en iyi insansın.” diyordu ama işin sonunda, bu hainin gerçek sözleri, beni bir yıldırım gibi çarptı.

Dedi ki: “Eğer evlenirsem, tanımadığım yada chat gibi yanlış olan bir yolla tanıştığım biriyle evlenmem. Özellikle de senin gibi yaşı büyük ve akıllıysa… Eğer ben birini istersem, chat’te tanıştığım ve evlenmeyi düşündüğüm biri olsa bile, küçük bir kızla tanışırım onu istediğim gibi yönlendiririm, senin gibi evli ve kocasına ihanet etmiş biriyle değil!!!…”

Size yemin ederim ki bu söylediğim kelimeler tamamen onun söylediği gibi, yalan söylemiyorum. Ne bir kelime arttırdım, ne de bir kelime eksilttim. Şimdi şaşkınım!...

İntihar etme düşüncesindeyim, bu yazı sizlere ulaştığında, intihar etmiş yada Allah beni hidayete erdirip karanlığın yolundan uzaklaştırmış olacak. Bana zulmeden ve bu olayla hayatımı sarsan kişi ve onun gibilere diyorum ki: “Bir gün gelecek siz de kendi nefislerinizde, kışkırtıcı şeylerin insanı nasıl aldattığını göreceksiniz. Bütün duam, Allah’ın bana zulmeden kişinin aynı durumdan (kendisi veya ailesinde) şikayet ettiğini göstermesidir.Allah’a emanet olun.”

Chat’ırdayan Yuvalarımız!

Evet, mektup burada bitti. Fakat, bu yazının yayınlandığı Türkçe sitede ise bize daha yakın bir olay yer almaktaydı. Bu mektuba yorum yazan bir (Türk-müslüman) bayan okur şöyle diyordu: “… Şu an yazdıklarınızı ağlıyarak okudum. Bu bendim sanki. İnanın durumumun o bayandan tek farkı, eşimle boşanma reddesine gelmemem ama bu yazı tamamen benim hikayem gibi. Rabbim sizden razı olsun, benim uyanışıma, gerçekten sebep oldunuz…”

Küçük bir araştırmayla, bu tür olayların hiç de azımsanmayacak rakamlara ulaştığını, binlerce boşanma davasının bu ve benzer sebeplerle açıldığını görüyoruz.

 
  Bugün 64 ziyaretçi (142 klik) kişi burdaydı! Tüm Hakları saklıdır  
 
ACILAR PAYLAŞILDIKÇA AZALIR....MUTLULUKLAR DA PAYLAŞILDIKÇA ÇOĞALIR... Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol