ANKARA-ÇAMLIDERE-İNCEÖZ KÖYÜ
   
  Ankara-Çamlıdere-İnceöz Köyü-Koca Harman
  60-YURDUMUZDA NELER YAŞANMIŞ?
 
BU ÜLKE EHİL VE VİJDANLI ELLERE DÜŞÜNCE BİLİNÇLİ OLARAK SÖMÜRTÜLMEKTEN KURTULDU.. 1950 YE KADAR TÜRKİYEDE SEÇİM YOKTU..DİKTATÖRLÜK VARDI..UTANMADAN SEÇİM LAFI EDİLİYOR..MİLLET ENAYİ YERİNE KONULUYR..
Engin Ardıç : Ali Rıza Efendi House paylaşan: SesliMakaleler ENGİN ARDIÇ NE DİYOR?? BİR MİLLET BU KADAR İNSAFSIZCA KANDIRILIR MI?? TÜRK MİLLETİ YURDUNDA EFENDİ DEĞİL KÖLEDİR. İSPATI DİNİ HÜRRİYETİNİN OLMAMASI. KİLİSE VE HAVRA TATİLİNİN OLUP CUMANIN YASAK OLMASI..
 































İLGİNÇ OLAYLAR
İLK PADİŞAH SUİKASTI
Saltanat arabasıyla Hamidiye Camiine cuma namazına gelen
Sultan 2. Abdülhamit namaz çıkışında Şeyhülislam Cemaleddin
Efendiyle konuşurken, bombalı araba patladı. Olayda Sultan
yara almadan kurtulurken, 26 kişi öldü, 58 kişi yaralandı,
20 at da telef oldu. Ermeni terör örgütünün gerçekleştirdiği
bu suikastta, suikastçıların arasında Belçikalı anarşist
Edward Joris de bulunuyordu.

İLK TÜRKÇE EZAN VE KURANIKERİM
İlk Türkçe ezan, 30 Ocak 1932 tarihinde Hafız Rifat
Bey tarafından Fatih Camiinde ikindi vakti okundu. Türkçe
Kuranıkerim çalışmaları da, 1932 yılında başlatıldı. Beyoğlu
İstiklal Caddesi üzerinde bulunan Ağa Camiinde ise bu
tarihten itibaren imam, smokin ile cuma vaazı ve hutbeyi okudu

İLK TRAFİK KAZASI
İstanbulda ilk trafik kazası, 1912 yılında,
bugünkü Şişli Camii önünde oldu. İtalyan
elçiliğinin şoförü, bir Arnavuta çarparak
yaraladı. Kazayı yaptıktan sonra kaçmaya
çalışan şoför, Pangaltıda arabasıyla giderken yakalandı.

İLK TÜTÜN KULLANIMI
Tütünün İstanbulda kullanılmaya başlanması ise 17.yüzyılın
ilk yıllarına rastlıyor. İstanbula, bir İngiliz donanma gemisiyle
getirilen ilk tütünün ardından (1605-1606), tütün kullanımı
Sultan 1. Ahmet döneminde iyice arttı. Tütünün kahve ile
birlikte içilmesi, halkın kahvehanelere gitmesine yol açtı.
Bu dönemde henüz sigara yapımı bilinmediği için tütün,
ucuna tütün konulan lülesi bulunan çubuklarla içilirdi.

İLK KAHVE VE KAHVEHANE
Türkiyede, 16. yüzyılın ortalarına kadar kahvenin adı
dahi bilinmiyordu. Kahvenin ilk defa İstanbulda kullanılmaya
başlanması hakkında 3 tarih var; 1551, 1552 ve 1561.
İlk kahvehaneleri 1552 veya 1554 yılında Tahtakalede
Halepli Hakem ile Suriyeli Şems açtı. Kente ilk kahve
de 1551 yılında getirildi, ancak Tophane gümrüğünden
içeri sokulmadı. İstanbulda açılan ilk kahvehaneler,
okur-yazarların, dönemin kibar ve münevver insanlarının
devam ettiği birer kültür merkeziydi.

İLK NÜFUS SAYIMI
Fetihten 2 yıl sonra 1455te, Fatihin emriyle İstanbulda
ilk nüfus sayımı yapıldı. Bu sayıma ait defterde, Galata
mahallelerinde oturanlar, devlete vergi ödeyen ve
ödemeyenler, zengin ve fakirler, fetihten sonra gidenler
, kalanlar veya tekrar dönenler, medeni ve ailevi
durumları, dinleri ve sosyal nitelikleri belirtildi.
1477 yılında yapılan nüfus sayımı uyarınca da,
İstanbul (Avrupa) yakasında 14 bin 803 hanelik nüfusun
8 bin 951i Müslüman Türk, Galatada ise 1521
hanelik nüfusun 535i Müslüman Türktü. Bu rakama
askerler, medrese öğrencileri ve tutsaklar eklenince kentin
nüfusu yüz bine yaklaşıyordu.

İLK DEPREM
İstanbulda bilinen ilk yer sarsıntısı, miladi 358
yılında oldu.Kentte büyük hasara yol açan
depremde, büyük taş binaların çoğu zarar gördü.
İstanbuldaki ilk sütun, bugün bulunduğu semte
de adını veren Çemberlitaş. Romanın dünyaya
yayıldığı yıllarda Frigyadan alınarak Romadak
i Apollon tapınağı önüne dikilen sütun, I.Konstantinus
tarafından Romadan getirtilerek, 11 Mayıs 330 tarihinde
şimdiki yerine dikilip üzerine de kendi heykeli kondu.










Bir zamanlar minare mahyalarından görüntüler..



 Mahyalarda tasarruf teşvik edilirdi....


 Siyasi liderlerimiz demokratik ve laik şekilde reklam yapılırdı...


  Birzamanlar cami mahyalarımızda liderlerin isimleri yer alırdı..
Alıntı Haber 7 .com. fotoğraf arşivi..






KORKAK İNGİLİZLER VE İLERİ GÖRÜŞLÜ KOMUTAN???????
"İngilizler Çanakkale savaşında mağlup olup gittiler. Üç sene sonra gelip hiç savaş olmadan boğazı geçtiler. İstanbul'u beş sene fiilen işgal altında tuttular. Bazen bir ay aralıksız bombardıman yaptılar. İnsanımız sokaklarda ölüp kalan anasının, evladının cesetlerini almaya imkan bulamadı. Evlerinden çıkamadı. General Refet Bele bir kolordu ile İstanbul'u kurtarmak istedi. Varlık bile gösteremedi. İyi de birader o zaman bu Gâvur neden İstanbul'u bize bırakıp gitti?" sorusunun en akademik, en ilmi, en bilimsel cevabı...


CEVAP:

- Teknolojik üstünlüğe sahip denizaltılarını İstanbul'un usta balıkçılarının avlamasından korktular... O zamanın balıkçıları şimdikiler gibi değildi. Bazı balıkçılar kol kadar kalın misinalar ile avlanırlardı. Hiç bir deniz kuvvetimiz kalmamış olsa da, bu, İngilizler için çok ciddi bir sorun teşkil ediyordu...

- İstanbul'u bazen aralıksız bir ay boyunca bombalayan hava kuvvetlerini ise elinde sapan ile mahalle kavgası yapan çocuklarımızın vurup düşürmesinden korktular... Evet, evet.. Şaka değil.. Öyle çocuklardı ki bunlar uçan pilotu gözünden vurup ıskalamayabilirlerdi... İngiliz Kraliyet ailesine sunulan bir istihbarat raporu bunu teyit etmektedir. Bu durum da İngilizlerin savaşmadan çekip gitmesi için önemli bir sebeptir.


- Savaşacak gencimiz, askerimiz kalmamış olsa da, mitralyözlere karşı gelebilen, kurşun işlemeyen, elinde satırla, kazma ve kürek ile el bombalarını, makinelileri es geçebilip seri olarak İngiliz askeri öldürebilen Ayşe Nene ve Mehmet dedelerin çıkabilme ihtimali de yine İngilizleri buna zorlamıştır.

Bu nedenlerden dolayı, kendi talepleri ile Mudanya da bir barış antlaşması yapıp çekip gittiler.. Halbuki bu vakitlerde General Refet Bele komutasındaki bir kolordumuz(buna ordu, mensuplarına asker denilir mi bilinmez) İstanbul'u kurtarmak istemişti de varlık bile gösterememişti...

Tuhaf insanlar bu ingilizler... Memleketlerine döndüklerinde bile korkudan kalp atışları hala normal değildi ve bu kalplerin çıkarttığı gürültü çevre kirliğine bile sebep olmuştu. İngiliz halkı askerlerinin halini görünce ne denli büyük bir beladan kurtulduklarının farkına varmışlardı. Felaket adeta İngilizleri teğet geçmişti. O sıralar herkes İngiliz halkını yönetenlerin ne kadar liyakatli insanlar olduklarını bir kez daha anlamıştı.

Bu inanılmaz(!) sonuca götüren çok önemli bir nokta daha var... Hatta bu en önemlisi... İngilizler İstanbul'u yeni işgal ettiklerinde bir paşa (Mıstıfa Kamal Adıtürk)"Geldikleri gibi giderler" demişti de İngilizler bunu duymamışlardı. Bu apar topar kaçışları bu paşanın bu sözünü tam beş sene sonra duymalarından kaynaklandı... Tarihçiler de bu hususta hem fikirdirler...

İşte "O olmasaydı halimiz ne olurdu?" sorusunun cevabı da bu...

Vatan sana minnettardır Adıtürk!

Bu arada İngilizler, Fransız, İtalyan ve Yunan'a, "Siz de çekilseniz iyi edersiniz. Usulünce savaşarak çekilin. Bu paşa başka paşa... Biz çok korktuk. Adam 1.60 boyuna, şaşı/kör gözüne, gündüzleri bile çakırkeyf gezmesine rağmen dikkate şayan birisi... İngiliz Kraliyet Ordusu, müttefiki Yunanistan'ı, İtalya'yı ve Fransa'yı ikaz eder." dediler...

Bundan sonrasını zaten biliyorsunuz.

Devrimler, idamlar, İstiklal Mahkemeleri, Allah demenin yasak olması... Camilerde bile "Tanrı uludur" diye bağırılması... Camilerin satılması, ahır, depo, CHP parti binası yapılması... Sabetayistlerin devleti ve özel sektörü ele geçirmesi... Selanik'ten Türk diye Sabetaycıların getirilmesi... 6 Ekim İstanbul'un kurtuluşu törenlerinin her sene yapılması ama kimin kurtardığının bilinmemesi ve daha nice uydurma iddialar tamamen insanımızın aklını karıştırmaya yönelik iddialardır ve asılsızdırlar...

Bunların hiç biri asla yaşanmamıştır ve İngilizlerin çekilip gitmesi sadece yukarıda anlattığımız sebeplerdendir. Bu iddialarla alakası yoktur.

Daha önce de tekrar tekrar söylediğimiz gibi, Atatürk yarı ilah biriydi ve bütün bunlar Atatürk'ün tasarrufuydu.

Mehmet Fahri Sertkaya
AkademiDergisi.com
 
ISPARTA SÜTÇÜLERDE GARİP BİR OLAY VE ZULÜM
İslamın bayraktarlığını yapan bir millete Allah demek yasak edilmiş. Dini öğrenmek ve öğretmek en büyük suç. Yüzde doksan dokuzu müslüman bir ülkede müslümana zulüm yapılıyor??? Ne garip ne anlaşılmaz şeyler....Tıpkı cumartesi ve pazar ın tatil olması ve müslümanların cuma gününün tatil edilmemesi gibi. Bir gariplikler almış başını gidiyor.
  Isparta sütçülerde bir kişinin evinde dini kitap var diye şikayet ediliyor. Bu büyük ve feci ihbar hemen değerlendiriliyor. Ev basılıyor. Ve büyük suç unsuru risale  bulunuyor. Fakat risale arap harfleriyle yazılmıuştır. Okuyabilen birisi bulunuyor. Risale yani kitapçığın üzerinde "Ramazan'a ait" yazıyor. Komutan kükrüyor. Kim bu Ramazan? Çabuk gösterin bana!! Düşünüyorlar, araştırıyorlar ..Köyde bir Ramazan var. O da çobanlık yapan okuma yazma bilmeyen " çoban Ramazan"..Dağda bulunuyor çoban..Apar topar sorgusuz sualsiz içeri atılıyor. Aylar sonra hakim karşısına çıkıyor..Dosyayı okuyup suç unsuruna bakan hakim gülmeye başlıyor. Kendini biraz sakinleştirince jandarma komutanına soruyor. "Niçin getirdiniz bu çobanı? Komutan cevap veriyor.."Efendim bu arapça kitap bu çobanın." Hakim;"Yavrum bu kitap bu Ramazan'ın değil. Bu kitap Ramazan ayından bahsediyor. Ramazan ayına ait , Ramazan ayının güzelliklerini anlatan bir kitap diyor ". Ve aylarca suçsuzgünahsız yatan savunma yapmasına dahi izin verilmeyen çoban salıveriliyor..Mağdur çoban yanlışlığın düzeldiğine seviniyor ve çektikleri aklına bile gelmiyor zavallının. KARA kitap EŞREF EDİP


Sarık islam kisvesidir. Atalarımız sevap kasdı ile sarık sararlardı. Yüzyıllaca devam eden bu gelenek kılık kıyafet kaunu ile kaldırılmıştır.Şapka giyme zorunlu kılınmıştır. Şapka giymeyenlere cezai müeyyide uygulanmıştır. Hatta şapka giymeyenlerin başına katran sürerek cezalandırma gibi bir garabet misali sergilenmiştir. Çin, japon gibi birçok ülke milli kıyafetlerini korumuş  ve yine de kalkınma sağlayabilmişlerdir.Türkye'de bu zulüm yıllarca devam etmiştir. Halen şapka giymemek suçtur. Fakat kanun eskidiği için unutulmuş ve kaldırılmamıştır. Bir akıllı çıksa şapka giymyenleri şikayet etse , şapka giymeyenler ceza alırlar.


Cumhuriyet'in kurulmasından yıllar önce yazdığı bir kitap suç sayılan Atıf Hoca haksız yere idam edildi. Mahkeme reisi"Önce asın, sonra mahkeme edersiniz "dedi. Kendini savunamadan asıldı.


Cumhuriyet kurulmadan önce yazılan bir kitap için ,batı kültürünün kokuşmuş olduğunu anlatan bir kitap için idam edilen İskilipli Atıf Hoca' nın kabri Ankara'da kimsesizler mezarlığında bulunmuştur. Rahmetli Hoca'nın DNA testi ile tesbit edilen naaşı İskilip' e götürülerek  İskilip GÜLBABA mezrlığına  ve tüm müslümanların gönüllerine bir daha defnedilmşitir.
   ""Benim suçsuz olduğum gün gibi açıktır. Fakat siz küfür ve şekavetiniz gereği beni idam ediyorsunuz. Sizinle Mahkeme-i Kübra'da hesaplaşacağız.""Diyen Atıf Hoca'mızı rahmet ve dua ile anıyoruz...


İstanbul'da kadınların satıldığı Nuruosmaniye köle pazarı Osmanlı'nın ekonomik çöküşü beraberinde fakirlik, cahillik ve sosyal sarsıntıları getirdi.Türk kadınlarının çalıştırıldığı ilk Genelev 1915 yılında açıldı.Fosforlu Cevriye sözleri fahişe Türk Kadınları için kullanıldı.
İstanbul düşman işgaline uğradığında yabancı askerlere bedenlerini teslim eden çok sayıda Türk/Müslüman kadın vardı.(Araştırmacı  Cezmi Yurtsever)




1890’lı yılların sonlarında geldi Osmanlı ülkesine. Anadolu’yu  Arabistan topraklarını yıllardır dolaştı. Barzani, Talabani, Suudiler, Şerif Hüseyin dahil çok sayıda aşiret reisleri ile görüştü. Onları para ve silah yardımı ile “satın aldı” İngiltere’ye bağladı.    -Casus Lawrence emir vererek Şam-Medine hicaz  demiryolu hattının havaya uçurulmasını sağladı. Filistin’de şehit düşen 10 binlerce Türk askerinin ölümünden sorumlu idi.     -Kışkırttığı Şerif Hüseyin’e bağlı Arap isyancılar, Türk askerlerinin karnını “cembiye” adı verilen hançer saplayarak midede para aradılar.     -Sevgilisi albay Wylie’nin Çanakkale savaşında öldürülmesinin intikamını Ortadoğu topraklarında almış oldu.     -O’nun hikayesi “ŞİFRE” kitabında ayrıntıları ile açıklandı.      -Türkiye’deki “resmi tarih” onun adından hiç bahsetmedi, İngiltere ile dostluk ve çıkar ilişkilerine zarar gelmesin diye…     -Türkiye’de toplumu “masonların yön verdiği” tarih anlayışı ile uyuttular ve uyuşturdular.

Türkiye’de 2003 yılında Sabetaist hahambaşılığı resmen kuruldu. Şimdiden Ege bölgesi çoğunlukta olmak üzere 10’u aşkın Sabetay havrası açıldı. Bu sayının 100’e ulaşması için çalışmalar sürdürülüyor. Adana’da bile Sabetay Havrası açılması çalışmaları sürdürülüyor.
-Türkiye’de Dışişleri, Basın, Siyasi Partiler ve Mason localarında Sabetaislerin rolü oldukça fazla.
-Atatürk’ü küçük yaşta babası Ali Rıza Efendi, Sabetaist olan Şemsi Efendi (Şimon Zvi)Okulu’na niçin gönderdi. Türkiye’nin yönetiminin kimin ellerinde olduğu sorusunu araştıranlar sorgulayanlar ilginç bilgilere ulaşıyor. Bu düşüncenin belki de en önemli göstergesi Türkiye’de görünüşte Müslüman ama gerçekte gizli Yahudi olan Sabetaycılar’ın yönetimdeki etkinlikleridir.
Atatürk'ün gittiği İlkokulun kurucusu Asıl ismi "Şimon Zvi" olan Şemsi Efendi
 Bu düşüncenin en önemli sonucu olarak Temmuz 2003 tarihi içinde Türkiye’de Sabetay Hahambaşılığı”nın resmen kurulmasıdır. En basit tanımlamayla Hahambaşılık Yahudilere özgü dini bir kuruluştur. Ama kendilerine sorarsanız “Müslümanız” diyen, Müslümanlar arasında yaşayan “Ahmet, Mehmet, Mustafa, Osman” gibi isimler taşıyan bu insanların Türkiye’deki özellikleri yıllardır bir sır olarak saklandı. Ama 2003’teki yeni yapılanma sonrası kendi mensupları arasından Müslüman kimliğini bırakarak yeniden Yahudiligğe dönüşü destekleyen “Hahambaşalık” teşkilatı kuran bu insanmlar Türkiye ekonomi ve yönetiminde ağırlığı bulunan büyük kentlerde ylaşıyorlar. İzmir, Bursa, İstanbul Sabetayistler için önemli yerleşim merkezleri olarak biliniyor. Kökenleri Osmanlı döneminde Selanik’te yaşayan Yahudiler arasında ortaya çıkan kendisimi dinin kurtarıcısı “Mesih” olarak gören Sabetay Zvi (veya Sevi) adındaki şahsın çalışmalarına duyulan tepki ve öfkeler sonrası şekillenen ve gelişen bir inanç sistemidir. Sabetay Zvi’nin çalışması dönemin Osmanlı Yahudileri Hahambaşılığı tarafından Saray’a şikayet edildi. Sebetay Zvi yakalandı. Padişah IV.Mehmet (Veya Avcı Mehmet) huzurunda sorgulandı. 1648 yılı. Mesih olduğunu ispatlaması istendi. Sabetay Zvi, ileri sürdüğü ilahi kerametler/mücizelerin kendi düşüncesi olmadığını korkarak açıkladı. Kendisine yapılan “görüşlerini kanıtlayamazsa idam edileceği” görüşlerinden sonra “Müslüman oluyorum” itirafında bulundu. Serbest bırakıldı. Ve “Aziz Mehmet Efendi” adını aldı. Ancak Sabetay Sevi’nin hareketleri ve gizliden gizliye Yahudi gelenek ve inançlarını etrafına yansıtması sonucu olarak yine suçlandı, cezalandırıldı. Sürgün hayatı yaşadı. Arnavutluk’un Ülgün kasabasındaki sürgün yerinde 1675 yılında öldü. Sabetay Sevi, “Gizli Yahudilik” olarak da isimlendirilen “Dönme” hareketinin en önemli temsilcisidir. Özellikle 1492 yılında İspanya’da Engizisyon zulmünden kurtarılarak Osmanlı ülkesine özellikle de Selanik’e yerleştirilen Yahudiler arasında yayıldı. ATATÜRK DE SABETAYCI OKULA GİTMİŞTİ!Resmi tarih açıklamasa da Mustafa Kemal Atatürk’ün gittiği Selanik’taki Şemsi Efendi İlkokulu’da kendisi de Sabetay Sevi’nin soyundan gelen Şemsi Efendi tarafından kurulmuştu. Batılı tarzda modern ve laik eğitim veriyordu. Şemsi Efendi’nin de asıl ismi “Şimon Zvi” idi. Atatürk’ün Şemsi Efendi İlkokula gitmesi ve orada verilen eğitim ile ilgili bilgilerin özelliği günümüze kadar hiç açıklanmadı. Selanik’in Balkan savaşları esnasında Yunanlılara geçmesi sonucu Şemsi Efendi ve eğitim elemanları Türkiye’ye geldi. İstanbul’daki Şişli Terakki Lisesi, Şemsi Efendi’nin kuruluşunu yönlendirdiği eğitim kuruluşu olarak tarihteki yerini aldı. TÜRKİYE’DEKİ YÖNETİMDEKİ ETKİLERİLozan anlaşması sonrası sonuçlandırılan “mübadele” veya karşılıklı göç anlaşması sonucu Selanik yöresinden sayıları 25.000’i bulan Sabetay inanca bağlı aileler Türkiye’ye geldi. Önemli bir kısmı İzmir ve İstanbul’a yerleşti. İstanbul’da medya, siyasi partiler, ekonomi, ticaret alanında söz sahibi oldular. Üsküdar’daki Bülbül deresi semtinde bulunan tarihi mezarlık Sabetay inançlı ailelere aittir. Ünlü romancı Orhan Pamuk dahil çok sayıda işadamı, sanatçı, basın mensubu Sabetaist olarak bilinir. Özellikle soy isimleri Karakaş, Kapani olanlar Sabetaist olarak bilinir. İlginç olanı: Yüzyıllardır gizlenen Sabetay inancı içinden yeniden Yahudiliğe dönüş hareketini hızlandırmak için “Türkiye Cumhuriyeti Yahudi Hahambaşılığı” 2003 yılında resmen kurulmuştur. Ege bölgesi şehirlerinde şimdiden 10’u aşkın Sabetay Hahamlığı kurulmuş, bu sayının 100’ü aşması için de çalışmalar hızlandırılmıştır.  Türkiye’nin güneyinde Adana şehrinde de “Sabetaist hahamlık dini merkezi açılması” çalışmaları başlatılmıştır. Adana şehrinde iş vi ticaret dünyasında Müslüman ve Türk gibi görünen ama ırk ve inanç olarak Yahudi olan bu insanların yeniden “Yuhudiliğe dönmesi” önemli bir sosyolojik olaydır. Sabetaist havralar için “hilal ve içinde 6 köşeli yıldız” şekli benimsenmiştir. Bir görüşe göre Türkiye’deki Sabetaist sayısı 500.000 rakamına ulaşmaktadır. (Cezmi Yurtsever)

CHPYOKLUK demektir.




 
  Bugün 48 ziyaretçi (56 klik) kişi burdaydı! Tüm Hakları saklıdır  
 
ACILAR PAYLAŞILDIKÇA AZALIR....MUTLULUKLAR DA PAYLAŞILDIKÇA ÇOĞALIR... Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol