ANKARA-ÇAMLIDERE-İNCEÖZ KÖYÜ
   
  Ankara-Çamlıdere-İnceöz Köyü-Koca Harman
  94-TÜRK KÜRT KARDEŞTİR
 




KÜRT TÜRK KARDEŞTİR AYIRIMI İSRAİL, VE ONUN İÇİNİZDEKİ UŞAK VE PİYONLARI KÖRÜKLÜYOR
..
 
Osmanlı, 650 sene kavmiyetçiliği reddederek birlik ve beraberlik sağladı.İslam düşmanı haçlı ve siyonistler İslam birliğini parçalamak için MİLLİYETÇİLİK VE KAVMİYETÇİLİK silahını kullandılar. Ve maalesef muvaffak oldular..İslam ülkelerinin perişanlğında bu silahın tesirinin geçmemesi ve devamlı körüklenmesi yatmaktadır. Milliyetçilik silahı düşmanlarımızca halen etkili bir şekilde kullanılmaktadır...
 
 
Hani milliyetin islam idi? Kavmiyyet ne?
Sarılıp sımsıkı dursaydın a milliyetine!
Arnavutluk ne demek? Var mı şeriatta yeri?
Küfr olur, başka değil kavmini sürmek ileri.
Arab'ın Türk'e, Laz'ın Çerkez'e yahud Kürd'e,
Acem'in Çin'liye rüçhanı mı varmış, nerde?
Müslümanlıkta anasır mı olurmuş? Ne gezer?
Fikri kavmiyyeti tel'in ediyor peygamber.
En büyük düşmanıdır rûh-u Nebî tefrikanın,
Adı batsın onu İslam'a sokan kaltabanın.

* * *
Artık ey millet-i merhûme sabah oldu, uyan!!!
Sana az geldi ezanlar diye ötsün mü bu çan?
Ne Araplık, ne de Türklük kalacak aç gözünü!
Dinle Peygamber-i Zîşân'ın ilahî sözünü.
Türk Arapsız yaşamaz, kim ki yaşar der, delidir!
Arabın, Türk ise hem sağ gözü, hem sağ elidir...
Veriniz başbaşa zira sonu hüsran-ı mübîn
Ne hükûmet kalıyor ortada billahi, ne din.
Medeniyyet size çoktan beridir diş biliyor,
Evvela parçalamak, sonra da yutmak diliyor.
Arnavutlar size ibret olacakken hala,
Ne bu şûride siyaset, ne bu fasîd da'vâ
Görmüyor gittiği yanlış yolu zannım çoğunuz
Size rehberlik eden haydudu artık kovunuz
Bunu benden duyunuz, ben ki evet arnavudum,
Başka bir şey diyemem, işte perîşan yurdum.

FRANSIZ İŞGAL YILLARINDA 150 BİN TÜRK VE KÜRT İNSANININ ORTAK DİLEKÇESİNDE YAZILANLAR

02 Ocak 2011, 06:32
     cezmi yurtsever
 Binlerce yıldır kürt -türk ayırımı yoktu. Bu ayırım, israilin arzı mevud planının gereği. Aslen yahudi olan Kuzey Irak kürtlerinin,  Haham sülalesi olan Barzanilerin işidir. Dünyada kendisini yahudi kadar gizleyebilen bir kavim yoktur. İsimlerini değiştirirler, dinlerini değiştirmiş görünürler ve ideolojilerinin gereğini yaparlar. PKK yı ve Ermenileri kullanarak Doğu Anadolu'yu, dicle ve fırat arasını İsrail'e bağlamaktır. İsrail bayrağındaki iki mavi şerit  Dicle ve Fırat nehirlerini temsil eder. Bozuk yahudi inancına göre buralar yahudinin olmalıdır. Türkiye ve diğer komşu ülkelerin karışması bundandır. İsrail buraları işgal için plan, ve zemin hazırlıyor. Bu ülkelerde yönetimin  her kademesinde mutlaka adamlar ediniler.Adamlarına sahip çıkarlar. Onları devamlı yükselttirirler. Adamlarına her türlü desteği sağlarlar. Gerektiğinde onları korumayı bilirler. Adamlarının pasifliğinde veya ihanetinde usulünce öldürmekten çekinmezler.
Osmanlı Arşivi Hariciye bölümü belgeleri arasında Urfalı Türkler ve Kürtlerin Fransız işgali esnasında ortak bir dilekçeye imza atarak düşman entrikalarına karşı birlikte mücadele edeceklerini ve ayrılık içinde olmayacaklarını açıklayan bir belgeyi Osmanlı yönetim merkezi İstanbul’a gönderdikleri ortaya çıktı.  “ÇUKUROVA TÜRKMENLERİ” konulu kitabı yayınlarken de  aynı belgenin kopyasını “İbret belgesi” olarak yayınladım. Belgenin düzenlenmesinde Urfa müftüsü, Belediye Başkanı ve yörenin tanınmış Türkmen ve Kürt aşiretleri imza attılar. Adı geçen tarihi belge Osmanlı’nın çöküşü ve düşman işgali esnasında bile Türk-Kürt ayrılıkçılığının olmadığını göstermesi bakımından da anlamlı olduğu kadar günümüzde de her iki toplumu birbirinden ayırmak isteyenler için de tarihi gerçekleri hatırlatmadır.İşte  Osmanlı Arşivinde “HR. SYS. 2555-1/17”kod adıyla yer alan belgede yazılı olanlar:     
 
Osmanlının çöküşü ile bilikte hazırlanan Sevr haritasında Türkiye'nin doğu bölgesinin Kürdistan ve Ermenistan olarak parçalanması
İŞTE 150 BİN KİŞİNİN ORTAK DİLEKÇESİNDE YAZILANLAR
           “Urfa’danHarbiye Nezareti’ne gönderilen telgraftır.Yedi yüz yıldan beri mensup olmaktan gurur duyduğumuz ve hiçbir zaman adalet ve şefkatli kanatları altından ayrılmak istemediğimiz Osmanlılık’tan ümidimizi kestirecek haberler duyuyoruz. Kilikya’ya ilhak ve Osmanlılık’tan ayırmaya çalışanların tam anlamıyla bir hayal kırıklığına uğrayacaklarında hiç şüphe yoktur.Urfa livasında yaşayan biz Türk ve Kürt beyleri el altından yapılan bu çeşit entrikalara rağmen şu ana kadar metanet ve sükunetimizi korumaktaysak da şu sıralar bazı İngiliz subaylarının tekrar eden temaslarından cesaret alan ve aslında sürekli eşkiyalık yapan sabıkalı Suruçlu Basravî ile birkaç kişiden oluşan yandaşlarının kışkırtmasıyla saldırı ve katliama kalkışmaları kamuoyumuzu kötü etkilediğinden bu olayları kınıyoruz. Şu anda Osmanlı kalmak arzusunda olduğumuzu, bu uğurda gereken hiçbir fedakârlıktan kaçınmayacağımızı, tüm samimiyet ve içtenliğimizle yüz elli bin kişi adına arz ediyoruz”.   
 

BARZANİ AŞİRETİNİN OSMANLIYA İHANETİ
 

1. DÜNYA SAVAŞI SONLARINDA BARZANİLER İNGİLİZLERE YARDIMCI OLDU

02 Ocak 2011, 06:41
     cezmi yurtsever
Osmanlı’nın son döneminde İngiliz istihbaratının kontrolüne giren Barzaniler, 1918 yılında İngiliz işgaline de seyirci kaldılar, yardımcı oldular.Van Valisi, acı bir dille Irak’taki aşiretlerin ihanetini İstanbul’a bildirdi. Osmanlı’nın çöküş yıllarında Irak’ta yaşanan olaylarda Petrol sorunlu önemli idi.       İstanbul’da yaşayanlar için 1856 yılı  önemli olayların yaşanacağını gösteriyordu. Kırım Harbi’nin sonlarına doğru yaklaşılmıştı. Avrupa’nın güçlü devletlerinden olan Fransa ve İngiltere Osmanlı’nın bir Avrupalı devlet olduğunu ve toprak bütünlüğünün korunacağını  açıklamışlardı. Avrupalı ülkeler ile ilişkiler iyi gidiyordu.  Osmanlı ülkesindeki dini ve etnik azınlıklara daha fazla hürriyet ve eşitlik için önemli reformların yapılacağı Islahat Fermanı ile de açıklanmıştı.  Özellikle yabancıların sağlık ve eğitim kurumları açabileceği serbestçe ticari haklara sahip olup mülk edinebilecekleri hakkında da yeni kanuni düzenlemeler birbirini izledi.  Kapılar aralanmıştı Avrupalılara ve onlarla yakın işbirliği içinde olan yerli azınlıklara…    İşte o günlerde Osmanlı Hükümet merkezi sayılan Babıali’nin evrak kayıt defterine sunulan bir dilekçe ile İstanbul’daki Yahudi Hahambaşısı  Sallum Barzani adındaki Musul yöresinde yaşayan bir Yahudi’nin Selanik’teki sürgün yerinin değiştirilmesini istiyordu.(1)Bahsi geçen dilekçede yazılı olanları anlamak için  günümüz Türkçesine yapılan çeviri metnini aşağıda sunuyoruz:       “ Hakları koruyan yüce makama sunduğum istektir      Musul kazası hahamlarından Haham Sallum Barzani adındaki Yahudi  güya İslam toplumundan birine kötü söz etmiş diyerek adı geçen Yahudi   “katil” görülerek zincire bağlı olarak hapsedilip ve daha sonra  Dersaadete (İstanbul’a) getirilip durumu Meclisi Valayı Ahkamı Adliye’de görüşülerek  adı geçen Yahudi  ferman ile Selanik yakınlarına sürgün buyuruldu… Bundan dolayı ol taraflarda perişan olarak havasına dahi alışamamış  adı geçenin ölümüne sebep olacağından dolayı Musul’da bulunan çocuklar ve ailesinin dahi bir ekmeğe muhtaç oldukları… Bu defa  Selanik ve Musul hahamlarından gelen mektuplarda anlaşıldığı üzere  yardımcı olunması istenmektedir. Adı geçen Yahudi’nin  çocuklarıyla Kudüs’te iskan ve gece gündüz  padişaha dua ile meşgul olunması hususunda  icap eden emirnamenin verilmesi  için yardımda bulunulması  babında emr-u ferman  yüce makamındır.                                                                                     22 Cemaziyelahir sene 1272 (1856)                                                                                       İmza İstanbul Yahudi Hahambaşısı       İstanbul Yahudi Hahambaşılığından gelen istek Osmanlı Meclisi Valayı Ahkamı Adliyesindede görüşülmüş ve padişahın isteğine sunulmuştur. Hükümet kararı olarak da sunulan görüşler  Padişahın da onayı ile “iradesi ile” kabul olunmuştur.     Bu gelişme iledir ki, Musul yöresinde görev yapan Sallum Barzani adındaki bir Yahudi Hahamının hakları en üst düzeyde korunmaktadır.  Bu gelişmelerin ışığında Barzanilerin içinde Yahudi kimliği ve inancı taşıyan din adamları vardır.  Musul  yöresine Yahudiler ne zaman gelmişlerdir? Sorusuna ise en iyi cevabı tarih verebilir. İnsanlık tarihinin ilk zamanlarında  aynı yörede kurulan Asurlular zamanında Yahudi devleti üzerine yapılan saldırılarda esir alınanlar etraf ülkelere dağıtılmışlar zulme uğramışlardı. Bir zamanlar Ninova şehrinin inşasında da önemli sayıda Yahudi usta görev almıştı. Bahsi geçen Sallum Barzani  Asur diyarına yerleşenlerin torun torunlarından birisi olabilir miydi? Mümkündür.  Musul civarında Kürt aşiretleri içinde ve İslamın Nakşibendi mezhebine bağlılığı ile bilinen ve içinden “Seyyid” (Peygamber soylu) din adamları çıkaran Barzanilerin görünüşlerinin arkasında farklı soy ve inanç temellerinin de olduğu ortaya çıkmaktadır.  Ki Sallum Barzani olayında olduğu gibi Barzanilerin “Yahudi asıllı olduğu” görüşleri ağırlık kazanmaktadır.  Sallum Barzani’nin sürgün yeri neden Osmanlı’nın Şam,Halep, Konya, Erzurum gibi vilayetleri değil de Kudüs oluyordu? Her ne ise…           HERYERDEN PETROL FIŞKIRIYOR!      Musul yöresinde maden ve tarihi eser araştırması yapanların ilgisini çeken en önemli şey bilim aşkına eski uygarlıkların ortaya çıkarılması değildi.  Musul yöresindeki Padişah Abdülhamit’e ait olman arazideki petrol madeninin yabancılar tarafından işletilmesinin önüne geçmek için Yıldız Saray Başkatibi imzası ile bir tezkire (istek raporu) padişah onayına sunuldu. Ve kabul edildi. (2)          Yıldız Sarayı Hümayunu Başkatiplik Dairesi       Musul vilayeti dahilinde bulunan padişahın özel emlaki yakınında bol miktarda  petrol gaz madenleri ortaya çıkmasına dayanılarak bütün Musul vilayeti dahilinde gerek padişah emlakı yakınında ve gerek diğer cihetlerde petrol gazı madeni çıkarılması ve işletmesi imtiyazının bütünüyle “hazine-i hassa-i şahane” (padişah hazinesi) namına verilerek usulen icap eden fermanın verilmesi Hazine-i Hassa Nezareti’nin istek yazısı üzerine padişahın istek ve iradesi için ferman                                                                        Padişahın Başkatibi Süreyya                                                                     5 Cemaziyelahir sene 1304 (6 Şubat 1889)      Padişah II. Abdülhamit’in Musul Petrol kaynaklarının kendi şahsi mülküne alınması işine onay verdiği ve yabancıların bölgede petrol arama ve işletmesinin önüne geçtiği yukarıda metni verilen Osmanlı Arşiv belgesi ile ortaya çıkmaktadır.  
 
 
 
     İNGİLİZ KONSOLOS “BARZANİLER’E MAAŞ VERİYOR!   
 
 
   
1909 yılı  Eylül ayı içinde Musul valisi ve bölge kumandanından Babıali’ye (Osmanlı Hükümeti) acil ve önemli bir telgraf şifresi geldi. Bölge yönetiminden sorumlu olanların  açıklamaları Osmanlı’nın Musul yöresindeki idaresini sarsacak kadar önemli ve de yabancıların yönlendirdiği gizli ilişkilerin olduğunu gösteriyordu. İngiltere’nin Musul Konsolos yardımcısı Vibliki’nin   Temmuz ayı içinde nehir taşımacılığı yapan bir “Kelek” (sal) ile Bağdat’a geldiği… Oradan da Baziyan yoluyla Süleymaniyle’ye gitmek istediğini açıklaması ile adı geçen Konsolos Vibliki yakından izlenmiştir.  Birkaç gün Kerkük’te kaldıktan sonra da Çemçemal yoluyla  Süleymaniye’ye ve oradan isyan halinde bulunan Barzani şeyhleri ile görüşmelerde bulunduğu haber alınmıştır. O sırada Barzani Şeyhi bulunan Abdüsselam ile ilişkilerini yansıtan mektuplar ele geçirilmiştir. İngiliz Konsolos Vibliki’nin olaydan haberdar olması ve izini kaybettirmek için başka yollara sapması üzerine niyetinin iyi olmadığı anlaşılmıştır.  Musul kumandanı yakın gelecekte yabancıların Barzaniler ile olan ilişkilerinin acı sonuçlarını şu sözlerle açıklıyordu:
     “… Bu havalide sebebleri anlaşılmadan ve hükümetçe bir kayd ve malumata tabi tutulmadan ve yardıma muhtaç kalmadan bu gibi konsolos ve ecnebilerin harekette serbest ve selahiyettar bırakıldığı takdirde zaten hisse-i ma’ariften mahrum kalmış bu havalice asayişin sağlanması  mümkün olmayacağı, ihlal edileceği ve gelecekte dahi sükunetin pek müşkül bir siyasi rengi teşkil edeceği açıklanan görüşlerim olmakla  acil tedbirlerin  alınmasına başlanmasına görevim gereği arza cesaret eylerim”(3).  
   
Musul’dan gelen bu bilgi üzerine Osmanlı Dahiliye, Hariciyle nazırlıkları olayı görüşmüş ve en sonunda da Sadrazamlık makamının olaydan Padişahı haberdar etmesi ve İngiltere’nin İstanbul büyükelçiliğine “diplomatik” yollardan başvurulması üzerine adı geçen Konsolos Vibliki’nin görev yeri değiştirilmiştir.  Bu gelişmeler karşısında şu önemli sonuca varmak mümkündür: İngiltere, Musul yöresinde kendi çıkarları gereği enerji kaynakları içinde büyük yeri olan Petrol alanında Osmanlı yönetimine başkaldıracak olan Barzani aşireti ile temasa geçmiş ve onları para karşılığı kendisine bağlamıştır. Ki bu durumda Barzanilerin Osmanlı’nın son döneminde İngilizler adına casusluk çalışmaları içinde bulunduklarını söylemek de mümkündür.
      Osmanlı devleti l915 yılı başlarında Çanakkale cephesinde İngilizler ve Fransızlar ile ve aynı anda Van yöresinde de Rusların destek verdiği Ermeni komiteler ile mücadele verirken Musul yöresindeki dağlık arazide de İngilizlerin desteğini alan Barzaniler ile uğraşmak durumunda kalmıştır. Türk ordusu Temmuz ve Ağustos 1919 içinde Musul vilayetinden tamamen çekilir, kumandanlık merkezi olarak Van’a yerleşirken  Barzanilerin yoğun olarak yaşadığı Erbil yöresinden gelen haberleri değerlendiren Van Valisi Haydar’ın  İstanbul’a yolladığı raporda şu sözler düşündürücüdür: “ İngiliz, bütün Erbil ve ve Revanduz aşiret reislerine ayda 170’şer rupye maaş vermektedir. (4). Osmanlı Valisi’nin raporunda açıkladığı bu görüşler ile Erbil ve Süleymaniye yöresinde isyanlarda bulunan –görünüşte Osmanlı’ya bağlılıklarını sunan-aşiretler ve Barzaniler’in uzun yılardan beri İngilizler’den para alarak onlar adına “casusluk yaptıkları” gerçeği ortaya çıkmaktadır.  Osmanlı Arşivinde bulunan belgelere bakarak derin derin düşünen  X “Tarih sahnesinde boy gösteren ve önemli olayların içinde yer alan figüranların iplerinin veya kontrolünün bir başka büyük güç tarafından yönlendirilmesi gerçeğinin bilinmesi idi. 
 
 
 
Kaynaklar 1.Ahmet Uçar, “İşte Belgesi”,  Tarih ve üşünce dergisi, Şubat-2003, s. 30-312.Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA, İrade-dahiliye, nr.876153.BOA, dahiliye, MUİ, NR.42/574. BOA, DH, KMS, NR.50-3/25, BELGE SIRA NO.27, 31, 35,59,63,64


KÜRTLERİN MİLLİ MÜCADELEYE HİZMETLERİ
 

OSMANLI ARŞİVİNDEKİ ŞAŞIRTAN BELGELER

02 Ocak 2011, 06:38
     cezmi yurtsever
Osmanlı’nın çöküşü ile birlikte başlayan Adana’dan diyarbakır’a kadar uzanan bölgedeki Fransız işgali esnasında bölgede yaşayan Türk ve Küart aşiretler arasında kuvayı milliye saflarında işbirliği yapıldı.
-Urfa. Diyarbakır, Ergani, Siverek’deki aşiretler ve din adamlarından İstanbul’a çok sayıda kuvayı milliyeye bağlılık telgrafı çekildi.
-Aşağıda Silvan’dan çekilen telgraf metnini sunuyoruz.
 
SİLVAN’DAN GELEN MEKTUP
”Müslümanlara atılan her kurşun…ağlatır!”…
  
 Telgraf
Çıkış yeri: Silvan
Numara: 177
Tarih: 11 Şubat 1920
Padişah’a
Fransızların Ermenilerden oluşturdukları taburlarla Maraş’ta yaptıkları katliam ve Müslüman kadınların namuslarına taarruzları, kanlı vahşetler karşısında ağlayan insanlık vicdanının şikâyetle yükselen ve merhamet dileyen sesi saf ve masum bir muhitte uzun süre etki uyandırmıştır. Vatan toprağında yer yer görülen bu parçalanma belirtilerinin XX. yüzyılın hürriyet ve medeniyetine bir utanç izi olarak kaydedileceğinde şüphe yoktur. Fransızlarla birlikte bütün medeniyet dünyası şunu çok iyi bilip anlamalıdır ki her masum Müslümana atılacak kurşun 300 milyonluk masum Müslüman muhitini üzüp ağlatacaktır. Umumî Harb’e girişindeki amaçtan habersiz olan ve istemeyerek savaşan Müslüman millet şimdi vatanın ortasında verdiği mücadelenin kapsam ve mahiyetini her anlamıyla bilmektedir. Bu itibarla bilinmelidir ki, şimdiki savaş hareketleri karşılık vermek için yapılmış değildir. Namus, vatan ve hayatı korumak uğrunda çocuklarımızdan kadınlarımız ve ak saçlı ihtiyarlarımıza varıncaya dek herkes saldırganların kötü hücumlarını sarsılmaz bir azim ve iman ile kırıp geçirmeye hazırdır. Fransızlarla onların koruyuculuğu altında hareket eden Ermeniler millî ve insanî hiçbir anlayışın kabul ve hazmedemeyeceği hayalperest emeller peşinde koşmaktan vazgeçmelidirler. Fransızları Fransızlar kadar tanıyan, onlarla birçok tarihî olay ve siyasî ilişkilerle dostluk bağları kurmuş olan Osmanlı, şu an kederli zamanında mütefekkir Fransa’dan böyle imha politikasına yönelik kötülüklerin gelmesini değil, sadece ondan iyi niyet görmek istemektedir. İslâmiyet’i rencide etmek zannederiz ki Fransa’nın da siyasî ve iktisadî çıkarlarına uygun düşmez. Korumasız bir Saltanat ve Hilâfet etrafında birleşen Osmanlılar ile masum Müslümanlar topluluğu, şu kıyameti andıran üzüntü ve mücadele sırasında kendisine arka çıkacaklarla ebedî ve kesin bir dostluk bağlantısı kurmaya çalışacaktır. Kutsal hayat hakkını ve mevcudiyetini gözetmeyenlere karşı da temiz ruhunda daimî ve derin bir kızgınlık ve intikam hissi besleyecektir. Bununla birlikte Mütareke tarihinden sonra bile her yerde ve her fırsatta ortaya konulan bu gibi kanlı manzaralara bir son verilmesini taleb ediyor medenî ve sosyal haklarımızın tanınmasını bu defa da bütün uygarlık dünyasından haykırarak istiyoruz. Aksi takdirde varlığımızın tertemiz ruhunu incitecek her hangi bir davranış ve politikada doğması kesin olan her tür olay ve facianın maddî ve manevî sorumluluğunun bize ait olamayacağını da hep birlikte ancak sadece sözle değil gerektiğinde fiilen davamızı isbata hazır bir milletin ruhundan doğan açıklama cesaretimizi tekrarlıyoruz.
Silvan Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti ReisiMüftü Abdurrahman Bütün kaza aşiret reisleri adınaSadık EşraftanHatib İleri gelenlerdenSüleyman Faik Belediye ReisiAhmed Hilmi
EşraftanMehmed Nuri EşraftanAli Galib İleri gelenlerdenÖmer İleri gelenlerdenMehmed
EşraftanHasan Hilmi EşraftanTahir İleri gelenlerdenŞevket İleri gelenlerdenHüseyin
BOA. HR. SYS. 2544-1/33-36

                    DOĞU HİZMETİ HATIRALARI
   1984 yılının Kasım ayında Ağrı Patnos'a tayinim çıkmıştı. Mevsim kış idi.  Ankaraya bile kar yağıp kalkmıştı. Çalıştığım Doymuş İlkokuundan ilişkimi kestim. Yolluğumu aldım. Otobüs biletimi ayarladım. Hiç gitmediğim Ağrı ili Patnos ilçesine gidecektim. Babam da Ankaraya gelmişti. Bir ikindi vakti bizi otobüse bindirdi. Bizi uğurlarken ağlad. İmkanın olsa gidip sizi yerleştirip gelseydim dedi. Otobüs hareket etmeden konuşma sırasında bana " bak oğlum, doğu insanı çok dindardır, onlara hizmette kusur etme dedi. Oranın halkı çok misafir severdir, dinine bağlıdır, dürüsttür. Sakın onlara hizmette kusur etme diye tekrar tekrar tembihledi. Otobüs kalktı. Vedalaştık, el salladık. Babamın ağlaması halen gözümün önünden gitmiyor. Otobüs ilerledikçe hiç bilmediğimiz ve duymadığımız yöresel kürtçe konuşmları duymaya başladık.  Bir iki oturak önümüzde ayet güzel giyimli bir bey;
-Doğuya ilk defa mı gidiyorsunuz ? Diye sordu. Ben de evet, öğretmenim dedim.  Patnos'a tayinim çıktı dedim. Adamcağız;
-Hocam, hiç korkma. Çekinme. Sizler bize hizmete gidiyorsunuz. Başımın üzerinde yeriniz var dedi. Muş üzeri aktarmalı gidiyorduk. Muş'a sabah saat 11.00 vakitlerinde vardık. O kişi köy muhtarı imiş. Muşa indiğimizd bizimle ilgilendi. Eşyalarımızı bir köşeye yığdırdı. Aktarma biletimizi değiştirtti. Tembihlediği kişiler bizimle çok ilgilendiler. Aktarmalı otobüse eşyalarımızı yerleştirdiler.
                                               KÖYE YOLCULUK
Patnos'ta yıllar öncesinden bir arkadaşım varmış. Onun evinde dört beş gün kaldık. Köye hazırlık yaptık. Milli eğitimde göreve başladık. Bir traktör tuttuk. Köyden birkaç kişi ile anlaştık. Arkadaşım doğunun havasını iyi bildiği için bize birer battaniye verdi. Traktörün üstünde battaniyelere sarıldık. 30 km kadar düz yolda ilerledik. Sonra dağ yoluna tırmanmaya başladık. Bir kaç yüz metre gidince kar örtüsü ile karşılaştık. Az daha ilerleyince traktör kardan gidemez oldu. Eşyalarımızı karlar üerine bırakıp yürüyerek köye vardık.Köye bir kilomtre kadar yaklaşmıştık. Köyde birkaç tae iki odalı ev varmış. Diğer evler hep tek odalıymış. Biz iki odalı evin birisine misafir olduk. Okulun açıldığının ikinci yılıymış. Öğrencilerin boyları benim kadardı. Yanımızdaki birisi bağırdı. Muallim geldiii. Eşyaları yolda filan mevkiide kaldııı...Alıp getiriiiiin. Diye birkaç defa bağırdı.Öğrenciler bizim geldiğimiz yöne doğru koştular. Bir saat   kadar geçmeden eşyalarımız geldi. Misafir olduğumuz odanın bir köşesine yığıldı.  Muallim geldiğini duyan köylü hep hoşgeldine geldiler. Misafir olduğumuz oda on metreye altı yedi metre kadar genişti.Odanın tabanı yöresel keçe ile değil de samur halı ile kaplıydı.Etrafta yastıklar vardı.Şark usulü döşenmişti.
   Köylüler hemen hemen hepsi sigara içiyordu.  Odanın içi çok kesif sigara dumanıyla doldu. Biraz sohbetten hoşbeşten sonra hepsi birden kalkıp gittiler.  Muallim yorgundur . Gidelim de istirahat etsinler dediler. Misafirler gidince, ev sahibi bize bir sofra daha getirdi. Çok kaliteli peynirlerini, tereyağlarını, ve çoknefis demlenmiş çaylarını halen unutamadım. Çok güzel bir yer yatağına yatıp uyuduk.

   Sabah namazından önce evin genç kızı odamıza geldi. Çok soğuk olan o iklimde sobamızı  yaktı.  Abdest uyu hazırladı. Bizim abdest almamız için beklemeye başladı. Kürtçe bilmediğimiz için " sen zahmet etme    biz  suyumuzu dökeriz"dedikse de anlatamadık. O genç kardeşimiz su döktü biz sırayla abdest aldık. Namazlarımızı kıldık. Tekrar uyuduk .  Sabah saatsekiz gibi sofrabezi geldi. Bize de artık kalkabilirsiniz işaretiydi.  Kalktık. Çok güzel hazırlanmış kahvltımızı yaptık. Köy demek bolluk ve bereketlilik demekti.  Bir noksnlığı evlerde halen hela bulunmamasıydı. Ahıra ve köşelere,kuytu yerlerde hela ihtiyacı   görülüyordu. Biz buna çok yabancıydık. O gün lojmana yerleştik. 

               DİNİMİZ KÜLTÜRÜMÜZ AYNIYDI ÖĞRETMENE İYİ BAKILIR
  Sağ ise kulakları çınlasın , vefat etti ise gani gan rahmetler olsun, Hacı Agid  Amca bizimle çok ilgilendi. Tezeğimizi topladı.  Sobamızı kimyakacak, suyumuzu kim getirecek, külümüzü kim atacak her şeyimizi planladı ve tembihledi.
  Köyde bakkal yoktu. Ekmek alma imkanımız yoktu.Köylülere bir çuval un parası verdim.  Bir çuval un getirdiler. Fakat benim paramı geri  verdiler. Burada sen bizim misafirimizsin. Biz ne yersek sana da onu ikram ederiz. Un almana gerek yok dediler. Gerçekten duygulandım. Benim maaşım var, bazılarınızdan madi durumum iyi sayılır dediysemde anlatamadım. O sene hemen hemen hiç gıda maddesi almadık. İslamın güzel terbiyesi ve nezafeti gerçekten insanı duyguladırıyor. O güzelim vatan bölgesindeki bu insanlara bu güzelliği veren dini terbiyeleridir. Ata ve dedelerinden aldıkları güzelim islam kültürüdür.
  Muhtarımız    Nadir  Amca çok iyi niyetliydi.  Hocam ben cahilem.. Sen köyümüze hizmet için dilekçe yaz ben imzalarım derdi. Yazdığımız dilekçelere hep olumlucevap geldi.  Bir öğretim yılı kaldığımız o    köyden    ayrılmadan  su boruları, elektrik direkleri geldi.  Aynı sene muhtarın evine telefon da geldi.

     Devlet köylerde öğretmeni genellikle bir sene çalıştırıp ikinci sene merkezi yerlere alıyordu. O sene öğretim yılı sonundaköyden ayrılmamız çok duygusal oldu.  Bize iki tane at ayarlamışlar. Birisi bana birisi de eşime.  Köyün kadınları  yolun bir tarafına sıra olmuş eşimlevedalaştılar, ağlaştılar, helaleştiler.  Erkekler de yolun diğer taraına sıra olmuş benimle vedalaşıp helalleştiler. Ayrılığımı duygusal oldu. Ayrılırken içimde bir eziklik bir gariplik oldu. Adeta ayrılmak zor geldi. Atlara bindik. El sllayarak 7-8 km lik yolu at üsyünde geldik. Van Ağrı yolunda otobüs bekleyip Patnos'a geldik.


Patnos Fotoğrafları.. Yüzyıllarca beraber yaşadık. 20 sene evveline kadar kürt- türk sorunu yoktu. İsrail ve ermeni oyunları ve güçlü propagandası suni bir kürt sorunu çıkardı. Maalesef propaganda  tesirini kısmen göstermekte.  Binlerce senedir kardeş olanları rahatsız edebilmektdir. Ama israil ve ermenistanın bu planları tutmayacak.  Allahu Azimüşan " Ben sizleri daha iyi tanınıp bilinesiniz diye kavimlere ayırdım " ilahi kelamı bölücülere malzeme olamayacak. Laz, kürt, abaza, çerkez, gürcü, yörük , arap hep biriz. En önemli bağımız da DİNİ İSLAM  bağıdır.. Müslümanlar kardeştir.. Hadisi Şerif "" İSLAM BİR MİLLETTİR,  KÜFÜRDE BİR MİLLETTİR.""
           BİR CUMA HATIRASI
  Bir gün köy camisinde cuma kıldık. Okula gelirken komşumuz yemeğe davet etti. Yengeyide çağıralım. Yemeği beraber yiyelim dedi. Evin küçük kızı  olan öğrencim , eşimi çağırıp geldi. Oturduk. Yemek beklerken sohbet yapıyorduk. Çeşitli konulardan konuşuyorduk. Evdeki teyipte de bir türçe türkü çalıyordu. Bir ara dinlediğimde " Vur devrimci vur, Kürdistanı kur." dediğini duyunca bozuldum. İzzet Amca dedim;
 - Biz binlerce kilometre uzaktan sizin çocuklarınıza hizmet için geldik. Babam bizi yolcu ederken "Aman evladım, o dindar ve asil insanların çocuklarına çok hizmet et. Onları iyi yetiştir" diye gönderdi. Beş altı sene evvele ( o zaman)  kadar bir kürt türk meselesi var mıydı?  Binlerce sene beraber yaşadık . Böyle bir ayrılık duydun mu ? dedim.  İzzet amca, kaşarını çattı. Başını önüne eğdi. Derin derin düşündü. "Hocam çok haklısen " dedi. Oğlunu çağırdı. Bu kasetlerin hepsini tandırda yak dedi. Oğlu kasetleri aldı gitti. Bir daha da köyde böyle bozuk kaset sesi duymadım.. Yıllarca islam kardeşliğinin güzel terbiyesi ile yoğrulan bu insanların asılları çok temiz. Devletimizin  doğru teşhis ile israil ve ermeni oyunlarını bozacağına güveniyoruz. O yörenin asil aydınlarının bu tuzağı göreceklerini biliyoruz...
  Bizim acizane görüşümüz  bu hastalığın ve düşman oyunlarını bozmanın tek ilacı DİN BAĞMIZI  VE DİN KÜLTÜRÜMÜZÜ KUVVETLENDİRMEKTİR. DOĞU İNSANINA SADECE DİN TESİRLİ OLUR.Yüzyıllarca din bağı bizi birbirimize bağlamış. Düşman propagandaları laiklik zırvaları bu bağı zayıflatınca bu hastalık nüksetmiştir.

Aysel Tuğluk cezaevi kuryemizdi
30 Kasım 2011 Çarşamba 11:30
Öcalan, örgütü avukatlar aracılığıyla yönetiyor. Tuğluk da PKK'lılar arasındaki iletişimi sağlıyordu.






KCK operasyonlarında tutuklanan avukatlara da değinen Batmaz, şunları söylüyor: “Öcalan, Kandil'i avukatlar aracılığıyla yönetiyor. Genç avukatlar kullanılıyor. Çünkü onlar çaylak. İşin farkına varan ise ayrılıyor.”
 
PKK'lılardan gördüğü şiddetten sonra pek çok yere başvurarak can güvenliği isteyen ve ardından yazdığı mektuplarla başta Kürtler olmak üzere herkesten destek isteyen Selma Batmaz'ın açıklamaları devam ediyor. Öyle şeyler anlatıyor ki hayret etmemek elde değil. Zira yıllarca bu örgütle bağından dolayı çok sıkıntı çekmiş olduğu her halinden anlaşılıyor. Şimdi PKK'nın iç yüzünü anlatan mektuplar, ele aldığı ve konuştuğu için örgüte yakın olanlar tarafından ağır hakaretlere maruz kalıyor. Hakkında yapılan yorumların bazılarında “bugüne kadar aklın neredeydi?” deniliyor. Aslında o da bir anlamda konuştuğuna pişman. “Güneyli Kürtlerin bir toplantısına gittim. Konuşanları dinledikten sonra baktım aynı tas aynı hamam. Söylemler ve sloganlar aynı. Eleştiride bulundum diye başıma gelmeyen kalmadı. Keşke gitmez olsaydım” diye bir anlamda pişmanlığını ortaya koyuyor. Ama yaşadıklarından dolayı da geri adım atmıyor. “Yeter” diye isyan ediyor.
 
KORKU İÇİNDE YAŞIYOR
Batmaz ilginç isimler ve bunların birbirleriyle olan ilişkilerini anlatıyor. Ama hepsine yer vermek imkansız. Çünkü bazı kişileri bulup Batmaz'ın söylediklerini ve suçlamalarını teyit etmek bir anlamda güç. Ama şu net olarak ifade edilebilir; Batmaz, yaşananlardan dolayı panik atak olmuş durumda. Sürekli takip edilme ve öldürülme korkusu yaşıyor. Bekaa'da tanık olduğu katliamları hatırladıkça ağlama krizine giriyor. Psikolojik krizler yaşadığı da olmuş.
 
Anlattığına göre iki kez intihara teşebbüs etmiş. “Ölmek istedim ama olmadı. Toplamda 5.5 ay Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne benzer bir klinikte tedavi gördüm. Şimdi iyiyim. Ama bugün Avrupa'da yaşayan eski PKK'lıların çoğu bitmiş vaziyetteler” dedi. “Öcalan bana, ‘zaptu rapta gelmeyen asi küçük burjuva aristokrat karışımısın. Sana boyun eğdireceğiz' diyordu. Gerçekten de dediğini yaptı. Bana boyun eğdirdi” diye konuşan Batmaz, ikinci bölümünü yayımladığımız söyleşide sorularımıza verdiği cevaplar şöyle:
 
ÖCALAN RUH HASTASIDIR
Gerçekten PKK'nın çözüm istemediğine mi inanıyorsunuz?
İnancım bu yönde. Ayrıca Kürt sorunu ayrı PKK sorunu ayrıdır. Örgütün derdi, Kürtlerin sorunlarını çözmek değil. Kürtleri ilgilendiren tek olumlu bir planı da yoktur. Öcalan'ın kimliği ve kişiliğinin nereden geldiğine bakın. Öcalan ve yakındakilerin hiçbirisinin temiz bir kökeni ve asaleti yoktur. Bunların hepsi toplumun en tortulu kesiminden geliyorlar. Neden bir ağa, bey ve şeyh oğlu orada görev almadı. PKK neden bölgedeki ileri gelenlere düşmandır? Neden onların çocuklarını öldürdü. Çünkü Öcalan bir ruh hastasıdır. PKK'nın başındakilerin de bu psikolojik hastadan farkı yoktur. Onlar kendi uçkurları için Kürdistan dahil her şeyi satarlar. Bu karanlık çete ve cinayet şebekesi gitmeden Kürtlerin yaşadığı dört parçada da tek bir şey yapılamaz. Kürtler bunun için akıllarını başlarına almalıdırlar. Yeni örgütler, yeni oluşumlar ve yeni siyasi hareketler kurmalıdırlar. Aksi halde PKK hiçbirisine hayat hakkı tanımaz tanıyor.
 
ŞEYH SAİD'İN TORUNUNU ÖLDÜRECEKLERDİ
Örgütle yollarınızı ne zaman ayırdınız?
Hem PKK'dan hem de devletin o dönemki polis ve askerlerin elinden çok çektim. Şu anda yüzde 60 oranında sakatım. Cezaevine girdiğimde örgüt bana sorumluluk verdi. Kaldığım Bayrampaşa Cezaevinde, PKK'lı kadın militanların sorumlusu oldum. Ama cezaevinde hiçbir şekilde ölüm emri vermedim. O zaman koğuşta 70-80 kadın vardı. Ayrıca örgüt yapısı içinde de yönetimde görev almıştım. Şeyh Sait'in torunlarından bir bayan, ismini biliyorum fakat evli olduğu ve onun için bir sakınca teşkil ettiği için adını söylemek istemiyorum. Bu kadın nişanlı iken dağa gidiyor. 4 ay boyunca elleri ve ayakları bağlı şekilde çadırda bekletiliyor.
 
Öldürülecekti. Ama sonra affedildi. Bırakıldıktan sonra İstanbul'a geldiğinde yakalanmıştı. Bayrampaşa Cezaevinde birlikte kaldık. O ve onun gibi çok kişi büyük acılar çektiler.
 
HADEP BAŞKANLIĞINI REDDETTİM
 
Cezaevinden çıktıktan sonra tekrar Avrupa'ya mı gittiniz?
1992 yılının ekim ayında girdiğim cezaevinde 5.5 yıl sonra serbest kaldım. Tahliyeden sonra örgütü bıraktım. Bana HADEP'in başına geçmemi teklif ettiler. Öcalan'ın avukatı Mahmut Şakar defalarca kapımı çaldı, açmadım. Kani Yılmaz (ki, bu insan örgütten koptuğu için daha sonra öldürüldü) bana defalarca telefon açarak “APO seni istiyor” deyip duruyordu. Eğer HADEP Başkanı olmayı kabul etseydim kesinlikle beni öldüreceklerdi.
Demokratik açılımla, sorunun çözümü için bazı adımlar atıldı. Ancak hala şiddet devam ediyor. Günümüzde taleplerin demokratik protesto yöntemlerin dile getirilmesi silahtan daha etkiliyken sizce PKK savaşta niye ısrar ediyor?
PKK savaştan besleniyor. Bunun için asla bir açılımla Kürt sorunun barışçıl yöntemlerle çözülmesini istemez. Savaş ve kanla beslenenler, sorunun çözülmesini arzu etmezler. Çünkü bu örgütün varlığı savaşa bağlıdır. Savaş ağaları hep bu kirli savaşı istiyorlar.
 
TUĞLUK BİZİM İÇİN ÇALIŞIYORDU
KCK operasyonları çerçevesinde Öcalan'ın avukatları tutuklandı. Avukatlar, İmralı-Kandil arasında kuryelik yapıyorlar mı sizce?
Yeni bir şey değil ki. Öcalan yakalandığından bu yana örgütü avukatlar aracılığıyla yönetiyor. Bu sistemin hala işletildiğini düşünüyorum. Örneğin Aysel Tuğluk'u cezaevinde yattığım dönemde tanıdım. Bizim için çalışırdı. PKK'lılar arasındaki iletişimi sağlıyordu. Mahkûmların birbirlerine gönderdiği mesajları taşırdı. Ona bu görevi örgütün cezaevi yönetimi olarak biz vermiştik. Her hafta cezaevine gelip giderdi. Üç cezaevi arasında iletişimizi sağlardı. Bayrampaşa-Bursa ve Çanakkale cezaevleri arasında kuryelik yapardı. Aysel Tuğluk ve birkaç kişi dışında o dönemin bütün avukatları daha sonra ayrıldılar. Çünkü olayın vahametinin farkına vardılar. Her zaman yeni avukatlar kurye olarak kullanılır. Zira bunlar çömezdirler ve anlamazlar.
İki defa darp edildiniz. Örgütün size yönelik ölümcül bir eylem gerçekleştirmesinden korkuyor musunuz?
Sadece ben değil, PKK bugüne kadar binlerce Kürt'e zarar verdi. Abdullah Öcalan 15 bin iç infazdan bahsetti. 17.500 de faili meçhul cinayet var. Çatışmalardan öldürülen gençleri sayısı ise tam bilinmiyor. Evet devlet de büyük zulümler yaptı. Ama diyebilirim ki devlet bile Kürt halkına PKK kadar zarar vermedi. PKK'nın kirliliklerinin ne teneşir, ne Ganj Nehri ne de Hitler'in gaz odaları temizler. Çünkü bunların hem bedenleri hem de ruhları kirlidir. Özellikle PKK'lı yöneticiler cehennemi adamlardır. Çok kişinin heba olmasına neden oldular. Bunlardan korkmamak mümkün değil. Onlar benim peşimdedirler. Can güvenliğim yok. İstedikleri yerde beni bulup imha edebilirler.

AYSEL TUĞLUK: Anlatılanlar iftira
Selma Batmaz'ın ‘iyi çok iyi tanıyorum' dediği isimlerden biri de Aysel Tuğluk. Bayrampaşa Cezaevinde tutuklu kaldığı 1992 ile 1998 tarihleri arasında Aysel Tuğuluk'un tutuklu PKK'lıların avukatlığını yaptığını belirten Batmaz çok çarpıcı bir suçlamada bulunuyor. O dönemde PKK'nın cezaevi sorumlusu olduğunu ve yönetimi olarak Aysel Tuğluk'a Bayrampaşa-Bursa ve Çanakkale cezaevleri arasında iletişimi sağlama görevi verildiğini savunan Batmaz'ın suçlamalarına Tuğluk sert cevap verdi.
Aslında Batmaz kadar Tuğluk da dertli. O da bu tür iftiralarla yıpratılmak istendiğinden şikayetçi. Selma Batmaz ismini hatırladığını ancak onunla bir defa bile görüşmediğini, avukatlığını yapmadığını söyleyen Tuğluk, “Hayatım boyunca legal alanın dışına çıkmadıM.
Siyaseti tercih ettim. Barışı sağlamak için uğraşıyorum. Selma Batmaz intikam almak amacıyla iftira atıyor” dedi. Kuryelik suçlamalarını ret eden Tuğluk, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Cezaevine gidip geliyordum. Selma Batmaz ile hiçbir görüşmüşlüğüm ve sohbetim yoktur.
Bunu cezaevi kayıtlarında tespit etme kolaydır. Bu gibi suçlamalarla bizleri kıskaca almaya çalışıyorlar. Zaten her şeyimizi didik didik eden bir ekip var. Ayıptır. Neden bu tür kurgularla Kürt siyasetçileri konuşmaz hale getirmeye çalışıyorlar. Bizler devre dışı bırakıldıktan sonra kimlerle görüşecekler. Bakın açık ve net söylüyorum. Bu problem bitsin gerekirse 10-20 sene yatarım. Bu tür haberleri ihbar olarak kullanacaklar vardır. Kim ne yaparsa yapsın doğruları yapmaktan vazgeçmeyeceğim. Ben çözüme ve kardeşliğe hizmet ediyorum. Lütfen kimse BDP'yi terörize etmesin. Bana yapılan iftira mevcut konjonktür, konsept ve ortama malzeme olarak kullanılacaktır. Yeter artık bıktık.”
 
TÜRKİYE-ADEM DEMİR
 

 
  Bugün 63 ziyaretçi (141 klik) kişi burdaydı! Tüm Hakları saklıdır  
 
ACILAR PAYLAŞILDIKÇA AZALIR....MUTLULUKLAR DA PAYLAŞILDIKÇA ÇOĞALIR... Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol